Bölüm 160: Haklısın, Oldukça Gururluyum

avatar
3469 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 160: Haklısın, Oldukça Gururluyum


Gök Ağacı Krallığı’nın başkenti, Jiang Chen’in yeni malikânesinin önü.

 

“Ne? Kimim dedin?” Qiao Shan bir elini kulağının arkasına koyup konuşmaya devam etti: “Diyorum ki kahvaltı yapmayı falan mı unuttun yoksa? Sesin cılız geliyor, daha yüksek sesle konuş!”

 

Lu Wuji’nin suratı sinirden ekşimişti. Bu resmen aşağılayıcı bir tavırdı.

 

Jiang Chen’in şahsi korumasının kendisini utandırmak ve sinirlendirmek istediğini anlamıştı.

 

Ama koşullar gereğince Lu Wuji, her ne kadar güçlü olsa da, yaygara çıkartabilecek lükse sahip değildi. Sakince kalbindeki öfkeyi dindirdi ve yüksek sesle: “Ben Lu Wuji, buraya Jiang Chen’e özürlerimi iletmek için geldim.”

 

“Lu Wuji?” Qiao Shan şaşırdı ve yanındaki yoldaşlarına döndü: “Lu Wuji de kim? Siz daha önce bu ismi duydunuz mu?”

 

Diğerleri gülerek kafalarını salladı.

 

Lu Wuji bu korumaların kendisiyle dalga geçtiğini gayet anlayabiliyordu. Her zamanki kibirli tavrını takınıp kılıcını çekerek bu elemanların üzerine yürümek istedi.

 

Fakat biraz mantıklı düşününce, hamle yapmaktan vaz geçti. Cesaretini topladı ve yüksek sesle: “Kardeşlerim sizin ustanızın istediği malzemeleri getirdim. Ben buraya ustanızdan özür dilemeye geldim.”

 

O sırada malikânenin iç tarafından yüksek sesli kahkahalar yükseldi. Yan yana yürüyen Jiang Chen ve Tian Shao malikâneden çıkıyordu.

 

“Kumandan Tian, son zamanlarda biraz zorlu günler geçirdin. Ben çoktan buraya yerleştim, sen Ejder Dişi muhafızlarına dönüp rapor verebilirsin. Lütfen müdürlere selamlarımı ilet.”

 

Tian Shao ellerini birleştirerek: “Lütfen, lütfen küçük kardeş Jiang, ben kendim çıkarım.”

 

İkisi kapıya ulaşana kadar gülerek sohbet etmeye devam ettiler. Orada dikilen Lu Wuji’yi görmezden geliyorlardı. Bit tutam boş hava parçası muamelesi yapıyorlardı.

 

Özellikle de Tian Shao, kapının yanından geçerken Lu Wuji’ye bakmadı bile.

 

Lu Wuji oldukça sinirlenmişti. Önceden gördüğü saygınlıktan hiç eser yoktu. Değil Tian Shao, onun üstleri bile Lu Wuji’yi görünce selam durmak zorunda hissediyorlardı kendilerini.

 

Bu Tian Shao ise kendisini görmezden gelmişti. Yardımcı General rütbesindeki Lu Wuji’yi görmezden gelmişti!

 

“Tian Shao! Bu başımdaki sorunları atlattıktan sonra beni gücendirmenin ne kadar aptalca bir hareket olduğunu sana öğreteceğim!” Lu Wuji uzaklaşan Tian Shao’nun arkasından bakarken dişlerini gıcırdatarak düşünmüştü bunları.

 

“Onun arkasından bakmayı bırak. Ondan intikam almayı düşünmeden önce başındaki davadan kurtulmaya bak.” Jiang Chen insan kalbindeki hisleri net bir şekilde anlayabiliyordu. Boulder’in kalbi ve İlah’ın gözü eğitiminin sayesinde bu gibi durumları açıkça anlayabiliyordu.

 

“Jiang Chen oldukça gururlanmışsındır şimdi, öyle değil mi?” Lu Wuji bunu sormadan edemedi.

 

Jiang Chen sakince gülümsedi: “Evet, sen aslında tam bir aptal sayılmazsın. Benim gururlu olduğumu gözlemleyebiliyorsun. Evet, haklısın, oldukça gururluyum. Neden gururlu olmayayım ki? Daha önce beni öldürmeye çalışan birisi şimdi gelmiş benden af dileniyor ve özür diliyor. Söylesene, bu durum senin de başına gelse sen de gururlanmaz mıydın?”

 

Eğer aynı durum Lu Wuji’nin başına gelse kesinlikle kat kat daha fazla gururlanırdı.

 

“Jiang Chen, malzemelerin hepsi burada. Lütfen bir göz at.” Lu Wuji gerçekten de tam bir aptal değildi. Şu anda Jiang Chen ile ters düşerse çok daha büyük sorunların ortaya çıkacağını biliyordu.

 

“Elindekileri bırakabilirsin. Kontrol etmeme gerek yok, eksik malzeme getirecek kadar cüretkâr olmadığını biliyorum.” Jiang Chen alay edercesine gülümsedi.

 

“Peki, üç büyük bölge ne olacak?” Lu Wuji’nin en çok merak ettiği şey buydu zaten. Eğer üç büyük bölgenin öfkesini gideremezse döndüğünde derisi yüzülür ve tendonlarına ayrılırdı.

 

“Üç büyük bölgenin benimle ne alakası var?” Jiang Chen yine alaycı şekilde gülümsedi.

 

Lu Wuji’nin yüzü soldu: “Jiang Chen, ne demek istiyorsun? Malzemeleri çoktan aldın, sözünden dönmek mi istiyorsun?”

 

Jiang Chen yoldaşlarına dönerek: “Malzemeleri içeri götürün.”

 

Jiang Chen yoldaşlarına emrini verdikten sonra arkasını dönüp malikânesine doğru ilerlemeye başladı. Lu Wuji ise ne yapacağını bilemiyordu. Kalması mı gerekiyordu yoksa gitmesi mi?

 

“Jiang Chen, başkalarının zayıf hâlinden avantaj elde etmekte çok ileri gitme!” Lu Wuji endişeli şekilde konuşmuştu.

 

“Başkalarının zayıf hâlinden avantaj sağlamakta çok ileri gitmek mi?” Jiang Chen’in sesi geniş alanda yankılanmıştı. “Lu Wuji, sen çok düşünüyorsun! Benim gözümde sen bir insan bile değilsin! Defol buradan! Benim kapımın önünde oyalanma! Senin durumunu görünce ben utanıyorum!”

 

Lu Wuji çok sinirlenmişti fakat biliyordu ki eğer şimdi bir hamle yaparsa Jiang Chen’in eline intikamını alabilmesi için bir fırsat vermiş olacaktı. Burası Jiang Chen’in bölgesiydi ve akıllı birisi yabancı topraklarda dövüşmeyi tercih etmezdi.

 

“Jiang Chen, sen bekle bakalım. Malzemeleri aldın ama anlaşmamızın diğer parçasına uymadın. Sana şimdilik bir şey yapamam, ama aynısı dayım için geçerli değil.” Lu Wuji böyle düşününce aklına bir fikir geldi: “Doğru ya, hemen geri dönüp dayıma burada neler yaşandığını anlatmalıyım. Hatta anlatırken hikâyeyi biraz da süsleyebilirim. Böylece amcamı sinirlendirir ve bu Jiang Chen’in üzerinde baskı kurmak için bizzat kendim hamle yapmak zorunda kalmam.”

 

Lu Wuji büyük bir heyecan ve hevesle dayısının malikânesine koştu. Dayısına olanları anlatırken on kat daha abartarak anlattı.

 

Lu Wuji saçma sapan hikâyesini bitirdikten sonra Yang Shao sinirli şekilde: “Aptal! Sen Jiang Chen ile karşılaştırıldığında ayının tekisin!”

 

“Ne? Ben ne yaptım şimdi?” Lu Wuji ne olduğunu anlayamamıştı ve suratı şaşkınlık içindeydi.

 

“Ne yani sen Jiang Chen’in malzemeleri alıp hiçbir şey yapmayacak kadar aptal olduğunu mu sandın? Az önce bütün bölgelerden haber geldi, ortaklığımız kaldığı yerden devam edecek.”

 

“Ah?” Lu Wuji şaşkınlıktan ne diyeceğini bilememişti. Anlattığı onca yalan boşa gitmişti.

 

Lu Wuji’nin aklına başka bir fikir geldi, kafasını kaldırarak: “Dayı, madem üç bölge de ortaklığı tekrardan onayladı, sen şimdi Jiang Chen’in bizi dolandırmış olduğunu kabul mu ediyorsun? Bu senin tarzın değil.”

 

“Bunu kabul etmek mi?” Yang Zhao soğuk bir ifadeyle güldü: “Bu Jiang Chen ona verdiğim malzemelerin hepsini tek seferde yutarsa ancak o zaman yenilgiyi kabul ederim!”

 

Lu Wuji bunu duyunca birden canlandı: “Dayı, aklında ne gibi bir şey var?”

 

“Wuji, bu sefer nerede hata yaptın biliyor musun? Gereksiz şekilde risk aldın. Elbette ben de daha önce görevimi yanlışa kullandım fakat bu kadar büyük risk almadım. Bu Jiang Chen denen adam Kuzey Sarayı’nı gücendirmedi mi? Neden biz Kuzey Sarayı’nın adına Jiang Chen’e saldırıyoruz ki? Birinin silahı olmak yerine birilerini silah olarak kullanmalıyız.”

 

Lu Wuji aydınlanmıştı: “Doğru ya! Ben kesinlikle hesapta hata yaptım ve gereksiz risk aldım. Sonuçta bu mesele en başta Kuzey Gök Kubbe Sarayı’nın meselesiydi. Ben sadece biraz daha aktif davrandım çünkü birinci prensin gözüne girmek istiyordum.”

 

“Gelecekte daha zeki davranmalısın. Birinci prens kesinlikle senin yaptığın bu fedakârlığı ileride hatırlayacaktır. Bu vefa borcunu ileride kullanabiliriz. Unutma yılan mı yoksa ejder mi olacağına kendin karar verirsin. İleride birinci prens tahta çıktığında onun bize olan borcunu kullanabilirsen sen de ileride aynı şekilde yükselip genel müdür rütbesine ulaşabilirsin. Seni destelemeye razıyım fakat benim elimden gelen destek ile birinci prensten gelecek olan destek çok farklı olur.”

 

Lu Wuji oldukça derin düşüncelere dalmıştı.

 

 

Dördüncü Prens Ye Rong’un malikânesinde.

 

Ye Rong kahkaha atarak: “Küçük kardeşim, söylemem gerekir ki zamanında ben de senin yeteneklerini küçümsemiştim. Gel, senin şerefine bir kadeh kaldırayım!”

 

“Ben de küçük kardeşim Jiang Chen’in şerefine kadeh kaldırıyorum!” Tian Shao da elindeki kadehi kaldırmıştı. Jiang Chen’e karşı minnet besliyordu.

 

“Beni utandırıyorsunuz. Umarım dördüncü prensi bu işe dâhil etmemişimdir.” Jiang Chen de kadehini kaldırdı: “Kardeş Tian, aldığın terfi için seni kutlarım. Yardımcı general rütben sana şans getirsin!”

 

“Beni dâhil etmek mi?” Ye Rong kahkaha attı: “Seni başkente davet ederken istediğim şey de buydu zaten! Sen ne kadar çok bela yaratırsan ben de o kadar çok gururlanıyorum. Bu yaşadıklarımız benim düşüncelerimin doğru olduğunu gösteriyor.”

 

Tian Shao da gülümseyerek: “Küçük kardeş Jiang Chen, bu yaşanan olayların dördüncü prensin aleyhine bir etkisi yok. Aksine, birinci prens karşısında güç kazandı. Açık açık söylenmese de, herkes biliyordu ki birinci prens bu meseleyi dördüncü prens üzerinde baskı kurabilmek için kullanmaya çalışıyordu ve başarısız oldu.”

 

Tian Shao asker kökenli birisiydi. Kumandan ya da general olması fark etmiyordu, sözleri açık ve dosdoğruydu.

 

Ye Rong’un Tian Shao hakkında en sevdiği özelliği buydu.

 

“Hadi, içelim.” Jiang Chen bu meselenin bu kadar ileri gidip prensler arasındaki rekabeti bile etkileyebileceğini düşünmemişti. Hatta Tian Shao ve Ye Rong bu konuşmaları yapmasa, aklına bile gelmezdi.

 

Mideleri şarapla dolduktan sonra Ye Rong: “Küçük kardeşim, üç büyük bölgenin seni savunmak için neden bu kadar çaba harcadığını bilmesem de şunu söylemeliyim, şimdi senin pozisyonun ve statün değişti. Dikkatleri de üzerine çektin. Bundan sonraki hamlelerinde daha dikkatli olmalısın. Ejder Dişi muhafızlarının yardımcı müdürü Yang da, Kuzey Gök Kubbe Sarayı’nın elemanları da hiç kibar insanlar değiller.”

 

“Evet, her daim tetikte olmalısın.”

 

Jiang Chen kafasını salladı: “Uyarınız için teşekkür ederim, anlıyorum.”

 

Ye Rong şarabın etkisiyle sürekli gülümsüyordu, aklına bir şey geldi ve gülümsemeyi bıraktı: “Ah evet, küçük kardeşim, sana bir şey söylemem gerek.”

 

“Nedir?”

 

“Mesele şu, benim eğitmenim, Tutor Ye, Ye Chonglou, önümüzdeki on beş gün içerisinde bir doğum günü etkinliği düzenleyecek. Ben ve diğer tüm prensler iyi dileklerimizi iletmek için orada olacağız. Benim yanımda üç kişiyi getirme hakkım var. Merak ediyordum da sen, küçük kardeşim, gelmek ister misin?”

 

Birine doğum günü için iyi dileklerde bulunmak mı? Jiang Chen pek ilgili değildi. Ama Ye Rong rica ettiyse geri çevirmek doğru olmazdı.

 

Jiang Chen gülümseyerek kafasını salladı: “Prensin eğitmeni olan kişi elbette kadim bilgilere sahip soylu ve prestijli birisi olmalıdır. O hâlde oldukça heyecan verici de olmalıdır. Bu etkinliğe katılıp bilgimi genişletmek faydalı olacaktır.”

 

“Kesinlikle, kesinlikle. Ayrıca bağlantılarını ve tanınırlığını da artırabilirsin. Gök Ağacı Krallığı’na daha yeni geldin ve Tutor Ye ile ilgili bilgin yok.”

 

Tian Shao Tutor Ye’nin ismini duyunca saygıyla duruşunu düzeltmişti.

 

“Küçük kardeş Jiang Chen, Tutor Ye, şu anki hanedanın koruyucu ruh kralıdır. Onun şu anki yetişim seviyesi akıl almaz ve ölçülemezdir. Söylentilere göre Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun kadim kişileri bile Tutor Ye’nin asker Dao yetişimine hayranlıkla bakıyorlarmış.”

 

“Koruyucu ruh kralı mı?” Jiang Chen şaşırmıştı. Bildiğine göre sadece ruh âleminin en tepesini aşmış olan kişilere ruh kralı deniyordu.

 

“Evet.” Tian Shao’nun ses tonu oldukça saygılıydı. “Küçük kardeş Jiang Chen, dört büyük bölge çok büyük güce sahip fakat bu dört büyük bölgenin başındaki kişiler bile Tutor Ye’nin önünde kendilerini onun astı sayıyorlar. Sence Tutor Ye ne kadar güçlü?”

 

Jiang Chen bile bu duruma şaşırmıştı. Gök Ağacı Krallığı’nın böylesine güçlü bir koruyucusu mu vardı? Eğer karşılaştırma yapılırsa, Doğu Krallığı’nın meşhur kadim büyükbabası, Tutor Ye’nin yanında bir şaka gibi kalıyordu.

 

“Tutor Ye de kraliyet ailesinin kadim büyükbabası mı?” Jiang Chen merak içinde kalmıştı.

 

Ye Rong iç çekerek: “Açıkçası biz sadece onun soyadının Ye olduğunu biliyoruz. Onun kraliyet ailesinin kadim büyükbabası olup olmadığını bilmiyoruz. Ayrıca biliyoruz ki doğum gününü kutluyor, fakat kaç yaşında olduğunu da bilmiyoruz.”

 

Böyle gizem dolu birisi Jiang Chen’in kalbinde onu tanıma arzusunu uyandırdı.

 

Krallığın koruyucu ruh kralı. Sadece bu kelimelere dayanarak Jiang Chen bu etkinliğe gidip onunla tanışmak istedi. Ayrıca ruh âleminin ötesine geçmiş uygulayıcıların nasıl göründüğünü de merak ediyordu.

 

Belki de ruh âlemi ile alakalı bir ipucu için ilham bulabilirdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr