Bölüm 170: Herkesin Dalga Geçtiği Hediye

avatar
3403 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 170: Herkesin Dalga Geçtiği Hediye


Ye Rong bu sefer özellikle bir hediye hazırlamıştı. Yanında getirdiği misafirleri bile özenle seçmişti. Son zamanlarda isimleri oldukça fazla duyulan Jiang Chen ve Tian Shao, ayrıca Güney Sarayı’nın dahi müritlerinden Lin Qianli.

 

Bu sefer gerçekten de etkileyici olacağını düşünmüştü.

 

Kim düşünürdü Ye Dai’nin yanında getirdiği misafirlerinin üçünün ruh âlemi uygulayıcısı olacağını? Bu, önceden tahmin edilemeyecek bir durumdu.

 

Bunlar bir yana, Ye Dai’nin verdiği hediye, Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosu, zaten oldukça etkileyiciydi. Bu tablonun yanında diğer herkesin hediyesi bir şaka gibi görünecekti. Bu hediyeyle hiçbir şekilde yarışamazlardı.

 

“Dört numara! Bu sefer ne hediye hazırladın? Hadi sen de hediyeni ver de herkes görsün.” Üçüncü prens bir nebze kışkırtma kokan bir ses tonuyla konuşmuştu.

 

Ye Rong, Dan Fei’nin bakışlarını üzerinde hissettiğinde streslendi ve kendini yatıştırmaya çalıştı. Sakinliğini ve duruşunu koruması gerektiğini kendi kendine içinden tekrar ediyordu. Onurlu ustanın ve Dan Fei’nin önünde heyecanlanıp kendini kaybedemezdi.

 

“Kız kardeşim Dan Fei, onurlu ustamız bu fani dünyanın zenginliklerinden kendini soyutlamış hâlde. Bu yüzden bu kardeşiniz sıradan, dünyevi hediyelerle uğraşmak istemedi. Benim hediyem Kılıç Dişli Uçan Tilki yavrusu. Bu hayvan oldukça ruhani bir doğaya sahip. Gök Ağacı Krallığı gibi büyük bir krallıkta Eğitmen Ye’den başka hiç kimsenin bu hayvanı anlayabileceğini sanmıyorum.”

 

Ye Rong bu sözleri söylediğinde Dan Fei şaşırmıştı. Ye Rong’a bakışları sanki içten içe ona acıyormuş gibiydi.

 

Bu hediyeden anlaşılan, Ye Rong hediye bulmak için oldukça fazla çaba harcamıştı. Kılıç Dişli Uçan Tilki her ne kadar nadir bulunan veya değerli bir hayvan olmasa da, eğer ona sahip olan kişi onun ruhani doğasını anlayabilir ve onu geliştirmeye çalışırsa, bu hayvan bir gün evrim geçirebilir ve bir ruh hayvanına dönüşebilirdi.

 

Bu hayvanın en önemli özelliği ise, diğer bütün hayvanlardan daha yoğun bir ruh doğasına sahip olmasıydı. Hayvanın boyutu oldukça küçüktü ve dışarıdan bakıldığında çok sevimli görünüyordu. Kendisine bakan herkesin kalbinde sevgi uyandırıyordu.

 

İşin aslı, Eğitmen Ye’nin çok fazla hobisi yoktu fakat nadir bulunan hayvanları yetiştirmeyi seviyordu. Her ne kadar değeri ve nadirliği Ye Dai’nin verdiği tablo ile kıyaslanamaz olsa da, bu hediye Eğitmen Ye’nin heves edeceği bir hediyeydi.

 

“Ye Rong, seni hergele! Belli ki henüz hırsı bitmemiş. Bu hediye üzerinde uzun süre düşünmüş ve kafa yormuş olmalı, sırf onurlu ustanın iyilik borcunu kazanmak için! O basit bir cariyeden doğmuş bir prens. Benimle, asil bir soydan gelen prensle veliaht prens olma uğruna yarışmak ve rekabet etmek mi istiyor yani?” Ye Dai böyle düşünüyordu.

 

Ye Rong’un bu hamlesi onu oldukça rahatsız etmişti.

 

Dan Fei, Ye Rong’un sunduğu Kılıç Dişli Uçan Tilki yavrusuna baktı. Kayısı gibi gözlerini bir sağa bir sola oynatan tatlı bir hayvandı. Sabırsız ve mutlu şekilde kuyruğunu sallıyor, etrafındaki herkesi görmezden gelerek tapılası bir tatlılıkla duruyordu.

 

Kadınlar doğal olarak böyle tatlı evcil hayvanları severdi. Bu hayvanı görünce Dan Fei de kendine hâkim olamadı ve onunla birazcık oynadı.

 

“Dört numara, bu küçük tatlı şeyi de nereden buldun böyle? Baksana ne kadar da sevimli.” Dan Fei gülümseyerek konuşmuştu.

 

Ye Rong bu duruma sevinmişti ama mütevazı bir ifadeyle konuştu: “Aslında yollarımız şans eseri kesişti.”

 

Aslında Dan Fei’nin sözleri Ye Rong’un kendisini ifade ederken cesaret kazanması için söylenmiş sözlerdi.

 

Ye Rong kalbinde bir parça minnettarlık hissetti. Büyük kız kardeşi Dan Fei’nin onu düşünmesi hoşuna gidiyordu.

 

Ye Dai etrafına gülümsüyor olsa da, içten içe kıskanıyor ve sinirleniyordu. Kız kardeş Dan Fei Ye Rong’a karşı her zaman böyle sevecen davranıyordu. Bu durum Ye Dai’nin keyifsiz hissetmesine yol açıyordu, sanki Ye Rong kendisinden bir şey çalıyormuş gibi hissediyordu.

 

O esnada arka taraftan Lu Wuji konuştu: “Dördüncü prensin hediyesi ne kadar da eğlenceli ve tatlı bir oyuncak. Dördüncü prensten sonraki prenslerin ne hediye aldıklarını da merak ediyorum, hadi devam edelim!”

 

Lu Wuji fırsatlardan nasıl avantaj sağlayacağını gayet iyi biliyordu. Ye Dai’nin dışarıdan sakin fakat içeriden sinirli olduğunu anlamıştı.

 

Bu durumu görünce ustasının yükünü hafifletmek için hamlesini yapmıştı.

 

Ye Rong’un yavaş yavaş ilgi odağı olduğunu görünce, onun takipçilerini rezil etmek istemişti ve bu yüzden hediye merasimine devam edilmesini istemişti. Ye Rong’un misafirlerinin hediye hazırlamadığının farkındaydı.

 

Lu Wuji’ye göre Tian Shao basit birisiydi ve yükselmesi yanlıştı. Tian Shao yardımcı general rütbesine yükselmiş olmasına rağmen ona hâlâ kendisinin astıymış gibi bakıyordu. Zaten Baş Usta için herhangi bir hediye de hazırlamamışlardı.

 

Lin Qianli’ye gelince, o adam zaten tuvalet taşı kadar değersiz bir kişiliğe sahipti. Yaş kadar sert ve tuvalet kadar kokuşmuş birisi. Ayrıca dünya görüşüne ve görgü kurallarına sahip olmayan birisiydi, nasıl hediye hazırlamış olsundu ki?

 

Jiang Chen’e gelince, o adamın bazı yetenekleri vardı, ama böyle bir etkinliğe ilk defa katılıyordu. Jiang Chen’in de güzel bir hediye hazırlamış olduğunu düşünmüyordu Lu Wuji.

 

Elbette, Ye Rong’un gülümsemesi Lu Wuji’nin konuşmasından sonra kayboldu.

 

İnsanların yüz ifadelerini okumayı iyi bilen Lu Wuji, Ye Rong’un yüzündeki gülümsemenin kaybolmuş olmasından anladı ki, Ye Rong getirdiği misafirlere hediye hazırlamalarını söylememişti.

 

Özellikle de Jiang Chen! Lu Wuji’nin düşüncesine göre bu adam kırsal bir kesimden başkente henüz gelmiş birisiydi, genel kültürü ve nezaket kurallarını bilmiyordu, kesinlikle bir hediye hazırlamamış olmalıydı.

 

Görünüşe göre Lu Wuji’nin oynadığı kumar doğruydu.

 

Birinci prens minnettarlıkla Lu Wuji’ye baktıktan sonra Ye Rong’a döndü: “Dört numara, uçan tilki hediyen fena değil, belli ki bu hediye üzerinde iyice kafa yormuşsun. Fakat ben asıl senin misafirlerinin ne hediye aldıklarını merak ediyorum.”

 

Ye Dai konuşurken keskin ve acımasız bakışlar atmıştı. Ye Rong’un kötü durumda olduğunu görmüştü. Bu yaptığına düşene tekme atmak denirdi.

 

Eğer Ye Rong misafirlerine hediye hazırlatmadıysa, bu onun için oldukça utanç verici bir durum olurdu.

 

Ye Zheng ile Ye Rong’un arası hiçbir zaman iyi olmamıştı ve Ye Zheng her daim birinci prensin yandaşı olmuştu. Birinci prensin böyle konuştuğunu görünce Ye Zheng de ona yardakçılık yapmak için konuştu: “Evet, dört numara. Verdiğin hediyeye bakılırsa oldukça hazırlıklı gelmişsin, misafirlerinin elleri boş gelmesine müsaade etmemişsindir değil mi?”

 

Bu sözleri söylemek için taş kalpli birisi olmak lazımdı. Ama Ye Zheng zaten her daim kaba birisi olmuştu ve diğer herkes onun bu pervasız laflarına alışmıştı.

 

Olayın dışında kalan prensler, kendilerini ilgilendiren bir durum olmadığı için karşılarındaki bu şovu izlemekten zevk alıyorlardı. Kendilerine dokunan bir şey olmadığı için hiçbiri de kalkıp bir şey söylemiyordu. Fakat asıl sebep ise, onların böyle bir kargaşada söz haklarının olmamasıydı.

 

Zaten olaya dışarıdan ve teknik bir gözle bakılırsa herhangi bir yanlışlık yoktu.

 

Ye Rong, birinci prensin kendisine karşı böyle insan içinde hamle yapacağını hiç düşünmemişti. Yüzündeki gülümsemeden eser kalmamıştı.

 

Dan Fei, birinci prensin Ye Rong üzerinde baskı kurmaya çalıştığını gözlemleyebilmişti. Kederlice gülümseyerek: “Pekâlâ, şimdi, bu meşhur hediye verme merasimi sadece eğlenmek için. Baş Usta herkes hediye verecek diye bir kural koymadı.”

 

Ye Dai cesur bir ifadeyle gülümsedi ama bir şey söylemedi.

 

Ye Zheng ise aptal rolüne yatarak: “Kız kardeşim Dan Fei, bu kadar ön yargılı olma. Biz, hepimiz takipçilerimize hediye hazırlattırdık fakat sen dört numaraya para tasarruf ettirmeye çalışıyorsun!”

 

Bu sözler yarı şaka yarı ciddiydi. Ye Rong’u aşağılamak için söylenen sözlerdi.

 

Ye Rong bu sözlerden sonra daha da stresli hâle geldi. Daha önce prenslerin misafirleri hediye getirmemişti, getirenler de gönüllü olarak vermişlerdi, fakat şimdi Ye Dai’nin hamlesiyle sanki bu hediye verme işi bir kuralmış gibi gösteriliyordu.

 

Ye Zheng şaka ile karışık konuşmuştu fakat sözlerinin altındaki ince, alaycı anlamlar gün gibi ortadaydı.

 

Ye Rong tam da ortamı yumuşatmak için birkaç söz söylemek için hazırlanıyordu ki Jiang Chen gür bir sesle konuşmaya başladı: “Dördüncü prens, tüm samimiyetimle özür dilerim. Ben böyle bir etkinliğe ilk defa katılıyorum ve bunun verdiği heyecanla neredeyse daha önceden hazırladığımız hediyeyi sunmayı unutacaktım. Baş Usta çok değerli ve saygın birisi. Krallığın koruyucu ruh kralının doğum gününde ona iyi dileklerimizi ve hediyelerimizi sunmalıyız. Bu elimdeki bir şişe şarap, üçümüz adına bir hediye sayılabilir mi?”

 

Jiang Chen konuşmasını bitirince arka tarafından bir şey çıkardı. Bu çıkardığı şey ahşap bir şarap şişesiydi. Bu şişenin tasarımı sıradan ve yaygın şişelerden farksızdı. Yeşil asma filizinden yapılma basit bir şişeye benziyordu ve hiç de pahalı bir eşyaya benzemiyordu.

 

Lu Wuji, Jiang Chen’in bu şişeyi çıkardığını görünce kahkaha atmaktan kendini alamadı.

 

Bu şişe gerçekten de çok çirkin gözüküyordu, pazardan alınan sıradan şarap şişelerinden bile çirkin duruyordu. En azından pazardaki şarap şişeleri müşterilerin dikkatini çekmek için biraz süsleniyor, etrafına kurdele falan bağlanıyordu.

 

Bu şarap şişesi de neydi böyle? Kaba saba, basit ve göze batan çirkinlikte bir şişeydi.

 

Sokağa, çöpe bile atılsa kimse dönüp bu şişenin içinde ne olduğuna bile bakmazdı. Jiang Chen gerçekten de bu şişeyi şarapla doldurup koruyucu ruh kralına, Eğitmen Ye’ye hediye mi ediyordu?

 

Bu… Bu hakaret etmek gibi bir şeydi.

 

Jiang Chen’in bu şişeyi ortaya çıkarmasından sonra etraftaki herkesin yüz ifadeleri değişmişti.

 

Kimileri bıyık altından, kimileri açıkça gülüyordu. Hatta bazıları kahkaha atıp, homurdanıyordu bile.

 

Birisi bırakın aklıyla düşünmeyi, ayaklarıyla düşünse bile bu şişenin özenle hazırlanmış bir hediye olmadığını anlayabilirdi. Bu şişe belli ki Ye Zheng’in laflarından sonra öylesine ortaya çıkardıkları ve adına ad hediye dedikleri bir şeydi.

 

Belki de, bu çocuk bir alkolikti? Belki de bu şişeyi sürekli yanında taşıyor ve her ihtiyaç duyduğunda bir-iki yudum alıyordu.

 

“Dördüncü prens Ye Rong oldukça utanmış olmalı. Yanında getirdiği takipçisi, ustasının yükünü paylaşmak isterken ona daha da çok yük oldu.”

 

“Acaba bu adamın beyninde bir sorun mu var? Ye Rong böyle güven vermeyen bir adamı nereden bulup da getirmiş anlamadım? İkinci prens Ye Qiao’dan başka kim birinci prens Ye Dai’yle yarışabilir ki? Dördüncü prens Ye Rong bu sefer kesinlikle bu rekabetin dışında kaldı.”

 

“Şimdi, bu sefer kız kardeş Dan Fei bile Ye Rong’u kurtaracak bir yol bulamayacak.”

 

Etraftaki kalabalık, önlerindeki bu komedi şovunu izlerken bunları düşünmüştü.

 

Ye Zheng hafifçe kendi alnına vurarak abartılı şekilde konuştu: “Dört numara, bundan emin misin? Özenerek hazırladığın meşhur hediyen bu mu?”

 

Lu Wuji de iğneleyici konuşmasını saklamıyordu: “Haha! Özenerek hazırlanmış tabii ya! Bu hediye kesinlikle diğerlerinden çok daha farklı. Bu hediyeyi hazırlamak kesinlikle çok farklı ve eşsiz bir bakış açısı ister! Hahaha!”

 

“Dört numara, eğer takipçilerin hediye hazırlamadıysa açıkça söylesene! Böyle bir hediyeyi ortaya çıkarmak hem kulaklara hem de gözlerimize hakaret demektir.” Ye Zheng hâlâ acımasız ve kaba konuşuyordu.

 

Ye Dai de o sırada gülümseyerek ileri doğru bir adım attı: “Pekâlâ, hadi bu olay hiç yaşanmamış gibi davranalım. Kız kardeşim Dan Fei, hadi şu şişeyi uzaklaştır buradan, yoksa dört numaranın utancı…”

 

Ye Dai şimdi de küçük kardeşini koruyan bir abi gibi rol yapıyordu.

 

Ye Rong da Jiang Chen’in bu hamlesine oldukça şaşırmıştı ve ona sürekli göz ucuyla bakmaktan kendini alamıyordu, bu esnada Jiang Chen’in bıyık altından sinsice gülümsediğini görünce, ortamdan gelen yuhalamaları ve alaycı konuşmaları duymazlıktan gelmişti.

 

Ye Rong’un da bildiği gibi Jiang Chen, böyle değersiz görünen bir eşyayı durduk yerde, hiçbir sebep yokken ortaya çıkarmazdı. Bunu bildiğinden dolayı umarsız bir şekilde konuşmaya başladı: “Büyük kardeşim, mademki bu da bir hediye, neden onu ortadan kaldırmaya çalışıyoruz? Eğer sadece dış görünüşe göre ön yargıda bulunursak uygun olur mu hiç? Dışı yeşim taşı gibi pürüzsüz olanın içi çöp kutusu gibi çürümüş olabilir demez mi atalarımız? Bir eşyanın dıştan görünüşü güzel diye illaki içinin de güzel olduğu anlamına gelmezki. Aynı şekilde tersini düşünürsek, bir eşyanın sırf dıştan görünümü kötü diye içinin de kötü olduğunu düşünmemeliyiz.”

 

Ye Dai şaşırmıştı. Genellikle kendisiyle laf dalaşına girmekten kaçınan dört numara ona yaptığı ‘yardımı’ kabul edip geri çekilmek yerine, bir de kendisine cevap verecek kadar ileri gitmişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44342 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr