Bölüm 150: Başkan Yardımcısı Shi Sinirleniyor

avatar
3752 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 150: Başkan Yardımcısı Shi Sinirleniyor


“Mürit Feng Yan başkan yardımcısı Shi’yi selamlıyor! Müridiniz korku içerisinde çünkü haddi olmadığı hâlde sizinle görüşmeyi istedi. Bu müridin kaba davranışının affedilmesini için başkan yardımcısı Shi’ye yalvarıyordum.” Feng Yan içeri girer girmez diz çöktü ve vücudunu olabildiğince aşağıda tuttu.

 

Biliyordu ki başkan yardımcısının tutarsız bir ruh hâli vardı ve aksi bir adam olmasıyla ün salmıştı. Feng Yan buraya gelerek risk aldığının farkındaydı. Eğer yanlış bir hareket yapıp başkan yardımcısını gücendirirse hayatının geri kalanı onun için çok da kolay olmazdı.

 

“Saçmalığı kes! Bunların hiçbirini yemem ben!” Shi Xiaoyao ellerini savurup Feng Yan’ı tuttu ve ayağa kaldırdı: “Bana adam gibi açıkla şu durumu, neden dilek kulesi ile alakalı görüşmek istediğini söyledin? Eğer beni kandırmaya çalışıyorsan senin derini canlı canlı yüzerim beni anladın mı?”

 

Bu bir tehdit değildi. Başkan yardımcısını dolandırmaya ya da kandırmaya çalışmak büyük bir suçtu. Eğer Feng Yan buracıkta öldürülürse hiç kimse soruşturma açamazdı.

 

Feng Yan’ın Devasa Hazine Sarayı’ndaki pozisyonu yüksek değildi ve onu destekleyen bir güç de yoktu. Eğer getirdiği haber doğru değilse bir daha hiçbir şekilde etkinlik alanlarında stant açamaz ve ticaret yapamazdı.

Fakat Feng Yan’ı destekleyen bir büyük patron olmadığı için hayatı boyunca hep risk almıştı. Paranın riskten ve tehlikeden geldiğine inanıyordu.

 

Zaten Jiang Chen ile bu yüzden birebir görüşmüştü. İleride beraber bir iş kurabilmek amacıyla.

 

Shi Xiaoyao konuşmuştu. Feng Yan artık biliyordu ki ok yaydan çıkmıştı, bu dakikadan sonra geri dönüş yoktu ve Jiang Chen ne dediyse onu yapmalıydı.

 

Cesaretini toparladı ve: “Efendim müsaadenizle cevap vereyim, bugün bu müridiniz etkinlik alanında eşsiz yeteneklere sahip birisiyle tanıştı. Bana bir liste verdi ve size ulaştırmamı istedi. Eğer benimle görüşmeyi kabul etmezseniz dilek kulesiyle alakalı olduğunu söylememi istemişti. Efendim ben de bu meseleyi saçma buldum fakat bu bahsettiğim kişi Yüce Kademeli Büyük Okyanus İlacına sahip birisiydi ve bu ilacın sanki hiçbir değeri yokmuş gibi davranıyordu.”

 

“Yüce Kademeli Büyük Okyanus İlacı mı?” Shi Xiaoyao bile bu duruma biraz şaşırmıştı: “Böyle bir ilaç gerçekten var mıymış?”

 

“Benim de çok az bilgim var efendim, ben bugün ilk defa böylesine değerli bir ilaç gördüm. Gerçekten de Yüce Kademeli Büyük Okyanus İlacıydı, gerçek qi gücünün yüzde yetmişini anında geri kazandırabilen bir ilaç!”

 

Shi ellerini salladı: “Bu bilgi çok az olarak nitelendirilemez. Ben çok uzun zaman boyunca yaşadım fakat qi yenileme ilaçlarından hiçbirinin yüzde yetmiş etkili ve anında etkili olanı görmedim. Yine de, bu Büyük Okyanus İlacı ne kadar iyi olursa olsun sadece gerçek qi âleminde işe yarıyor. Ruh âlemindeki değeri çok da iyi sayılmaz.”

 

“Sayın başkan yardımcısının sözleri mantıklı.” Feng Yan Shi’nin sözlerine aykırı bir şey söylemekten çekiniyordu.

 

“Şu bahsettiğin liste nerede?” Shi Xiaoyao’nun heyecanı azalmış gibiydi. Yıllarca özlemini duyduğu şaraptan tadabilmek için bir sürü mekân dolaşmış, bir sürü şarabın tadına bakmıştı fakat artık yorulmuştu.

 

Böyle rastgele tanıştığı Feng Yan adında birinin dileğini yerine getirebilmesi ihtimali düşüktü.

 

Feng Yan cebindeki listeyi dikkatlice çıkarıp saygılı bir şekilde başkan yardımcısına uzattı.

 

Shi listeyi alıp açtı ve bir göz attı, listeyi okurken takındığı yüz ifadesi önceki ile farklıydı.

 

Okumaya devam ettikçe kaşları bir satır hâlini alıyordu. Sayfanın yarısına kadar okuduğunda hızlı bir şekilde adım attı ve Feng Yan’ın boğazına yapıştı.

 

“Konuş! Bu kişi nerede! Çabuk söyle nerede bu adam!”

 

Bu beklenmedik hareket Feng Yan’ı oldukça şaşırtmıştı. Bir anlığına Shi’nin kendisini öldüreceğini düşünmüştü.

 

Shi’nin telaşlı şekilde konuşurken etrafına tükürük saçmasından belliydi, Feng Yan anlamıştı ki bu listede alışılmışın dışında bir şeyler vardı.

 

Shi Xiaoyao bu ani hareketinin Feng Yan’ı korkuttuğunu fark etti ve ellerini çekip sakince konuştu: “Bu kadar korkma benden, eğer seni öldürmek istesem parmağımın bir hareketi ile bunu yapabilirdim. Fena değil, fena değil. Senin adın Feng Yan değil mi? Büyük bir iş başardın Feng Yan, bu iş bittikten sonra seni yönetici pozisyonuna alabilirim.”

 

Bu kısa konuşmadan sonra Feng Yan’ı elektrik çarpmış gibiydi. Aralarında geçen bu diyalog onu oldukça şaşırtmıştı. Başkan yardımcısı yakasında yapıştığında artık işinin bittiğini düşünmüştü, fakat bir sonraki sözleri onu yönetici pozisyonuna getirmeyi söylemek olmuştu.

 

Yaşadığı bu diyalog aynı hayattaki iniş ve çıkışlar gibiydi ve oldukça gerçekçiydi.

 

Basit bir müride yönetici pozisyonunda iş vermek demek en azından üç kademe ileri atlatmak demekti, bir sazan balığının şelaleden yukarı tırmanmaya çalışırken bir ejdere dönüşmesi gibi…

 

“Ne oldu? Bu suskunluğun şaşkınlıktan mı yoksa sevinçten mi?” Shi Xiaoyao elini kaldırdı ve onu kendine getirmek için hafif bir tokat atmaya hazırlandı.

 

Feng Yan o anda kendine gelebildi ve şaşkınca konuştu: “O adam… O adam Ejder Dişi Muhafızları tarafından götürüldü.”

 

“Ne?” Shi Xiaoyao yanındaki sandalyeyi tekmeleyerek uçurdu. “Ne diyorsun be! Hangi aptal buna cesaret etti? Onlara bu adamın benimle bağlantısı olduğunu söylemedin mi?”

 

“Ben… Müridiniz o anda bunları söylemeye cesaret edemedi. Onun bir dolandırıcı olması ihtimali de vardı. Bu durum sizin soyluluk unvanınızı zedeleyebilirdi.” Feng Yan şimdide pişmanlık duymaya başlamıştı. Neden en başta daha katı bir tavır sergileyip Jiang Chen’i savunacak bir şeyler söylememişti ki?

 

Shi Xiaoyao birdenbire tek bacağının üzerinde zıplayıp: “İşe yaramaz aptal! Şimdi Ejder Dişi Muhafızlarına git ve bu adamı derhal serbest bırakmalarını söyle.”

 

Devasa Hazine Sarayı’nın başkan yardımcısı Gök Ağacı Krallığı’nda çok saygın birisiydi. Özellikle de başkentte sözü geçen ve ağırlığı olan birisiydi. Ejder Dişi Muhafızlarının genel müdürü bile ona saygı gösteriyordu.

 

Sonuç olarak Ejder Dişi Muhafızları kraliyet ailesinin işleri ile ilgilenmekle yükümlüydüler, fakat Devasa Hazine Sarayı ise Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun işleri ile ilgileniyordu.

 

Gök Ağacı Krallığı her ne kadar güçlü ve etkili olsa da Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun sözlerinin krallık üzerinde etkisi vardı. Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun koruması olmasaydı Gök Ağacı Krallığı belki de on altı krallık ittifakında olamazdı bile.

 

Feng Yan, Shi Xiaoyao’nun emrini duyunca cesaretini tekrardan toplamıştı. Eline bir şans geçmişti. Eğer bu meseleyi düzgünce halledebilirse Jiang Chen’in sayesinde yönetici pozisyonunu kazanabilecekti.

 

“Müridiniz hemen gidip emirlerinizi iletecek.”

 

“Elini çabuk tut”

 

Bu iş her ne kadar meşakkatli olsa da Feng Yan çok fazla umursamıyordu, sanki ballı likör içmiş gibi sarhoşluk hissediyordu. Bunca yıl daha iyi bir statü elde edebilmek için çalıştıktan sonra fırsat ayağına gelmişti.

 

Jiang Chen’in bu listeye ne yazdığını düşünüyordu. Başkan yardımcısı listeyi okuyunca neden Sonsuz Yaşam İlacı görmüş gibi heyecanlanıp sevinmişti. Feng Yan her ne kadar merak ediyor olsa da daha fazla soru sormaya cesareti yoktu. Biliyordu ki tek görevi kendisine verilen emri yerine getirmekti. Bilmediği konular hakkında sorular sormaması gerektiğini gayet iyi biliyordu.

 

 

Başkentte, Qingyang Vadisi’nin sığınaklarından birinde.

 

“Çocuk, eğer sorun çıkarmaya geldiysen öncelikle burasının neresi olduğunu öğrenmen gerek! Qingyang Vadisi sizin gibilerin gelip istedikleri gibi hareket edebilecekleri bir yer değil.” Qingyang Vadisi’nin müritlerinden biri irrite edici bir ses tonu ile konuşmuştu.

 

“Saçmalamayı kes! Sana bir kez daha söylüyorum, ben buraya bir mesaj iletmeye geldim!” Xue Tong’un kaşları çatılmıştı.

 

“Şaka yapmayı bırak da aynada kendine bir bak! Senin gibi birisi Kadim Fei’nin statüsündeki birine mesaj mı getirecekmiş? Kendisi Qingyang Vadisi’nin baş eğitmenidir. Öyle sırf istediğin için tanışabileceğin birisi değil.”

 

Xue Tong şaşırmıştı. Daha önce tanıştıkları bu Kadim Fei isimli kişinin iyi bir pozisyonda olduğunu tahmin edebilmişlerdi fakat baş eğitmen olduğunu tahmin edememişlerdi.

 

O sırada Wen Ziqi nazikçe konuştu: “Büyük kardeşim, biz gerçekten de Kadim Fei’ye bir mesaj iletmek istiyoruz, sizi nasıl inandırabiliriz?”

 

“Bizi nasıl mı inandırabilirsiniz?” Müridin ses tonu karşısındaki nazik ve güzel kişiyi görünceye biraz yumuşamıştı: “Arkadaşın az önce daha evvel Qingyang Vadisi’nden geçtiğinizi söyledi. Böyle sözlerle kimi kandırmaya çalışıyorsunuz? Buradan geçen yabancılar yirmi yıl boyunca ilaç kölesi olarak çalıştırılırlar, kurallar bu şekilde ve ben hiçbirinizin yirmi yıldan yaşlı bile olduğunu sanmıyorum.”

 

Wen Ziqi kederli şekilde gülümsedi, karşısındaki kişilerin kendisine inanmamalarına şaşırmamak lazımdı aslında, çünkü onun da belirttiği gibi kurallar bu şekildeydi.

 

Bu durumda onu suçlayamazdı ki. Hiçbiri yirmi yaşında bile değildi. Yirmi yıl boyunca ilaç kölesi olarak çalışmış olmalarına kimse inanmazdı.

 

“Büyük kardeşim, bize liderlik eden ustamız sıradan birisi değil. Kadim Fei ile bir anlaşma yaptılar. Ayrıca Kadim Fei’nin yanında çalışan iki adet ilaç oğlanı var ve onların ismi Büyük Yumurta ile İkinci Yumurta, öyle değil mi?”

 

“Büyük Yumurta ile İkinci Yumurta’yı tanıyor musunuz?” Mürit şaşırmıştı. Büyük Yumurta ve İkinci Yumurta her daim Qingyang Vadisi’nin sınırlarında kalmışlardı, hiçbir zaman dışarı çıkmamışlardı. Daha önce vadiye girmemiş birisinin onları tanımasının imkânı yoktu. Bu karşısındaki gruptaki insanlar gerçekten de Kadim Fei ile tanışıyorlar mıydı?

 

Wen Ziqi karşısındaki kişinin tereddüt ettiğini görünce gülümseyerek: “Ayrıca Kadim Fei’nin yıllardır Gizemli Şeritli Ot aradığını da biliyorum, arıyor öyle değil mi?”

 

“Ne?” Mürit bu sefer çok fazla şaşırmıştı: “Bunu da mı biliyorsun?”

 

“Sadece bunu değil, aynı zamanda Kadim Fei’nin Huzurlu Şeritli ilaç üretmek istediğini de biliyoruz. Gizemli Şeritli otu bulmanın bu kadar zor olması acınası bir durum, Kadim Fei bunca yıldır çok çabaladı.”

 

“Bu… Bu durumda… O hâlde… Acaba siz gerçekten de…”

 

Qiao Shan her zaman sabırsız birisi olmuştu, daha fazla kendini tutamadı: “Bu… Bu durumda… O hâlde… Ne biçim konuşuyorsun be! Kekeleyip durma! Saçmalamayı kes! Ustamız dedi ki eğer Kadim Fei istediği şeyi hâlâ elde etmek istiyorsa bir an önce başkente gelsin. Eğer geç kalırsa sonradan pişman olur.”

 

Qiao Chuang da kendini tutamadı ve konuştu: “İyice duyabildin mi? Yoksa senin için bir daha tekrar edelim mi? Benim genç ustam sizin ustanız Kadim Fei ile arkadaşlar. Anlaşma için karşı tarafa yalvaran bizim genç ustamız değil sizin yaşlı Kadim Fei’niz. Söylediklerimi anlıyor musun?”

 

Bu iki kardeş de oldukça atılgan karakterlerdi. Söyleyecek oldukları şeyleri bir an önce söylemek istiyorlardı.

 

Grubun lideri konumunda olan Xue Tong omuzlarını silkerek karşısındaki adama: “Kardeşlerim söyleyecekleri lafları tartmadan konuşuyor. Fakat yine de, söyledikleri şeyler her ne kadar acı olsa da doğruları konuşuyorlar. Eğer Kadim Fei istediğini elde etmeyi hâlâ arzuluyorsa bir an önce başkente gelip genç ustamızın serbest bırakılması için uğraşmalı.”

 

“Unutmayın eğer gecikirse işler zorlaşabilir. Bu sefer siz zor durumda kalabilirsiniz.” Bu sefer Guo Jin nazikçe konuşup kafasını salladı.

 

Qingyang Vadisi’nin müridi karşısındaki genç grubun arkasını dönüp uzaklaştığını görünce şaşkınlıkla donakalmıştı. Uzun süre kendine gelemedi.

 

Sonunda kendi kendine düşünmeyi bitirdiğinde yüzündeki ifade ciddileşti: “Bu durum çok kötü, bu insanlar Kadim Fei hakkında oldukça detaylı konuştular. Söyledikleri şeyler doğru gibiydi. Acaba genç ustaları Ejder Dişi Muhafızlarını gücendirecek bir şey mi yaptı ve bunlar da Kadim Fei’nin gidip genç ustalarını kurtarmasını mı istiyorlar?”

 

“Acaba onların genç ustası Kadim Fei’nin istediği şeyin kendisi olabilir mi?”

 

“Bu durum çok kötü, hemen ‘bin li gönderme yeteneğini’ aktif edin ve Kadim Fei’den bir an önce başkente yola çıkmasını isteyin.”

 

 

Ejder Dişi Muhafızlarının kara zindan bölgesinde.

 

General Lu’nun siniri tepeden tırnağa kendini belli ediyordu: “Sizi aptallar! Ben size o adamı kara zindana atın dediğim hâlde onu tek kişilik hücreye mi götürdünüz? Ne yani ben onu tatil yapsın diye mi zindana attırdım?”

 

Ejder Dişi muhafızlarının suratlarının her noktasında korkunun izi vardı. Kafalarını kaldırıp generale bakamıyorlardı bile. Korkudan neredeyse yere çömelecek vaziyete gelmişlerdi.

 

Kumandan Tian’ın yüzünde metanet vardı: “General Lu, bu adamlara kızmayın, onlar benim adamlarım ve onlara bunu yapmaları için emir veren kişi benim.”

 

Kumandan Tian’ın alt rütbedeki askerlerini koruması ile yaptığı bir şöhret vardı. Bütün sorumluluğu omuzlamış ve Ejder Dişi Muhafızlarının kendilerini güvende hissetmeleri için uğraşıyordu.

 

“Tian Shao, ne demek istiyorsun? Ben bile, bir general bile senin askerlerine emir veremez miyim?” General Lu’nun ses onu çelik gibi soğuk çıkmıştı.

 

“Yardımcı General Lu, inanın hiçbir zaman sizin gibi karakterli bir üste sahip olmadım. Benim birliğimdeki generalin ismi Qiu ve yardımcı generalin ismi Chen. Gerçekten Yardımcı General Lu’nun benim adamlarıma emir verme hakkını nasıl kendinde bulduğunu anlayamadım.”

 

Kumandan Tian’ın ses tonu aceleci veya kibirli değildi, karşısındaki kişiyle mantık çerçevesinde tartışıyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44253 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr