Bölüm 127: Karaay Krallığı Ordusu ile Oynamak

avatar
6480 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 127: Karaay Krallığı Ordusu ile Oynamak


 

Çevirmen: Verto  Editör: Thomas Shelby

 

"Lanet olsun, şaka mı yapıyorlar? Bizi pusuya düşüreceklerini sanıyordum!

 

"Bu aptal tüylü hayvanlar sadece Doğu Krallığı’nın insanlarını korkutabilir. Onlar bizim güçlü Karaay Krallık Ordusu karşısında bir şey değiller.”

 

Karaay Krallığı'nın askerleri ve subayları yüksek sesle konuşuyorlardı. Formasyonlarını kurmak için oldukça zaman harcadılar. Ancak bu Kılıç Kuşları sürüsü tek bir tüy bile bırakmadan uçtu.

 

"Bu da ne!"

 

Ancak dizilimleri yönetmekle görevli yetkili, korumasını düşürmeye ve dizilimi dağıtmaya cesaret edemedi. Sadece on beş dakika sonra Kılıç Kuşu Ordusu’nun geri dönmeyeceğini görünce emri verdi.

 

Geri çekilin!

 

Dizilimleri şikayet ve küfürler ederek gürültüyle bozuldu. Herkes çift olarak tekrar sırt sırta oturdu, oldukları yerde dinlenmeye niyetlilerdi.

 

Sonuçta bu yürüyüş ve savaşmaydı. Gün boyunca yürüyüş yapmak zorundaydılar. Bu yüzden geceleri yere uzanmasalar bile yine de oturup biraz dinlenmeleri gerekiyordu.

 

Tiz boynuz sesi duyulduğunda, oturalı daha on beş dakika bile olmamıştı.

 

"Düşman tekrar saldırıyor, kalkın! Dizilimi kurun, dizilimi kurun!"

 

Doğu Krallığı’nın yönünden uçan başka bir Kılıç Kuşu sürüsüyle tekrar gerçekleşiyordu. Bu sefer kabaca birkaç bin Kılıç Kuşu vardı. Hepsi Altınkanat Kılıç Kuşları’nın önderliğindeki Gümüşkanat Kılıç Kuşları’ydı, görünürde tek bir Yeşilkanat Kılıç Kuşu yoktu.

 

"Kılıç Kuşları’nın sırtlarında insanlar var! Bu sefer gerçekten pusu!

 

"Dizilimi ve Uzun Mızrak Dizilimi’ni kurun, saldırmaya hazırlanın!

 

Vınnn, vınnn, vınnn!

 

Cıvıltı, cıvıltı, cıvıltı!

 

Yoğun Kara Kılıç Kuşu Ordusu bir kez daha Karaay Krallık Ordusu’nu aldatmıştı. Bu sefer Kılıç Kuşları’nın sırtında biniciler olmasına rağmen herhangi bir saldırıya başlamadılar ve havada süzüldüler. En güçlü okçular bile bu yüksekliğe ateş edemedi.

 

Bir kez daha kandırıldılar.

 

Karaay Krallığı'nın askerleri ve subayları öfkeden tutuşuyorlardı. Kılıç Kuşları üstlerinden uçtuğunda gözlerini daha yeni azıcık kapatmışlardı. Sanki savaşacaklarmış gibi görünüyordu ama sonra savaşmamışlardı. Böyle ileri geri uçarak ne yapmayı planlıyorlardı?

 

Dizilim bozuldu. Ancak bu sefer, tiz boynuz sesi aniden ortaya çıkmadan önce yarım saat geçti ve bir kez daha askerleri uykularından uyandırdı.

 

"Düşman yaklaşıyor, düşman yaklaşıyor! Kalkın! Dizilimi kurun, dizilimi kurun!"

 

Dizilim bir kez daha herkesle telaş içinde kuruldu. Bunların iyi eğitimli ve disiplinli askerler olması iyi bir şeydi. Uykuyu gözlerinden ovuyor olsalar bile dizilimlerini kurma hızları ve verimlilikte en ufak bir gecikme olmadı.

 

Dizilim tekrar bir gürültüyle kuruldu. Bir kez daha tespit edilen Kılıç Kuşu Ordusu Doğu Krallığı yönünde uçtu.

 

"Bu seferki muhtemelen yine taciz değil mi? Sadece birkaç bin Kılıç Kuşu vardı, pek zarar veremezlerdi. Eğer gerçekten bir kavgaya girersek, dış oluşumlar onları yok etmek için yeterli olacaktır.

 

"Kesinlikle savaşmayacaklar. Bu aptal hayvanlar sadece iyi bir gece uykusu almayalım diye sorun çıkarmak için buradalar!

 

"Lanet olsun, Doğu Krallığı'nın hiç gücü yok ve sadece bu kokuşmuş taktikleri kullanabilirler!

 

İki ordu arasındaki savaşta düzgün bir şekilde savaşmazlar ve sadece bu küçük hileleri kullanırlar. Ne utanç verici!

 

Askerler düşmanlarına hakaretler savurdular ama aynı zamanda çekinceleri de vardı. İki ordu savaştığında temel taktiklerin masanın dışında olduğunu kim bilebilirdi ki? Bu, ‘savaşta her şey adil ' olarak bilinirdi.

 

Sonuçta onların Karaay Krallık Komutanı bir ordunun Tanrısı’ydı ve hileli taktikler kullanmakta ustaydı.

 

İç çekiş. Dizilimi bozun. Sonuçta hepsi sadece taciz. Onlarda Karaay Krallığı'nın cesur savaşçıları ile yüz yüze mücadele edecek cesaret yok!

 

"Doğu Krallığı korkaklarla dolu!

 

"Doğu Krallığı'nın yararsız pislikleri, cesaretiniz varsa aşağı gelip savaşın! Kafalarımızın üzerinden ileri geri uçmakta ne marifet var?

 

Askerler, küfürlerle kılıç kuşlarına binen Doğu Krallığı uygulayıcılarını çağırdı ve kızdırmaya çalıştı.

 

"Madem dövüşmek istiyorsunuz, dövüşelim!"

 

Yukarıdan aşağıya bir cevap geldi ve aniden Kılıç Kuşları’nın arkasındaki tüm uygulayıcılar arkalarındaki uzun yayları çıkardı. Uçlarına petrol bağlı ateşli ok başları kampın üzerine yağmur gibi yağdı.

 

Birkaç bin kişi aynı anda ok atınca ve her biri de yirmi ok atınca on bin ok yaptı.

 

On bin ok böyle küçük bir alana indiğinde, yıkıcı güçleri oldukça büyüktü.

 

Aşağıdaki dizilim okların çoğunu engellese de ok başlarının küçük bir kısmı çadırlara ulaştı.

 

Alevli ok uçları çadırlara indiğinde, öfkeyle yanmaya başladılar.

 

Bundan sonra bazı askerler ateşe yakalandı.

 

Öfkeli bir atıştan sonra Kılıç Kuşu Ordusu hiç oyalanmadan büyük bir tantana ile ayrıldıklarında, altlarında bir ateş denizi bırakmışlardı.

 

Yangını söndürün! Acele edin ve ateşi söndürün!

 

On bin alevli okun büyük bir çoğunluğu tahrip edilmiş olsa da birkaç bin tanesi yere inmişti ve bu saman yığınını bir ateş okyanusuna çevirmeye yetmişti.

 

Bu büyük ordunun iç organizasyonu bir an için ateşten dolayı dağılmıştı.

 

Ren Feilong hemen emri verdi; "Siyah biniciler hazır olsun! Gökyüzünü kolaçan edin. Eğer bir Kılıç Kuşu’yla karşılaşırsanız hemen saldırın! Sadece kazanmaya izniniz var ve kaybetmek için izniniz yok!

 

Aslında Karaay Krallığı da Siyah Biniciler adında bir hava gücü hazırlamıştı.

 

Bununla birlikte Karaay Krallığı, bu alanda sınırlı kaynaklara sahipti ve sadece üç bin kişilik bir orduyu bir araya getirmeyi başarmıştı. Kara Kargalar, Altınkanat Kılıç Kuşları’yla karşılaştırıldığında çok daha az sayıdaydı. Bu yüzden en fazla Gümüşkanat Kılıç Kuşları’yla denk olabilirlerdi. Ancak bu birlikteki erkekler, gerçek Qi'nin gelişmiş alemindendi ve titiz seçim kriterlerini sağlamıştı. Eğitildikleri sistem de son derece sağlamdı.

 

Jiang Chen'in aceleyle bir araya getirdiği Kılıç Kuşu binicilerine kıyasla gerçekten çok daha güçlüydüler.

 

Kılıç Kuşu Ordusu’nun bir başka dalgası, Siyah Biniciler havalandıktan kısa bir süre sonra geldi. Bu şekilde havada beklenen savaş gerçekleşmeye başladı.

 

Taktik veya eğitim açısından olsun, siyah biniciler gerçekten çok daha güçlüydü.

 

Bununla birlikte Kılıç Kuşu binicilerinin de bir keskinliği vardı ve bu Kılıç Kuşları’nın doğal avantajıydı. Kılıç Kuşları şiddetli ruh canavarlarıydı, savunma yetenekleri şaşırtıcıydı ve kesinlikle Siyah Biniciler’in boy ölçüşmeyi umduğu bir şey değildi.

 

Tüm bu avantajlar iptal edildiğinde, ikisinin dövüş yetenekleri kabaca birbirleriyle eşitti.

 

Bununla birlikte Kılıç Kuşu binicileri belli ki kavga etme arzusuna sahip değildi. Siyah Binicilerle birkaç tur attıktan sonra kanatlarının büyük dalgalarıyla ayrıldılar.

 

Siyah Biniciler bu Kılıç Kuşu Ordusu’nun kaç tane birliği olduğu konusunda şüpheliydi. Çevrede dolaşan ve ileri geri uçan aynı Kılıç Kuşu sürüsü olabilir mi?

 

Sonuçta havada uçmak, yerde yürümekten farklıydı. Bir daire çizerek Doğu'dan gelebilir ve sonra tekrar hafif bir daire çizerek yine Doğu'dan gelebilirdi.

 

Sadece bu tür bir çizimle başkalarına Kılıç Kuşu binicilerinin birçok dalgası olduğu izlenimi vererek onları yanıltabilirlerdi.

 

Bununla birlikte hiç kimse Kılıç Kuşu binicilerinin bir veya birden fazla birliği olup olmadığından emin olamazdı. Bu nedenle Siyah Binicilerin komutanı bu birliği takip etmeye ve Kılıç Kuşu binicilerinin ne kadar olduğunu görmeye karar verdi.

 

Aniden Kılıç Kuşları’nın büyük birlikleri doğu, batı ve kuzey yönlerinden çıkana kadar kovalamaya devam etti.

 

"Lanet olsun, bir tuzağa düştük. Bize üssümüzü terk ettirdiler! Dizilimi kurun, yer ordusu, dizilimi kurun!"

 

Siyah Biniciler hava savunmalarını bırakarak güneye yönlendiler. Bu durumda aşağıdaki insanlar yangınları söndürmeye konsantre olamazdı. Çünkü gökyüzünden gelecek saldırılara karşı korumaları için dizilim kurmak zorundalardı.

 

Ancak ateş yanmaya başladığından beri askerler, ne kadar isteseler de dizilimi kuramadılar. Her ne kadar hepsi zırh giyseler de sonuçta kan ve etten yapılmışlardı. Kimse ateşin güçlü etkisine dayanamaz.

 

Tam o anda gökyüzündeki üç Kılıç Kuşu birliği saldırdı. Sayısız ok, bardaktan boşanırcasına yağan yağmur gibi gökten üzerlerine yağıyordu.

 

Aşağıdaki azgın ateş nedeniyle savunma dizilimi daha önce olduğu kadar sağlam değildi.

 

Yuvarlak Kalkan Savunma Dizilimi kararsız, tam manasıyla kurulamadığından birçok boşluk ortaya çıkacaktı. Böyle yoğun bir ok yağmuru karşısında, herhangi bir boşluk ölümcül olacaktı.

 

Aniden ızdıraplı çığlıklar duyulmaya başlandı ve onları acı dolu ağlamalar takip etti.

 

Vurulanlar çığlık attı ve yananlar ağladı. Koca ordu kısa süre içinde kaosa sürüklenmişti.

 

Ama ordu iyi eğitilmiş olduğu için kısa bir huzursuzluktan sonra tekrar ayakları yere basıyordu. Ateşi söndürmekten sorumlu olanlar ve dizilimi kurmaktan sorumlu olanlar görevlerine odaklandı. Hepsi iyi bir düzende ve güzelce ayarlanmıştı.

 

Ancak bu saldırıdan sonra ordunun ana gücü zarar görmemiş olsa da birkaç bin asker oklarla az ya da çok yaralanmıştı.

 

Sonuçta oklar on binden fazla askerden üç manga tarafından atılmıştı ki bu toplamda yirmi ila otuz bin ok yapardı. Kimseyi öldürmeseler bile birçok kişiyi ölümüne bombardımana tutmak için yeterliydi.

 

Taciz taktikleri ve gerilla savaş etkinliği uyarınca Kılıç Kuşu Ordusu kalıp savaşmadı. Büyük bir tantana ile bir kez daha ayrıldılar, koca orduyu altlarında çığlıklar ve küfürler savururken bıraktılar.

 

Kılıç Kuşu Ordusu’nun irtifası, savaşmalarını imkansız kılmıştı.

 

Okların gücü zayıf olsa bile yüksekten aşağıya doğru giderken, en azından zarar verme ve öldürme potansiyeline sahiplerdi. Ancak yerden havaya ok attıklarında, oklarının kuvveti doğal olarak büyük ölçüde azaldı.

 

En iyi kol gücüne sahip uygulayıcı bile atış menzili mesafesini zar zor ayarlayabildi. Ama onlara ulaşmayı başaran bir şey, Kılıç Kuşları’na yeterince zarar verebilir miydi?

 

Kılıç Kuşları’ndaki tüyler demir ve çelik kadar sertti; sapkın bir varoluştu.

 

Böylece savaş, öfkelerini dindirecek bir çıkış bulamayan bir Karaay Krallığı ordusuna sebebiyet verdi.

 

Ancak Karaay Krallık Ordusu içindeki hiç kimse gerçek felaketin başlamak üzere olduğunu tahmin edemezdi.

 

Okla yaralanan bir asker aniden sertçe sürünerek başka bir askerin boğazını ısırdı.

 

"Ah!” Isırılan asker boğazını acı bir şekilde sıkarak bağırdı. Taze kan boğazından dışarı fışkırdı.

 

Kısa bir süre sonra yaraları yoldaşı tarafından sarılan başka bir askerin gözleri, aniden kan kırmızısına döndü ve dişleri titremeye başladı. Başını uzattı ve onun yaralarını saran yoldaşının elinin üstünden şiddetle ısırdı.

 

"Sen... Sen delisin! Yaralarını sarıyorum ve sen beni ısırıyor musun?

 

Bu tür sahneler sadece başlangıçtı.

 

Bir, iki…

 

Tuhaf çığlıklar ve ağlamalar ordunun sakinliğini bozdu. Her türlü feryat, küfür ve lanetler dağ vadisine yayılmıştı.

 

Düşmanın pususu sona erdi ama neden bu tiz çığlıklar ve küfürler hala devam ediyor?

 

Dağ vadisindeki büyük ordu aniden şaşkın bir paniğe kapıldı. Panik duygusu salgın hastalık gibi yayıldı.

 

Bununla birlikte korkutucu zehir yayılmaya başladığında, yayılma hızı bu panik duygusunun yayılmasından daha yavaş değildi.

 

Bir saat sonra vadideki büyük ordu, kaos içinde tamamen çözülmüştü. Başlangıçta yüzbaşılar, teğmenler ve çeşitli generaller düzeni sağlayabiliyorlardı.

 

Ancak sonunda durum tamamen kontrolden çıktı ve yavaş yavaş kıyamete dönüştü.

 

Korku yayıldıktan sonra kaya gibi sağlam bir orduyu bile aşabilirdi. Bu tür bir korkunun düşman tarafından getirilmediğini ancak kampın içinden geldiğini belirtmeye gerek bile yok.

 

İç panik, dış düşmandan çok daha korkutucu ve zarar vericiydi.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44339 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr