Bölüm 209: Lee Jinhee ve…

avatar
1266 1

Sovereign of Judgment - Bölüm 209: Lee Jinhee ve…


Çevirmen: SnBurak

Editör: ÇHY                                             

 

Bir mücadele bağımlısı.

 

Şiddetli travma sonrası stres bozukluğu.

 

Bunlar Lee Jinhee'yi tanımlayan kelimelerdi.

 

Vahşi Savaşçılar arasında en yumuşak kalpli olduğu için miydi? Geri kalanları geçmişlerini silip attığında o yapamamıştı.

 

Koalisyonun şövalye kaptanı olduğu için savaş alanında bir adım geri atması güzel olurdu ama her zaman en önde, savaş alanında dolaşıyordu. Dinlenmemiş ve izin almamıştı. Her gün kanlı bir savaşa girmezse kabusları sayesinde uyuyamıyordu.

 

Koalisyon, işleri kelimelerle çözmek isteyenlerle uğraşırken sakinken, diğer türleri bastıran suçlulara ve gruplara tahammül etmiyorlardı. Ne zaman bir olay ortaya çıkarsa zalimler kana susamış bir Lee Jinhee ile karşılaşırlardı.

 

[Euak! Bekle! Bekle! Ben hatalıydım! Teslim oluyorum! Teslim oluyorum!]

 

"Benimle buluşmadan önce bunu söylemeliydin."

 

Pscht!

 

Görevi merhamet etmekti.

 

Kanlı kılıcını sallayarak Lee Jinhee iç çekti. Savaştan sonra savaş.

 

Çok zaman geçmesine rağmen uzun bir gün gibi gelmişti. O günden beri devam eden bir savaştı.

 

Biraz izin aldığında sadece o hiç söz dinlemeyen uykucuyu ziyarete gitmişti.

 

"Lee Jinhee..."

 

"Ah, Baek hyung?"

 

Lee Jinhee, onu görünce hafif bir gülümseme gösterdi.

 

Baek Seoin oldukça umutsuz bir durumdaydı. Onu desteklemek için bir kaptan yardımcısı olmasına rağmen, niyetinden bağımsız olarak, o yıkılmıştı. Uyumadığında kavga etmediği ve savaşmadığı takdirde uyuyamıyordu. Hayatta olmasına rağmen bir hayatı yoktu. Ona yardım etmek istemesine rağmen ona tek bir fırsat tanımayacaktı.

 

"Ha? Bekle. Sen!"

 

Baek Seoin aceleyle ona yaklaştı ve yanağını tuttu.

 

Burnundan kan akıyordu. Ona dokunacak kadar güçlü bir düşman olmadığı için bu bir yaralanma değildi. Vurulduğu için burun kanaması geçirirse bu kendi içinde ciddi bir sorundu.

 

Tak.

 

Lee Jinhee, Baek Seoin'i itti.

 

"Ah, bu mu? Bir süredir var. Bu can sıkıcı."

 

Lee Jinhee sanki hiçbir şeymiş gibi burnundan damlayan kanı sildi. Ancak Baek Seoin'in ifadesi rahatlamamıştı. Güçlü bir aşkın savaşçının nedensiz bir burun kanaması olması... Bu mümkün değildi.

 

"Sen... Oraya tekrar mı gittin?"

 

Choi Hyuk’un uyukladığı canavarların evreni.

 

Lee Jinhee, tamamen kapalı evrene girebilen tek kişiydi. 'Lee Jinhee'nin Dünyası'nın sahip olduğu güç, henüz doğmamış olan dünyalara girmesine izin verdiği için şaşırtıcıydı ancak bu mucizevi başarı ona benzer büyüklükte bir yük getirmişti. Sadece bir anlığına ziyaret etse bile, bütün bir gün boyunca acı çekiyordu. Sonra uyumadan savaş alanına dönüyordu. Bu onlarca yıldır devam ediyordu. Vücudu zaten sınırına ulaşmıştı.

 

"Önemli değil."

 

Lee Jinhee, biraz sinir bozucu bulmuş gibi geri döndü. Bununla birlikte, başı sarktı ve dizleri yere çöktükçe eğildi.

 

"Lee Jinhee!"

 

"Ah... Neden ben?"

 

Bir anlığına sendeledikten sonra bayıldı.

 

"Lee Jinhee!"

 

Baek Seoin'in çığlığı kaotik savaş alanını deldi.

 

***

 

İlk kez böyle bir şey görüyorum.

 

Karması o kadar çok geriledi ki aşkın bir savaşçı olduğuna inanmak zor. Yıllarca aşınmış gibi parçalanmak üzere.

 

Kesinlikle dinlenmeye ihtiyacı var. Bu gidişle... Aşkın bir savaşçı olsa bile dayanamayacak.

Lee Jinhee gözlerini açtığında, uyuklayan Baek Seoin ayağa fırladı.

 

"Uyandın mı?"

 

"Evet... Bu da ne?"

 

Lee Jinhee, kalkmaya çalışmadan önce mevcut durumu anlayamamış gibi gözlerini kırptı. Baek Seoin aceleyle onu arkasına yaslandırdı.

 

"Bayıldın! Birdenbire! Uzan. Bana dinlenmen gerektiğini söylediler."

 

Lee Jinhee sözlerini duyunca kaşlarını çattı.

 

"Bayıldım mı? Peki Choi Hyuk'a ne oldu? Bu süre içinde uyandı mı? Onu görmem gerekiyor. Onu uyandırıp konuşmaya başlamazsam tamamen eriyecek!"

 

Ayağa kalkmak için mücadele etti ancak Baek Seoin onu zorla bastırdı.

 

Direnci o kadar zayıftı ki gözüne bir gözyaşı doldu. Baek Seoin bağırdı.

 

"Dur! Artık oraya gidemezsin! Alev Yağmuru ile konuşacağım. Anlayacak çünkü evrenin doğuşuna rağmen Choi Hyuk'u uyandırmanın ne kadar dayanaksız olduğu konusunda defalarca ağıt yaktı."

 

"Ne diyorsun? Mümkün değil. O zaman Choi Hyuk ölür!"

 

"Kim kim için endişe ediyor! Vücudun mahvolmuş! Canavarların evrenine girmek için kendini çok zorluyorsan... Ölürsün!"

 

"Ölmek?"

 

"Evet! Ölmek!"

 

Baek Seoin'in sözleri onu dikkatle düşünmesini sağladı.

 

"Hmm... Ölürsem onu uyandıracak kimse olmayacak..."

 

"Şimdi bile sen!"

 

Baek Seoin diyecek hiçbir şey bulamamıştı.

 

Kaygısız olan Lee Jinhee, düşüncelerinde kaybolmuştu.

 

***

 

"Ne? Kış uykusu mu?"

 

"Evet, kış uykusu."

 

Baek Seoin, Lee Jinhee'nin önemli değilmiş gibi karşılık verdiğini görünce şakaklarına masaj yaptı.

 

"Ne kadardır?"

 

“Hmm... Bin yıl mı? On bin yıl mı? Belki yüz binlerce yıl? Canavarların evreninin yeniden doğması meselesi olduğu için bilmiyorum. Pekâlâ, uyandığımda seni sık sık ziyaret edeceğim Ne kadar yaşlandığınla alay etmeliyim."

 

Lee Jinhee, Baek Seoin'in karmaşık düşüncelerini fark etmemiş gibi masumca devam etti.

 

"Bunu düşünmek, kötü bir fikir değil. Yoksa hep savaşmak ya da kabus görmek... Böyle yaşamaktansa kış uykusuna yatmak daha iyi. İyi uyuyabileceğim, değil mi? Kış uykusundayken Choi Hyuk'un bilincinin aktif olduğuna dair bir sinyal alırsam uyanacağım ve onu ziyarete gideceğim. Uyurken bedenim iyileşecek. Evet, iyi bir fikir gibi görünüyor."

 

"Nesi iyi..."

 

Sanki vazgeçiyormuş gibi Baek Seoin sordu.

 

"Neden bunu yapmak için çok ileri gidiyorsun? Choi Hyuk için yapabildiğin kadar çok şey yaptın. Doğru değil mi? Çok şey yaşadın... Artık kendi hayatını yaşamalısın!"

 

Sonunda sakin görünen sesi yükseldi. Bu at gözlüklü kadın çok sinir bozucu olduğu için ister istemez yükselmişti.

 

Lee Jinhee pencereden dışarı bakarken üzgün görünüyordu.

 

"Biliyorsun, Baek hyung... Elimden bir şey gelmiyor. Diğer insanları bilmiyorum ama o gün, savaş benim için bitmemiş gibi görünüyor. Aklımda hâlâ net. Cesetler İttifak Şehri’ni doldurdu. Canavarların evreni. Sen ve Choi Hyuk’un yanımdan hızla geçişiniz. Choi Hyuk’a yardım ederek savaşman ve Choi Hyuk'un her şeyi bitirmek için mücadele etmesi... Bu yüzden benim için henüz bitmedi. Hayatım orada durdu. Choi Hyuk geri dönene kadar... Tek bir adım atamam."

 

Baek Seoin ne kadar içten geldiğini söyleyebilirdi.

 

'Gerçekten istediğin buysa seni artık durdurmamalıyım.'

 

Baek Seoin kararını verdi.

 

İç çekip nefesini bıraktıktan sonra hafifçe konuştu.

 

"Tamam o zaman. Ben de yaparım."

 

"Ne? Neden yapasın?"

 

Bu lanet olası kadının nedenini bilmiyormuş gibi gözlerini açtığını gören Baek Seoin hâlâ hafif konuşmaya devam etti.

 

"Kış uykusundan uyandığında tanıdığın kimse kalmayacak. Sen de yaşlı bir kadın olarak arkadaş edinemezsin. O kadar üzücü ki en azından seninle oynamak için orada olmalıyım."

 

"Ne diyorsun sen?"

 

Sözlerinin garip olduğunu düşünürken onu durdurmaya çalışmadı. Hayır, aslında minnettar hissedebilir ve fikrini memnuniyetle karşılamış olabilirdi.

 

Lee Jinhee uyanıp tekrar tekrar kış uykusuna yattığında Baek Seoin sürekli uyuyordu.

 

Choi Hyuk'u ziyaret edip Alev Yağmuru’na bildirdikten hemen sonra kış uykusuna yatacaktı. Yıkılan bedenini iyileştirmenin tek yolu buydu. Lee Jinhee ve Baek Seoin ile tekrar bir araya geldikleri zaman, Chu Youngjin ve Shiro'nun vefat ettikleri zamandı.

 

En üst seviyesine ulaşmayan Chu Youngjin, yaşlanıp ölmüştü. Mutlu ve huzurlu görünüyordu. Öldüğünde her zaman yanında olan Shiro onun yanına yatıp kendi başına çalışmayı bırakmıştı.

 

Lee Jinhee ve Baek Seoin muazzam bir süre sonra tamamen uyandılar. Choi Hyuk ve Alev Yağmuru’nun dünyalarını başarıyla yaratmasından sonraydı.

 

Daha sonra onu daha önce yutmuş olan delilik azalmaya başladı ve zamanı tekrar akmaya başladı.

 

Beklendiği gibi uyandığı yeni dünya yabancıydı, Baek Seoin'den başka kimseyi tanımıyordu ve yapacak hiçbir şeyi de yoktu.

 

"Evet... Bu yüzden burada zamanımı çok boşa harcıyorum. Senin yüzünden değil."

 

Lee Jinhee, turp turşusu çiğniyormuş gibi homurdandı.

 

"Ha? Ne dedin?"

 

Duygularını tutkuyla dışa vuran kızarmış tavuk restoranı sahibi Choi Hyuk başını eğdi.

 

"Hiçbir şey. Devam et."

 

Ona devam etmesini söylemesine rağmen sözleri şu ana kadar yaptığı gibi bir kulağına girip diğerinden çıkıyordu. Alev Yağmuru’nun zaman zaman onu nasıl görmezden gelebileceğinden bahsetti, yanlış bir şey yapıp yapmadığını sordu, yapıp yapmadığını merak etti ve bir kadın olarak düşüncelerini ve ipuçlarını istedi... Klişe konuşmasını dinlemek sıkıcıydı.

 

‘Yine de artık tavuğu çok güzel kızartıyor.’

 

Dışı gevrek ve içi nemli olan tavuğu çiğnerken Choi Hyuk'un kızarmış bir tavuk restoranı açacağını açıkladığı günü hatırladı.

 

Choi Hyuk'un kızarmış bir tavuk restoranı açması için... Lee Jinhee, Choi Hyuk kılığına girmiş bir uzaylıyla tanışmış gibi hissediyordu ama Choi Hyuk coşkuyla doluydu. ‘Dünyalılar emekli olduklarında kızarmış tavuk dükkanlarını açarlar. Emekli olmuş gibi olduğum için kızarmış tavuk restoranı mükemmel!' Onu emekli olmak yerine yeniden doğduğunu söyleyerek azarladı, ancak yeniden doğduktan sonra ilkokul öğrencisi kadar duygusal hale gelen Choi Hyuk'a hiçbir kelime etki etmeyecekti Bir restoran açmak konusunu hayal edeceğini nerede okuduğunu bilmese de...

 

Her iki durumda da Choi Hyuk'un yaptığı ilk kızarmış tavuk sonuna kadar acınası haldeydi. Yine de sansasyonel olmuştu.

 

Lee Jinhee, bu evrenin sakinlerini galaksiyi çevreleyen mistik merdivenlerden yukarı ve aşağı doğru ilerlerken garip kızarmış tavukları satın aldığını görünce kahkahasını tutamadı.

 

'Eğer bu adam olursa krizalitler[1] bile başarılı olur.'

 

Geçmişte olduğu kadar güçlü olmasalar da Choi Hyuk ve Alev Yağmuru özeldi. Onlar, bu dünyanın dikkatini ve sevgisini alan varlıklardı.

 

"Jinhee nuna! Nuna! Lee Jinhee! Beni dinliyor musun?"

 

"Evet, dinliyorum."

 

"Hayır, diyorum ki ne olursa olsun böyle bir şey söylememeli! Ayrılmayı önermesi! Buna nasıl kendi başına karar verebilir?"

 

Choi Hyuk dışa vurdu.

 

Lee Jinhee bir şey söylemek üzereydi ama vahşi ifadesini görünce ağzını kapattı.

 

‘Ah, doğru, evrendeki en çılgın adamdı. Öfkesi değişmemiş.'

 

Onu daha fazla kışkırtmamaya karar vererek sakinleştirmek ve konuyu değiştirmek için ona bir bira doldurdu.

 

"Ah, biliyor musun? Dün bir rüya gördüm. Normal bir hayat yaşadığım bir rüyaydı. İttifak veya canavar yoktu. Sonunda parkurdan vazgeçtiğim, iş bulduğum ve daha önce bir köpek gibi çalıştığım bir rüyaydı. İlk kez çok sıkıcı bir şeyi rüyamda gördüm... Yine de uyandığımda utanç duydum. Ailem ve arkadaşlarım oradaydı... Choi Hyuk, düşündüğün biri var mı? Bütün bunlar gerçekleşmeden önce?"

 

Bunu sorduğunda çocuk gibi alevlenen Choi Hyuk aniden sakinleşti. Bu Choi Hyuk'tu. Şimdiki Choi Hyuk değil, geçmiş yaşamındaki Choi Hyuk. Bir çocuğa dönüştüğü için yaşı gibi davranmasa da bu çocuksu Choi Hyuk'un içinde geçmişten gelen Choi Hyuk kalmıştı. Bu yüzden buraya gelmeye devam ediyor olabilirdi. O zamanla ilgili konuşabileceği sevgili arkadaşıydı.

 

"Benim için..."

 

Choi Hyuk geçmişi hatırladığında gözlerini kıstı.

 

"Jung Minji. Çılgın Şövalye Kralı. Onu sen de tanıyordun, değil mi? Bunu düşünürsem... Onu merak ediyorum. Normal hayatlarımız devam etseydi nasıl yaşayacaktı? Bilmesem bile muhteşem olmalı? Belki lanetli sempatik yeteneği gelişebilirdi... Gerçekten sevdiği birini bulur muydu?"

 

Choi Hyuk'un kendi duygularına daldığını gören Lee Jinhee çok şaşırdı.

 

"Ne? İlk aşkını çok mu özledin? Delirdin mi? Alev Yağmuru bunu biliyor mu?"

 

Choi Hyuk yeni uyanmış gibi görünüyordu. Biraz önceki ciddi tutumundan eser yoktu.

 

"Hayır! İlk aşkım olduğunu kim söyledi? Ayrıca, Alev Yağmuru ve ben bitmişiz! İşte böyle dedi! Ayrılmalıymışız!"

 

Lee Jinhee sırıttı.

 

"Ne kadar gülünç. Sence bu istediğin için bitirebileceğin bir şey mi? Alev Yağmuru'nun sen uyurken tüm bu planı durdurmaktan kaç kez bahsettiğini biliyor musun? Kendi dünyasının bittiğini söylüyormuş gibi ciddiydi ve bunun benim son kış uykum olup olmayacağını merak etti. Ancak tekrar uyandığımda nasıl olduğunu merakla soracaktı, o böyle biri. Dışarıdan yüce kraliçe gibi gözükmesine rağmen seni ilgilendiren konu... Haaa..."

 

Lee Jinhee onun ne kadar bıktığını anlattı ama Choi Hyuk'un gözleri parladı.

 

"Gerçek… ten mi?"

 

Yeniden canlandı, koltuğundan ayağa kalktı, Lee Jinhee'yi orada bıraktı ve aniden kızarmış tavuk restoranının kapısını açtı.

 

Artık geçmişte olduğu gibi aynı güce sahip olmasa da evren tarafından sevildikleri için çok uygun becerilere sahiptiler.

 

Mesela kapıyı açtığında...

 

Pat!

 

"Ah, geldin mi?"

 

Kapının ötesindeki yer onun varış noktasıydı.

 

Alev Yağmuru, hiçbir sorun yokmuş gibi içeri giren Choi Hyuk’a baktı.

 

"Ah? Ah... Hmm... Bu... Y-Yani..."

 

Choi Hyuk garip bir şekilde özür dilemeye çalıştığında Alev Yağmuru çabucak ona gidip söyledi.

 

"Bekle. Şu an özür dilemeye çalışıyorsun, değil mi?"

 

Sonra yumuşak dudakları onun dudaklarını kapladı.

 

Dudaklarıyla sıcaklığı vücuda yayıldı. Üzgün kalbi tamamen eridi.

 

Uzun bir öpücükten sonra Alev Yağmuru konuştu.

 

"Özür dilemek beni utandırıyor... Her neyse, ilk önce sen beni aramaya geldiğin için ben kazandım, tamam mı?"

 

İfadesi, 'Ah, buna dayanmam iyi bir şey. Beklediğim gibi kazandım.' der gibiydi.

 

Çeşitli duygular Choi Hyuk'un kalbini doldurdu.

 

'Bu ne? Bu güzel ama utanmaz yaşam formu... '

 

Yanıt verirken geçen her zamanı yansıtan bir gülümseme açığa çıkarmadan önce kıkırdadı.

 

"Sanki normal sevgili gibiyiz. Boşu boşuna kavga ediyoruz. Sonra barışıyoruz."

 

"Biz normal sevgiliyiz, aptal."

 

Henüz bilmediği hakkında homurdanırken Alev Yağmuru’nun dudaklarını öptü.

Beklendiği gibi heyecan vericiydi.

 

Sanki ilk öpüşmelerinden sonra dudakları hiç ayrılmamış gibi.

 

[Epilog - Lee Jinhee ve... Son]

 

***

 

 

Kapının önünde bu ikisini gördükten sonra, Lee Jinhee'nin giderken ağzında acı bir tadı vardı.

 

"Kahretsin... Benim gibi bekarların hepsi teslim olup ve ölmeli."

 

Merdiveni ve yukarı ve aşağı yol açan tanıdık bitkileri görünce biraz yalnız hissetti.

 

"Ryosha..."

 

Görünüşe göre bu galakside ölenler tekrar buluşabilir ve duygularını paylaşabilirlerdi. Zalimce olmasına rağmen bu rüya gibi hikaye bu evrenin dışında ölenler için geçerli değildi.

 

Hala dikilirken onun için birkaç kez ölen çocuğun ismini tekrarladı ve onu andı. Küçük başı geniş evrenin önünde zayıf görünüyordu.

 

Ancak kısa bir andan sonra başını kaldırdığında üzüntüsünden eser yoktu, yerini yaşlı bir kadının arzusu almıştı.

 

"Beklendiği gibi... Büyüdüğünde onu yemiş olmalıydım! Oldukça iyi bir adamdı, değil mi?"

 

Ruh halini değiştirmeye çalıştı ama sadece daha sefil hissetti.

 

"Ha... Ne diyorum ben? Deli miyim?"

 

Başını sallayarak koalisyon evrenine geçti.

 

Dirik! Dirik!

 

Geri döner dönmez acil bir çağrı aldı. Baek Seoin'di.

 

Ona cevap verir vermez yüzünü aciliyet dolu gördü.

 

-Bu acil bir durum! Çabuk gel!

 

Aciliyeti, ona hala şövalye kaptanı olup olmadığı sorusunu sordurdu.

 

"N-Ne? Ne oldu?"

 

-Sıkıldım! Hadi bir film izleyelim. Kış uykusuna yattıktan sonra serbest bırakılan <Gale Şövalyesi, Lee Jinhee> ne dersin? Eski bir film! Bu bir başarısızlık olmasına rağmen gizemli film kendini buna adamış hayranların sayesinde eşi görülmemiş bir hit oldu!

 

Kıvılcımlar Lee Jinhee'nin gözlerinde tutuştu.

 

"Ne? Seni işe yaramaz!"

 

Sen doğruca uyudun ama ben zaman zaman uyandım! Yediğimiz yemek sayısını sayacak olursak senin kıdemlin olacağımı bilmiyor musun?

 

Ah, evet, evet, Jinhee nuna. Peki bugün ne yemeliyiz?

 

Bilmiyorum! Baek hyung benim astım olduğu için sen karar ver!

 

Ah, evet evet.

 

Not: {1} Kore sokak yemeği - haşlanmış veya buğulanmış ipekböceği krizalitleri.

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44341 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr