Bölüm 132: Dikkat Çekmemek Çok Zor

avatar
3832 4

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 132: Dikkat Çekmemek Çok Zor


Bu sekiz kişilik grupta belli ki fikir çatışmaları vardı, herkesin bakışları uzun, bodur ve büyük burunlu olana yöneldi.

 

Bu kişi açıkça belli oluyordu ki grubun lideriydi.

 

“Kıdemli kardeş Kaung, ne dersin bu burnu havada insanları tutuklayalım mı?”

 

“Kıdemli kardeş Kaung, küçük kardeşin dediğine göre, az önceki iki sahtekâr dolandırıcı çoktan kaçmış, uzaklaşmışlardır. Onarı sisli dağların arasında bulmak çok zor olur.”

 

“Evet, bu grup bizim bölgemizde böylesine özgürce dolaşıyor ve bunların sürdüğü hayvanlar diğerlerinin durumundan daha ilginç. Durum buyken dolandırıcıları neden kovalayalım ki?”

 

“Kesinlikle, eğer gün sonuna kadar o dolandırıcıları yakalayamazsak bunun sebebi burdaki serserilerdir. Eğer bunlar yolumuza çıkmasalardı ve kaçan dolandırıcıların izlerinin kaybolmasına sebep olmasalardı işimiz bu kadar zorlaşmazdı.”

 

Bu sekiz kişilik grup, dolandırıcıları ellerinden kaçırmalarının sebebini Jiang Chen’in grubuna bağlamışlardı. Dolandırıcıları yakalamadaki beceriksizliklerinin acısını Jiang Chen’in grubundan çıkaracak gibi duruyorlardı.

 

Uzun ve iri yapılı olan Kıdemli kardeş Kuang mutlu bir şekilde gülümsedi, Jiang Chen’i tıpkı bir kasabın keseceği koyunu izlemesi gibi gözleriyle süzüyordu.

 

“Sen! Oradaki! Kimsin sen? Sana konuşman için son bir şans tanıyorum, eğer düzgün cevap vermezsen olacaklardan Kuzey Gökkubbe Sarayı’nı sorumlu tutma!” Kıdemli Kardeş nihayet konuşmuştu.

 

Aslında olayın en başından beri müdahil olmak istiyordu fakat haklı bir sebep bulmak için beklemişti.

 

Jiang Chen Kıdemli kardeş Kaung’a kaçamak bir bakış attı ve soğuk bir tavırla gülümsedi ve umarsızca bir el hareketi yaparak: “Hadi gidelim!” dedi.

 

“Demek gitmek istiyorsun?” Kıdemli kardeş Kuang Jiang Chen’in kendisini umursamadığını görünce sinirlenmişti. “Şu anda Sarayımızın sınırlarındasınız ve bana kim olduğunuzu söylemeden geçip gitmek mi istiyorsunuz?”

 

Jiang Chen’in vücudu Kıdemli kardeş Kuang’a bakarken sert bir biçim aldı: “Sen kimsin be! Ejderdişi Muhafızlarından biri misin ya da hanedandan biri misin? Beni sorgulamaya ne hakkın var?”

 

“Vay be çocuk! Bayağı burnu havada birisin ha?”

 

“Kıdemli kardeş Kaung, bence bu çocukla daha fazla uğraşmayalım. Bence onu direkt tutuklayalım, kimse Kuzey Gökkubbe Sarayı bölgesinde böyle ukala davranamaz!”

 

“Evet, sırf bu tavrı yüzünden ölümü hakediyor.”

 

Kıdemli kardeş Kaung yoldaşlarının desteğini de alınca iyice gaza geldi: “Kardeşlerim haklısınız, bu grubun nereden geldiği ve kim oldukları belli değil ve hatta dolandırıcıların suç ortakları bile olabilirler, yakalayın onları!”

 

Bu sekiz kişilik grupta herkes bir gerçek qi ustasıydı, her ne kadar bu konuda gerçekten üst düzey nitelikli olmasalar da kendi bölgelerindeki yabancılara zorbalık ederken bu gücü kullanmaktan çekinmiyorlardı.

 

Ayrıca onların arkasında büyük bir güç olan Kuzey Gökkubbe Sarayı vardı.

 

Jiang Chen yabancı topraklarda bir kavgaya karışmak istemiyordu, Gouyu’ya seslenerek: “Sen ve babam grubumuzu uzaklaştırın, ben bunlarla konuşup daha sonra size katılacağım.”

 

Prenses Gouyu, küçümseyici bir gülümsemeyle karşı gruba bir göz attı. Jiang Chen yanında olmasa bile Gouyu, bu gruptan korkacak değildi.

 

Madem Jiang Chen bunlarla konuşacaktı, kendisi bilirdi.

 

Yabancı bir bölgede bir savaş çıkarsa elbette dezavantajlı olacaklardı. Gouyu bu durumu anlıyordu, bir el hareketi ile grubu yönlendirdi. Jiang Feng’le beraber tek kelime daha etmeden grubu uzaklaştırdılar.

 

“Uzaklaşmak mı istiyorsunuz?”

 

“Sakın kıpırdamayın!”

 

Jiang Chen Da Yu yayını çıkararak karşı grubun önüne geçti ve yolu kapattı. Da Yu yayının oklarını değil üç tane sıradan ok çıkarmıştı.

 

“Derdiniz ne? Ben daha buradayım. Madem oyun oynamak istiyorsunuz benimle oynayın.” Jiang Chen’in mizacı aniden ciddileşti ve vücudu gerildi, işte o anda çevre dağlardaki sislerin düzenini bozacak nitelikte bir gerçek qi gücü etkisi görülmüştü Jiang Chen’de. Gerçekten etkileyici bir durumdu ve sanki tek başına on bin kişiye karşı savaşabilecek gibi duruyordu.

 

Jiang Chen’in yayı küçümsenecek bir yay değildi. Jiang Chen’in bu yayı çekmesiyle Kuzey Gökkubbe öğrencileri önlerindeki grubu durdurmak istediler.

 

Onlar basit insanlar değillerdi. Hepsi de gerçek qi ustasıydı ve birçok savaş görmüşlerdi.

 

Birinin gerçek qi gücüne sahip olup olmadığı hareketlerinden anlaşılabiliyordu.

 

Jiang Chen’in sert duruşu ve yayını çekmesi, gökleri yere indirecek cinsten etkileyiciydi. Böylesine sert bir duruş boş bir şey değildi. Daha önce defalarca kanlı savaşlar görmüş birinin duruşuydu.

 

Bu duruş, daha önce bir ruh Dao’su uygulayıcısını öldürebilmiş birinin duruşuydu.

 

Hiçbirinin şüphesi yoktu ki, eğer saldırırlarsa bu grubun okları karşısında bir anda hayalete dönüşeceklerdi.

 

Kıdemli kardeş Kuang soğuk bir tavırla Jiang Chen’e gözlerini dikti. Böylesine nitelikli bir ustanın böylesine gösterişsiz bir grubun arasında olabileceğini öngörememişti.

 

“Sen de bir gerçek qi ustasısın.” Kıdemli kardeş Kuang’ın tavrı soğuk ve korkutucuydu. “Demek benim bölgemde yayını bana karşı çekme cesaretindesin, güzel, ölü bir et parçasından başka bir şey değilsin.”

 

“Bildiğim kadarıyla sizin Kuzey Gökkubbe Sarayı bölgesi sadece Gökağacı Krallığı’ndaki Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun törenlerinin gerçekleştiği yer. Ama görünen o ki sizin Kıymetli Ağaç Topluluğu’ndan daha katı kurallarınız var.”

 

Jiang Chen hafifçe gülümsemişti, Kıdemli kardeş Kuang gibi kibirli birinin halinden anlardı.

 

Böyle insanların genellikle ellerinde güç olurdu fakat toplumda hiç bir zaman saygın bir yerde olamazlardı fakat yine de ilgi odağı olmayı ve dikkatleri üzerlerine çekmeyi severlerdi. Topluluktan elde ettikleri isim gücüyle hava atarlardı.

 

Jiang Chen, bu tarz insanları hor görürdü. İlk başta iki tane suçluyu kovalıyorlardı fakat yoldan geçen bir grup gördüklerinde anında görevlerini ihmal edip bu gezginlere sataşıyorlardı.

 

Yani dürüst olmak gerekirse bunlar basit topluluk öğrencileriydi işte. Daha da dürüst olmak gerekirse bunlar şaklaban, şeytani düşüncelere sahip alçak insanlardı. Her ne kadar sordukları bütün sorulara güzelce cevap verseniz de, bunlar yine sizin başınızı belaya sokmak için bir bahane bulurlardı.

 

Jiang Chen’in saçmalıklara ayıracak vakti olmadığı için yayına bir ok yerleştirdi. Kendisine doğru bir adım dahi atmaya kalkışan olursa vuracaktı.

 

Burası Kuzey Gökkubbe Sarayı’nın bölgesi olsa bile bu gerçek Jiang Chen’i durdurmazdı. Hiçbir zaman aşağılanacak birisi ve başkalarının merhametini dilenen birisi olmamıştı.

 

Madem Jiang Chen’i soymaya çalışıyorlardı, öldürmeye de kalkışırlardı. Sonuçta yağmalama ve öldürme birbirine çok yakın şeylerdi.

 

Jiang Chen, Kuzey Gökkubbe Sarayı insanlarının yağmaladıkları kişiyi öldürmeyecek kadar nazik olmadıklarını düşünüyordu.

 

“Bu çizgiyi kim geçerse ölür!” Jiang Chen’in yüzünde hafif gizli bir gülümseme oluşmuştu ağzından bu kelimeler çıkmıştı.

 

Bu önemsiz, boş bir durum değildi. Gruptaki en güçlü kişi Kıdemli kardeş Kuang’dı. Her ne kadar güçlü olursa olsun Long Yinye’den sadece birazcık güçlüydü ve Long Yi ile kıyaslanamazdı bile.

 

Jiang Chen daha önce Long Yi’yi öldürme fırsatını yakalamıştı.

 

Şimdi eğitim seviyesinin iki kademe daha arttığı düşünülürse ve bunun üzerine Da Yu yayının gücü de eklenirse onun seviyesindeki birini öldürmek tavuk öldürmekle aynı zorluktaydı.

 

Kıdemli kardeş Kuang Jiang Chen’in aç kurt gibi keskin gözlerine dikkatle bakıyordu. Jiang Chen’in sözlerinin doğruluğundan şüphe etmemişti. Ayrıca ondan gelen tehlikeli kokuları da sezebiliyordu.

 

Kıdemli kardeş Kuang daha önce her ne kadar defalarca insan öldürmüş olsa da, defalarca soygun ve yağma yapmış olsa da bugün bu riski almaya cesareti yoktu.

 

Eğer bu riski alır ve saldırırsa onu bekleyen şeyin ölümcül bir ok olduğunu tahmin edebiliyordu.

 

Kıdemli kardeş Kuang birçok kanlı savaşta bulunmuştu ve gerçek qi ustalarıyla savaşmıştı, galibiyet aldığı da mağlubiyet aldığı da olmuştu. Uzunca yıllardır süre gelen bir savaş tecrübesi vardı.

 

Fakat daha öncesinde hiçbir zaman karşısında böylesine tereddüde düştüğü birisiyle karşılaşmamıştı.

 

Bir kurda ait içgüdü gibi, eğer bu çizgiyi geçmek için hamle yaparsa karşısındakinin onu ölümcül bir okla vuracağını sezebiliyordu.

 

Kıdemli kardeş Kuang yoldaşlarına kısa bir süreliğine göz attı. Yoldaşları durumu anlamış ve saldırmak yerine irtifalarını düşürerek karadan yardım çağırmak için hamle yapmışlardı.

 

“Bir adım daha hareket edin ve ölün!” Jiang Chen’in yayı ve oku irtifasını alçaltmaya başlayanlara yönelmişti.

 

Kıdemli kardeş Kuang sinir bozucu bir sesle: “Bana bak çocuk, amacın bizi, Kuzey Gökkubbe Sarayı’nı gücendirmek gibi gözüküyor.”

 

“Saçmalığı kesin! Sözümü dinleyin ve olduğunuz yerde kalın! Yerinden kıpırdayan ölür!” Jiang Chen onların yardım çağırmak için alçalma hareketi yaptığını nasıl bilebilirdi?

 

Bu konumdayken bir savaş kazanamazlardı ve diğerlerini soymak için takip de edemezlerdi. Bundan dolayı yardım çağırmak istemişlerdi.

 

Her ne kadar bu insanlar korkunç görünse de, mesele ölüm kalım meselesi haline geldiğinde nerede duracaklarını biliyorlardı. Hepsi de hareket ettiklerinde vurulacaklarını bildikleri için kıpırdamıyorlardı.

 

Bu içinden çıkılmaz durum Gouyu ve diğerlerinin yeterince uzaklaştığını düşünüp gülene kadar yaklaşık 15 dakika sürmüştü.

 

Artık bu karşıdakiler isteseler de Jiang Chen’in grubunu yakalayamazlardı.

 

Hafiften alay eder edasıyla Kıdemli kardeş Kuang’a baktı: “Ne güzel de yola geldiniz. Ben kimseyi öldürmek istemiyorum ve sizler de ölmek istemiyorsunuz değil mi?”

 

Jiang Chen cümlesini bitirir bitirmez Altın Kanatlı Kılıçkuşunu sürdü ve Gouyu ve diğerlerinin gittiği yöne ilerlemeye başladı.

 

Kıdemli kardeş Kuang ve diğer yedi kişi rahat bir nefes aldılar. Kıdemli kardeş Kuang’ın bakışları karanlık ve korkutucuydu: “Hey 5 numara! Git ve Kıdemli kardeş Yi’yi bilgilendir. Geri kalanlar benimle beraber gelin, onları takip edeceğiz.”

 

“Tamamdır.” Gruptan bir kişi irtifasını alçalttı ve diğer yoldaşlara haber vermek için yol çıktı.

 

Kıdemli kardeş Kuang dişlerini gıcırdattı: “Bu serserinin kim olduğu ve nereden geldiği önemli değil, bugünkü aşağılayıcı konuşmaları öyle kolay şekilde affedilemez.”

 

“Evet, kancamızın ucundan böylece kurtulup gidemez!”

 

“Onların sürdüğü hayvanlar bizim yeşil ejderlerimizden daha nitelikli gözüküyordu. Altın renkli kanatları tıpkı keskin bir kılıç gibiydi ve parlıyorlardı. Vah vah! Bu durum çok kötü.”

 

“Ve onlardan bir sürü vardı. Eğer onları ele geçirebilirsek o hayvanlardan bir tanesi bile bize büyük bir servet kazandırır. Bizim krallığımızda o hayvanlardan yok ve eğer birşey nadir bulunuyorsa değerlidir.”

 

“Boş konuşmayı kesin!” Kıdemli kardeş Kuang sinirlenmişti, yeşil ejderinin mahmuzlarına vurdu ve dişlerini gıcırdatarak ileriye doğru yol almaya başladı.

 

“Haha! Bakıyorum da sizler pes etmemişsiniz.”

 

Bulutların arasından gelmişti bu ses.

 

Aynı anda bulutların arasından keskin ve korkunç bir ses daha bulutları yarıp sisi dağıtarak Kıdemli kardeş Kuang’un kafasına doğru gelmişti.

 

Bu ok, olağanüstü hızlı ve ani idi, adeta kayan bir yıldız gibi.

 

Kıdemli kardeş Kuang’ın tepki verecek zamanı bile yoktu.

 

Bum!

 

“Aahh!” Kıdemli kardeş Kuang zoraki bir çığlık atmıştı, ama aynı anda fark etti ki kafası kopmamıştı, yerli yerindeydi. Kafasının üstünden uçup giden şey miğferiydi.

 

Jiang Chen buz gibi bir tavırla gülerek: “Bu bir uyarı atışıydı, eğer beni takip etmeye devam ederseniz bir sonraki oku attığımda sizi öldüreceğini temin ederim!”

 

Eğer Gökağacı Krallığı’na ilk gelişi olmasından dolayı rastgele insanları öldürmek istemiyor olsaydı, Jiang Chen şimdiye kadar Kuang’ın davranışları yüzünden onu 3-4 defa öldürmüştü bile.

 

Kıdemli kardeş Kuang irkilmiş ve çok korkmuştu. Kafasının yerli yerinde olduğundan emin olmak için eliyle defalarca kafasını yokladı. Nihayet ikna olmuştu ve ensesinden soğuk terler akmıştı.

 

Bu ok o kadar ani ve hızlı gelmişti ki karşısında onu bloklamak veya ondan kaçmak için yapacak hiçbir şey yoktu.

 

Eğer birazcık yukarıda olsaydı kafası bu ok kafasının olduğu yerden dümdüz geçip beyninde kocaman bir delik oluşturacaktı, nasıl hayatta kalabilirdi ki?

 

“Kıdemli kardeş Kuang, onları hala takip edecek miyiz?”

 

Kıdemli kardeş Kuang gözlerini yoldaşlarına çevirdi: “Öncelikle Kıdemli kardeş Yi’ye ve diğer yoldaşlarımıza haber verelim, daha sonra hep birlikte onların peşinden gideriz. Eğer bu aşağılayıcı konuşmaları için o adamı öldürmezsem bu olayı midem kaldırmaz!”

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr