Bölüm 169: Çok Soru Soran Birinci Prens

avatar
3479 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 169: Çok Soru Soran Birinci Prens


Etkinlik alanının orta yerinde, Dan Fei’nin kaşları konuşurken narince hareketlendi: “Pekâlâ, öncelikle genel kuralların üzerinden geçelim. Herkes ustamıza doğum günü hediyesini verecek ve Baş Usta bu hediye verenler arasından üç kişiye soru sorma hakkı verecek. Baş Ustamızın soru sorma hakkı verdiği bu üç kişi, Baş Ustaya istediği şeyi sorarak onun rehberliğinden faydalanabilir. Birinci kişi iki soru sorabilecek, ikinci ve üçüncü kişiler ise birer soru sorabilir. Kurallar bu şekilde, anlaşıldı mı?”

 

“Kız kardeşim Dan Fei, biz bu kuralları zaten biliyoruz.”

 

“Evet, kız kardeş Dan Fei, hadi hediyelerimizi vermeye başlayalım. Bu sefer ne pahasına olursa olsun soru sorma hakkını kazanacağım.”

 

Ye Rong’un arkasında oturan Jiang Chen, kalabalığın böyle heyecanlı olmasına şaşırmıştı.

 

Mantıklı konuşulacak olursa, Baş Usta gibi engin bilgili ve ruhani birisini bu gençlerin vereceği hediyelerin etkilemesi biraz zordu. Üstelik de bu durum her sene tekrarlanan bir etkinlikti.

 

Olaya neresinden bakarsa baksın, Jiang Chen anlamıştı ki bu onurlu usta gerçekten de dünyevi zenginliklere önem vermeyen birisiydi.

 

Fakat maddiyata böyle önem vermeyen birisinin neden bu etkinliğe bu kadar önem verdiğini de anlayamamıştı.

 

Jiang Chen meraklı bakışlarını Eğitmen Ye’nin üzerinden alamıyordu. Ye Chonglou’nun gözleri neredeyse kapalı vaziyetteydi, kalabalığın neler konuştuğunu pek de önemsemiyor gibiydi.

 

Tam da o esnada Eğitmen Ye’nin bakışları ile Jiang Chen’in meraklı bakışları kesişti.

 

Jiang Chen ne yapacağını bilemez hâlde gülümsedi, fakat hiçbir yanlış hareket yapmak istemediği için anında bakışlarını kaçırdı.

 

Ana masada oturan Baş Usta bakışlarıyla etrafı süzerken yakalamıştı Jiang Chen’in bakışlarını, fakat o da Jiang Chen’in bakışlarını takip etmedi.

 

Tekrar yavaşça gözlerini yarı kapalı vaziyete getirdi.

 

Jiang Chen bu küçük olayı kafasına takmadı. İşin aslında bu olaydan heyecanlanan kişi Jiang Chen değil, Baş Ustaydı. Aslına bakılırsa Ye Chonglou biraz da heyecanlanmış gibiydi: “Ye Rong’un arkasında oturan genç kişi burada yeni gibi. Muhtemelen bir tür zihin gücü tekniği üzerinde eğitim almıştır. Az önce benim adımlarımın oluşturduğu ritim ruh âlemi uygulayıcılarını bile kontrolü altında aldı fakat bu ritimden etkilenmeyen tek kişi oydu.”

 

Baş Ustanın gücü herkesinkinden üstündü. Gözlem yeteneği de aynı şekilde çok üst düzeylerdeydi. On li yarıçaplı alandaki her ince hareketi fark edebiliyordu. Ayakları ile yaptığı ritmin karşı taraftaki kişilerin kalp ritimlerini rahatsız eden bu tekniği kullanırkenki amacı ortamdaki gençlerin eğitim seviyelerini anlayabilmekti.

 

Dan Fei ile beraber ortamda yirmi dört kişi vardı, fakat iki farklı kalp ritmi gözlemlemişti.

 

Diğer herkesinki aynı ritimde atarken, bir kişi balık ağından fırlayabilmiş ve kalp ritmini kontrol edebilmişti.

 

Jiang Chen her ne kadar Baş Ustanın ritim manipülasyonundan kurtulmuş olsa da, kendisini bu kalabalığın içinde gizleyememişti, Baş Usta onu fark etmişti.

 

Baş Usta ilk başta bu duruma sevinmişti, düşünmüştü ki prenslerden birinin eğitim seviyesi oldukça gelişmişti ve kendisinin kalp ritmi kontrolü tekniğinden kaçabilmişti.

 

Fakat sonradan fark etti ki, bu kurduğu ağdan kaçabilen balık aslında bir prens değildi, aslında ruh âlemi uygulayıcısı bile değildi. Daha önce hiç görmediği genç bir adamdı.

 

Bu genç adamın görünüşüne bakılırsa ortamdaki prenslerin bazılarından daha gençti.

 

Bu esnada Jiang Chen’in meraklı bakışları yine Baş Ustaya doğru döndü, Baş Usta kendisine bakış atıldığını hissettiğinde içinde bu genç adamı irdelemek için bir heyecan uyandı.

 

Fark etti ki, kendisine bakan bu genç kişi hiçbir şekilde kendisini baskı altında hissetmiyordu. Bakışları kesiştiğinde, kayıtsız şekilde gözlerini başka yöne çevirdi.

 

“Bu genç adam ilginç birisi. Acaba hangi hanedanın genç ustası?” Eğitmen Ye’nin kalbinde merak duygusu filizleniyordu. Böylesine ilgi çekici bir gençle karşılaşmayalı oldukça çok zaman geçmişti.

 

İşin aslı, her yıl doğum günü kutlaması yapıyordu çünkü krallıktaki gençlerin nasıl geliştiğini görmek istiyordu.

 

Bundan dolayı aslında bu davet ve ziyafet Eğitmen Ye’ye hediyeler verip eğlenmek için değil, genç nesillerin eğitimlerini kontrol etmek içindi. Bu sayede gençlerin ruh hâlini, kavrama yeteneklerini ve güçlerini ölçebiliyordu.

 

Fakat yine de, etkinliğin asıl amacını anlamayan bu gençler her sene pahalı hediyeler getirerek Eğitmen Ye’den iyilik kazanmak için uğraşıyorlardı.

 

Anlamadıkları şey ise, Eğitmen Ye’nin aslında hediyelere değil, hediyeler verilirkenki davranışlara, bilgeliğe ve saygıya önem verdiğiydi.

 

Her sene aynı şekilde hayal kırıklığına uğruyordu, gençler onun asıl niyetini anlayamıyordu.

 

İşin aslı, Eğitmen Ye kendisine verilen hediyelere tam olarak bakmıyordu bile. Gelen hediyeleri direkt olarak Dan Fei’ye veriyor ve ondan hediyeleri Devasa Hazine Sarayı’na gönderip satmasını istiyordu.

 

Dan Fei ise hediyelerden gelen bu paraların hepsini hayır işlerine bağışlıyordu. Bu paralar krallığın yoksul vatandaşlarına ya da potansiyeli olan fakat maddi durumu kötü olan uygulayıcılara aktarılıyordu.

 

Buradaki gençlerin hiçbiri bu durumdan haberdar değildi.

 

Jiang Chen önünde oturan Ye Rong’un gergin olduğunu hissedebiliyordu.

 

Ye Rong iyiliği kazanabilmek adına gergindi, kazanamayacağı konusunda ise endişeliydi. Bu sefer hazırlıklı gelmişti.

 

Hediyeleri verirken ilk olarak kendisi vermek istiyordu, böylece Eğitmenin gözüne girip iyiliğini kazanabilirdi. Onurlu ustanın rehberliğini ve iyilik borcunu kazanmak istiyordu.

 

Fakat Ye Rong biliyordu ki kendisi gibi diğer bütün prensler de aynı şekilde hazırlıklı gelmişlerdi. Herkes biliyordu ki her yıl bir araya gelindiğinde Baş Usta’nın iyilik borcunu elde etmek için çaba sarf edilirdi. Hiç kimse bu fırsatı kolay kolay geri çevirmezdi.

 

“Onurlu Ustam, ben, öğrenciniz Ye Dai, on altı krallıkta gezmediğim yer kalmadı ve sizin için bu ‘Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi’ isimli tabloyu buldum. Söylenene göre eğer bir ruh âlemi uygulayıcısı bu tablo üzerine düşünürse zihin gücü oldukça gelişecektir, ilham bulacaktır ve hatta bu tabloyu ömür süresini uzatmak için bile kullanabilecektir. Ben bu tabloyu Onurlu Ustamın mutluluğu için ona sunarım!”

 

“Ne? Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosu mu? Ruh âlemi uygulayıcıları bile bu tabloyu zihin güçlerini artırmak ve ömürlerini uzatmak için mi kullanabilir?”

 

“Bu… Bu çok değerli… Biz birinci prensin bu hediyesiyle yarışabilecek ne verebiliriz ki?”

 

“O hâlde mesele sonuca erdi. Hiç kimse bu hediyeyle yarışabilecek değerde bir şey bulamazki!”

 

“Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosu mu?” O esnada Ye Rong’un kalbi kederle doldu. Kalbine stresli duygular hücum ediyordu: “Ye Dai işte! Kesin bu iş için oldukça fazla para harcamıştır. Onun hareketleri ortamdaki herkesin bir numara olma hayalini ortadan kaldırıyor.”

 

Ye Rong yenilgiyi hemen kabul etmek istemiyordu fakat aynı zamanda umudu da kalmamıştı. Birinci prens olarak Ye Dai’nin annesinin elinde bulundurduğu nüfuz ve güç, diğer prenslerin hiçbirinde yoktu. Onların ellerinde bulunan kaynakların yakınına bile kimse yanaşamazdı.

 

Ye Rong’un annesi sıradan bir imparator eşiydi. Elinde güç veya nüfuz yoktu. Her ne kadar küçüklüğünden beri kendini geliştirmek için sürekli uğraşıyor olsa da her zaman Ye Dai’nin gölgesinde kalmıştı.

 

Ve şimdi, hediye verme merasimi başladığında aralarındaki fark bir kez daha gün yüzüne çıkmıştı.

 

Hediyesini verdikten sonra Ye Dai, mekânın tam ortasında uzun boyu ve kibirli duruşuyla dikiliyordu. Etraftaki kişilerin kendisine hayranlık duymasını izleyerek zevk alıyordu.

 

Kendisi her zaman diğer insanların gözünde daha yüce görünmeyi arzulamıştı.

 

Hayattaki tek amacı veliaht prens olarak, tahta geçmek, krallığın yöneticisi olup krallıktaki herkesi kendisine biat ettirmekti.

 

Bu amacını kötü yönde etkileyecek olan herkes onun düşmanıydı.

 

Ye Dai hediyesini verdikten sonra Ye Qiao da zayıflığını belli etmemeye çalışarak hediye vermek için hareketlendi. Onun hediyesi de harikaydı fakat Sarı Ejderin Denizleri İzlemesi tablosuna göre bir hiç sayılabilirdi. Tam da içinde bulunduğu stresli durumu hafifletmek için birkaç esprili söz edecekti ki Ye Dai ellerini iki yana ayırarak: “Bu kadar aceleci olma numara iki. Benim takipçilerim de her daim Baş Usta’nın hayranı oldular ve onlar da hediyeler getirdiler.”

 

Ne?

 

Etkinlik için toplanan kişilerin suratlarında bu durumu çirkin bulduklarına dair ifade oluştu.

 

Prenslerin takipçilerinin hediye veremeyeceğinden değildi, fakat herkes görmüştü ki Ye Dai bilerek bir müddet sessiz kalmış ve tam da ikinci prens konuşacakken onun sözünü keserek kendi takipçilerine öncelik tanımıştı.

 

Tabii ki o sırada bu durgunluk ve sessizlikten faydalanan birinci prensin takipçileri de hemen hareketlenmiş ve hediyelerini vermek için hamle yapmışlardı.

 

Ayrıca prenslerin takipçilerinin hediye vermesi zaten isteğe bağlı, gönüllü olarak yapılan bir işti.

 

Burada da aslında Ye Dai’den gelen farklı bir mesaj vardı: “Benim takipçilerim hediye hazırlayıp geldiler. Sizler birinci prensin takipçileri hediye verirken arka planda mı kalacaksınız? Bir prensin takipçileri hediye verirken diğerlerinin takipçileri hediye vermeyecek mi yani? Bu aşağılayıcı bir durum!”

 

Eğer diğer prenslerin takipçileri hediye getirmediyse, bu durum birinci prensin planı işe yarayacak demekti.

 

Bu açıdan bakıldığında birinci prens oldukça saygılı ve düşünceli gözüküyordu. Zaten Ye Dai’nin planı da buydu.

 

Ye Qiao, Ye Dai tarafından bastırıldığı için ekşi bir yüz ifadesi takınmıştı, tekrar yerine geçmek için hareket ettiğinde attığı adımlardan sinirlendiği de belli oluyordu. Kendisi ikinci prens olmasına rağmen bu kadar açık şekilde düşmanca hareket etmezdi.

 

Bu etkinlikte birinci prense karşılık veremeyeceğini bildiği için öfkesini içine atmayı tercih etmişti.

 

Görünen oydu ki Ye Dai bu etkinlik için oldukça kaliteli hazırlanmıştı. Yanında getirdiği misafirleri yakın takipçileri ve dostlarıydı. Ye Dai ileride tahta geçtiğinde de onları yanından ayırmak istemiyordu.

 

Onların hediye vermeleri, Baş Ustanın onları tanıyacak olması demekti. Buradan çıktıklarında iyi bir izlenim bırakacakları anlamına geliyordu.

 

Liu Can ve Xin Wudao her zaman baskın ve agresif kişiliklerdi fakat hediyelerini sunarken oldukça masum ve sakin görünebilmeyi başarmışlardı. Hediyelerin yanında, ufak birer iyi dilek konuşması da hazırlamışlardı.

 

Onurlu usta sadece kafasını onaylar şekilde sallıyordu, neşe veya hüzün belirtisi göstermeden, katı şekilde etrafına bakıyordu.

 

Etrafına o kadar kayıtsız şekilde bakıyordu ki, sanki kendisinin değil de sevmediği birisinin doğum gününe zorla gelmiş gibiydi.

 

Ye Dai endişeli değildi. Biliyordu ki bu ifade, Eğitmen Ye’nin her zamanki ifadesiydi. Onun yaşındaki birini zenginlik ve mal varlığı zaten mutlu edemezdi. Onun tek önemsediği şey diğer kişiler tarafından saygıyla anılmaktı.

 

Söylemek gerekirdi ki Ye Dai’nin oynadığı kumar oldukça başarılıydı.

 

Daha sonra ikinci prens hediyesini sundu. Onun hediyesi zarif ve ustalıkla yontulmuş bir yeşim taşı kolyesiydi ve taşın üzerinde kirin sembolü vardı.

 

ÇN: Kirin, hem ayakları hem de kanatları olan aslan-ejder karışımı yaratık.

 

Kirin, uzun yaşamı sembolize eden bir varlıktı. Daha da önemlisi bu taş ruh âlemi seviyesindeydi ve kullanan kişinin zihnini ve bedenini sakinleştirmeye yarıyordu. Yaşlı birisine vermek için çok iyi bir hediyeydi.

 

Bir başkası için bu hediye oldukça değerli görünebilirdi fakat Eğitmen Ye, krallığın Koruyucu Ruh Kralıydı. Buna benzer eşyalardan onun evinde zaten belki de bin tane bulunabilirdi.

 

Ye Qiao’nun takipçileri de hediyeler hazırlamışlardı fakat Ye Dai’nin takipçilerinin hediyelerine kıyasla oldukça zayıf kalmışlardı.

 

Üçüncü prens nadir bulunan bir ruh ilacı içerik malzemesi vermişti ve bu hediye de ruh seviyesindeydi. Oldukça nadir olan bu hediye, üçüncü prensin bu hediyeyi bulmak için çok fazla zaman ve para harcadığını gösteriyordu.

 

Bu hediye ikinci prensin Kirin sembollü yeşim taşı kolyesinden daha iyi sayılabilirdi.

 

Üçüncü prensin takipçileri de aynı zamanda hediyeler ve saygı dolu konuşmalar hazırlamışlardı. Fakat onların hediyeleri de ancak ikinci prensin takipçilerininkileri kadar değerliydi. Hoş hediyelerdi fakat çok fazla ilgi çeken şeyler değildi.

 

Ye Rong’un üzerinde hissettiği baskı şu anda çok daha fazlaydı. Büyük bir hata ettiğini fark etti. Kendisi hediye hazırlamıştı fakat getirdiği misafirleri hediye getirmemişlerdi.

 

Jiang Chen, Tian Shao ya da Lin Qianli… Hiçbiri de hediye hazırlamamıştı.

 

Bunun nedeni önceki zamanlardan gelen alışkanlıktı. Prensler varken, hiç kimse misafirlerin hediyelerini dikkate almazdı.

 

Fakat bugün birinci prens Ye Dai, sanki çok büyük bir olaymış gibi özellikle misafirlerin de hediye vereceğini duyurmuştu. Bu hamle Ye Rong’u hazırlıksız yakalamıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr