Bölüm 24: Vahşi Savaşçılar (7)

avatar
4509 5

Sovereign of Judgment - Bölüm 24: Vahşi Savaşçılar (7)


 

Çevirmen: SaintReaper Düzenleyen: Asile

 

Baek Seoin ve Choi Hyuk’un planları çok benzer olsa da farklıydı.

 

Yalnızca ünlerini arttırmayı düşünen Baek Seoin’in aksine, Choi Hyuk ‘sayıyı azaltmak’ hakkında düşünüyordu.

 

{Gereçler her 10 günde önemli ölçüde azalacak.}

 

Yakında, onuncu gün olurdu.

 

‘İnsanlar öldürecek ve yine de ölecekler.’

 

Choi Hyuk yalnızca bu noktayı düşünüyordu. Onun için, bir grup gangsterin ve insan topluluğunun yaşamları özel bir şey değildi.

 

Beak Seoin hızlıca sızmak ve suikast düzenlemek için bekliyorsa Choi Hyuk tamamen savaşı bekliyordu.

 

**

 

"Hey, birliğiniz nerede?"

 

KTT binasını görünce, Ordu Yoldaşları Birliği’nin büyük babalarının adımları yavaşladı. Ancak, Choi Hyuk yine de geriye bakmadı. Onun yerine, Baek Seoin onlara döndü ve açıkladı.

 

"Endişelenmeyin ve sadece uzaktan izleyin. Hiçbir yere gitmeyin."

 

Sonra elini sallayarak Choi Hyuk’u takip etti. Büyükbabalar şaşkına döndü. Bunun anlamı daha fazla birlikleri olduğu muydu ya da değil miydi?

 

Büyükbabalar kendi aralarında tartıştılar.

 

"Ne yapmalıyız?"

 

"…Bana söyleme… Onlar yaşamlarının değerini bilmeyen gençler mi? Bu tarafa bakmadılar…"

 

Dikkatli davranmıyordu.

 

Choi Hyuk kendinden emin bir şekilde binanın önüne yaklaştı. Beak Seoin ona yetişti ve sordu.

 

"Gizlice yaklaşmayacak mıyız?"

 

Choi Hyuk bir kelime söylemediği gibi dönüp sessizce ona baktı. Sanki ‘Sessizce? Neden bunu yapayım?’ diyor gibiydi, Baek Seoin hafifçe huzursuzlaştı.

 

"Eğer onlarla açıkça savaşırsak düşman ya da dost ayırmak zor olur."

 

"Dost ya da düşman? Biz yalnızca iki kişiyiz."

 

"Hayır. O değil. Yalnızca Gangsterler ile iş birliği yapmaya zorlanan insanları öldürmek iyi değil."

 

"İş birlikçiler… Gangsterlerden farkları ne ki?"

K.N: Ana karakter böyle olur. Parçala yiğidim parçala :D

 

Choi Hyuk’un tek sorusuyla, Beak Seoin kelimeleri kaybetti.

 

Choi Hyuk Baek Seoin’in yüzüne baktı, başını salladı.

 

"İş birliği yapan insanları öldürmem."

 

"…"

 

Beak Seoin ağzını kapattı.

 

Eğer o Choi Hyuk’un tekniğini kullansa ve ileri hücum etse, siviller ne olduğunu anlamaz ve Choi Hyuk’a karşı gelirdi. Baek Seoin o insanları öldürmenin doğru olduğunu düşünmüyordu.

 

‘Ancak…’

 

Bu uygun bir cevap değildi. ‘İş birlikçiler gerçekten suçsuz mu?’

 

Bu Beak Seoin’ini uzun zamandır tedirgin ediyordu.

 

Örnek olarak,

 

Hayatları için, ailelerini desteklemek için Japon İmparatorluğu ile iş birliği yapanlar.

 

Onlar koreli adamları ya da konfor kadınları* kömür madeninde çalışmak için satan iş adamlarıydı. Japon İmparatorluğuna rüşvet teklif eden ve çiftçilerini koruma altına alan toprak sahipleri bile vardı. Suçları var mıydı? Peki, Japon İmparatorluğunun bir kamu çalışanı gibi ailesine güvenerek başka hiçbir iş yapmadan çok para kazanan insanlar?

K.N: Bilmeyenler kesinlikle izlesin yalnız uyarıyorum içinize bir şey oturabilir.  https://www.youtube.com/watch?v=b_3YAcItnMo

 

Eğer sınırlarda bir farklılık varsa ve koşullara göre değişiyorsa nasıl standartlara sahip olmak gerekiyordu?

 

‘Yaşamak için yapacağım.’ ‘Herkesin yaptığı gibi.’ Bahaneler ne zamana kadar kullanılacak? Peki ya yapamayanlar? Açlıktan öldü mü? Herkes ne yapıyordu?’

 

Baş ağrıtıcı bir endişe, Baek Seoin her zaman bunu dert ederdi fakat hiçbir zaman bir cevap bulamamıştı.

 

Ancak, Choi Hyuk farklıydı.

 

"Baek Hyung, sana bir şeyi yanlış anladığını düşündüğüm için bunu söylüyorum."

 

Choi Hyuk arkasına bakmadı ve konuştu.

 

"Yaptığımız şey iyilik değil. Bunu yapıyoruz çünkü ihtiyaç duyuyoruz ve sadece bu olaylar yüzünden bir savaş grubu toplamalıyız."

 

"Ah…"

 

Baek Seoin kafasını indirdi.

 

‘…Çok yumuşak davrandım.’

 

Bir kere daha kalbine ‘intikam’ kelimesini kazıdı. En hızlı şekilde yaptığı gibi, her şey daha da basitleşti.

 

Azim. Acı safra yemek ve kaba kamışların üzerinde uyumak.

 

İntikamı buydu. Öfkesini unutmayacaktı. Kötülüğünü iyiliğinden önce büyütmeliydi.

 

Kafasını indirmişti çünkü gangsterlerden korkarken Yıkım Ejderi ile savaşırken gerçekten fazla yardımcı olamazdı.

 

Gereçlerin azaldığı ve insanların diğer insanlarla savaştığı bir durumda herkesi birleştirmek zor olacaktı. Şansları varken sayılarını azaltmak daha iyi olurdu.

 

Bu yüzden… muhalif gruplardan kişiler olduğu sürece onları yok etmeliydiler.

 

Düşündüklerinden daha fazlaydılar.

 

‘Kanlı bir savaş olacak…’

 

Beak Seoin dişlerini sıktı. Yüzü sertleşti ve Choi Hyuk’u arkasından takip etti.

 

**

 

KTT binasına yaklaştıkları gibi pusuda bekleyen 5 koruma zıpladı.

 

Onların arasında, yalnızca biri zırh giymişti ve figürüne ve saçına bakarak onun bir gangster olduğu belliydi.

 

O sordu.

 

"Neden buradasınız?"

 

Choi Hyuk cevapladı.

 

"Gangsterleri avlamak için."

 

Absürt bir cevap. Hatta çocukçaydı. Ancak, bu durumda, basitçe daha etkili oluyordu.

 

Choi Hyuk konuştuğu gibi ‘Seçen Gözleri’ ile düşmanlarını izledi. Düşmanlarının tepkilerini okudu.

 

‘Bir kırmızı(öldürme niyeti), 2 siyah(kötü niyet) ve 1 beyaz(iyi niyet).’

 

"Ne… bu si…"

 

Kesiş!

 

Kırmızı ışık yayan zırh giyen gangster sadece altı harf telaffuz ettiği gibi kafası Choi Hyuk’un kılıcı ile kesildi. Kan bir gayzer gibi fışkırdı.

 

"Uackkk!"

 

Geç tepki veren bir kişi kaçmaya teşebbüs etti.

 

"Hiiiiek!"

 

Bir diğeri birkaç kez kılıcını savurdu.

 

Slash!

 

Ona saldırmaya teşebbüs eden adamın vücudu kılıçla ikiye bölündü.

 

Piiiiii!

 

Bir kaçak ıslık çaldı. Piiii! Piiiii! Binanın içinden pencerelerden bu sahneyi izleyen insanlardan biri ıslık çaldı.

 

Choi Hyuk son kalan kişiye baktı.

 

Otuzlu yaşlarında görünen adam, tek beyaz ışık yayan kişiydi. Aniden, zayıf siyah bir iz beyaz ışığa karıştı. Onun hakkında ihtiyatlı gibi görünüyordu.

 

Choi Hyuk kılıcını kaldırınca ve ona bakınca sormadan önce titredi.

 

"Sen… sen gangsterleri avlamak için mi buradasın?"

 

"…"

 

"Katılmak istiyorum!"

 

Yalnızca o zaman Choi Hyuk sonunda başını salladı.

 

**

 

KTT binasını toplanma alanı olarak seçen yaklaşık 1300 kişi vardı. Onların arasında 500’ü gangster 800’ü normal insandı. Gangsterlerin hepsi yakında toplanmış gibiydi.

 

Gangster oldukları içi kurallarla çok problemleri vardı. Deneyimli dövüşçüler gibiydiler, canavarlarla savaşırken bile oldukça cesurlardı. Eski dünya aslında onları pasif hale getirmişti.

 

Çok fazla gün geçmeden gangsterler bu yerin kralı olmuştu. Ve sonra, gerçek doğalarını açığa çıkarmışlardı. Gözlerine çarpan bir kadın olursa tecavüz ediyorlardı ve hatta sarhoşken insanları öldürüyorlardı.

 

Zorbalar.

 

Ancak, aptal değillerdi. Sadece şiddete başvurmamışlardı. Onlarla iş birliği yapan insanlara iyi davranmış ve hatta daha güçlü olmaları için onları keşiflere çıkarmışlardı. Bu süre içinde insanları öldürmüşler ve onları ‘suç ortakları’na çevirmek için kaçırılmış kadınlar hediye etmişlerdi.

 

Şimdi bu toplanma alanında kalanlar yalnızca normal insanlar, gangsterler ve diğer tarafa bakan, sadece kendi güvenliğini önemseyen kişilerdi.

 

Onlara direnen ve hayatlarını riske atanlar ya ölmüş ya da yeni bir toplanma alanı bulmuşlardı.

 

Choi Hyuk herkesin yaşam şartlarını bilmiyordu.

 

Ve açıkçası bilmeye ihtiyacı yoktu. O sadece sayılarla ilgileniyordu.

 

Choi Hyuk toplanan insanlara baktı.

 

"Bu gangster gibi direnenler ölecek, ben yalnızca geri ödeme için buradayım. Bu gruptan olmayanlar, vazgeçin!"

 

Üzerine koşan insanlar, dışarıdaki muhafızların öldüğünü duyduktan sonra çaresizdiler fakat bir karara vardılar.

 

Kısa bir sessizlik oldu.

 

Bazıları diğerlerinin ifadelerini okurken bazıları öfke içinde patladı.

 

İfadeleri okuyanlar Choi Hyuk’un destek birliği olup olmadığına baktılar. Baktıkları yerde önemli hiçbir şey bulamadılar.

 

Yalnızca sonra insanlar Choi Hyuk’un saçma beyanına tepki verdiler.

 

"O çılgın bir piç mi?"

 

"İnsanları öldüren kişi o!"

 

Yüzlerce insanın öfkesi ve alayları düşünülebileceğin de ötesindeydi.

 

Choi Hyuk’un kurtardığı otuzlu yaşlardaki adam şimdi Baek Seoin’in yanında titriyordu.

 

‘Ah lanet… Orada yalnızca iki kişi var…’

 

Adam pişmanlık hissetti. Ancak başını salladı.

 

‘Lanet olsun. Bunun hakkında bir şey yapamam. Bu kişiler tarafından öldürülmek yerine gangsterler ile savaşırken ölürüm.’

 

Adam çelişkideyken Choi Hyuk ileri hücum etmeden önce sırıttı.

 

Parlak bir gün batımı gibi insanların kırmızı ışık yaydığını görebiliyordu.

 

"Ahhhh"

 

"Kur… Kurtar beni lütfen!"

 

Çığlıklar ve gözyaşları gökleri doldurdu.

 

Savaş 30 dakika boyunca binanın dışında ve içinde devam etti. Choi Hyuk kaçma girişiminde bulunan insanları avladı ve öldürdü. Hayatları için diz çökenleri ve yalvaranları bile öldürdü.

 

Beyaz ışık yaysalar bile onları öldürdü.

 

‘Ben güçsüz görünürken sessizdin ama şimdi, gücümü sergilerken, hayatın için mi yalvarıyorsun?’

 

Choi Hyuk düşmanları için acımasız olan biriydi.

 

‘Gelecek savaşlarda yararlı olmayacaklar.’

 

Sphhlt!

 

Orada yalnızca bir çeşit insanı korudu.

 

"Ahh, sen p-iç!!"

 

"Ne, sikik piç!"

 

Bir genç Choi Hyuk’la dövüşmekten vazgeçti. Bunun yerine, arkadaki gangsterleri bıçakladı.

 

Choi Hyuk’un gözlerine yansıyan renk soluk bir siyaha döndü. Choi Hyuk’a biraz düşmanlığı vardı fakat fazla değildi.

 

‘Nasıl dövüşüleceğini biliyor ve o bir düşman değil.’

 

Choi Hyuk bu genci öldürmedi ve onu izledi.

 

Basitçe onun tarafında olduğunu söylüyordu. ‘Seçen Gözler’i kılıçları kontrol etti. Silahları bırakma teklifi, Choi Hyuk herkese bu gruptan ayrılması söylediğinde bitmişti. Şimdi kılıcını salladığı yön, dost ya da düşman olduklarını belirliyordu.

 

Kılıçlarına bağlı olan Choi Hyuk’un kuralları yavaşça yayılıyordu.

 

"Huh… siktir, neden ben…"

 

Bazıları yaşamak için yoldaşlarını bıçaklıyordu. Choi Hyuk’un nasıl belli insanları hayatta bıraktığını gören adam yoldaşını bıçaklamış ve güvende hissetmişti. Ancak, Choi Hyuk açıkça kırmızı ışığı görebiliyordu. Kılıcının bir darbesiyle adamın kalbini parçaladı.

 

‘Ne? Gangsterleri öldürsek bile öldürüyor musun?’

 

‘Onun şartları ne?’

 

Bu sahneyi gören insanlar karmaşık bir durumda hissetti. Choi Hyuk bu kargaşaya dikkat etmemişti.

 

O zaman bile, kendi iradesi ile açığa çıkan gangsterleri bıçaklamaya başlayan bir sürü insan vardı.

 

Doğrama! Bıçaklama! Bıçaklama! Kesiş!

 

Choi Hyuk ölüm üreten bir makine olmuştu. Her saniye bir insan öldürüyor gibiydi.

 

Geçtiği her yerde bir ceset akımı yayılıyordu, insanlar gangsterleri öldürmeye başlamıştı.

 

Bu sırada Choi Hyuk lideri buldu. Adam anormal şekilde büyüktü ve kafasının üstünde büyük bir balta sembolü vardı.

 

Hoşnutsuz ve kanlı bir ifade ile korumalarıyla aşağı indi.

 

"Ananı si… seni orospu ço…"

 

Tabii ki kelimelerini bitirememişti.

 

Sliice!

 

Slaash!

 

Swish!

 

Choi Hyuk Fang Kılıcı’nı salladığı gibi adama doğru bir ışın oluşturdu.

 

Canavarların aksine, lider üç kesişte korumalarıyla birlikte ikiye bölünmüştü.

 

Lider öldüğü gibi, bölgedeki balta sembolleri yok oldu.

 

Fakat hiçbir şey değişmedi. Choi Hyuk kendi oluşturduğu şartlara uymayan insanları öldürdü.

 

O öldürdü ve öldürdü. Bu Fang Kılıcı’nın dayanıklılığının düşmesine ve parçalanmasına neden olmuştu.

 

Yalnızca o zaman Choi Hyuk daha fazla insan öldürmedi. Salondan merdivenlere ve duvarlara kan akıyordu. Bir noktada, binanın önünde bir kan havuzu oluşmuştu.

 

İnsanlar Choi Hyuk’un etrafında toplandı.

 

Hala yaşayanlar kılıçlarını diğer tarafa sallayan 200 kişiydi.

 

Choi Hyuk onları ‘Seçen Gözler’i ile sınamıştı.

 

Onlar yalnızca siyah ve beyaz ışığın karışımı ya da soluk siyah bir ışık yayıyordu. Kırmızı (öldürme niyeti) ya da koyu siyah (düşmancıl) yoktu. O zaten bu insanları öldürmüştü.

 

‘Tabii ki, bu kesin değil.’

 

Choi Hyuk yeteneğinin biraz eksik olduğunu hissetti. Bir savaş sırasında sadece ona karşı olan niyetlerine bakarak bir kişiyi yargılaması zordu. Sahip olduğu tek şey ‘kesin olmayan’ bir ön seziydi.

 

‘Yine de hiç olmamasından daha iyi.’

 

Neyse ki, çok zorlanmadan bir kural oluşturabilmişti; öldürmek ve hayatta bırakmak için. Bir çoğunu öldürse bile bir kuralı vardı.

 

Choi Hyuk bununla memnun olmuştu.

 

Savaş yalnızca bir saatte sona ermişti.

 

**

 

"Büyükbabalar. İşte hediyelerinizi alın."

 

Baek Seoin binayı yağmaladıktan sonra çantasına koyduğu kullanışlı eşyalardan bazılarını çıkarttı.

 

Aşırı acımasız savaş nedeniyle utanmaz yüzü sertleşmişti.

 

"Uh… Tamam… Elbette."

 

Kullanışlı çantayı aldığı gibi güneş gözlüklü büyükbaba teşekkür etti. Eğer onlar olmasa korkmuş bir yüz ifadesi gösterebilirdi.

 

Tek taraflı bir savaş, hayır. Bir katliam.

 

Bunlar savaşlar görmüş ve savaşmış insanlardı…

 

‘Hayır. Bu farklı bir seviyede.’

 

Ordu Yoldaşları Birliği’nden büyükbabalar sırtlarından aşağıya doğru inen bir titreme hissetti.

 

Herkesin insanlık sınırını aştığı bir dünyadaydılar. Bir neslin 8 saniyede 100 metre koşması ve 8-9 metre yükseğe sıçraması övünmeye layık değildi.

 

Ancak, bu büyükbabalar blenderda doğranmış havuçlar gibi hissetmişlerdi. Onlar gerçek bir canavar görmüştü.

 

Takma adları, Vahşi Savaşçılar, gerçek yaratıkla karşılaşınca nasıl da sevimliydi?

 

Düşman olmadıklarını bilmelerine rağmen Choi Hyuk’un yanında baskı hissettiler. Burayı mümkün olan en kısa sürede terk etmek istiyorlardı fakat Choi Hyuk’a karşı ihtiyatlıydılar.

 

Fakat onların geri dönme vakti gelmişti.

 

Güneş gözlüğü takan büyükbaba alelacele konuştu.

 

"Sıkı çalışıyorsunuz. O zaman, biz ayrılacağız."

 

Konuşması bile kibarlaşmıştı.

 

"Tamam, dikkatli olun. Ah, ve-"

 

Baek Seoin aşırı tehdit edici bir sesle büyükbabalara seslendi.

 

"Döndüğünüzde lütfen tartışın."

 

Gülümsemeye çalışıyormuş gibiydi fakat muhtemelen savaştan sonra hissettiği soğukluk nedeniyle dudakları garip bir biçimde çarpılmıştı.

 

Çok geçmeden Kangdong Bölgesi boyunca çılgın bir söylenti yayılmıştı.

 

‘Vahşi Savaşçılar’ın lideri,Choi Hyuk, bir toplanma bölgesini yok etti!’

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr