Bölüm 146: Birini Sadece Dövmek Değil Aynı Zamanda Öldürmek

avatar
3689 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 146: Birini Sadece Dövmek Değil Aynı Zamanda Öldürmek


Kıdemli Kardeş Kuang Tang Long’un nişanlısına korkutucu bir yüz ifadesiyle bakıyordu fakat karşısına Jiang Chen dikilince o ifadeden eser kalmamıştı.

 

Jiang Chen ilk seferinde onu öldürmemişti çünkü kendisine düşman edinmek istemiyordu ve sadece uyarı atışı yapmakla yetinmişti.

 

İkinci seferde Jiang Chen onu öldürmeye niyetliydi fakat bu seferde onun Kıdemli Kardeşi Yi Qiansui Kıdemli Kardeş Kuang’ı kurtarmıştı.

 

Kıdemli Kardeş Kuang bu talihsiz olaylardan sağ salim kurtulmuş ve olaylardan birkaç gün sonra da bu talihsizlikleri unutmuştu. Fakat kim düşünürdü ki aradan böyle zaman geçtikten sonra gelip de Jiang Chen ile karşılaşacağını?

 

“Çekil be yoldan!” Kıdemli Kardeş Kuang kükrer gibi konuştu: “Çocuk, sen benim Kıdemli Kardeşim Liu’yu da gücendirdin, kendisi de şu anda başkentte. Eğer geçmişte içinde bulunduğun durumu hatırlıyorsan şimdi yolumdan çekil!”

 

“Eşyayı bana ver.” Jiang Chen kederli şekilde konuşmuştu.

 

“Ne eşyası?” Kıdemli Kardeş Kuang aptalı oynuyordu.

 

“Saçmalamayı kes! Kara Ruh Odunundan bahsediyorum!”

 

“Kara Ruh Odunu mu? Ne konuştuğun hakkında hiçbir fikrim yok! Eğer yolumdan çekilmezsen sana hırsızlıktan dava açarım.” Kıdemli Kardeş Kuang bir gülümseme ile yüzünü ekşitti: “Burası Güney Gök Kubbe Sarayı’nın bölgesi. Bizim Kuzey Sarayımız Güney Sarayı ile çok iyi anlaşır. Birbirimize ailemiz gibi sahip çıkarız. Benim tek bir lafımla burada yüzlerce Güney Gök Kubbe Sarayı müridi senin etrafına toplanır.”

 

Kıdemli Kardeş Kuang yalan söylemekte ve başkalarının adını kendi meseleleri için kullanmakta oldukça ustaydı. Etkinlik alanına girmediğinden az evvel yaşanan olaylardan tamamen habersizdi.

 

“Çok iyi mi anlaşırlar? Birbirlerine aile gibi sahip mi çıkarlar?” Jiang Chen aşağılayıcı şekilde gülmüştü. Eğer gerçekten de birbirlerine aile üyelerine davrandıkları gibi davranıyorlarsa Efendi Bei neden Kuzey Sarayı’ndan bir müride ölüm cezası vermişti?

 

“Böyle boş konuşmalara ve saçmalıklara ayıracak vaktim yok! Eşyayı verecek misin vermeyecek misin?”

 

Kıdemli Kardeş Kuang önce Jiang Chen’e sonra genç kıza baktı ve içinden geçirdi: “Bu ikisi birbirini tanıyor olabilir mi? Bu çocuk nereden geliyor ki böyle ezik bir kızı tanıyor? Kızın dış görünüşüne bakılırsa, maddi durumu çok çok kötü olmalı. Bu çocuğun arkasından daha neler çıkacak?”

 

Bu düşünceler kafasından geçtikçe kalbi de hızlanıyordu, heyecanla: “Saçma sapan iftiralar atmayı bırak. Evet, yanımda bir Kara Ruh Odunu var fakat ben bunu dağlık alandaki eski bir ormandan kazarak çıkarttım. Sen kim oluyorsun da benden bu odunu alacaksın? Başkentin orta yerinde birini soymaya mı kalkıyorsun yoksa? Burada kanunlar ve kanun koruyucular yok mu sandın?”

 

“Hırsızı yakalayın diye bağıran bir haydut işte!” Jiang Chen kaşlarını çattı, yüzünde hırslı bir gülümseme ile: “Güzel, çok güzel. Ben de tam seninle aramızdaki yarım kalmış hesabı nasıl kapatırız diye düşünüyordum. Sen de bana bu arayışımda yardımcı oluyorsun.”

 

“Sen ne yapmaya çalışıyorsun be?” Kıdemli Kardeş Kuang’ın yüz ifadesi endişeli görünüyordu.

 

“Ne mi yapmaya çalışıyorum?” Jiang Chen tehditkâr bir şekilde ileri doğru adım atmıştı: “Birinin soygun yapmasını engellemeye çalışıyorum, eğer doğru biliyorsam şu an olduğun yerde idam edilme riskin var. Kardeş Yan, böyle bir düzenleme bu krallığın kanunlarında var değil mi?”

 

Feng Yan arabulucu şekilde konuşacaktı fakat sonradan fikrini değiştirerek: “Evet bu krallığın kanunlarında böyle bir düzenleme var, fakat kardeş Jiang…”

 

“O hâlde bu kanunla işimiz daha da kolaylaşır.”

 

Jiang Chen mutlu şekilde gülümsedi ve iki ayağını birden yere sağlamca basarak iki elini birden havaya kaldırarak çift yumruk salladı.

Yumrukların biri bin tane çiçeğin açması gibi, diğeri on bin tane ruhun kış uykusuna yatması gibiydi.

 

Bu yumruk tekniği Kutsal Sonsuz Yumruktu.

 

Kıdemli Kardeş Kuang’ın gücü Jiang Chen’inkinden çok daha azdı ve şimdi Jiang Chen onu duvara sıkıştırdığı için içindeki korku kat kat artmıştı.

 

Kıdemli Kardeş Kuang bu yumruklara tepki verebilecek süreyi bile bulamamıştı ve göğsüne iki yumruğu birden de yemişti. Adeta bir fırtınada savrulan bir uçurtma gibi savrulmuştu.

 

Jiang Chen Kıdemli Kardeşi Kuang’a doğru fırladı ve tam elini uzatıp Kara Ruh Odununu geri alacakken,

 

Arkasından bir çığlık sesi duyuldu: “Dur!”

 

Vınn Vınn Vınn sesleri bir sonraki saniyede yankılanmaya başladı. Yeşil cübbeler giymiş altı tane Ejder Dişi Muhafızı oklarını fırlatmışlardı.

 

Altı Ejder Dişi Muhafızı Jiang Chen’in etrafını kuşatmıştı.

 

“Sen kimdin ve gündüz vakti birini öldürmeye nasıl teşebbüs ediyorsun?” Muhafızlardan biri sormuştu.

 

“Efendim müsaadenizle açıklayayım, asıl bu kişi gündüz vakti hırsızlık suçu işliyordu ve ben de benim olanı geri almak için onu zorluyordum.”

 

“Gündüz vakti hırsızlık mı? Bu söylediklerine kanıtın var mı?”

 

“Onda bir Kara Ruh Odunu var efendim, o odun benim kanıtım. Kara Ruh Odununun sahibi de burada ve bu yaşananlara şahit.”

 

“Şahit sen misin? Bu kişinin Kara Ruh Odununu çaldığından emin misin?” Ejder Dişi Muhafızı Kıdemli Kardeş Kuang’ın bedenini göstererek sordu.

 

Tang Long’un nişanlısı Jiang Chen’e minnet dolu bir bakış attı ve dudaklarını endişe içinde ısırarak kafasını kendinden emin şekilde sallayarak: “Evet, benim Kara Ruh Odunumu çalan kabadayı buydu.”

 

Madem işin içinde cinayet vardı, öyle hemen önyargıda bulunmak olmazdı. Hem de suçlanan kişi Kuzey Gök Kubbe Sarayı’nın bir müridiydi ve bu yüzden de olayın hikâyesini tek taraftan dinlemek olmazdı.

 

Muafız olayı çözmekte kararlıydı: “İnsan hayatı ile alakalı konularda çok dikkatli olmak gerek, doğrular ve yanlışlar kolaylıkla birbirleri ile karıştırılabilir dolayısıyla hikâyenin sadece tek tarafını dinlemek uygun olmaz. Bu soruşturma süreci tamamen bitene kadar ve masum olduğunuz kanıtlanana kadar benimle Ejder Dişi Karargâhına gelmelisiniz. Eğer söyledikleriniz doğru değilse çok büyük bir suç işlemiş olursunuz.”

 

Jiang Chen kederli şekilde gülümsedi: “Sizinle gelmekte problem yaşamam fakat müsaadenizle ben de birkaç şey söyleyebilir miyim?”

 

Jiang Chen biliyordu ki eğer Ejder Dişi muhafızını takip edip karargâha gitmezse bu durum çelişki yaratabilir, onu haksız duruma düşürebilirdi.

 

Bu bölgeye daha yeni gelmişti ve böylesine bir kargaşa yaratmayı istemiyordu.

 

Ejder Dişi Muhafızı Jiang Chen’in soğukkanlı ve sakin tavrını görünce onu gücendirmemeye karar verdi ve kafasını olumlu şekilde salladı.

 

Jiang Chen Feng Yan’ın yanına giderek: “Kardeş Feng, her ne kadar olayları kendi gözünle görmüş olsan da senden şahitlik yapmanı direkt olarak isteyemem. Elimde bir liste var, lütfen bunu Devasa Hazine Sarayı’nın yardımcı başkanına ver. Eğer senin ziyaretini kabul etmeyecek olursa bu olayın Dilek Kulesi ile ilgili olduğunu söyle.”

 

“Oh!” Feng şaşırmıştı. Jiang Chen’in kendisinden şahitlik etmesini isteyeceğini düşünerek endişelenmişti ve sırf onunla arkadaşlık bağı kurabilmek için Kuzey Sarayı’nı gücendirmeye değip değmeyeceğini hesaplamaya çalışıyordu.

 

Jiang Chen’in kendisinden şahitlik istemek niyetinde olmadığını anlayınca kalbinde bir rahatlık hissetmişti fakat ayrıca hayal kırıklığına da uğramıştı. Kendisinden istediği sadece basit bir listeyi birisine iletmekti.

 

“Kardeş Jiang, bu basit bir iş, bunu yapacağıma emin olabilirsin. Elimden geldiğince hızlı bir şekilde başkan yardımcısı Shi’ye bu listeyi ileteceğim.”

 

“Baishi bu listeyi al ve anahtar malzemeleri gizle. Güney Gök Kubbe Sarayı’ndan Kadim Ning ile konuş.” Jiang Chen Qiao Baishi’ye de başka bir liste verdi.

 

Bu liste Jiang Chen’in daha önceden hazırladığı Dört Mevsimli Sonsuz Bahar ilacının tarifiydi. Bu Jiang Chen’in Kadim Ning için özellikle hazırladığı listeydi.

 

Kadim Ning dilek kulesinde hiç bitmeyen bir gençlik dileğinde bulunmuştu. Jiang Chen ilk başta bu olayla çok ilgilenmese de Qiao Baishi için iyi bir fırsat olabileceğine inanmıştı.

 

Qiao Baishi kendisine verilen emri anlamıştı ve kafasını onaylar şekilde salladı. Ona sadık olduğunu belirtmesine yaracak sözler etmesine gerek yoktu.

 

Gouyu ve Qiao Baishi’ye direktifler verdikten sonra Jiang Chen Xue Tong’a yöneldi: “Xue Tong, git ve başkentin içindeki Qingyang Vadisi’nin sığınağını bul ve yaşlı Fei’ye Ejder Dişi Muhafızları tarafından çaya davet edildiğimi söyle. O neyin uygun olduğunu bilir. Eğer hâlâ Saflık Yenileme İlacını istiyorsa kendisi başkente gelmeli.”

 

Jiang Chen Gök Ağacı Krallığı’nda henüz yeniydi ve çok kimseyi tanımıyordu. Henüz bağlantılarını yeni yeni kurmaya başlamıştı. Eğer Ejder Dişi Muhafızları tarafından alıkoyulduğu haberi Kuzey Sarayı’na ulaşırsa, Kuzey Sarayı belki bu durumdan avantaj sağlamaya kalkabilirdi.

 

Ejder Dişi Muhafızı kanunları biliyordu ve kanunların ışığında davayı şimdi çözüp sona erdirebilirdi fakat işin içine Kuzey Gök Kubbe Sarayı’nın karışmış olması durumu farklı kılıyordu.

 

Kuzey Sarayı’nın işe karışmış olması ve Jiang Chen’in bu bölgede bir yabancı olması durumları beraberinde çok kötü sonuçlar doğurabilirdi.

 

Jiang Chen bir başkasının gücünün arkasına sığınıp onu kullanmayı istemiyordu.

 

İkinci hayatına başladığında sadece fiziksel gücü üstün değildi, aynı zamanda önceki hayatında edindiği tecrübeler ışığında stratejik zekâsı da oldukça gelişmişti. Elindeki avantajları ileride karşısına çıkabilecek olan dezavantajlı durumları yok etmek için kullanabiliyordu. Arkasındaki bir gücü elinde koz olarak bulundurma stratejisini uygulamayı iyi bilirdi.

 

Grubundakilere emirlerini verdikten sonra kibar bir şekilde Ejder Dişi Muhafızına döndü: “Hadi gidelim, ayrıca şunu da söyleyeceğim, umarım bu davanın kanunlara uygun şekilde çözülmesi için uğraşırsınız. Bu genç kız sadece bir şahit, umarım ona yanlış şekilde muamele edilmez.”

 

Ejder Dişi Muhafızlarının yetkili olan kişisi Jiang Chen’in bu beklenmedik talebini duyunca soğukkanlılığını kaybetmeden: “Bizim muhafızlarımız taraf tutmadan kanunlara hizmet ederler, bu konu hakkında endişelenmenize gerek yok.”

 

 

Başkentte lüks bir mekânda.

 

Güney Gök Kubbe Sarayı’nın cübbelerini giymiş gençler yiyip içip hoş vakit geçiriyorlardı.

 

O sırada içeriye daha genç ve rütbesiz birisi girdi ve yüzü yaralı gencin kulağına bir şeyler mırıldandı. Yüzü yaralı gencin ifadesi anında değişti.

 

“Ne?” Yüzü yaralı genç ayağa fırladı, gözleri dehşet içindeydi ve yüzü o kadar karanlık bir ifade aldı ki sanki birisini canlı canlı yemek istiyor gibiydi. “Ne dedin? Bir daha söyle!”

 

Düşük rütbeli gencin bu tepki karşısında yüzü korku ifadesiyle dolmuştu, kekeleyerek: “Bunlar, bunlar elimize yeni ulaşan haberler, Kıdemli Kardeş Zhang Meng Güney Gök Kubbe Sarayı’nın kanun uygulayıcısı tarafından ölene kadar dövülmeye mahkûm edildi ve Kıdemli Kardeş Kuang sokaktaki bir yabancı tarafından bir yumrukta öldürüldü.”

 

“Sen ne diyorsun?” Gruptan bir başka genç olayın henüz farkına varabilmişti: “Zhang Meng ölene kadar dövüldü mü?”

 

“Açık konuş, tam olarak neler yaşandı?”

 

Düşük rütbeli genç bozulmuş sinirlerini kontrol etmeye çalışarak: “Bu anlattıklarım yaşandı işte, Kıdemli Kardeş Zhang Meng sizin daha önce bela olduğunuz çocuğu görmüş ve daha sonra…”

 

Düşük rütbeli genç olayın tamamını kekeleyerek anlattı.

 

Bu gruptaki kadına benzeyen kişi Kıdemli Kardeş Liu idi, Liu Can. Liu Can Jiang Chen’i Qingyang Vadisi’ne kadar takip edip Kadim Fei tarafından neredeyse öldürülecek olan kişiydi. Bu kişinin eğitim seviyesi yarım adımlı ruh Dao’suna erişmiş ve ve artık ruh âleminin ilk seviyesindeydi. Şu anda grubun lideri bu kişiydi.

 

Liu Can Kıdemli Kardeş Kuang’ın ölümünü pek önemsememişti fakat Zhang Meng farklıydı. Zhang Meng onun genç kuzeniydi ve ikisi birlikte küçük yaşlarda Kuzey Gök Kubbe Sarayı’na girmişlerdi.

 

Zhang Meng ticaret konusunda oldukça yetenekliydi. Eğitim aşamaları para olmadan olmuyordu. Zaten kendisi Zhang Meng’in maddi desteği olmadan eğitimde böylesine üstün başarılar sergileyemezdi.

 

Liu Can Zhang Meng’e hep öz kardeşiymiş gibi davranırdı. Ruh âlemi uygulayıcısı olmasına rağmen Zhang Meng’in ölümüne dövüldüğünü duyduğunda şaşkına dönmüştü.

 

“Yine şu çocuk!” Liu Can dişlerini sinirle gıcırdattı, gözlerinde öfkenin ateşi açıkça görülüyordu: “Qingyang Vadisi’ndeki olayda şanslıydın çocuk! Eğer korkakça Qingyang Vadisi’ne kaçmasaydın seni ele geçirip istediğim her şeyi yapardım. Ama şunu bil, eğer senden intikamımı almazsam benim de adım Liu Can değil!”

 

Yüzü yaralı genç de, Yi Qiansui de aynı zamanda Jiang Chen’i kovalayan ekiptendi.

 

Yi Qiansui: “Kıdemli Kardeş Liu, bu eleman biraz tuhaf, Kadim Fei’nin eline düştükten sonra nasıl canlı kurtulmuş olabilir?”

 

“Evet, yaşlı adam Fei ile anlaşmak çok güçtür. Bizim Kuzey Gök Kubbe Sarayı’mızın başkanı bile onunla düzgün anlaşamıyor. Bu çocuk nasıl oldu da sınırları ihlal ettiği halde yirmi yıl boyunca ilaç kölesi olarak çalıştırılmadı?” Konuşan kişi yarım adımlı ruh âleminden, üçgen gözlü kişiydi. Bu kişi de Jiang Chen’i kovalayan ekipteydi.

 

Liu Can soğuk bir gülüş attı: “Fei denilen yaşlı adam Qingyang Vadisi’ndeyken istediği kadar hava atsın, fakat başkentte onun borusu ötmez. Bu sefer, bu çocuğun arkasındaki güç ne olursa olsun onu öldüreceğim.”

 

Yi Qiansui de gülümsedi: “Bu büyük ganimet fırsatının uçup gittiğini sanmıştım fakat görüyorum ki elimize bir fırsat daha geçti. Görünüşe göre bu vakitte başkente gelmekle iyi bir iş yapmışız.”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr