Bölüm 109: Ruh Aleminden Birini Öldürmek

avatar
6156 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 109: Ruh Aleminden Birini Öldürmek


 

Çeviri: Pervane

 

Jiang Chen Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarından birinin sırtında bitkin düşmüş halde bekliyordu. Şu ana kadar gerçek qisini kullanamamıştı. An itibariyle de Engin Okyanus Hapını ve Göksel Karma Hapını özümseyerek yaralarını iyileştirmeye ve gerçek qisini tekrar kazanmaya çalışıyordu.

 

Biraz önceki algıları yıkan darbesinde çok fazla gerçek qi kullanmış, meridyenlerine ve vücuduna kaldırabileceklerinden fazla yük bindirmişti.

 

Bu iki hapın iyileştirici etkisiyle yaraları neredeyse tamamen iyileşmişti.

 

Biliyordu ki Yu Jie korktuğu için değil, yaralı olduğu için harekete geçmeye çekiniyordu. Yaraları onun daha dikkatli davranmasını sağlıyor ve tüm gücünü kullanmasını engelliyordu.

 

Xu Zhen’in yardım çağrısı olmasaydı biraz daha zaman kazanmaya çalışacaktı.

 

Ancak Jiang Chen, Yu Jie’nin zaman kazanmasına izin vermeyecekti.

 

Altın Kanatlı Kılıç Kuşunun sırtında çömelerek hapların iyileştirici etkisini özümsemeye devam etti. Bu sırada da bir strateji hazırlamaya başladı. Kılıç Kuşlarının oluşturduğu 8 Trigram Özümseme Formasyonunun, formasyonun asıl gücünün yalnızca ufacık bir kısmını açığa çıkardığını biliyordu.

 

Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarının sayı avantajı olmasaydı iki ruh daosu uygulayıcısını bastırması mümkün olmazdı.

 

Bu sebeple Jiang Chen daha fazla gecikip gereksiz sorunlara yol açmak istemiyordu.

 

Öncelikle iki rakibinden birini halledip birlikte çalışma ihtimallerini ortadan kaldırmalıydı.

 

8 Trigram Özümseme Formasyonunu çalışacak 8-10 günü olsaydı, Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarının sayı üstünlüğüyle Yu Jie’yi de Xu Zhen’i de halletmek işten bile değildi.

 

Fakat yeni öğrenilmiş bir formasyon için… Düşman formasyona akın ettikçe formasyonda hatalar olması kaçınılmazdı.

 

Bir ruh daosu uygulayıcısını öldürmek kulağa hoş geliyordu. Bu düşünceye Doğu Krallığındaki herhangi bir başkası sahip olsaydı o kişinin akıl sağlığının yerinde olmadığı anlaşılabilirdi.

 

Lakin Jiang Chen diğer insanlardan farklıydı.

 

Kabiliyeti de vardı, kozu da.

 

Öldüreceği ilk kişi Yu Jie değil, Xu Zhen idi.

 

Xu Zhen’in eğitim seviyesi Yu Jie’ninkinden düşüktü ve ayrıca formasyonun merkezinde darmaduman edilmişti. Dalga dalga gelen saldırıları karşılamaya çalışırken şamar oğlanına dönmüştü.

 

Jiang Chen, kendi gücüyle Xu Zhen’i öldüremeyeceğini biliyordu. Ama Xu Zhen’in dikkatini dağıtacak kadar gücü vardı.

 

Yu Jie’nin Güz Suyu Kılıcı kendisine saldırmaya hazırlanırken Jiang Chen ayağa kalktı ve önceden hazırladığı okunu fırlattı.

 

Yaydan çıkan ok formasyonun ortasındaki Xu Zhen’e hedeflenmişti.

 

Bu sırada Xu Zhen durmadan şikayetleniyordu. Böyle sıradan bir krallıkta ciddi tehlike bir yana en ufak bir tehlikeyle karşılaşacağını bile düşünmemişti.

 

Tarikattan ayrılırken bu sıradan krallıkta ağırlığını koymayı ve insanları ezmeyi düşünmüştü. Bir tarikat öğrencisi sıradan bir krallığa gelince insanları ezmesi, kuru dalları kırmak kadar kolay olur sanmıştı.

 

Gel gör ki gözlerinin önündeki sahne, ona tarif edilemez bir pişmanlığa sürüklemişti. Bu karmaşaya dahil olduğu için çok pişmandı. Neden Yu Jie ile birlikte bu ıssız yere gelmişti ki?

 

Geleceğin dâhisine yaltaklanmak için mi?

 

“Kıdemli kardeş Yu, eğer hamleni yapmazsan mahvolacağım!” Xu Zhen tarikat öğrencisi olarak haysiyetini ve gururunu bir kenara bırakıp yardım çağırdı.

 

Tam da o anda korkunç bir ses havayı yararak kulaklarına geldi.

 

“Pusu?” Xu Zhen zaten içinde bulunduğu durumla baş edemiyordu ve çıkmazdaydı. Dalga dalga gelen saldırılar onu bitkin düşürmüştü.

 

Havayı delen sesi duymuştu duymasına ama ritmini bozduğu anda dalgalar halinde gelen saldırıların kurbanı olacağının da farkındaydı.

 

Çaresizce dişini sıktı ve hafif yana eğilip oku karşıladı.

 

Xu Zhen bu saldırının Jiang Chen’in yayı ve okundan geldiğini seslerden anlamıştı. Daha önce Jiang Chen ile bire bir dövüştüklerinde ondan gelen oku parçalamıştı.

 

Ancak şu anki halinde saldırıdan kaçınma fırsatı bile yoktu.

 

Ok, Xu Zhen’in sırtını büyük bir güçle deldi.

 

Gerçek qinin büyük kısmı ruh zırhı tarafından dağıtıldı. Kalan küçük bir kısım ise vücuduna sızarak iç organlarının titremesine sebep oldu.

 

“Ne? Bir tane daha mı?” Tam rahatladım derken okun havayı delerken çıkardığı sesin sonlanmadığını keşfetti.

 

Başka bir ok, aynı tarzda, aynı açıda ve aynı yoldan gelen…

 

“Bu kötü oldu!” Xu Zhen o anda Jiang Chen’in hızlı ok atma konusunda oldukça mahir olduğunu anladı. İkinci ok ilk okun arkasına öyle bir gizlenmişti ki ne sesi, ne görüntüsü, ne de hissiyatı fark edilebilirdi. Xu Zhen gibi bir uzman bile bu oku fark edememişti.

 

Xu Zhen durumun umutsuz bir hal almaya başladığını anladığında ikinci ok da hedefini buldu.

 

Aynı yere direkt isabet.

 

Ruh zırhı muazzam bir koruma sağlasa da aynı bölgeye gelen ikinci bir darbenin etkisi de azımsanmayacak nitelikteydi.

 

Xu Zhen derin bir nefes aldı. Gerçek qi vücudunu istila ettiğinde kusma isteği gelmişti.

 

Saldırılar ölümcül değildi belki ama vücudunun anlık olarak aşırı miktarda acı çekmesi için yeterliydi.

 

İşte tam da bu anda altın renkli bir ışık huzmesi Xu Zhen’in göğsüne çarptı.

 

Bu korkunç saldırıdan kaçınamamıştı.

 

Ağız dolusu kan kustu. Gözlerini kan bürümüştü. Elindeki zincirli bıçağı savururken öfkeyle bağırdı. “Beni mi öldüreceksiniz? Karıncadan farkı olmayan siz tüylü yaratıklar beni, bir ruh daosu uygulayıcısını mı öldürecek?”

 

“Geberin! Yin Yang Lotusu, havayı yarıp geç!”

 

Zincirli bıçağı çılgınlar gibi dönüyordu. Şu anda ölümüne bir dövüşe itiliyordu. Göğsüne aldığı darbe, içinde şiddetli bir savaşma isteği uyandırmıştı.

 

Jiang Chen bunu gördüğünde hiç şaşırmadı. Aslında sevinmişti.

 

Savaş bire bir olsaydı Xu Zhen’in saldırısı rakibini şaşırtır ve hatta cesaretini kırardı.

 

Ama Xu Zhen bu formasyonun içindeyken tek bir rakiple değil, insanlarınki gibi duygulara sahip olmayan yüzlerce Altın Kanatlı Kılıç Kuşuyla yüzleşiyordu.

 

Kendi türlerinin acımasızca katledildiğini gören Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarının vahşi doğaları uyanmıştı.

 

Bu yüzden Xu Zhen’in saldırıları karşısında geri çekilmediler. Xu Zhen’in uyandırdığı vahşiliğin sonucu olarak saldırılarını daha da sıklaştırdılar.

 

Xu Zhen’in ölüm sancıları çektiği anda yaptığı karşı saldırıları, üzerine yağmur gibi gelen saldırılar içerisinde kayboldu.

 

Bir dalga daha Xu Zhen’e isabet etti.

 

“Ah…” Xu Zhen’in nefret ve öfke barındıran acı çığlıkları kesintisiz devam etti. Bu formasyonun içinde, sahip olduğu güç işe yaramıyordu. Dalga dalga gelen saldırılarla birlikte çığlıkları da azalmaya başladı.

 

Bu sırada, Yu Jie’nin saldırıları da dışarıdan formasyonu delmeye çalışıyordu.

 

8 Trigram Özümseme Formasyonu hem saldırı hem de savunma yapabilirdi. Yu Jie dışarıdan saldırıya başladığında Jiang Chen formasyonun yapısını tekrar düzenlemişti. 4 bölge saldırırken 4 bölge savunmadaydı.

 

İçerideki ana saldırı bölgelerinde saldırıların sıklığı Xu Zhen’den bir an önce kurtulabilmek için arttırıldı.

 

Dışarıdaki savunma bölgelerinde ise Yu Jie’nin içeriye saldırmasını engellemek için büyük çaba sarf ediliyordu.

 

Bütün bunlar Jiang Chen’in hesaplamaları dahilindeydi. Ardı ardına gönderdiği okları da Xu Zhen’in sonunu iyice yaklaştırmıştı.

 

Xu Zhen’in vücudu yere çakıldığında Jiang Chen’in omuzlarından büyük bir yük kalkmış oldu.

 

Bu savaş tehlike doluydu ve şansı da yaver gitmişti. En azından artık yenilmeyeceği kesinleşmiş gibiydi.

 

Formasyonun içindeki Jiang Chen, yayını gerdi ve Yu Jie’ye bir ok fırlattı.

 

“Yu Jie, siz tarikat öğrencilerinin elinden gelen bu mu? Ortağını önden savaşa gönderip kendin arkada korkakça bekliyorsun.”

 

Yu Jie şu anda tepetaklak olmuştu. Üzgündü ve zihni karmaşa içindeydi.

 

Doğu Krallığına yaptıkları bu yolculukta böylesi büyük bir engelle karşılaşacaklarını düşünmemişlerdi. Bu öyle bir engeldi ki küçük kardeşi Xu Zhen’in ölümüne yol açmıştı.

 

Xu Zhen’in gücü ve potansiyeli ortalama olsa da o tarikatın ruh alemindeki bir öğrencisiydi. Dış dünyada öldürüldüğü duyulsaydı bütün tarikatların alay konusu olurdu.

 

Jiang Chen’in sözleri Yu Jie’nin acısını katlamıştı.

 

 Xu Zhen’in ölüme göndermek istememişti. Xu Zhen kuşları oyalarken, kendisi de araya kimsenin girmeyeceğinden emin olabilecek ve huzurla Jiang Chen’i öldürecekti.

 

Xu Zhen tek yaptığı şey ise ölümcül bir tuzağın içine sürüklenmek olmuştu.

 

Bu tüylü pençeli yaratıkların toplu halde saldırabilecekleri kimin aklına gelirdi? Kim bunların formasyonları anlayabileceklerini düşünürdü? Tarikat öğrencileri bile buna inanmazdı.

 

“Kim demiş bu Jiang Chen sıradan bir uygulayıcı diye? Bu çocuk kurt postuna bürünmüş kurt gibi. Acaba başka bir tarikatın dış dünyaya gönderdiği casusu mu?”

 

Yu Jie yanlış kanıya varmıştı.

 

Sıradan uygulayıcılar böyle tuhaf olamazdı. Yu Jie durumu kabullenemiyordu.

 

Diğer tarikat öğrencileri karşısında geriye düşebilirdi ama sıradan bir uygulayıcının karşısında dezavantajlı durumda olduğu gerçeğini kabul etmek istemiyordu.

 

“Jiang Chen, yemin ederim seni öldüreceğim!”

 

Yu Jie’nin zihninde büyük bir değişiklik vuku buldu. Birbirine karışmış öfkesi ve utancı durmadan artıyordu.

 

Sanki Jiang Chen’in bütün hareketleri, İkinci Geçitteki bütün ağaçlar ve otlar onu, bir tarikat öğrencisini alaya alıyormuş gibiydi.

 

“Güz Suları Semayı Doldurur, kes!”

 

“Yer ve Göklerin Qisi, patla!”

 

Yu Jie’nin gücü, Xu Zhen’in gücünün iki katından fazlaydı. İlahi becerilerini birbirleri ardına kullandığı sahne gerçekten de muazzamdı.

 

Baskın bir kılıç aurası ortaya çıktı ve havayı kesti. Bulutlar kaçacak delik arıyor gibi dağılıverdi.

 

Lakin, 8 Trigram Özümseme Formasyonunun gücü, güçlü rakipler karşısında daha da yükseliyordu. Jiang Chen’in rehberliğindeki Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarının formasyon üzerindeki kavrayışları artıyordu. Takım çalışması daha düzgün ve akıcı hale geliyordu.

 

Bu sayede Yu Jie’nin kat kat artan savaş gücünün doğurduğu patlamalar dağıtılıyor ve formasyon da bu sayede güçleniyordu.

 

Yu Jie zaman ilerledikçe daha da endişeleniyordu.

 

Yaralardan sakınmayı, meridyenlerine verdiği hasarı veya gelecekte gelişimine vereceği zararı düşünmez hale gelmişti. Bu halindeki savaş gücü Xu Zhen’in en azından üç katı kadardı.

 

Buna rağmen, korkunç yok edici gücüyle ve ilahi yetenekleriyle bile Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarının oluşturduğu garip formasyonu geçemiyordu. İçeri girip Jiang Chen’i öldüremiyordu.

 

Yu Jie artık beklentilerini değiştirmişti. Artık bu kuşlarla karşılaşmak bile istemiyordu. Sadece formasyonun içine girip Jiang Chen’i öldürmek istiyordu. Long Juxue’ye, Xu Zhen’in ölümünü ancak bu şekilde açıklayabilirdi.

 

Ayrıca tarikata döndüğünde elinde kabul görülebilir bir açıklaması da olurdu.

 

Ancak acı gerçek ortadaydı. Merkeze girip Jiang Chen’i öldürmek bir yana, formasyonun dış katmanını bile geçememişti.

 

“Bu Jiang Chen çok tuhaf. Daha fazla gelişmesine izin verilirse ileride Shuiyue koluna bela olacaktır. Onu öldürmezsem uykumda bile huzur bulamayacağım.”

 

Yu Jie duygularını netleştirdi ama gücünün sınırlarına dayanmıştı. Tek yolu riske girip kan özünü kullanarak gizli sanatlara yönelmekti.

 

Gizli sanatlar savaş gücünü üst kademelere taşıyacaktı.

 

Ancak gizli sanatlar kullanmanın bedeli de dudak uçuklatıcıydı. Ölümcül yaralar alması kaçınılmazdı. Dahası gelecekteki gelişimi de sekteye uğrayacaktı.

 

Gizli sanatlarla bile bu formasyonu geçemezse, o ağır yaralı halinde bir gerçek qi ustası bile onu öldürebilirdi.

 

Gizli sanatlar kullanmak hayatı ve geleceği üzerine kumar oynamak gibiydi.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr