Bölüm 159: Bazıları Sevindi Bazıları Üzüldü

avatar
3483 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 159: Bazıları Sevindi Bazıları Üzüldü


Jiang Chen Shi Xiaoyao’nun gerçekten de masanın üzerindeki kadehleri bir çırpıda süpürüp atacağını tahmin edememişti.

 

Shi Xiaoyao elini gömleğinin içine attı ve eski asma filizinden yapılma bir kadeh çıkardı.

 

Shi Xiaoyao çok sert ve ciddi birisiydi fakat eline aldığı bu kadehi tutarken sanki yeni doğmuş evladını seven bir baba gibi gözüküyordu. Dikkatli, narin ve hassas bir ifade yüzünü kaplamıştı.

 

İşte tam da o anda Jiang Chen, Shi Xiaoyao’nun alkol bağımlısı yönünü gördü.

 

“Jiang Chen, ben Dokuz Muhteşem Çiy Şarabını son kez tattığımda bu elimdeki eski asma filizinden yapılmış kadehi kullanmıştım. Fakat maalesef şanssızlık ve kötü kaderin etkisiyle onu tatmak bir daha nasip olmadı. Şarabı bir daha tadamamış olsam da kadehi yanıma alıp evime getirmeyi başarabildim. Hehehe!”

 

Shi Xiaoyao kadehi çalmak sanki yanlış ve utanılacak bir şey değil de gurur duyulacak bir şeymiş gibi bir de gülerek anlatıyordu.

 

“Açıkçası senin Dokuz Muhteşem Çiy Şarabını bana getirip getiremeyeceğin konusunda biraz şüpheliydim. Fakat şimdi sana olan inancım arttı çünkü sen bu kadehi biliyorsun!”

 

Eski asma filizinden yapılmış bir kadeh Dokuz Muhteşem Çiy Şarabını içmek için en iyi yoldu. Shi Xiaoyao da bunu biliyordu, bu bilgiyi bir başkasından duymuştu.

 

Bundan dolayı, Jiang Chen’in az önce söylediklerine sinirlenmemiş, aksine sevinmişti.

 

Kadehi dikkatlice masaya koydu. Gözlerini kapatıp: “Jiang Chen, eğer bana yalan söylüyorsan hemen şimdi dışarı çık. Madem kadehin özelliğini biliyorsun, seni bu seferliğine affedebilirim. Fakat gerçekten de şarabı getirdiysen, hadi kadehi doldur.”

 

Antik bir meyve özüne benzeyen Dokuz Muhteşem Çiy Şarabı kadehe aktı. Şarabın kadehe girerken çıkardığı ses adeta dağdan akan bir derenin kendine özgü ritmi gibiydi.

 

Bütün sanat dallarından bir parça güzellik almış gibiydi bu şarap. Dağın en tepesinden akan taze, serin ve berrak bir akarsu gibiydi.

 

Shi Xiaoyao’nun bütün bedeni kasıldı, anında gözlerini fal taşı gibi açtı.

 

O anda, koskoca Devasa Hazine Sarayı’nın başkan yardımcısı, Gök Ağacı Krallığı’nın en güçlü isimlerinden birisi, çocuklar gibi çığlık atmaya başladı.

 

Suratını gözyaşları kaplamıştı.

 

Dudakları titreyerek: “Kim düşünürdü ki bunca yıl aradan sonra, bu şarabı tekrar tadabilecek kadar şanslı olabileceğim?”

 

Filiz kadehini kaldırıp dudaklarına yaklaştırdı, bütün duyularını bu şarabı hissetmek için yoğunlaştırıyor gibiydi, vücudundaki bütün enerjiyi bu şarabı içmek için yönlendirmişti.

 

Şarabı ağzına aldığı anda, transa geçmiş bir keşiş gibi kaskatı kesildi.

 

Hissettiği duygular tarif edilemez ve unutulamaz cinstendi.

 

Bu tat uzun süredir hayallerini süsleyen tattı, uzun süredir düşüncelerini işgal eden tat!

 

“Hehe! Sayın başkan yardımcısı Shi, eğer istiyorsanız ağlayın. Biliyorum ki Feng Yan’a dışarı çıkmasını söylerken asıl amacınız ast rütbelilerinizin kontrolünüzü kaybettiğinizi görmesini istemediğiniz içindi.”

 

Shi Xiaoyao kıkırdadı ve kafasını kaşıdı: “Jiang Chen, seni gidi çocuk! Bunu bile fark ettin ha? Görünüşe göre seni gerçekten de hafife almışım!”

 

“Şarap nasıl?”

 

Shi Xiaoyao gülümsedi: “Sadece şunu söyleyeceğim, bu şarabın uğrunda ölmek bile pişmanlık vermez!”

 

‘Uğrunda ölmek bile pişmanlık vermez!’

 

Bundan daha iyi bir iltifat olabilir miydi?

 

Jiang Chen gülümsedi ve şarap dolu testiyi uzattı: “Başkan yardımcısı Shi, çıkarlarımız karşılıklı. Eğer benim yararıma Ejder Dişi Kurumu ile konuşmasaydınız Dokuz Muhteşem Çiy Şarabını böyle istediğiniz gibi tadamayacaktınız. Bu şarap dolu testi sizindir.”

 

“Ne?” Shi Xiaoyao ayağa fırladı ve testiyi tuttu: “Jiang Chen, sonra buna pişman olmayasın?”

 

“Her şey hak ettiği yerde durmalı. Dokuz Muhteşem Çiy Şarabını da onun kıymetini bilen birisine vermek yanlış olmamalı.”

 

Shi Xiaoyao çocukça gülümsedi: “Böyle konuşarak beni sevindiriyorsun.”

 

“Hmm, o hâlde başkan yardımcısı Shi Xiaoyao’yu bu şarabı içmekten alıkoymamalıyım.” Jiang Chen ayrılmak için hazırlandı.

 

Shi Xiaoyao şaşırmıştı. Sanmıştı ki Jiang Chen bir tür istekte bulunacaktı. Kendini çoktan hazırlamıştı, Jiang Chen her ne isterse istesin elinden geldiğince ona yardım edecekti.

 

Kim düşünürdü ki Jiang Chen hiçbir istekte bulunmadan böylece ayrılacaktı?

 

“Biraz bekle!” Shi Xiaoyao Jiang Chen’e karşı minnettarlık duygusu hissediyordu. Kendisi umursamaz birisi olabilirdi fakat başkasının şarabını içip karşılığında bir şey vermeyecek kadar da değildi.

 

“Jiang Chen, sen benim dileğimi yerine getirdin. Dilek parşömeninde de belirttiğim gibi sana en azından beşinci kademe soyluluk unvanı vermeliyim. Fakat düşünüyorum da, beşinci kademe soyluluk, senin kapasitenin zaten altında. Sana dördüncü kademe soyluluk unvanı kazandıracağıma söz veriyorum ve hatta üçüncü kademeyi kazandırmak için de elimden gelen her şeyi yapacağım.”

 

“Başkan yardımcısı Shi sözünün arkasında duran birisi.”

 

“Haha! Seni daha fazla oyalamayayım. Zaten benim de bu şarapla beraber uykuya geçmem gerek. Beni kimse durduramaz!” Shi Xiaoyao kıkır kıkır güldü, ruh hâli çok keyifliydi.

 

 

Güney Sarayı’nda Qiao Baishi karmaşık duygular içinde ve ne yapacağını bilemez hâldeydi.

 

Bu durumun sebebi az önce asil ve zarif Kadim Ning’in etik kurallarını hiçe sayarak ona sarılması ve öpmesiydi.

 

“Baishi, fark ettim ki seni ölene kadar sevebilirim.” Kadim Ning bronz bir aynanın karşısında yüzüne ensesine ve hatta kulaklarının arkasına hayranlıkla bakarken gülerek konuşmuştu.

 

“Bu harika Baishi! Eğer bu hapı satmaya çalışırsan dünya üzerindeki kadınların en az yüzde doksanının seninle yatmak isteyeceğini biliyor musun?”

 

Qiao Baishi konuşamıyordu. Ne söyleyeceği hakkında en ufak bir fikri bile yoktu.

 

Dört Mevsimli Sonsuz Bahar İlacının etkisiyle Kadim Ning’in tavırları oldukça abartılı bir hâl almıştı.

 

Nüfuzlu, soylu, zarif bir Kadim kişinin bu kadar kısa süre içinde kontrolünü kaybetmiş olması bu ilacın ne kadar üstün etkilere sahip olduğunun bir göstergesiydi.

 

“Baishi, bana baksana, daha önce gözlerimin altında torbalar vardı fakat şimdi onlardan eser yok. Ve burada, eskiden bir siyah nokta vardı ve artık o da yok oldu. Önceden derimin kuru olduğunu ve hiç esnek olmadığımı hissederdim, şimdi ise… Şimdi ise… Görüyor musun? Şimdi çok narin ve zarif görünmüyor mu? Hadi acele et, gel de bir bak!”

 

Sonuçta bu bir kadındı. Ne kadar yüksek statüde olursa olsun, elinde ne kadar büyük güç bulundurursa bulundursun, nihayetinde bir kadındı.

 

Şu anda bir kadının doğası kendini açığa vurmuştu.

 

Qiao Baishi kadınların güzellik için ne derece çılgınlıklar yapabileceğini görmüştü artık.

 

Kadim Ning yüzünün iki tarafını da elleyerek: “Baishi, sence ben bu şekilde dışarı çıksam diğerleri beni hâlâ tanıyabilir mi? Eğer tanıyamazlarsa biraz zahmetli bir durum olacak.”

 

Qiao Baishi kederli şekilde güldü: “Sayın Kadim kişi, siz kutsal bir güzellikle doğmuşsunuz. Dört Mevsimli Sonsuz Bahar İlacı sadece bu güzelliğinizi açığa çıkarttı. Yüzünüz eski yüzünüzle aynı, sadece iyi yönleri daha fazla belirginleşti. Eğer dışarıdakiler kör değilse, elbette sizi tanıyacaklardır.”

 

Bu dalkavuklukla Kadim Ning daha da sevinmişti. Çiçek açan bir bitki gibiydi.

 

“Baishi, kendine bir bak. Ne kadar da tatlı ve etkili konuşuyorsun. Ayrıca bu ilaç tarifi, ben biraz korkuyorum.” Kadim Ning bir anda streslenmişti.

 

“Korkuyor musunuz?” Baishi şaşırdı.

 

Kadim Ning iç çekerek: “Evet.” Kadim Ning Baishi’ye yaklaşıp yanına oturdu: “Sen çok yeteneklisin ve ileride bu yeteneğin etkisini gösterecek. Birinin çıkıp seni benden çalacağına dair bir his var içimde.”

 

Qiao Baishi Kadim Ning’in ilk başta şaka yaptığını düşündü fakat gözlerine bakıp karmaşık duygular içinde olduğunu görünce durumu anladı. Görünüşe göre gerçekten de oldukça endişeliydi.

 

“Siz beni anlayışla karşıladınız ve bana iyi davrandınız. Size bunun karşılığını vermekle yükümlüyüm. Sizin asistanınız olmak benim için onurdur.”

 

“Baishi, gerçekten de böyle mi düşünüyorsun?” Kadim Ning’in gözleri zevk içinde canlanmıştı.

 

“Kesinlikle, şüpheniz olmasın.”

 

“Hayır, hayır.” Kadim Ning kafasını salladı: “Bu kadar bencil olamam. Senin astım olmana razı olamam. Sen de aynı benim gibi Kadim kişi sayılmalısın.”

 

Qiao Baishi gülerek: “Ben Gök Ağacı Krallığı’na henüz gelmiş bir yabancıyım. Eğer Kadim Ning’in asistanı olarak devam edersem daha mantıklı olur.”

 

Kadim Ning konuşmadı, ayağa kalkıp aynaya doğru yöneldi. Aynada kendine baktıkça derin düşüncelere daldı.

 

 

Söylemek gerekirdi ki Shi Xiaoyao sözünde durmuştu. Olayın hemen ertesi günü Jiang Chen’e dördüncü kademe soyluluk vermiş ve soyluların bölgesinde geniş bir malikâne vermişti.

 

Bu beklenmedik bir olaydı.

 

Jiang Chen bir testi şarabın bu kadar değerli olabileceğini düşünmemişti. Shi Xiaoyao bir testi şarap uğruna Jiang Chen’in hem soyluluk meselesini hem de konaklama meselesini çözmüştü.

 

Bu güç gerçekten etkileyiciydi.

 

Yardımcı müdür Yang Zhao da etkileyici gücünü kullanarak iki gün boyunca listedeki malzemeleri toplamıştı.

 

“Dayı, benden bu malzemeleri Jiang Chen’e götürüp ondan özür dilememi mi istiyorsun?” Lu Wuji kararlı şekilde bağırdı: “Ben gitmem!”

 

“Gitmez misin? Eğer sen gitmeyeceksen kim gidecek?” Yang Zhao sinirlenmişti.

 

“Sen zaten daha önce gitmemiş miydin dayı? İlk sefer hep gariptir fakat daha sora normalleşir. Bu sefer de sen gitmelisin.” Lu Wuji için ölmek, Jiang Chen ile görüşmeye onun ayağına kadar gitmekten daha kolaydı.

 

“Lu Wuji! Senin kafanın içinde beyin yerine su mu var? Eğer ben gidersem Jiang Chen bunu kabul etmez. Pekâlâ, eğer istemiyorsan gitme, fakat üç bölgeyle aramız düzelmediği zaman genel müdürün gazabını tatmaya hazır ol! Sana her zaman kendi öz oğlummuş gibi davrandım. Seni sevdiğimi biliyorsun fakat beni sürekli hayal kırıklığına uğratıyorsun.”

 

Lu Wuji dayısının gücünü arkasında hissettiği için hiçbir zaman geri adım atmamıştı fakat bu sefer karşısındaki kişi dayısıydı ve oldukça öfkeliydi.

 

“Dayı, lütfen böyle yapma, ölen annemin hatırı için…”

 

“Annenden bahsetmeyi kes! Eğer ondan bir daha bahsedersen seni anında dışarı atarım! Sana son kez soruyorum, gidiyor musun yoksa gitmiyor musun?”

 

Lu Wuji elindeki bu kozun artık işe yaramadığını fark etmişti, dişlerini gıcırdatarak: “Pekâlâ, gideceğim.”

 

Lu Wuji biliyordu ki eğer Jiang Chen’in ayağına gitmeyi kabul etmezse dayısının desteğini kaybedecekti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44329 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr