Bölüm 137: Kıdemli Kardeş Liu Ölümle Burun Buruna

avatar
3782 4

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 137: Kıdemli Kardeş Liu Ölümle Burun Buruna


Jiang Chen’in düşünmeye zamanı yoktu. Altın Kanatlı Kılıçkuşu çoktan maksimum hızına ulaşmıştı ve bu hızı daha da arttırmanın bir yolu yoktu.

 

Kendisini takip edenlerin hızına bakılırsa birkaç düzine li mesafe sonra arayı tamamen kapatacaklardı.

 

“Sakın tereddüde düşmeyin, ileri gitmeye devam edin. Eğer yetişirse oyalamaya çalışın.”

 

Jiang Chen’in aynı taktiği uygulamaktan başka çaresi yoktu. Sadece Kıdemli Kardeş Liu’nun yakında olması ve diğerlerinin yavaş kalması onun yararınaydı.

 

Jiang Chen ona karşı üstün gelemeyecek olsa da, onu biraz oyalamak mümkündü.

 

Ayrıca diğerlerinin bu gizemli gücü kullanamadığı çıkarımını yapmıştı, eğer kullanabilselerdi onlar da hızlarını arttırıp yetişebilirlerdi.

 

Neden hızını daha önce değil de şimdi arttırmıştı?

 

“Belli ki hızlarını arttırmak için bir bedel ödüyorlar, yoksa şimdiye kadar çoktan hız arttırırlardı!” Jiang Chen kendi kendine böyle bir güvence bulmuştu.

 

Bir bedel ödenerek kazanılan bu hız, çok uzun süremezdi. Bu aynı kısa mesafe koşusu gibiydi. Maksimum hıza ulaşmak mümkündü ama çok uzun süremezdi.

 

Yüz li mesafeyi maksimum hızda kat etmek çok zaman almazdı.

 

Jiang Chen’in tahminlerine göre şimdiye Qingyang Vadisi bölgesine girmiş olmaları lazımdı. Aslında Kuzey Gökkubbe Sarayı ve Qingyang Vadisi’nin sınırları çok kesin değildi ve Kuzey Gökkubbe Sarayı’nın öğrencileri sınırları geçmekte pek fazla tereddüt etmiyorlardı.

 

O anda Kıdemli Kardeş Liu, hayvanını sertçe mahmuzladı ve Jiang Chen’le arasındaki mesafeyi beş li’ye düşürdü. Jiang Chen aniden duraksadı ve elindeki Da Yu yayını Kıdemli Kardeş Liu’ya çevirdi.

 

Jiang Chen’in görüşü çok üstündü ve tecrübe birikimi devasaydı. Kıdemli Kardeş Liu’ya dönüp onun hayvanının gözlerine bakınca anlamıştı ki hayvan bir tür gizemli güç kullanıyordu, Kan Özünü ve benliğini feda ediyordu.

 

“Beklenildiği gibi Kuzey Gökkubbe Sarayı’nın öğrencileri istediklerini elde etmek için her yola başvuruyor. Kâr elde edebilmek için kendi ruh hayvanlarına bile zulmedebiliyorlar. Bunlar kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutuyor ve insani duygulara sahip değiller.”

 

Jiang Chen, Kıdemli Kardeş Liu’nun kalbinde aşağılık ve iğrençlik seziyordu.

 

Birçok uygulayıcı düşmanlarına karşı zalim olurdu ama kendi yoldaşlarına ve özellikle hayvanlarına bu zalimliği göstermezlerdi.

 

Kişisel amaçları için kendi samimi hayvanına bu işkenceyi yapan birisinin ruh hali elbette açgözlü, zalim ve kalpsizdi.

 

Böyle bir kişi ne söz verirse versin, onun sözüne güven olmazdı. İhanet edecek birinin özelliklerini taşıyordu.

 

“Hadi Kaçsanıza! Neden kaçmıyorsunuz?” Kıdemli Kardeş Liu’nun canı bu uzun süreli kovalamacadan sıkılmıştı.

 

“Hayvanının hızını arttırmak için onu Kan Özünü kullanmaya zorlaman ne kadar acınası! Belli ki siz saray öğrencileri, hepiniz aynısınız.” Jiang Chen alaycı tavırla konuştu.

 

“Beni sinirlendirmeye mi çabalıyorsun?” Kıdemli Kardeş Liu kayıtsızca homurdandı. “Ben Yi Qiansui gibi işe yaramaz bir çöp değilim. Çocuk, sözlerini israf etme! Teslim ol ve sana hızlı bir ölüm bahşedeyim. Eğer beni daha fazla uğraştırırsan bildiğim tüm işkence yöntemlerini sen ölmeyi arzulayana kadar üzerinde denerim!”

 

Jiang Chen bunu duyunca güldü: “Bu sözleri daha önce de duydum, ben elinizdeyken ganimet kavgasına girip kaçmama göz yuman siz değil miydiniz? Ama baksana bana, gayet sağlıklıyım!”

 

“Madem öyle diyorsun…” Kıdemli Kardeş Liu henüz cümlesini bitiremeden Jinag Chen Da Yu yayından bir ok fırlattı. Vınn!

 

Kıdemli Kardeş Liu bu oku küçümsemeye cesaret edemedi ve oku karşılamak için hazırlandı.

 

Kendisine gönderilen oka odaklanmaya çalışıyordu fakat onu göremiyordu.

 

Jiang Chen kahkahayla: “Bir aptal her zaman aptaldır, ruh âlemine seviyesine geçse bile!”

 

Jiang Chen kahkaha atarken bir yandan kılıçkuşuna irtifasını alçalttırmıştı ve sonra sola ve aşağı bir hareket yaptı. Kıdemli Kardeş Liu ile kafa kafaya girmek istemiyordu.

 

Bu oyalanma Gouyu ve diğerleri için iyi bir fırsat oluşturmuş olmalıydı. Oyalama amacına ulaştığına göre Jiang Chen’in artık daha fazla burada durmasının anlamı yoktu.

 

Ayrıca biliyordu ki Kıdemli Kardeş Liu’nun hayvanı Kan Özünü kullanıyordu ve bu hızı çok uzun süremezdi.

 

Bunu düşününce Jiang Chen’e bir rahatlama geldi.

 

“Kaçmaya mı çalışıyorsun? Hala Kaçmaya mı çalışıyorsun?” Kıdemli Kardeş Liu büyük derecede sinirlenmişti ve topuklarıyla hayvanına vurarak tekrar takibe başladı.

 

“Oklarıma dikkat et!”

 

Vınn! Vınn! Vınn!

 

Bu sefer gerçek oklar kullanmıştı. Her ne kadar Da Yu yayının özel okları olmasalar da yine de birinci sınıf kalitede oklardı.

 

Üç ok birden Kıdemli Kardeş Liu’nun hayati bölgelerine doğru ilerliyordu.

 

Jiang Chen sıradan oklarla bir ruh Dao’su uygulayıcısını öldürmenin neredeyse imkânsız olduğunu biliyordu. Zaten umduğu şey de bu değildi. Sadece bir amacı vardı, bu sersemi oyalayıp onu yavaşlatmak.

 

Ruh Dao’su uygulayıcısı güçlü olabilirdi ama bir ruh silahından gelen saldırıyı küçümseyebilecek kadar güçlü değildi.

 

Elinin bir hareketiyle gelen okları def etti ama bu hamleyle Okyanus qi’si biraz zayıflamıştı. Kıdemli Kardeş Liu içten içe şaşırmıştı: “Sıradan oklar bile Okyanus qi’si gücümü zayıflatıyor, bu yayın gücü oldukça fazla olmalı. Muhtemelen bir ya da iki kez güçlendirilmiş sıradan bir silah değil.”

 

Bu kısa duraksamadan sonra hızı biraz daha azalmıştı ve Jiang Chen’le arasındaki mesafe artmıştı.

 

Kıdemli Kardeş Liu aynı zamanda kederlenmişti, biliyordu ki Qingyang Vadisi bölgesine girmişlerdi. Her ne kadar Qingyang Vadisi’nin bu taraflarında çok fazla nitelikli kişi olmasa da başka yabancı bir bölgede kovalamaca yapmak oldukça dezavantajlı olabilirdi.

 

Fakat yine de kayalık ve zorlu bir bölgeye yaklaşmışlardı, bu noktada pes edemezdi. Bu noktada pes ederse şimdiye kadarki bütün çabaları boşa gitmiş olacaktı.

 

Karşısındaki bu kişinin tam da Kıdemli Kardeş Liu’nun ihtiyacı olan eşyalarla baştan sona donatılmış olmasını söylemeye gerek bile yoktu!

 

Sonuçta bu silah üç kez güçlendirilmiş bir ruh silahıydı. Sadece Gökağacı Krallığı’nın soyluları ve Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun öğrencileri böylesine değerli eşyalara sahip olabilirdi.

 

Kıdemli Kardeş Liu bunları düşününce aslında sorulması gereken soruyu atladığını fark etti. Bu çocuğun arkasında nasıl bir güç vardı ki böyle güçlü bir ruh silahına sahip olabilirdi?

 

“Yi Qiansui! O işe yaramaz herif! Birini yağmalayıp eşyalarına el koymadan önce o kişinin kim olduğunu sorgulamamıştı bile! Arı kovanına çomak soktuk ve bulaşmamamız gereken birine bulaştık.” Kıdemli Kardeş Liu’nun aklında tereddüt oluşmuştu fakat hemen sonra şunu düşündü: “Hayır, bu çocuğun eğer güçlü bir arkası olsaydı bunu sıkıştığında hemen dile getirirdi, eğer kraliyet ailesinden ya da Kıymetli Ağaç Topluluğu’ndan olsaydı kimliğini böyle gizli tutmazdı.”

 

Kim ölümle yüz yüze gelip arkasındaki gücü saklayacak kadar sersem bir savaş stratejisi izlerdi ki?

 

“Evet, bu çocuk küçük bir krallığın soylularından olmalı. Muhtemelen şımartılmış birisiydi ve hazinesiyle beraber Gökaağacı Krallığı’na seyahat edebileceğini düşünmüştü.”

 

Kıdemli Kardeş Liu kafa yordukça bunun mantıklı tek açıklama olduğunu düşünmeye başlamıştı.

 

Bunları düşününce artık tereddüt etmemeye başladı. Bu sefer ne pahasına olursa olsun bu gruptaki herkesi öldürmeye karar vermişti.

 

Ekipmanları ele geçir! Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun sınavını geç ve girmeye hak kazan!

 

Kıdemli Kardeş Liu’nun amacı buydu.

 

Topluluğa girmiş olduğu sürece birkaç soyluyu öldürmüş olması mühim bir mesele değildi. 16 krallıktaki soylular bile Kıymetli Ağaç Topluluğu gibi toplulukların öğrencilerine bulaşmak istemezlerdi.

 

“Şu çocuğu öldürün ve hazinesine el koyun!” Kıdemli Kardeş Liu’nun açgözlülüğü artık iyice belirgin hale gelmişti.

 

Hızının sınırlarını zorladı ve Jiang Chen’in siluetini görebilmişti. Altın renkli bu ışığın hızı her ne kadar fazla olsa da yine de Kıdemli Kardeş Liu’nun hızından biraz daha azdı.

 

On li, sekiz li, beş li…

 

Kıdemli Kardeş Liu’nun duyguları Jiang Chen’i yakalamaya yaklaştıkça kabarıyordu. Bu büyük ganimet neredeyse ellerinin arasındaydı. Elinden geldiğince hızlı davranmalıydı.

 

Tam hamle yapacakken bir dalga hareketi havayı titreştirdi. Hemen ardından kafasının üzerinde çiçek şeklinde ve kocaman büyüklükte bir hava akımı oluştu.

 

Çiçek şeklindeki bu ruh qi’si üzerine çökmeye başlamıştı.

 

Kıdemli Kardeş Liu, üzerindeki bu baskıyı hissettiğinde paniklemişti.

 

“Bu çok kötü!”

 

Aniden eğilip bir takla ile hayvanından atladı. Yere doğru hızla düşüyordu ama biliyordu ki bu hamle ona ulaşsaydı onu ezip geçerdi.

 

Ezilmektense yere düşmeyi tercih ederdi.

 

Sonuçta bu yükseklikten düşse bile ölmezdi. Sadece derisinde belki birkaç sıyrık ve morarma oluşabilirdi ama bir ruh Dao’su uygulayıcısı için bu durum çok da kötü değildi. Ruh tedavisi ile çabucak iyileşebilirdi.

 

Bum!

 

Kıdemli Kardeş Liu’nun hayvanının bu çiçek şeklindeki devasa hava akımından kurtulmak için yeterli vakti yoktu.

 

Çiçek şeklindeki bu hava akımı hayvana çok sert şekilde çarpmıştı, önce derisini sonra iç organlarını patlattı ve onu yeryüzüne serpilen bir kan yağmuru haline getirdi.

 

“Bu Kuzey Gökkubbe Sarayı’nın insanları gittikçe daha da cesaretleniyorlar ha?” Yaşlı ve soğuk bir ses havada yankılanmıştı.

 

Kıdemli Kardeş Liu yere düşmekle aynı zamanda ölümün pençesine de düşmüştü. Çok acele bir şekilde: “Sayın kıdemlim, bu benim hatam, hemen buradan defolup gideceğim.”

 

Kıdemli Kardeş Liu artık Jiang Chen’i ve onun değerli eşyalarını görmezden gelmek zorundaydı. Aniden geriye dönüp arkasında bile bakmadan kaçmaya başladı.

 

“Kuzey Gökkubbe Sarayı’na geri dön ve onlara de ki, kim sınırlarımızı bir daha ihlal ederse anında ölür!”

 

Kıdemli Kardeş Liu kafasını tutarak tıpkı bir farenin deliğine kaçtığı gibi kaçıyordu.

 

Ayrıca biliyordu ki bu insanların gücüne kesinlikle karşı koyamazdı. Onları kızdırmadan olay yerinden uzaklaşmak en akıllıca seçimdi.

 

Jiang Chen çok geçmeden gizemli bir güç tarafından durdurulmuştu ve yere inmeye zorlanmıştı.

 

Vadi gibi bir yere indiğinde fark etti ki babası, Gouyu ve diğerleri de çoktan yere inmişlerdi.

 

Bir görünüp bir kaybolan ve göründükleri esnada hafifçe parlayan halatlar tarafından bağlanmışlardı ve vücutlarında tek bir kası bile hareket ettiremiyorlardı. Jiang Chen yere indiğinde Jiang Feng, Gouyu ve diğerleri oldukça endişeli görünüyorlardı.

 

Jiang Chen acı bir şekilde gülümsedi, biliyordu ki burası Qingyang Vadisi’ydi ve bunlar da Qingyang Vadisi’nin üstatları olmalıydılar.

 

Eğer öyle olmasaydı Kıdemli Kardeş Liu böylesine korkak bir şekilde kaçmazdı.

 

“Vay vay! Bu insanların eğitimleri sıradan gözüküyor ama bindikleri hayvanlar oldukça etkileyici. Söyleyin bakalım nereden geliyorsunuz?”

 

“Haha! Onların nereden geldiğini kim umursar? Bizim sınırlarımızı ihlal edenleri ya gübre ya da sağlık kölesi yaparız. Onları bağlayın ve Kadim Fei’ye götürelim, o ne yapılacağını bilir.”

 

Bu konuşanlar sağlıkçı oğlanlardı ve Jiang Chen’den üç ya da dört yaş daha gençtiler.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr