Bölüm 161: Yaşlı Fei Sağlık Kölesi Olmak İçin Yalvarıyor

avatar
3616 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 161: Yaşlı Fei Sağlık Kölesi Olmak İçin Yalvarıyor


Yaşanan olaylar her ne kadar Ejder Dişi muhafızlarının iç meselesi olup dışarıdan duyulmasını önlemek için önlemler alınsa da, Jiang Chen’in ismi bölgede oldukça yaygın ve tanınır hâle gelmişti.

 

İşi böyle olsa bile, Jiang Chen dış dünyada neler olup bittiğine çok da önem vermiyordu.

 

Şu anda elinde hem soyluluk statüsünü hem de konaklama için gerekli malikâneyi bulunduruyordu. Sonunda Gök Ağacı Krallığı’na yerleşebilmişti ve her şey düzgün şekilde ilerliyordu.

 

“Bir sonraki adım ruh âlemine girmek. Köklerimin durumu düşünülürse, ruh âlemine girmek çok da zor olmasa gerek. Anahtar nokta ruh okyanusu. Ruh okyanusumun seviyesi askeri savaş Dao’mun nasıl gelişeceğini belirleyecek. Fakat maalesef ki, çok fazla ruh âlemi uygulayıcısıyla karşılaşmadım ve bu dünyanın ruh âlemi uygulayıcıları hakkında çok fazla bilgiye sahip değilim.”

 

Jiang Chen bütün enerjisini düşünerek harcıyordu. Daha önce Mor Güneş Topluluğu’nun birkaç ruh âlemi müridiyle karşılaşmıştı. Gök Ağacı Krallığı’na geldiğinde de Kuzey Gök Kubbe Sarayı’nın ruh âlemi müritleriyle karşılaşmıştı.

 

Tabii ki Kuzey Sarayı, Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun sadece bir uşağı niteliğindeydi ve onların sözde ruh âlemi uygulayıcıları sadece göstermelikti.

 

Ruh âleminin birinci seviyesine ulaşabilmiş olan Liu Can hariç, diğerlerinin hepsi sadece yarım adımlı ruh âlemindendi.

 

“Xu Zhen’i beş ver. O zaten ruh âleminin birinci seviyesinde olan Liu Can’dan daha güçlü değil. Yu Jie’nin yetişimi ise ikinci, belki de üçüncü seviye ruh âlemi. Son olarak Chu Xinghan ise Yu Jie’den de güçlüydü. Belki dördüncü seviyede, belki de daha yüksek seviyede ruh âlemindendi. Fakat yine de, ortaya koydukları güç sınırlı gibi gözüküyordu. Bir akarsuyun izlediği yol gibi, güçlerinin sınırları vardı ve bu sınırları aşamıyorlardı. Acaba en başta, ruh okyanusları yaratılırken bir akarsuya benzetilerek mi yaratılmıştı?”

 

Jiang Chen’in ruh âlemi hakkında keşfi yetersizdi, karşısına çıkan hiçbir ruh âlemi uygulayıcısıyla zaten oturup düzgünce konuşamamıştı.

 

Bununla birlikte, Jiang Chen zaten bu dünyadaki uygulayıcılardan oldukça farklıydı. Onun askeri Dao hakkındaki bilgisi bu dünyanın en iyilerinin bilgisinden bile üstündü.

 

Tabii ki önceki hayatında yetişimle ilgilenmemişti fakat sayısız dahi kişinin teorik bilgisine sahipti. Bu dahi kişilerden herhangi biri bu dünyadaki rakipsiz sayılabilecek uygulayıcıların hepsini tek ayağıyla ezebilecek kapasitedeydi.

 

Bu nedenle Jiang Chen’in kendine güveni yerindeydi.

 

“Son olaylardan sonra anladım ki, bu meşhur on iki meridyenli gerçek qi, aslında sadece bir köprü. Birinin fani hâlden ruh hâline geçişi için bir köprü. Ruh âlemi, dünyevi olayları aşmak için kullanılan bir köprüydü. Gökleri gerçekten anlayabilmek ve reenkarnasyon gücünü kontrol edebilmek için kim bilir daha ne kadar yol kat etmem gerekecek…”

 

Jiang Chen askeri Dao’nun ne kadar uzun ve meşakkatli bir yol olduğunu biliyordu. Her ne kadar diğerlerinin elinde olmayan avantajları elinde bulunduruyor olsa da, karşısına çıkan her zorluğa tüm gücüyle karşı koymalıydı.

 

“Eski hayatımdan kalan hatıralarım ve bilgilerim elbette büyük bir avantaj. Fakat maalesef şu anki elimde bulunan imkânlar oldukça kısıtlı. Elimdeki bu avantajı iyi bir koz olarak kullanmalı ve bu dünyanın imkânlarından elimden geldiğince yararlanmalıyım.”

 

Jiang Chen biliyordu ki askeri savaş Dao’su göklere karşı değil, insanlara karşı kullanılırdı.

 

İmkânlar kısıtlıydı, fakat birbiri ardına gelen nesiller hep devam edecekti ve kısıtlı değildi. Sınırsız insan sınırlı kaynak için savaşıyordu, bazılarının ejdere bazılarının ise küle dönüşmesine şaşırmamak gerekirdi.

 

Jiang Chen aynı zamanda karşısına çıkan kişilere ne yapacağını da oldukça ayrıntılı şekilde düşünüyordu. Lu Wuji gibi önemsiz bir karakteri öldürmek sadece anlık bir başarı sağlardı. Jiang Chen’e göre Lu Wuji sadece sinir bozucu bir hamam böceğiydi. Onu öldürmek için çok fırsat vardı.

 

Lu Wuji sayesinde elde ettiği ruh malzemelerine ihtiyacı vardı.

 

Ruh âlemine geçmek için çaba sarf etmesi gerekiyordu. Askeri Dao’sunu geliştirmek için birçok zorlu patikadan geçmesi gerekiyordu ve ruh malzemeleri bunun için bir aracıydı.

 

“Genç ustam, Qingyang Vadisi’ndeki garip adam yine geldi.”

 

Jiang Chen yetişim yaparken Xue Tong rapor vermek için gelmişti.

 

Jiang Chen Güney Sarayı’na ve Devasa Hazine Sarayı’na ziyarette bulunmuştu fakat Qingyang Vadisi’ne gitmemişti, yaşlı adam Fe’nin endişelenmesini istiyordu.

 

Jiang Chen bu yaşlı adamın nasıl bir zihniyete sahip olduğunu anlamıştı ve onu kendi tarafına çekmeye çalışıyordu. Bu amaçla Fei’nin iştahını kabartacak hamleler yaparak onun kendi ayağına gelmesini sağlamıştı.

 

“Jiang Chen, seni baş belası çocuk! Senin kalbinde acımaya yer yok değil mi? Söyle bana, bu yaşlı adam senin sadık destekçin olmadı mı? Shangguan Yi’ye karşı senin yanında yer almadım mı? Senin iyi birisi olduğunu biliyorum fakat günlerdir benimle irtibata geçmedin. Bu durum beni öfkelendiriyor, gerçekten öfkelendiriyor.”

 

Bu yaşlı adam Jiang Chen’e bakarak yakındığında dudakları çağlayan bir akarsuyu andırıyordu.

 

“Yaşlı Fei, beni suçlayamazsın. Biliyorsun ki ben başkente henüz yerleştim ve daha buraya gelir gelmez başıma bin bir türlü olay geldi. Görüyorsun ya işte, sen olmasan Ejder Dişi muhafızlarından kurtulamayacaktım bile.”

 

Kadim Fei duyduğu bu sözler karşısında sevinmişti. Mutlu şekilde gülümsedi fakat sonra buraya aslında Jiang Chen’i protesto etmeye geldiğini hatırladı. Daha ciddi olmayı denedi.

 

Başını aşağı eğerek: “Jiang Chen, geçen sefer bana, gelip seni başkentte bulmamı söylemiştin. Şimdi ise dediğin gibi buradayım, planın nedir?”

 

“Yaşlı adam, rol yapma yeteneğinin çok zayıf olduğunu biliyor muydun? Böyle hüzünlü ve gizemli rol yapmaya çalışma, senin buna yeteneğin yok.”

 

Kadim Fei gözlerini yuvarladı ve oturduğu sandalyede yayıldı: “Her neyse, bana bir açıklama yapmasan bile ben bugün buradan ayrılamayacağım. Senin yemeklerinden yiyip senin evinde uyuyacağım. Evinden dışarı çıksan da seni takip edeceğim, hatta bir kadınla birlikte olmaya çalışsan bile peşini bırakmayacağım. Beni başından savamazsın.”

 

Jiang Chen bir süre şaşkınlıktan konuşamamıştı. Bu karşısındaki yaşlı adam duygularını hiç gizlemeden açık etmişti. Duygularını saklamakta beceriksizdi fakat bir serseri olmaya gelince, bu işi çok iyi beceriyordu.

 

“Yaşlı Fei, bunu gerçekten yapmak zorunda mısın?”

 

“Hehe, karnı aç olan kişi yemek için çaba harcar benim karnım tok. Senin yanında olmaktan başka hiçbir işim yok.” Yaşlı adam bu davranışını utanç verici bulmak yerine gurur verici buluyordu.

 

“Tamam o hâlde.” Jiang Chen parmağını Fei’ye uzatarak sordu: “Söyle o hâlde, ne istiyorsun?”

 

“Bu saçma bir soru değil mi? Beni bilge ustanla tanıştırmanı istiyorum.”

 

“Peki ya sonra ne olacak?”

 

“Ona Saflık Yenileme İlacının nasıl üretildiğini soracağım.” Yaşlı adam sabırsız konuşuyordu: “Diyorum ki, Jiang Chen, yoksa sözünden dönmeye mi çalışıyorsun?”

 

“Sözümden dönmek mi? Ben öyle birisine mi benziyorum? Peki ya seni onunla tanıştırdıktan sonra sana öğretmeyi istemezse, sonra ne olacak?”

 

Bu soru yaşlı adam Fei’nin en çok endişelendiği soruydu. Jiang Chen kendisine bu soruyu sorunca afalladı ve mırıldanarak: “Peki ya bana öğretmeyi istemezse, öğretmeyi istemezse, sonra ne olacak?”

 

Daha sonra kendi dizini döverek: “Eğer bana öğretmeyi istemezse, o hâlde onu ustam olarak kabul ederim. Bu şekilde işe yarar değil mi?”

 

“Onu ustan olarak mı kabul edersin? Sence onun gibi bilge ve üstün birisi, senin gibi yaşlı ve zayıf birisini mürit olarak yanına alır mı?”

 

Yaşlı adam Fei yine şaşırmıştı. Bu söylenenler doğruydu. Sonuçta bu bahsedilen kişinin kendisiyle hiçbir bağlantısı yoktu. Bu saygın, üstün kişi kendisini, yaşlı ve zayıf birisini neden mürit olarak kabul etsindi ki?

 

“Eğer durum bu hâle gelirse, ben onun sağlık çalışanı (simyacısı) ve takipçisi olurum. Buna ne dersin?” Kadim Fei dişlerini gıcırdatarak konuşurken oldukça fedakâr cümleler kuruyordu.

 

“Bu senin için adil olmayan bir durum olmaz mı?” Jiang Chen kahkaha attı.

 

“Sen nerden bileceksin?” Kadim Fei oldukça gururlu gözüküyordu: “İşte bu yüzden senin gibi insanlara fare kadar görüşü var diyoruz. Birinin simyacısı ya da takipçisi olmak utanç verici mi sanıyorsun? Sen Saflık Yenileme İlacını üretebilen birinin kutsal olduğunu düşünmüyor musun? Böyle birinin takipçisi olmak ve ondan zerre kadar bile olsa bir bilgi öğrenmek sonsuz fayda getirir. Sen daha genç ve tecrübesizsin, benim anlatmak istediğim şeyi anlamıyor olman normal.”

 

Jiang Chen sinsice gülümsedi: “Yaşlı adam, bu senin bütün ahlaki prensiplerinden vaz geçeceğin anlamına mı geliyor?”

 

“Ahlaki prensipler de neymiş, onlar para eder mi hiç?” Yaşlı adam garip şekilde gülümsedi ve sakince sordu: “Bu prensiplerin hepsini bir araya toplayıp satmayı denesem para eder mi?”

 

“Peki, sen hiç bu bahsettiğimiz saygın ustanın senden daha genç olabileceğini düşündün mü? Eğer senden daha genç ise kendini alçak duruma düşürmüş olmaz mısın?”

 

“Sen yine yabancı birisi gibi konuşuyorsun. Yetişim konusunda yaş sadece bir sayıdan ibarettir. Bir sürü genç usta, yanında kendisinden daha yaşlı kişiler barındırıyor. Sence bu yaşlı kişiler utanç hissediyor mu? Aksine mutlu hissediyorlar! Yaşlı olan değil, güçlü olan saygı görür, anlıyor musun?” Yaşlı adam Fei içten ve samimi konuşmuştu.

 

Jiang Chen şaşırmıştı. Görünüşe göre bu yaşlı adamın gerçekten de prensipleri yoktu. Bu yaşlı adamın şimdiki hâline gelmesi için kaç kişiyi ezdiğini merak etti.

 

“O hâlde sen, sana Saflık Yenileme İlacının üretimini öğretebilecek herkese kendini sunarsın öyle değil mi?”

 

Yaşlı adam umarsızca güldü: “Kedimi sunmayı bırak, bütün Qingyang Vadisi’ni bile sunabilirim.”

 

“Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?” Jiang Chen sakince gülümsedi.

 

“Bundan daha gerçek sözler konuşulmamıştır. Hey, diyorum ki artık bu saçma diyalogları bıraksak ya. Beni ustanla ne zaman tanıştıracaksın? Daha fazla oyalama beni ve söyle!” Yaşlı Fei sabırsızlanıyordu.

 

Jiang Chen karşısındaki bu adama baktıkça bıyık altından gülmemek için kendini zor tutuyordu.

 

“O hâlde diz çök!” Jiang Chen biraz çekingen şekilde konuşmuştu.

 

“Ne?” Fei’nin gözleri bir ipucu aramak için Jiang Chen’in yüzünü tarıyordu. Bütün vücudu sanki yıldırım çarpmış gibi şiddetle sarsılmıştı. Abartılı hareketlerle Jiang Chen’e yaklaştı.

 

“Ne, ne dedin sen? Benden diz çökmemi mi istedin?” Yaşlı adamın sesi çok titrek ve cılız çıkmıştı. Sanki intiharın eşiğinde olan birisinin hayata tutunmak için bir sebep bulması gibiydi.

 

“Ne? İstemiyor musun? Pekâlâ, o hâlde az önce söylediğin cesur sözler sadece yalandı öyle mi? Boş versene! Boş versene! Bu konuşma hiç yaşanmamış gibi davranalım bence.” Jiang Chen rahat bir tavırla ellerini salladı.

 

“Yapma, bunu yapma!” Yaşlı adam Fei’nin yüzünde dalkavukça bir ifade vardı: “Jiang Chen, hayır, hayır, genç usta Jiang, lütfen daha açık konuş.”

 

“Senden diz çöküp yemin etmeni istiyorum, daha nasıl açık konuşabilirim? Yaşlı adam, senin aklının kavrama yeteneği çok zayıf, seni simyacım olarak yanıma almayı tekrar düşünmeliyim bence.”

 

“Sen, beni… Sen beni simyacın olarak yanına mı alacaksın?” Yaşlı adamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Dili, ağzının içinde dolanmıştı, ne diyeceğini bilemez hâldeydi. Gözlerindeki şaşkınlık ifadesi giderek artıyordu: “Sen misin? Bu saygın usta sen misin?”

 

“Hmm, aslında kavrama yeteneğin çok da fena sayılmazmış. Fakat bahsettiğimiz bu usta ben değilim. Bana onun temsilcisi davranacaksın, anladın mı?”

 

“Anladım, anladım. Sen saygın ustanın değerli müridisin.” Yaşlı adam Fei ağzı kulaklarına varacak kadar gülüyordu. Suratı dalkavukça bir ifade barındırıyordu: “Öyle değil mi?”

 

Jiang Chen’in cevap vermediğini gören Fei, diz çöküp yemin etmesi gerektiğini anlamıştı: “Gökler şahidim olsun ki, eğer genç usta Jiang Chen bana Saflık Yenileme İlacını öğretirse, ben, Fei Xuan, onun emirlerini dinleyip onun takipçisi olacağım. Onun her söylediğini dikkatle dinleyeceğim. Eğer bu söylediklerimden cayarsam, gökler benim üzerime bütün gazabını yağdırsın.”

 

Demek yaşlı Fei’nin tam adı Fei Xuan’dı.

 

Söylemek gerekirdi ki bu yaşlı adam garip birisiydi. Yeri geldiğinde çocuk gibi şakalar yapıyor, yeri geldiğinde aptal rolü yapıyor, yeri geldiğinde tatlı tatlı gülümsüyordu. Fakat en önemli özelliği ise, yeri geldiğinde herkesten daha çetin birisi olabiliyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44312 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr