Bölüm 108: Kılıç Kuşları Formasyon Oluşturuyor

avatar
5932 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 108: Kılıç Kuşları Formasyon Oluşturuyor


 

Çeviri: Pervane

 

Jiang Chen’i asıl sinir eden şey Yu Jie’nin, tarikat öğrencilerinin kendilerine has özelliklerindenmiş gibi görünen kibirli ve soğuk konuşmasıydı. Bu tarikat öğrencileri herkesi hor görür, sıradan uygulayıcılara karınca muamelesi yapardı.

 

Jiang Chen böyle insanlardan farklıydı.

 

Geçmiş yaşamında hiç kimseye tepeden bakmamıştı. Üstelik o Göksel İmparatorun oğluydu! Jiang Chen statülerine bakmaksızın oldukça geniş bir çevreden birçok arkadaş edinmişti. Oldukça kudretli bir statüde olmasına rağmen kimseye karşı kibirlenmemişti.

 

“Yu Jie miydi? Yeterince saçmaladın. Önce beni tek parmağınla yeneceğini, ardından kimsenin beni kurtaramayacağını söyledin. Ben hala buradayım, sapasağlam halde. Hem de bütün o zırvalarından sonra. Eğer varsa gerçek yeteneğini göster. Yoksa, Long Juxue’yi bırakıp tarikatına defol!”

 

Jiang Chen yaralanmış olsa da yaralarının büyük kısmı aldığı haplar sayesinde iyileşmişti. Zaten yaraları direkt aldığı bir darbeden olmadığı için durumu Yu Jie’ninki kadar ciddi değildi.

 

Yu Jie’nin rol yaptığını biliyordu.

 

Yu Jie çok ağır yaralanmasa da yine de yaralanmış olmalıydı. Aksi takdirde kendisi gibi sıradan bir uygulayıcının Yu Jie’ye kan kusturması Yu Jie’nin gururuna dokunur ve orada çene çalmak yerine sahip olduğu en muhteşem yetenekleri kullanıp çoktan karşı saldırıya geçmesini sağlardı.

 

“Peki. Güzel. Çok güzel.” Yu Jie sinirinden kahkaha atmaya başlarken kalbini öldürme isteği sardı.

 

Jiang Chen’in düşündüğü gibi Yu Jie yaralanmıştı. Meridyenleri zarar görmüştü. Kendisini zorlarsa gücünün yüzde yetmiş kadarını ancak kullanabilirdi.

 

Yu Jie varını yoğunu ortaya koysa yüzde doksan ihtimalle Jiang Chen’i öldürebilirdi.

 

Fakat, Yu Jie yaralı haliyle Jiang Chen’e saldırsa ve bu sırada Jiang Chen biraz önceki gibi bir güç sergilerse Yu Jie çok daha kötü yaralanırdı.

 

Çekirdeği hasar alırsa, hayatının ve yetişiminin baharındayken çok ağır sonuçlarla karşı karşıya kalabilirdi. Yetişiminde ilerlemesi büyük bir sekteye uğrayabilir, hatta tamamen durabilirdi.

 

Bedel çok ağır olabilirdi.

 

Savaşmazsa da Long Juxue’nin karşısında küçük düşebilirdi. Long Juxue’ye yaltaklanarak geleceği için temel oluşturma fikirleri ise hayalden ibaret olurdu.

 

Zor bir karardı.

 

Kelimelerle Jiang Chen’in yeteneklerini incelemeyi, sonrasında da bir plan yapmayı düşünmüştü. Gel gör ki Jiang Chen ona inceleme fırsatı vermemişti. Bunun yerine karşısındaki tarikat öğrencisinin itibarını ve gururunu sarsacak iğneleyici ve alaycı bir konuşma tarzı benimsemişti.

 

Bu laflar söylendikten sonra Yu Jie geri adım atacak olsaydı dövüş daosu yolundaki ilerleyişinin üzerine kara bir gölge düşecekti. Ayrıca Long Juxue üzerinde de zayıf bir izlenimi olacaktı.

 

“Jiang Chen, sana hızlı ve kolay bir ölüm vermeyi düşünüyordum ama görüyorum ki Mor Güneş Tarikatımla zıt düşmekte kararlısın. Madem öyle, bugün küçük bir bedel ödemem gerekse bile Jiang klanının kökünü kazıyacağım ve dünyaya bir tarikata karşı çıkmanın tek bir sonucu olduğunu duyuracağım. Ölüm!”

 

Bu sözler Jiang Chen’in gözünde safsatadan başka bir şey değillerdi. Yaşananlar olmasaydı, bu tarikat öğrencileri Jiang klanını rahat bırakırlar mıydı?

 

Yu Jie biraz daha saygın görünmek için palavra atıyordu.

 

Jiang Chen soğuk ifadesiyle pis pis sırıttı. “Yu Jie, bütün tarikat öğrencileri senin gibi uzun soluklu mudur?”

 

“Hazırcevapsın. Bugün ben, Yu Jie, yeteneğin olsa da bir tarikat öğrencisinin gözünde boktan farkın olmadığını göstereceğim.”

 

Yu Jie sinir küpüne döndü. Laf dalaşına girerse Jiang Chen karşısında üstünlük sağlayamayacağını anladı.

 

Jiang Chen bu sözleri duyunca gülümsedi. “Farz edelim ki ben bokum. Bu durumda bokla bile baş edemeyen sen ne oluyorsun? Kurtçukların bile altında bir şey mi? Gerçek yeteneklerini göster! Seni küçük görüyorsam zırvalamaktan başka bir şey yapmadığın içindir.”

 

Yu Jie’nin yüzünü öfke ifadesi bürüdü. Artık sözlü bir atışmada kazanma şansı olmadığını anlamıştı.

 

Homurdanarak kavrama hareketi yaptı ve elinde bir kılıç belirdi.

 

Bu kılıç güz sularından oluşan bir kaynak gibi insanın kalbini titreten ruhsal bir güç yayıyordu.

 

“Güz Suyu Kılıcı!” Xu Zhen kıskançlık ve özenti ile bağırırken sesi çatallaştı. “Jiang Chen kesin öldü. Güz Suyu Kılıcı! Ustanın kıdemli kardeş Yu’ya böyle bir ruh silahı bahşedecek kadar büyük bir iyilik yapacağını düşünmezdim.”

 

“Xu Zhen, durumu kontrol altına al ve şu tüylü hayvanları zapt et. O aptal yaratık Jiang Chen’i bizzat öldüreceğim.”

 

Yu Jie emirler verirken üstün bir tavır takınmıştı.

 

Xu Zhen, Yu Jie’nin emirlerine uymamazlık edemezdi. “Kıdemli kardeş Yu için çalışmak bir onurdur.”

 

İki tarikat öğrencisi havada bir yere bakışlarını kilitlediler.

 

Jiang Chen korkusuzca bekliyordu. Rakibinin bu hareketi Jiang Chen’in ayağını kaydırabilirdi. Yu Jie çok gururlu bir insan olsa da itibarını zedeleyip yardım çağırmıştı.

 

Bu ne anlama geliyordu?

 

Yu Jie yaralanmıştı ve özgüveni eskisi kadar yerinde değildi.

 

Güçlü bir uygulayıcıyı güçle bastırmak korkunç olabilirdi fakat asıl önemli olan bu değildi.

 

Önemli olan güç ile birlikte güçten daha fazla inanca sahip olmaktı.

 

İki tarafın güçlerinin eşit olduğu bir savaşta ölümden korkmayan ve sarsılmaz bir inanca sahip olan taraf son gülen taraf olurdu.

 

Jiang Chen ‘Taş Kalp’ sayesinde anlamıştı ki cesur olan taraf çarpışmadan galip ayrılırdı.

 

Ayrıca 8 Trigram Özümseme formasyonunun gücü ve Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarının kavrama kabiliyetleri üzerine kumar oynuyordu.

 

Az önceki canavar lisanındaki konuşması, formasyonun bazı gizemlerini kuşlara aktarmak içindi.

 

İki ruh daosu uygulayıcısının karşısında sayı avantajı geçici bir üstünlüktü ve durumu kendi lehine çevirmek için yeterli değildi. Galibiyetse neredeyse imkansızdı.

 

8 Trigram Özümseme Formasyonu üzerine kumar oynamalıydı.

 

Kılıcını savaş arifesinde bilese de, başka seçeneği yoktu.

 

Tabii sayı bakımından avantajı inkar edilemezdi. Yüzlerce Altın Kanatlı Kılıç Kuşu formasyon oluşturursa ortaya çıkacak yok edici güç, formasyonun yüzde onu kavranmış olsa da korkunç olurdu.

 

“Kıdemli kardeş Yu, tüylü yaratıkları ben hallederim. Sen Jiang Chen’le ilgilen.” dedi Xu Zhen yalakalık yaparak.

 

Elini hafifçe sallamasıyla zincirli bir bıçak ortaya çıktı. Koluna dolanmış haldeki zincirin ucu, sağ elindeki keskin bıçakla birleşikti.

 

Zincirin ucundaki bıçak, güneşin ışınları altında koyu kırmızı bir parıltıyla parlıyordu. Tek bakışla bile bu bıçağın nice düşmanın kanına bulandığını anlamak mümkündü.

 

Xu Zhen’in rol yapmaya niyeti yoktu. Sağ elini sallamasıyla zincirin sesi duyuldu. Ardından zincir sallanmaya başladı.

 

Eğri bıçak hareket ederken keskin bir çember çiziyordu. Çemberin dışına korkunç parıltılar yayılmaya başladı.

 

Xu Zhen sıçrayıp gökyüzüne yükselirken boş havaya saldırdı.

 

“Yin Yang Lotusu, havayı yar!”

 

Xu Zhen keskin bir ıslık çalarken zincirli bıçaktan ölüm aurası yayılmaya başladı. Gökyüzüne doğru gürlediğinde ise bıçağın ışığı her yana yayılıyor ve ruh gücünden kaynaklı korkunç bir bıçak aurası yayıyordu.

 

Jiang Chen’in dudakları kıpırdadı ve bir şeyler mırıldandı.

 

Ansızın havadaki Altın Kanatlı Kılıç Kuşları hareketlendiler ve birbirleriyle yer değiştirmeye başladılar.

 

Yalnızca yer değiştiriyor gibi görünseler de izledikleri yollarda derin gizemler saklıydı.

 

Kabaca otuz kırk kadar Altın Kanatlı Kılıç Kuşu toplu halde birden hareketlendi. Ağızlarından püsküren gerçek qi yağmur gibi düşerek Xu Zhen’e akın etti.

 

Bu yalnızca kırk kadar kuşun toplu saldırısı olsaydı Xu Zhen böyle korkunç olduğunu düşünmezdi.

 

Fakat bu rastgele yapılmış bir toplu saldırı değildi. Formasyonun desteğiyle bu saldırı acayip bir ritim, büyülü bir tempo gibiydi.

 

Bütünleştiklerinde ise Xu Zhen’i tehdit edecek bir güç halini almışlardı.

 

Bıçağın ışığı parıldadığında kuşların saldırısı da Xu Zhen’e yönelmişti.

 

İki güç birbiriyle çarpıştı ve bıçağın ışığı kayboldu.

 

Aynı ritimle başka bir grup daha öncekiyle aynı yöntemi izleyerek saldırdı. Yağmur gibi inen saldırı sanki gökleri kurutmuş gibiydi.

 

Xu Zhen küçük dilini yutacak gibi oldu. Bu tüylü yaratıkların böyle girift bir ortaklıkla birlikte saldıracak hünere sahip olduklarını aklının ucundan bile geçirmemişti.

 

Ve bu uyum içindeki saldırı, anlaşılması güç gizemler barındırıyordu.

 

“Bu ne lan? Dağıl!” Xu Zhen ruh gücünü döndürürken bıçağı ikinci saldırının gücüne aldırmadan tekrar harekete geçti.

 

İlk saldırıyı savuşturmuştu. İkincisini de bir şekilde halledebilirdi. Lakin bu saldırıların sonu gelmeyecek gibiydi.

 

Üçüncü ve hemen akabinde dördüncü saldırı da geliyordu ve duraksayacak alacak zamanı bile yoktu. Kıyıyı döven birbiri ardına gelen dalgalar gibiydi bu saldırılar.

 

8 Trigram Özümseme Formasyonu. İsmi gibi sekiz yönü kapatıp alanı sekiz bölgeye ayırıyor ve alanda hakimiyet kuruyordu. Formasyonu oluşturanlar formasyonun hem içini hem de dışını, saldırı ve savunma yaparak kontrol ediyorlardı.

 

Xu Zhen aceleyle yukarı fırladığında ise büyük bir hata yapıp formasyonun merkezine girmişti. Merkezde ise karşılaştığı şey birbiri ardına gelen dalga dalga saldırılardı.

 

Bu formasyon ruh daosu uygulayıcıları tarafından oluşturulsaydı birçok varyasyona ve sonsuz harikaya sahip olurdu.

 

Altın Kanatlı Kılıç Kuşları ruh daosu uygulayıcıları değillerdi belki ama gerçek qi ustalarına eşitlerdi. Ve her bölgede yaklaşık kırk kuş vardı.

 

Saf güç karşılaştırması yapılırsa kırk Altın Kanatlı Kılıç Kuşu, sıradan bir ruh daosu uygulayıcısına eşit sayılabilirdi.

 

Formasyonun etkisiyle Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarının birleşik gücü normalin iki katından fazla oluyordu. Saldırı güçleri ise Xu Zhen seviyesindeki ruh daosu uygulayıcılarını tehdit edecek seviyedeydi.

 

Sekiz bölge dalga dalga saldırıyordu. İp gibi uzanan aralıksız saldırılar, sekiz güçlü uygulayıcının Xu Zhen’e saldırması etkisindeydi.

 

Aradaki güç farkı hemen belirginleşti.

 

Xu Zhen beşinci ve altıncı saldırıları güç bela savuşturduğunda tuzağa düştüğünü anlamıştı. Hemen bağırarak “Kıdemli kardeş Yu, hemen hamleni yap. Bu tüylü yaratıklar bir formasyon biliyorlar gibi. Çok garip!” dedi.

 

Yu Jie Xu Zhen söylemeden önce de garip bir şeyler olduğunun farkına varmıştı. Xu Zhen’in saldırı gücüyle üstüne bir de zincirli bıçağıyla yaptığı Yin Yang Lotusu saldırısıyla Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarını dağıtabilmesi gerekirdi.

 

Ancak Yu Jie, Xu Zhen’in ilk dalga saldırısından sonra başka bir saldırı yapamadığını düşünememişti. Xu Zhen tamamen kuşatılmıştı.

 

Yu Jie daha fazla bekleyemeyeceğini biliyordu. Daha fazla bekleseydi, Xu Zhen’in de yardımını aldığı düşünülünce tam bir rezalet olurdu.

 

Xu Zhen’in hayatını önemsemese de, Long Juxue’nin gözünde, kardeş tarikat öğrencisinin hayatını hiçe sayan bir kıdemli kardeş olarak kötü adam konumuna düşmek istemezdi.

 

Özellikle de Xu Zhen’in şu andaki durumuna kendi verdiği emir yüzünden düştüğü göz önüne alınırsa…

 

“Jiang Chen, geber!”

 

Yu Jie lafı ağzında gevelemedi ve uzun kılıcını savurdu. Kılıç ortalığı kasıp kavuran bir ejder kükremesi benzeri bir mırıldanmayla titreşmeye başladı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr