Bölüm 174: Onurlu Ustanın Zor Problemi ve Verdiği Söz

avatar
3434 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 174: Onurlu Ustanın Zor Problemi ve Verdiği Söz


Eğitmenin cevabı Ye Dai’nin istediği gibi olmamıştı. Aslında Ye Dai, ustasının kedisini övmesini ve çok güzel bir soru sorduğunu söylemesini bekliyordu. Ufkunun geniş olduğunu, yükselmek için hırslı birisi olduğunu söylemesini bekliyordu. Böylelikle Ye Dai kendinde cesaret bulacak ve veliaht prens olmak için daha da hırslı şekilde çaba sarf edecekti.

 

Ye Dai’nin istediği cevap böyle olmasına rağmen onurlu usta çok farklı şekilde cevaplamıştı.

 

Fakat yine de, Ye Dai bu cevaptan memnun kalmadığını dışarı yansıtmadı ve derin düşüncelere dalmış gibi bir yüz ifadesi takındı. Gülümseyerek: “Eğitmenimin sözleri çok bilge ve ileri görüşlü. Öğrenciniz Ye Dai sizin sözlerinizi anlayabilmek için bir sonraki seviyeye ulaşmalı. Görünüşe göre ben, öğrenciniz Ye Dai, büyük resmi görebilmek için daha fazla çalışmalıyım. Aynı zamanda on altı krallığı himayemiz altında toplamak için de daha hırslı şekilde gayret sarf etmeliyim.”

 

Onurlu usta istediği gibi vermemiş olmasına rağmen, Ye Dai yine de onu överek teşekkür etmişti.

 

Baş Usta hafifçe gülümsedi ve bir şey söylemedi. Sadece bir soruyu cevaplayabilirdi ve başka bir şey söylemesi imkânsızdı.

 

Dan Fei’nin yüzünde içten bir gülümseme vardı fakat kafasını onaylamayan şekilde iki yana sallıyordu. Ye Dai kendisini zeki birisi olarak gösterme çabasındaydı.

 

Fakat Ye Dai gibi genç ve tecrübesiz birisi nasıl Eğitmen Ye gibi engin tecrübeli birinin söylediklerini kavrayabilirdi ki?

 

Dan Fei aslında onurlu ustanın ne demek istediğini anlamıştı. Aslında onurlu ustanın söylediği şey on altı krallığın birleşmesi için çizilen büyük resmin henüz tam kıvamında olmadığıydı. Biraz zaman geçmesi gerekiyordu ki bu ittifak ileride daha güçlü şekilde kurulabilsin.

 

Aynı zamanda Ye Dai’nin ihtiyaç duyulan hevesli ve hırslı yetenek olmadığını da ima etmişti.

 

Son söylediği şeyler, krallıkların birleşmesi için henüz şartların sağlanamadığı yönündeki sözleri, aslında Ye Dai’nin bu şartları yerine getiremeyen birisi olduğunu ima ediyordu. Onun bu hırsından vaz geçip, krallığın şu anki durumunu koruması gerektiğine dair konuşmuştu.

 

Ye Dai’nin kendi fikirlerine saplantılı şekilde bağlanmış olması ve Eğitmen Ye’nin söylediklerinin arkasındaki asıl gerçek manaları kavrayamaması acınası bir durumdu.

 

Dan Fei içinden düşündü: “Senin on altı krallığı birleştirecek gücün mü var? Diyelim ki gücün var, ama birleştirirken kurduğun hayaller yanlış. Eğer doğru bir işi yanlış bir niyetle yaparsan, o iş yine de başarılı olmaz. On altı krallığı birleştirmek demek de bu ittifakın çöküşüne sebep olmak demektir. Sonuç olarak Ye Dai kendisini olduğundan daha zeki sanıyor.”

 

Dan Fei’nin güzel gözleri Ye Rong’a yöneldi: “Ye Rong, ikinci sırada sen varsın. Baş Ustaya sormak istediğin şey nedir?”

 

Ye Rong ciddi bir ifade takındı ve Baş Usta’ya dönerek: “Sayın eğitmenim, benim aklımdakiler aslında büyük kardeşimin düşündüklerinden zıt yönde. Uzun zamandır düşünüyordum da, bir krallık sahip olduğu topraklar geniş olduğu zaman mı, yoksa ülke müreffeh olduğu zaman, içinde yaşayan insanlar refah içinde yaşadığı zaman mı güçlü sayılır? Büyük bir hanedanlık için, eğer bu hanedanlıkta yaşayan insanlar fakirlik içindeyse ve sınırda görev yapan askerler ağır zayiatlar veriyorsa nasıl güçlü bir hanedanlık sayılabilir? Askerleri ve halkı bu şekilde yormanın anlamı nedir?”

 

Ye Dai’nin yüz ifadesi, Ye Rong’un sorduğu soruyu duyduğunda kaskatı kesilmişti.

 

Ye Rong sadece soru sormuş olmak için soruyordu. Ye Dai’nin sorusu krallıkları birleştirmek üzerineyken, Ye Rong’un sorusu ise bunu yapmanın mantıksız olduğu yönünde bir anlam taşıyordu.

 

Onurlu ustanın bakışları kayıtsızdı, Ye Rong’un bu karşıt sorusuna tepki vermemişti. Kısaca düşündükten sonra: “Askerler doğaları gereği savaş yanlısı kişilerdir. Eğer askerler ve generaller ön saflarda savaşmazsa mutsuz olurlar. Bu durumda savaşmak anlamsızdır. Sınırları genişletmek aslında elzem bir gereklilik değildir. Fakat aynı zamanda orduyu sürekli geride ve dinlenir şekilde tutmak da iyi bir şey değildir. Savaştaki iyi ve kötü kavramlarının belirlenmesi savaşın çıkma nedenine de bağlıdır. Eğer sınırları genişletmek ve büyük toprakları himaye altına almak, krallıktaki insanların daha yüksek bir refah seviyesinde yaşamasına sebep olacaksa o hâlde bu savaşın başlama nedeni iyiye yöneliktir. Bu yaşlı adamın sınırları genişlemesini istemesinin tek sebebi, krallığın daha fazla toprak sahibi olmasını istemesi değil, krallıkta yaşayan halkın daha müreffeh olmasını istemesindendir. Eğer yüksek kademedeki insanlar bu amaçtan şaşarsa, gittikleri yönden de şaşarlar.”

 

Ye Rong dikkatlice dinlemişti ve konuşma bittiğinde yerine geri döndü. Ustasının söylediği bu sözlerin daha derin manalarını kavrayabilmek için vakte ihtiyacı vardı.

 

“Pekâlâ, şimdi ise birinci sıradaki hediyenin sahibi olan kişinin soru sorma sırası. Kurallara göre, hediyenin sahibi olan kişi iki soru sorabilir.”

 

Dan Fei bunları söylerken Jiang Chen’e doğru bakış atmıştı.

 

Dan Fei zeki bir kadındı ve bu hediyeyi üçünün birden değil, sadece Jiang Chen’in hazırladığını fark etmişti.

 

Dan Fei aslında çok meraklı birisi değildi ama bu Jiang Chen isimli genç hakkında meraklanıyordu.

 

Bu genç adamın ne soracağı hakkında çok meraklıydı. Askeri Dao konusunda mı yoksa diğer başka konu hakkında mı soru soracaktı?

 

Dan Fei’nin bakışlarını kendi üzerinde hissettiğinde Jiang Chen vücudunu hafifçe oynattı ve Ye Rong’un arkasına geçti.

 

Jiang Chen’in bir şeyden kaçtığı yoktu ama yüksek profil sergilemek de istemiyordu. Şu an yapmak istediği tek şey gözlerini kapatıp biraz dinlenmek ve bir ruh âlemi uygulayıcısıyla nasıl dövüşeceğine dair strateji üretmekti.

 

Çünkü ilerleyen zamanda Xin Wudao ile bir müsabakaya girecekti. Bu konu Qiao kardeşlerin hayatını etkileyecek bir meseleydi.

 

Bu koşullar altında Jiang Chen diğer meselelerle ilgilenmek istemiyordu. Biliyordu ki eğer onurlu ustaya bir soru sorarsa dedikodu malzemesi olacaktı ve dikkatleri üzerine çekecekti.

 

Bu tür şeylerden kaçınmak şimdilik daha mantıklıydı.

 

Tian Shao Jiang Chen’in böyle davrandığını gözlemleyince, gerçekten de soru sorma hakkından vaz geçtiğini, kibarlık için böyle davranmadığını gördü. Qianli’ye dönerek: “Qianli, önce sen sor.”

 

Lin Qianli de mütevazı birisiydi ve bu soru sorma hakkının kendisinin olmadığının farkındaydı, fakat askeri Dao’ya karşı olan saplantısı üstün geldi ve bir adım ileri çıktı.

 

“Onurlu ustam, bu küçüğünüz, Güney Gök Kubbe Sarayı’ndan Lin Qianli, size askeri Dao hakkında bir soru sormak istiyor. Ben gerçek qi âleminin on iki meridyenini birden benimsedim. Çok azimli bir şekilde üç yıl boyunca çalıştım. Fakat bunu bir türlü elde edemedim. Küçüğünüz size sormak istiyor, acaba bu on iki meridyenli gerçek qi’nin ‘büyük mükemmeliyeti’ sadece bir hayalden mi ibaret?”

 

Onurlu ustanın gözlerinden çıkan bakış benzersiz sivrilikte bir ok gibi Lin Qianli’nin gözlerine doğru yöneldi.

 

“Sen çoktan yarım adımlı ruh âlemine geçmedin mi? Neden hâlâ büyük mükemmeliyet için uğraşıyorsun? Askeri Dao yolunda hiçbir zaman büyük mükemmeliyet diye bir şey olmamıştır. Mükemmeliyet demek, daha iyiye doğru atılacak bir adımın kalmadığı demektir. Sen büyük mükemmeliyete saplantılı şekilde kalmışsın. Hâlâ ruh âlemine geçmek için en uygun zamanda olduğunu anlamıyor musun?”

 

Bu sözler karanlıkta gökleri yarıp aydınlatan yıldırımlar gibiydi. Lin Qianli’nin askeri Dao yolundaki haritasını çizmişti.

 

Lin Qianli dikildiği yerde yıldırım çarpmış gibi olmuştu. Sonunda yüzünde aydınlanmış olmanın verdiği gülümseme ile rahatladı.

 

Gülümseyerek: “Onurlu ustaya binlerce kez teşekkürler. Küçüğünüze uygun olan yollu gösterdiniz.”

 

Yaşlı usta hafifçe gülümsedi, bir şey söylemedi. Lin Qianli’nin kararlılığını ve kavrama yeteneğini onaylamış gibiydi.

 

Tian Shao eğitmenin bulunduğu sahneye doğru hareketlendi, sıra ondaydı: “Küçüğünüz Tian Shao…”

 

Jiang Chen bu hediyeyi üç kişi hazırladıklarını söylemesine rağmen iki soru hakkı vardı ve birini Lin Qianli kullanmıştı, diğerini de şimdi Tian Shao kullanıyordu.

 

Bu durumda Jiang Chen’e soru hakkı kalmıyordu.

 

Ortamdaki herkes bu duruma şaşırmıştı.

 

Hatta Lu Wuji içinden Jiang Chen’e hakaret ediyordu: “Jiang Chen seni gidi aptal! Nasıl böyle bir fırsatı başkasına verecek kadar cömert olabilirsin ki? Bu adam tam bir aptal! Hay kaderime tüküreyim! Neden böyle şanslı fırsatlar beni bulmaz ki?”

 

Lu Wuji de herkes gibi Eğitmen Ye’ye karşı saygılı ve hayrandı. Kendisi de soru sorma hakkının olmasını istiyordu fakat biliyordu ki bu şansı hiçbir zaman elde edemeyecekti.

 

Tian Shao sahneye doğru yürürken Lu Wuji kalbinde öyle büyük bir kıskançlık hissetmişti ki bir engerek tarafından ısırılmış gibi titremişti. Bu Tian Shao da kimdi böyle? Daha önce hep Lu Wuji’nin emrinde olan birisiydi. Nasıl kendisi burada otururken bu adam kalkıp da onurlu ustaya soru sorabilirdi?

 

“Küçük acınası adam istediğini elde etti işte!” Lu Wuji içinden konuşuyordu. Daha önce hor gördüğü adam şimdi kendisinin isteğini elde etmişti.

 

Dan Fei de iki soru hakkının Tian Shao ve Lin Qianli tarafından kullanılacağını öğrenince şaşırmıştı. Jiang Chen’in ne soracağını gerçekten de çok merak ediyordu.

 

Dan Fei bunu öğrenmek için beklemişti fakat işin sonunda, soru soran kişilerden hiçbiri Jiang Chen olmamıştı.

 

Hâl böyle olunca, Dan Fei’nin Jiang Chen’e karşı olan merakı daha da fazla arttı.

 

Doğal olarak Tian Shao’nun da sorusu askeri Dao ile alakalıydı. Onurlu usta ayrım yapmadan her soruyu adil şekilde yanıtlıyordu. Soru soran kim olursa olsun tarafsız şekilde soruları cevaplıyordu.

 

Tian Shao’ya verdiği cevap da Tian Shao’nun oldukça işine yaramıştı.

 

Eğitmen Ye cevaplamayı bitirdikten sonra Ye Dai derince bir nefes alıp geri vermişti. Nihayet bu şanssız olaylar sona ermişti.

 

Hediye verme merasimi burada sona ermişti.

 

Her ne kadar üçüncü sıraya girip soru sorma hakkını kazanmış olsa da, birinci olamadığı için kederli hissetmişti.

 

Bundan dolayı bir sonraki etkinliği düşünüyordu. Kız kardeş Dan Fei başka bir etkinliğin daha yapılacağını duyurmuştu.

 

Ye Dai bu etkinlik için iyice hazırlanmıştı ve bilerek hiçbir masraftan kaçınmadan, Kıymetli Ağaç Topluluğu’ndan bir müridi davet etmişti.

 

“Umarım önceden edindiğim bilgi doğrudur ve Dan Fei’nin bahsettiği etkinlik için doğru şekilde hazırlanmışımdır. Eğer Eğitmen Ye’nin yaşadığı bu problemi çözerek onun yükünü hafifletebilirsem kesinlikle onun favori öğrencisi olurum. Böylelikle ileride tahta oturduğum zaman eğitmenin de desteğini alırım.”

 

Ye Dai, gözlerindeki hırslı bakışları Dan Fei’ye yöneltmişti, bir an önce diğer etkinliğe geçilmesini istiyordu.

 

Dan Fei’nin söylediklerini düşündükçe vücudundaki kan daha hızlı deveran ediyordu.

 

Yaşlı ustanın problemini çözebilen kişi, ondan bir iyilik borcu kazanacaktı.

 

Onurlu ustanın başıyla onay verdiğini gören Dan Fei sahnenin ortasına doğru gelerek: “Herkes dinlesin. Daha önce söylediğim gibi, başka bir etkinlik daha olacak. Onurlu ustanın probleminin çözülmesine yardımcı olan kişi ondan bir iyilik borcu kazanacak. Unutmayın, onurlu usta kendisinden istenecek olan iyilik için bütün enerjisini kullanacak!”

 

“Bütün enerjisini mi kullanacak?”

 

“Aman tanrım, onurlu usta böyle bir şey yapmayalı kim bilir kaç yıl oldu?”

 

“Vah vah! Eğer onurlu ustanın bana iyilik borcu olsaydı, onun bir sözüyle Kıymetli Ağaç Topluluğu’na girerdim.”

 

“Bu fırsatı kullanmalıyım!”

 

“Bu iyilik borcunu kazanan kişiyi kral bile kıskanır!”

 

“Hehe! Eğer bu iyiliği ben kazanırsam anında Baş Usta’nın beni de himayesi altına almasını isterdim ve böylece Dan Fei’ye daha yakın olurdum.”

 

Avludaki herkesin aklında farklı farklı düşünceler vardı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44337 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr