Bölüm 182: Bayan Dan Fei Çöpleri Hedef Alıyor

avatar
3627 6

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 182: Bayan Dan Fei Çöpleri Hedef Alıyor


“Bayan, bir şeye mi ihtiyacınız var?” Dan Fei kendisini çağırdığında teyze Lan özenle temizlik yapıyordu.

 

“Teyze Lan, burayı temizledin mi?”

 

Teyze Lan gururlu şekilde cevapladı: “Misafirler ayrılır ayrılmaz temizliğe başladım. Ön avlu bir kez süpürüldü bile. Bayan Dan Fei yeterince temiz olmadığını mı düşünüyor? Eğer öyleyse bir daha temizleyebilirim.”

 

Teyze Lan şüphesiz ki temizlik için çok çalışan birisiydi. Dan Fei zaten onu bu özenli ve hevesli huyu yüzünden işe almıştı. Fakat bugün çalışmakta acele etmiş ve Dan Fei’nin moralini bozmuştu.

 

Dan Fei elini yumruk yaparak: “Şu boylarda bir ilaç şişesi gördün mü?”

 

“İlaç şişesi mi? O nedir?” Teyze Lan afallamıştı. İlaç şişesi onun gibi bir temizlikçi için üst kademe bir şeydi, bu yüzden daha önce adını bile duymamıştı.

 

“İçinde bir şeyler olan küçük bir kutu işte.”

 

Teyze Lan iki elini kalçalarının yanlarına koyarak: “Oh, sanırım bu dediğinize benzer bir şey gördüm. Onu çöp yığınının içine attım, Bayan, yoksa o şey kullanışlı bir şey miydi?”

 

Dan Fei ‘çöp yığını’ lafını duyar duymaz atıldı.

 

Teyze Lan boşluğa bir süre saf bir şekilde boşluğa gözlerini dikti, şaşkınlıktan ne yapacağını bilemiyordu.

 

Dan Fei acele ile çöplerin olduğu yere gelmişti, rahatsız hissettiği cazibeli yüzündeki ifadeden anlaşılıyordu.

 

Fakat Kadim Ning’in yirmi yıl gençleşmiş halini hatırlayınca bir cesaret belirmişti içinde.

 

Kollarını sıvadı, kar tanesi gibi beyaz kolları ortaya çıkmıştı. Karşısında duran çöp yığınını talan etmeye başladı.

 

Bütün soyluları etkileyen güzellik şu anda çöplerin arasındaydı.

 

Bu sahne gören herkese uyumsuzluğu anlatır cinstendi. En azından burasının Eğitmen malikânesinin özel bir bölgesi olması iyiydi, bundan dolayı dışarıdan kimse onu göremiyordu.

 

“İşte buldum! İşte burada!” Dan Fei çöp yığınının içinde çığlığı basmıştı. Gözlerinden neşeli bakışlar fırlıyordu.

 

Çöplerin pisliği ile kaplanmış bir çift güzel el ilaç şişesini tutuyordu.

 

İlaç şişesinin kapağının sıkıca kapatılmış olması iyi bir şeydi, böylece içindeki ilaç kirlenmemişti.

 

Dan Fei tam da neşe ile dolmuştu ki, Teyze Lan’ın sesi duyuldu: “Oh, Bayan Dan Fei, ne yapıyorsunuz? O çöp yığının köpek pisliği var. Siz…”

 

Dan Fei’nin sinirleri o esnada oldukça bozuktu. Bu utanç verici olayı bir başkası görmüştü!

 

Yüzünden ve ellerinden kir akıyordu, kolları ise daha da pisti.

 

“Teyze Lan, bugün burada gördüklerinden kimseye bahsetme.” Dan Fei aslında nasıl korkutarak emir vereceğini bilen birisiydi fakat kibar birisi olmak için uğraş veriyordu.

 

Nasıl baskın ve korkutucu birisi olabileceğini iyi biliyordu fakat kadın kimliği yüzünden bunu yapmayı tercih etmiyordu.

 

Teyze Lan Dan Fei’yi bu halde görünce anlam verememişti. Her daim narin ve zarif olan kadın bugün çöplerin arasında dolaşıyordu.

 

Acaba Bayan Dan Fei temizlik konusunda saplantılı birisi haline mi geliyordu?

 

Dan Fei kendisini üç defa yıkadıktan sonra pahalı kıyafetlerini bir kenara attı ve yeni kıyafetler giydi. Yıkanıp temizlenince adeta yeni bir kişi haline gelmişti. İlaç şişesini eline aldığında sanki değerli bir hazineyi tutuyormuş gibi mutluydu.

 

Kadınlar güzelliği severdi ve yaşlılık denen kaçınılmaz olay onların doğal düşmanlarıydı.

 

Dan Fei aslında çok da yaşlı değildi, yirmili yaşlarının başlarındaydı. Doğuştan güzel birisi olduğu için ve kendisine de iyi baktığı için olduğu yaştan genç bile gösteriyordu.

 

Fakat yine de, Kadim Ning’in değişimini gördüğünde bunun kayda değer olduğunu düşünmüştü.

 

Kadim Ning kırklı yaşlarında bir kadındı.

 

Fakat Kadim Ning’in bir anda yirmili yaşlarındaki görünüşüne geri dönmesi Dan Fei’yi şaşırtmıştı.

 

Dan Fei henüz genç olmasına rağmen her kadın gibi o da yaşlanmaktan korkuyordu.

 

Şimdi yirmili yaşlarının başlarında olduğuna göre kırk yaşına gelmesi için on küsür yıl geçmesi yeterliydi.

 

Bu süre göz açıp kapayıncaya kadar geçebilirdi. Dan Fei gibi bir kadın bile güzelliğin gelip geçici olduğu gerçeğinin zalim bir gerçek olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden bazen korkmaktan başka çaresi kalmıyordu.

 

Bundan dolayı ‘Dört Mevsimli Sonsuz Bahar’ ilacını duyduğunda doğal olarak heyecanlanmıştı.

 

Kadim Ning bu ilacı aldığında anında yirmi yaş gençleşmişti. Bir kişinin gençlik zamanlarındaki güzelliğini yakalayabilmesi Dan Fei için bile karşı konulamaz bir hevesti.

 

Kadim Ning’in sözlerini duyduğunda Jiang Chen’in kendisine bu ilaçtan verdiğini hatırlayarak acele ile malikâneye koşturmuştu.

 

“Jiang Chen, eğer bu ilaç gerçekten işe yararsa seni bugün yaşananlardan dolayı istemeyerek de olsa affedebilirim.”

 

Dan Fei yatağına uzandı ve ayaklarını sandalyesine uzattı. Bugün yaşananlar hakkında düşünmeye başladı.

 

“Gökler kadar uzun sürecek sonsuz genç görünüş mü? Jiang Chen bu ilaç hakkında konuşurken sanki çok da önemli bir şey değilmiş gibi konuşmuştu, acaba bu ilaç onunla bağlantılı olabilir miydi?”

 

Dan Fei bunları düşünürken birden ayağa kalktı. Yüzünde derin düşüncelere dalmış bir ifade vardı.

 

Şeker gibi kırmızı güzel dudaklarını hafifçe ısırdı.

 

 

Jiang Chen eve döndüğünde Qiao kardeşleri çıplak ve eğilmiş şekilde buldu. Sırtlarına sopa vuruluyordu.

 

Jiang Chen’i gördüklerinde utançlarından kafalarını saklamışlardı.

 

“Genç ustam.” Xue Tong Jiang Chen’in gelişini gördüğünde tuhaf hissetmişti.

 

“Nedir bu? Ceza olarak sopa ile mi vuruluyor?” Jiang Chen hafif bir gülümseme ile sormuştu.

 

“Genç ustam, bu elemanlar ne dersem diyeyim bir türlü kalkmıyorlar. Diyorlar ki eğer onları dövmezsem ölene kadar böyle eğilmiş şekilde duracaklarmış.” Xue Tong yorgun şekilde konuşuyordu.

 

Sekiz şahsi korumanın kaptanı olsa da, kendi kardeşlerine el kaldıracak değildi.

 

“Xue Tong, kadınlar gibi davranmayı bırak! Bizler acıdan korkan kişiler olmadığımıza rağmen neden duruyorsun?” Konuşan kişi Qiao Shan’dı. Huysuzluğu yine baş göstermişti.

 

Jiang Chen Qiao kardeşlere doğru ilerledi ve kıçlarına ayağıyla basarak yüzlerini yere yapıştırdı: “İkiniz de ayağa kalkın da kendinizi aptal gibi göstermeyi bırakın!”

 

“Hayır!” Kardeşlerin inadı keçi inadı gibiydi: “Bu sefer biz hatalı davrandık, eğer siz bize vurmazsanız biz kendimize vururuz.”

 

“Numara iki ilk sen bana vur, birimizin diğerine vuracak dermanı kalmayana kadar devam eder ve sonra sırayla döneriz.” Qiao Shan hala huysuzca konuşuyordu.

 

Bu kardeşler gerçekten de sözlerinin eriydi ve ellerine aldıkları sopalarla birbirlerine vurmaya başladılar.

 

“Yeterince şov yapmak yeterli olacaktır diye düşünüyorsunuz değil mi? Size bunu kesin Qiao Baishi öğretmiştir, siz nasıl bunu düşünecek kadar zeki olabilirsiniz ki?”

 

Qiao Shan ve Qiao Chuan birbirlerine vururken bu sözleri duyunca donakaldılar. Elbette amcaları Qiao Baishi onlara bu numarayı öğretmişti.

 

“Pekâlâ, siz zaten kara zindanlarda yeterince acı çektiniz, bir de üzerine burada birbirinize vurdunuz. Ayrıca ben size bir ceza vereceğimi söylememiştim ki.” Jiang Chen zalim birisi değildi. Zaten bu elemanların işlediği suç da çok büyük bir suç değildi.

 

“Ama biz kanunları çiğnedik ve başkentte uçuş yaptık.”

 

“Ve bizi kurtarmak adına, onurlu ustamız Eğitmen Ye’nin müridi olma şansını harcadı.”

 

Jiang Chen bunları duyunca gülümsedi: “Tian Shao sizi buraya getirirken yaşananları anlatmış herhalde.”

 

Kardeşler aynı zamanda Tian Shao’yu ispiyonlamış gibi hissederek bozuldular. Acele şekilde kafalarını sallayarak: “Hayır… Hayır, biz bunu kendimiz anladık.”

 

Jiang Chen bu iki salağa bakarken gülse mi yoksa ağlasa mı karar veremiyordu: “Başkentte uçmanın yasak olması zaten saçma bir kanun. Sizin Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarınızı kayıt altına aldırmak için uğraşacağım. Uçuş lisansımız olduğu sürece, istediğimiz gibi uçabiliriz.”

 

“İkiniz hemen ayağa kalkın ve yaralarınızı sarın. Genç usta bu meseleyi daha fazla büyütmeyecek. Bu kadar dramatik olmayı da kesin!” Xue Tong Qiao kardeşlere delici bakışlarla bakarken konuşmuştu.

 

Kardeşler Jiang Chen’in bu meseleyi gerçekten de uzatmak istemediğini anlayınca ayrıldılar.

 

“Fena değil Xue Tong, korumaların kaptanı olarak işine gittikçe daha da uyumlu hale geliyorsun. Görüyorum ki eğitim seviyen dokuz meridyenli gerçek qi’nin üst seviyelerine gelmiş. Gerçek qi ustası olmaya bir saç teli uzaklıktasın.”

 

Xue Tong’un eğitim hızı oldukça yüksekti. Başlarda Jiang Chen’in yardımını almış olsa da, yüksek bir potansiyeli olduğu fark ediliyordu.

 

Korumaların hepsi hala sekiz meridyenli gerçek qi seviyesindeydi. Xue Tong gerçek qi âleminin ileri seviyelerine yakındı. Çoktan on meridyenli gerçek qi seviyesine yaklaşmıştı bile.

 

“Sana geçen sefer Xue Sha’nın yayını vermiştim. Haydi, gel de sana yaylar ve oklar ile alakalı birkaç teknik daha öğreteyim, böylece savaş yeteneklerini daha da geliştirebilirsin.”

 

Jiang Chen kendisini takip eden Xue Tong’a birkaç teknik daha öğretti. Aynı zamanda ona İlah’ın Gözü ve Zephyr’in Kulağı’nın temellerini de öğretti.

 

“Bu iki gizli beceri senin görüşünü ve duymanı geliştirecek teknikler. Eğer bu becerileri tekniklerinle koordine şekilde benimsemeyi başarırsan ok ve yay konusunda harika bir gelecek seni bekliyor.”

 

Xue Tong duygulanmıştı, dudakları titreyerek: “Kardeşim, sen benim büyük kurtarıcımsın. Sen olmasan ben hala Jiang Han bölgesinin Yinglan Kabilesinde sürünüyor olurdum.”

 

Xue Tong daha küçükken ebeveynlerini kaybetmişti ve o zamandan beridir hep başkalarının çatısı altında yaşamıştı. Yinglan Kabilesinde kendi kendini idare etmeye çalışıyordu.

 

Yinglan Kabilesinin reisi Jiang Chen’in ve Xue Tong’un amcasıydı.

 

“Bunlar geçmişte kaldı. O şekilde bir hayat yaşamış olmana rağmen sen sivrildin ve ön plana çıktın. Sen sınırlarını aşabilecek birisisin.”

 

Jiang Chen bunları söylerken Xue Tong’un omuzlarını tutmuştu, bu vaziyetteyken Xue Tong’un gözlerinin içine bakarken aklına bir şey geldi.

 

“Xue Tong, sen ebeveynlerinle hiç görüştün mü?” Jiang Chen aniden sormuştu.

 

“Ben altı yaşımdayken ebeveynlerim uzakta bir yerde öldüler.”

 

“O halde senin annen, yani benim teyzem, amcamıza benzer miydi?”

 

Xue Tong geçmişi hatırlamaya çalışarak bir süre düşündü ve kafa salladı: “Hatırladığıma göre, amcamın ve annemin görünüşleri benzerdi. Yaklaşık olarak yüzde atmış ya da yetmiş oranında.”

 

Jiang Chen gülümseyerek kafasını salladı: “Pekâlâ, eğitimine dikkat et. Burada iki adet Nadir Yeşim Meyvesi var. Bir gerçek qi ustası olup eğitimini on meridyenli gerçek qi’de sabitlediğinde bu meyvelerden birini yemelisin. Bu senin seviyeni bir üst seviyeye taşıyacak, on bir meridyenli gerçek qi seviyesine geleceksin.”

 

“Ne?”

 

Jiang Chen bu meyvelerden birini babasına verdiğinde kendisinde iki tane kalmıştı. Şimdi bir tanesini de Xue Tong’a vermişti ve bir tane kalmıştı. Kalan son meyveyi de korumaları arasından ilk kim gerçek qi’de gerekli seviyeye gelirse ona vermeyi düşünüyordu.

 

“Unutma, sadece bir tane Nadir Yeşim Meyvesi yemelisin, birden fazla yersen hiçbir etkisi olmaz. Kalan son meyveyi de korumalar arasından ilk kim yeterli seviyeye ulaşırsa ona ver. Bu meyvelerin ikisini sende güvende olacağını düşünerek sana veriyorum.”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44339 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr