Bölüm 172: Herkesi Şaşırtan Sıralama

avatar
3292 6

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 172: Herkesi Şaşırtan Sıralama


“Bu senenin listesinde üçüncü sırada Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosu var.” Dan Fei konuşmaya başlamadan önce herkes sessiz ve sakindi fakat bu cümle duyulduktan sonra herkesin çenesi şaşkınlıktan bir karış aşağı düşmüştü.

 

Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosu mu?

 

Herkes şaşkınlıkla bakıyordu. Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosu üçüncü mü olmuştu? Burada yanlış bir şeyler yok muydu? Acaba Dan Fei sıralamayı yanlış mı okumuştu?

 

Ye Dai bile, onun gibi soğukkanlı ve duygularını ifade etmekten kaçınan birisi bile bu cümleyi duyduğunda şaşkınlıktan yüzündeki renk solmuştu.

 

“Bu nasıl mümkün olabilir?” Lu Wuji tepkisini koymadan duramamıştı: “Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosu üçüncü mü oldu? Büyük kız kardeşim Dan Fei, acaba listeyi yanlış sırayla mı okudunuz?”

 

Lu Wuji de diğer herkes gibi düşünmüştü. Dan Fei kesinlikle listeyi tersten okumuş olmalıydı. Ne açıdan bakılırsa bakılsın Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosu diğer hediyelerden üstün görünüyordu.

 

Üçüncü sıraya mı yerleşmişti? Bu durumda tablodan daha iyi olan iki hediye daha vardı!

 

Ye Dai’ye göre bu sıralamada yanlış giden bir şeyler vardı.

 

Ortamdaki herkes acayip bir yüz ifadesi takınmışlardı. Herkes bu yarışmaya devam etmek istiyordu fakat Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosunu gördükten sonra ikinci ya da üçüncü olacaklarını düşünüyorlardı.

 

Bundan dolayı Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosunun üçüncü olduğunu duyunca hem şaşırıp hem de sevindiler.

 

“Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosu üçüncü mü oldu? Bu demek oluyor ki ben birinci ya da ikinci sıraya yerleşebilirim.” Ortamdaki birçok kişi böyle düşünmüştü.

 

“Kız kardeş Dan Fei, hata yapmadığına emmin misin? Buna bir türlü anlam veremiyorum. Herkes hediyelerin ne olduğunu en başta gördü, Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosundan daha değerli ne olabilir ki bu hediyelerin arasında?” Ye Zheng de bu adaletsizliği protesto etmek için Ye Dai’nin lehine konuşmuştu.

 

Dan Fei hafif sinirli şekilde sordu: “Ye Zheng, Eğitmen Ye’nin gözlerinden ve karar verme yeteneğinden şüphe mi ediyorsun?”

 

Ye Zheng suçluluk duygusu hissetmişti ve ellerini iki yana açarak: “Öyle demek istemedim. Sadece sen listeyi yazarken acaba sıralamayı karıştırmış olabilir misin diye sormak istedim.”

 

Dan Fei Ye Zheng’e anlamlı bir bakış attı.

 

Bu bakış Ye Zheng’in susarak geri çekilmesini sağladı.

 

Ye Dai yaşananları anlayabiliyordu. Dan Fei’nin tepkilerini gözlemlemişti. Dan Fei’nin mimiklerinden ve jestlerinden anlamıştı ki kendisi gerçekten de üçüncü sıraya yerleşmişti.

 

Ve kız kardeşi Dan Fei’nin davranışlarına bakılırsa, bir açıklama da yapmayacaktı.

 

Ye Dai çıldırmak üzereydi. Bu yaşananlara bir türlü anlam veremiyordu!

 

Aklında sadece öfkesini bastırma düşüncesi vardı çünkü eğer şimdi bir olay çıkarırsa Eğitmen Ye’nin gözündeki değeri de düşerdi.

 

Hafifçe gülümsedi ve o da geri çekildi: “Ye Dai onurlu ustasının seçimi için teşekkür ediyor.”

 

Dan Fei belli belirsiz şekilde kafasını salladı ve biraz da Ye Dai’nin duruşunu korumaya çalıştığını görünce ona acımıştı. Dan Fei de bir açıklama yapmak istiyordu fakat neyi nasıl açıklayacağını bilmiyordu.

 

Ona tablonun sahte olduğunu mu söyleyecekti? Bunu yaparsa eğer açıklamamaktan daha kötü olurdu. El üstünde tutulan bir prens, onurlu ustasına sahte bir tablo veriyordu, bu çok daha büyük bir utanç kaynağı olmaz mıydı?

 

Bu nedenle açıklama yapmamak en iyisiydi.

 

Dan Fei tekrar kendini toparladı ve tekrardan konuşmaya başladı: “İkinci sırada, Kılıç Dişli Uçan Tilki yavrusu var!”

 

Ye Rong bunu duyunca şaşırmıştı fakat şaşkınlıktan çok mutluluk hissediyordu. Ye Dai’den daha üstün sırada olduğu için çok sevinmişti.

 

Fakat şaşırdığı nokta da şuydu, kendisi de birinci olamamıştı.

 

Fakat birinci olup olmamak çok da umurunda değildi. Birinci prensten üstün gelmiş olması onun için yeterliydi.

 

Ye Rong, birinci prensin kendisine attığı düşmanca bakışları umursamadan, görmezden gelerek samimi şekilde Dan Fei’ye gülümsedi: “Ye Rong onurlu ustasının rehberliğini kazandığı için çok mutlu ve ona teşekkür ediyor, aynı zamanda büyük kız kardeşi Dan Fei’ye de teşekkür ediyor.”

 

Lu Wuji hâlâ inkâr içindeydi. “Kılıç Dişli Uçan Tilki sadece bir oyuncak. Bu oyuncak Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosundan daha mı üst sırada yani? Ben buna anlam veremedim!”

 

Her ne kadar mırıldanıyor gibi konuşsa da, çevredeki herkes onu gayet net duyabilmişti.

 

Dan Fei’nin sinirli, delici bakışları Lu Wuji’ye yöneldi: “Sen kimsin be! Sen kimsin de Eğitmen Ye’nin seçimini sorgulama hakkını kendinde görüyorsun? Bir daha konuşacaksan dışarı çık da öyle konuş!”

 

Dan Fei neredeyse çocukluğundan beri Eğitmen Ye’nin takipçisiydi. Her ne kadar elinde barındırdığı bir güç ya da nüfuz olmasa da Eğitmen Ye’ye olan yakınlığından dolayı Gök Ağacı Krallığı’ndaki hiç kimse onunla ters düşemezdi.

 

Herkes biliyordu ki bu kadın Eğitmen Ye’nin temsilcisiydi.

 

Lu Wuji de Gök Ağacı Krallığı’nın soylularından biriydi ama kesinlikle böyle bir etkinlikte agresifçe davranmaya hakkı yoktu.

 

“Lu Wuji, böyle vahşice ve agresif davranma.” Ye Dai Lu Wuji’yi uyarmıştı çünkü bu etkinlikte olay çıkaramayacaklarını kendisi de biliyordu.

 

Lu Wuji utanarak yerine oturdu ve somurtmaya başladı.

 

Dan Fei’nin sinirli hâli zaten ortamdaki herkesin gerilmesine sebep olmuştu.

 

“Pekâlâ, şimdi bu senenin listesindeki birinci hediyeyi açıklıyorum… Dokuz Muhteşem Çiy Şarabı!”

 

Dan Fei biliyordu ki sadece bu ismi söyleyip dursa, buradaki insanların hiçbiri anlamayacaktı. Bundan dolayı şarap şişesini eline alıp havada sallayarak ortamdakilere gösterdi.

 

Dan Fei aynı zamanda bu durumu komik bulmuştu çünkü bu şarap hediye olarak sunulduğunda herkes tarafından dalga geçme malzemesi olmuştu.

 

Şimdi ise sanki bir taç üzerindeki inciler gibi değer görmüştü.

 

Dan Fei bunları düşününce elinde olmayarak Ye Rong’un arka tarafına doğru bir bakış attı.

 

Ye Rong’un böyle bir genç adamı nereden bulduğunu merak ediyordu. Ayrıca bu genç, her zaman sakin ve durgun olan Eğitmen Ye’yi nasıl böyle heyecanlandırabilmişti?

 

Dokuz Muhteşem Çiy Şarabı mı? Dan Fei daha önce böyle bir şarap ismi duyduğunu hatırlamıyordu. Aynı zamanda biliyordu ki yaşlı usta bazen canı sıkıldığında yapacak bir iş bulamadığı için şarapla haşır neşir olurdu.

 

Fakat yaşlı eğitmen daha önce hiç Dokuz Muhteşem Çiy Şarabından bahsetmemişti.

 

Her şeye mental olarak hazırlıklı olduğu düşünülen Dan Fei bile bu duruma şaşırmıştı. Bu yüzden söylemek gerekirdi ki sahnenin alt tarafında bulunan bu misafirlerin böyle gürültü koparması aslında normaldi.

 

Ye Dai bile, Dokuz Muhteşem Çiy Şarabını duyunca bu hediyeyi kimin verdiğini anımsayamamıştı fakat Dan Fei’nin elinde tuttuğu şişeyi gördükten sonra olay açığa çıkmıştı.

 

Bu alay konusu olan ve şaka zannedilen hediye şimdi birinci sıraya mı oturmuştu yani?

 

Rüyada falan olabilirler miydi?

 

Ye Dai gözlerinde bir problem olduğunu düşünmüştü. Gözlerini kırparak daha yakından baktı. Sonra anladı ki aslında gözlerinde bir problem yoktu.

 

Bu gerçekten de Jiang Chen’in verdiği kılıksız şarap şişesiydi.

 

Başka bir şarap şişesi olsa yine tereddütte kalabilirdi fakat bu şişenin anlamsız tasarımı ve biçimsiz duruşu onu tanınır hâle getiriyordu.

 

Lu Wuji’nin gözleri bir kahve fincanının boyutlarına kadar açılmıştı. Sanki hayalet görmüş gibi bakıyordu. Büyük bir inkâr içindeydi.

 

Biçimsiz bir şarap şişesi birinci sırayı kapmıştı! Eğer Dan Fei kendisini uyarmamış olsaydı ileri atılıp bağırıp çağıracaktı.

 

Fakat mantığı ona diyordu ki, eğer şimdi tepki verirse Dan Fei onu kendi elleriyle dışarı atacaktı. Bu durum oldukça utanç verici olurdu.

 

Zaten yeteri kadar utanmıştı, imkânı olsa bir çukur bulup utancını gizlemek için oraya kafasını gömecekti. Bu şarap şişesi hediye olarak verildiğinde en çok kendisi gülmüş, bu hediyeyi veren kişinin bir aptal olduğunu ima etmişti.

 

Fakat şimdi asıl kendisinin bir aptal olduğu gerçeği kanıtlanmıştı.

 

Ye Dai de oldukça sessiz kalmıştı. Birinci sıraya oturacak hediyenin bu şarap olacağını hiç düşünmemişti.

 

Hediyeler masaya dizilirken Dan Fei’den bu şişeyi uzaklaştırmasını, bu şişenin insanların gözlerine hakaret olduğunu söyleyen de kendisiydi.

 

“Hehe! Büyük kardeşim, belli ki bu seferki tahminin yanlış çıktı.” Konuşan kişi ikinci prens Ye Qiao’ydu.

 

Ye Qiao, Ye Dai’ye karşı büyük bir düşmanlık besleyen birisiydi. Zaten hediyelerin takdimi sırasında birinci prens kendisinin sözünü keserek, misafirlerine öncelik tanıttırmıştı.

 

Şimdi Ye Qiao’nun eline dalga geçme fırsatı geçmişken, bu fırsatı nasıl geri tepebilirdi?

 

“Dört numara, senin planlarının bu kadar üstü kapalı olduğunu düşünmemiştim. Söylediğin sözler bu büyük kardeşinin hoşuna gitti, dışı yeşim taşı gibi pürüzsüz olanın içi çöp kutusu gibi çürümüş olabilir demiştin değil mi? Bugün çok şey öğrendim, bugün gerçekten de çok şey öğrendim. Numara üç, sen ne diyorsun bu duruma?”

 

İkinci prens Ye Qiao nasıl konuşması gerektiğini iyi bilen birisiydi. Rakiplerini küçük bir konuşmayla nasıl alt edebileceğini iyi biliyordu. Önce Ye Dai’nin yarasına tuz basmış, daha sonra ise Ye Rong’u överek birinci prensi sinirlendirmişti.

 

Aynı zamanda bu konuşmayı yaparken üçüncü prens Ye Zheng’e bakarak da alaycı şekilde gülmüştü.

 

Sonuç olarak Jiang Chen hediyesini sunduğunda üçüncü prens de oldukça ağır sözler söyleyip dalga geçmişti.

 

Fakat şimdi ise, bu dalga geçtikleri hediye Eğitmen Ye tarafından birinci sırada gösterilmişti. Bu resmen suratlarına bir tokat yemekten farksızdı.

 

Ye Zheng’in suratından, ne kadar da keyifsiz olduğu belli oluyordu. Konuşmak istemiyordu ve ancak mırıldanarak söylenebildi: “Sen neden bu kadar gururlandın ki? Sanki senin verdiğin hediye birinci oldu!”

 

Ye Qiao kahkahayı bastı: “Üç numara, hoş olan bir eşyaya herkes hayranlıkla bakabilir. Sırf bu eşya benim olmadığı için sevinmeyeyim mi yani? Sen, sen çok fevri birisin ve küçük meseleler yüzünden alınganlık yapıyorsun.”

 

Dördüncü prens Ye Rong bu konuşmalar esnasında şaşkınlığını biraz olsun yenip, kendisini toparlayabilmişti. Aslında dürüst olmak gerekirse, sadece ikinci sırayı kapabildiğini öğrenince biraz hayal kırıklığına da uğramıştı.

 

Fakat daha sonra birinci sırayı Jiang Chen’in kaptığını duyunca bu hayal kırıklığı yerini sevince bırakmıştı.

 

Aslında Ye Rong da diğer herkes gibi bu hiç de ilgi çekici olmayan şarap şişesinin birinci sırada olacağını düşünmemişti.

 

Aslında bir şeyin içten ve dıştan görünüşleri hakkında yaptığı konuşmada birinci prense kinayeli bir laf sokma çabasındaydı, yaşanan olayların sözlerini kanıtlayacağını kendisi de tahmin edememişti.

 

Bu şarap şişesinin dıştan görünüşü gerçekten de daha çirkin olamazdı, her ne kadar içindeki şarabın kötü olacağına dair önyargılı olmasa da, Eğitmen Ye’nin onu birinci sıraya seçebileceği kadarını kendisi de düşünememişti.

 

Çevresindeki herkesin ona baktığını hisseden Ye Rong, bir yücelik duygusu hissetmişti. Yıllarca birinci prens tarafından baskı altında bırakılmıştı ve ilk defa ortamdaki üstün kişi olmanın verdiği hazzı yaşıyordu.

 

Her ne kadar asıl övgüyü hak eden kişi Jiang Chen olsa da, Ye Rong hâlinden memnundu. Zaten Jiang Chen de o sırada düşük bir profil sergiliyor ve Ye Rong’un arkasında durarak dikkatleri Ye Rong’un üzerinden çekmemeye çalışıyordu.

 

Bu sırada Ye Rong kendinden oldukça memnundu ve gururlu hissediyordu. Doğu Krallığı’na olan yolculuğundan, Jiang Chen ile tanışmış olmaktan çok memnun kalmıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr