Bölüm 207: Chu Youngjin

avatar
914 2

Sovereign of Judgment - Bölüm 207: Chu Youngjin


Çevirmen: SnBurak

Editör: ÇHY                                              

 

Koalisyon kurulduktan bir süre sonra.

 

Alev Yağmuru inanılmaz meşguldü. Etrafında dolaşmak, rahatlamak ve destek almak zorunda olduğu birçok tür vardı.

 

Ofisi neredeyse her zaman boştu.

 

Boş zamanlarında, Alev Yağmuru alnını tutarken ofisinde bekleyen gecikmiş dosyalara bakmak için geri dönüyordu.

 

Bugün savaş kuklası Shiro onu bekliyordu.

 

Aşık bir kadının kırmızı yüzü, Alev Yağmuru’nun girmesini duygusuz gümüş bir yüzle izlediğinde artık mevcut değildi. Burada kaç gün beklediğini söyleyemedi.

 

"... Uzun zaman oldu. Sorun nedir?"

 

Alev Yağmuru, Karanlık Ses’in ve Shiro'nun ilişkisi hakkında çok şey bilmiyordu. Hatırladığı tek şey Shiro'nun ona yapıştığı ve Chu Youngjin'i iyileştirmesini istediği günlerdi. Onu bir süre görmediği için vazgeçtiğini düşünmüştü ama şimdiden başının ağrıdığını hissetti.

 

"Chu Youngjin."

 

Shiro sert dudaklarını açtı.

 

"Lütfen onu iyileştir."

 

Beklendiği gibi Alev Yağmuru alnını kavradı.

 

Chu Youngjin. Aklını kurcalayan biriydi. Ancak onu kurtaramamıştı.

 

"Sana söyledim zaten. Karma tıbbi muayenesinde zaten ölü olarak kabul edildi. Tek söylediğim, bir karma tıp doktoru olarak değilim ama onun kurtarılabileceğini düşündüğümdü... Onu gerçekten kurtarabilir miyim ya da ne kadar sürer bilmiyorum. Üzgünüm... Ama bunu yapmak için boş zamanım yok. "

 

Alev Yağmuru objektif olarak konuştu.

 

Shiro bir kez daha söylerken ifadesi değişmedi.

 

"Lütfen onu iyileştir."

 

Sanki reddini duymamış gibiydi.

 

İsteği Alev Yağmuru’nun kalbine saplandı. Chu Youngjin, Choi Hyuk'un yoldaşıydı. Bunu düşündüğünde o da onu kurtarmak istiyordu. Ancak en azından şu anda yapamazdı.

Alev Yağmuru gözlerini kapatıp başını salladı.

 

"... Tamam, kafamı kurcaladığı için onu kurtaracağım. Söz veriyorum. Ama şu anda yapamam. Koalisyon dengelendikten sonra onu iyileştirmek için elimden geleni yapacağım."

 

Shiro başını salladı.

 

"O zaman çok geç olacak."

 

Özellikleri bilmese de Alev Yağmuru özel bir özen gösterse bile başarı şansının zaman geçtikçe azaldığını söyleyebilirdi.

 

Alev Yağmuru iç çekti. Bunu gerçekten söylemek istemedi ama...

 

"Biliyorsun, değil mi? O, Karanlık Ses’e suikast düzenleyen en kötü isyancı. Vahşi Savaşçılarla olan meseleyi gömmemizin nedeni, o ve diğer kilit bireyler öldüğü içindi. Fakat koalisyonun başkanı olarak onu kurtarırken görevlerimi bırakmamı mı istiyorsun? Belki sonra ama şu an politik konumum yüzünden yapamam. Gerçekten... Bunun için enerjim yok."

 

Alev Yağmuru, sanki durması için yalvarıyormuş gibi acımasızca dedi.

 

Shiro soğuk gözlerini kapatıp açtı.

 

Kendisine Chu Youngjin'i neden iyileştirmek istediğini sordu. İntikam için miydi? Hayır, değildi. O zaman…

 

"Artık kaybedecek bir şeyim yok. Eğer ölürse o zaman ben..."

 

Shiro'nun gözleri sertleşti.

 

"Bir terörist olurum."

 

Alev Yağmuru’nun ağzı açıldı.

 

Terörist olacağını söylemesi Chu Youngjin ölmesine veya onun ölümüne dayanamayacağı için değildi... 'Bir savaş kuklasından beklendiği gibi.' Bunu düşünürken Alev Yağmuru’nun başı ağrıyordu.

 

***

 

Uzun bir süre sonra ilk kez gözlerini açtığında, ilk gördüğü şey Alev Yağmuru’nun soğuk yüzüydü.

 

'... Pren... ses?'

 

Dudaklarını hareket ettirmesine rağmen sesi kuru boğazından çıkmadı.

 

"Uyanık mısın? Uyanıksın. Nihayet o lanet kadından kurtuldum. Hayatta kaldığın için tebrikler. Camilla durumu açıklayacak. Şimdi meşgul olduğum için gitmeliyim."

 

Alev Yağmuru uyandığını gördükten sonra işi bitmiş gibi aceleyle gitti.

 

'Az önce… ne...'

 

Kesinlikle ölmüştü. Yine de yaşıyordu.

 

Camilla sakince konuşmaya başladı.

 

"Böyle davranmasına rağmen seni kurtarmaya çalışırken hiç uyumadan uzun bir süre acı çekti. Ayrıca çok fazla politik yükü var. Minnettar ol."

 

‘Minnettar olmak?'

 

Bir öfke dalgası hissetti. Yaşayamamıştı. Sonunda dinlenebileceğini düşünmüştü ama yine de lanet olası hayatına başlamasını mı istemişti? Ayrıca, her şeyden önce!

 

Hayatta kalırsa Shiro'nun yüzüne bir daha nasıl bakacaktı…

 

Sorunsuz bir şekilde kaçtığını düşünmüştü ama yakalanmıştı. Yine de minnettar olmasını mı istiyordu?

 

Öfkesini ifade etmek istese de parmaklarını bırakmasına rağmen dilini hareket ettiremedi.

 

"Alev Yağmuru, sönen ruhunun içinde bir alevi, kişisel olarak tutuşturdu. Ayrıca, harcanan karmasını Alevli Kanat Kabilesi’nin Başlangıç ​​Alevleriyle doldurdu... Dürüst olmak gerekirse bir tedavi yerine yeniden yaratmak olarak adlandırmak daha doğru. Bu sadece Alev Yağmuru ile mümkün olan bir mucize... Şu anda, Alevli Kanat Kabilesi üyesi ve yarı dünyalısın. Yeniden doğmuş gibisin. Seviyen tamamen kayboldu. Belki de zaten tahrip olmuş ruhunun parçaları yüzünden ama zirveye tekrar ulaşman kolay olmayacak. Hafızan hala yerinde olduğu için şanslısın. Ah, beni hatırlıyorsun, değil mi?"

 

'Camilla...'

 

Sesi çıkmıyorken Camilla dudaklarını okudu ve gülümsedi.

 

"İyileşmen için çok çalışmalısın."

 

***

 

Yemekler düzenli aralıklarla gelmişti, ama yemek yiyememişti.

 

Böyle yaşayamazdı. Ancak şimdi ölemezdi de.

 

Ancak onun hayatta iken yapacağı hiçbir şey yoktu.

 

Hayatta bir yönü olmadığında zaman, okyanusun derinlikleri gibi ağır ve karanlık geldi. Nefes alamıyordu ve baskı ile eziliyordu, denemeden yakında öleceğini hissetti. Bu şekilde ölürse... tamamen değersiz bir ölüm olmaz mıydı?

 

'Beni neden kurtardı?'

 

Kızgınlığı günde birkaç kez arttı.

 

Kaç gün geçtiğinden ve kaç öğünü kaçırdığından emin olmayan Alev Yağmuru, yatağında kıvrıldığını görünce onu azarladı.

 

"Sen deli misin? Böyle olursa boşu boşuna çalışmışımdır! Ve Shiro, o kaltak, muhtemelen bir terörist olacağını söyleyip bağıracak! Bana ne yapmamı söylüyorsun? Hayır, Shiro, o kaltak, neden seni kurtarmam için yalvardıktan sonra yüzünü göstermedi?"

 

Zihni sarsıldı.

 

‘Shiro mu? Neden? Karanlık Ses’i öldürdüğümü bilmiyor muydu? Mümkünatı yok...'

 

Yatağında uzanırken Camilla'yı dinlememeye çalışsa da onu duydu.

 

Şimdi önemli olmasa da 13 Yüce Kanat ve canavar kraliçe öldürülmüştü. Choi Hyuk savaşta isyancı ve kahraman olarak ölmüştü. Başarmıştı.

 

Böyle olması gerektiğinde ölmeyen ve darmadağın olan tek kişi oydu.

 

Shiro'nun da bildiğinden şüphe yoktu.

 

Son göreviydi.

 

Babasından farklı olmayan Karanlık Ses’i kendi elleriyle öldürmüştü. Peki onu neden kurtarmıştı?

 

Pat.

 

Göğsündeki tıkanıklık yüzünden uzanamıyordu. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama yanında mırıldandığını düşündüğü Alev Yağmuru artık orada değildi. Odası karanlıktı.

Camilla'nın onun için seçtiği kıyafetler askıda asılıydı. Ayağa kalktı, sonra tutup giydi.

 

Sendeleyerek dışarı çıktı, birini yakaladı ve sordu.

 

"Shiro. En yüksek rütbeli savaş kuklası Shiro nerede?"

 

***

 

Shiro, İttifak Şehri’nde 'Kapılar Bahçesi'nde yaşıyordu. Şu anda dağılmış ‘Olay Ufku’ Birliği’nin yaşadığı yerdi.

 

Ne düşündüğünü bilmiyordu. Ne söyleyeceğini veya ne duyacağını bilmiyordu.

 

Ancak, çılgın bir insan gibi, 'Kapılar Bahçesi'nin önünde bata çıka yürüyordu.

 

Ön kapıda durdu. Yüzü biraz solgundu.

 

Chu Youngjin'i gördükten sonra donakaldığında uzaklara gitmeye hazır gibi görünen şeyler aklına geldi.

 

Solgun yanakları kızardı, öfkeli görünüyordu.

 

"... Shiro."

 

"Dur. Geri dön."

 

Öfkesini bastırırken konuştu.

 

"Shiro…"

 

"Git! Geri git!"

 

Kırmızı bir yüzle çığlık attı.

 

"Beni bulmak için ne kadar yüzsüzsün? Neden? Seni kurtardım diye affettiğimi mi sanıyordun? Delirdin mi sen!"

 

Bu onun normal, resmi konuşma tarzı değildi. Duygularını tutamadı ve bağırdı.

Ama bu şeylerden ziyade, 'Seni affettiğimi mi sanıyordun?' kalbine saplandı.

 

Konuşmaya çalıştı ama sesi çıkmayacaktı.

 

'Hayır, tabii ki değil...'

 

Fakat öyle sanmıştı. Kısa bir süre öncesine kadar bilmese de şimdi belliydi. Neden olduğundan emin olmadan onu bulmaya geldiğinde… onu affetmiş olabileceğini umuyordu.

Bunu fark eder etmez kendini daha acınası hissetti.

 

Ne kadar... acınasıydı?

 

Chu Youngjin başını eğdi.

 

Shiro'nun sözleri çivi gibi ona saplandı.

 

"Yanlış anlama. Seni kurtarmamın sebebi, sizin gibi piçlerin huzurlu bir şekilde ölmemeleri gerektiği içindi. Sence onurlu bir ölüm yaşamana izin verir miyim?"

 

Gözleri kötülükle doluydu. Daha önce hiç göstermediği bir bakıştı.

 

"Geri dön. Beni tekrar aramaya gelirsen seni gerçekten öldürürüm."

 

Arkasını döndü ve 'Kapılar Bahçesi'ne girdi.

 

Chu Youngjin sessizce dönmeden önce yerinde donakaldı.

 

***

 

"Hey, Chu Youngjin. Kendine gel! Yemek yemediğini ve iyileşmediğini duydum!"

 

Lee Jinhee ve Bae Jinman onu ziyarete gelmişti.

 

Kapıyı kırmışlardı ve ziyaretçi istemediğini bilmelerine rağmen içeri girmişlerdi.

 

Lee Jinhee bir çılgınlık içinde olmasına rağmen Chu Youngjin tavana baktı ve bir şey söylemedi.

 

'Çok yoruldum...'

 

Düşündü.

 

İşler böyle olsa da yük olurken bu kadar değersiz ölmek istemiyordu. Fakat elleri hareket etmiyordu. Şimdi aklına gelmişti, vücudunu uzun zaman önce hareket etmeye zorlamıştı.

Lee Hyejin öldüğünde, kalbi çoktan ezilmişti ama onu kurtaran Jung Minji'ye geri ödemek için savaşmaya devam etmişti.

 

Jung Minji öldüğünde gerçekten dünyayla hiçbir bağlantısı yoktu ama tekrar ayağa kalkmıştı ve Lee Hyejin'in ölümüyle oynayanlardan intikam almak için savaşmaya devam etmişti.

Uzun bir savaştı. O kadar uzun sürmüştü ki sebebini kaybetmişti ve Shiro adında garip bir kadın yanında durmuştu. Ancak sonunda bunu atmıştı. Her şeyi fırlatmış ve başlangıçta planladığı gibi bitirmişti... Yine de sabah onun için gelmişti.

 

Yorucu ve acınasıydı.

 

'Shiro... Gerçekten en iyi intikamı almış olabilirsin...'

 

Puk!

 

Lee Jinhee, boş gözlerle bakan Chu Youngjin'e yumruğunu salladı.

 

"Bu yüzden gençler çok... Hey. Liseli. İlk aşk delisi piç. Kız arkadaşın için yeterince şey yaptın ama yine de bu kadar zayıf mı davranacaksın? Biraz yaşa. İlk aşkın her şey değildi. Şu anda hiçbir şey yokmuş gibi gelmesine rağmen bir şeyler gelecek. Seni kurtaran makine kadın bile var!"

 

Sonunda Shiro'dan bahsetmişti.

 

Chu Youngjin mırıldandı.

 

"Böyle ölmek... muhtemelen onun intikamı."

 

Puk!

 

Lee Jinhee bu sefer onu tekmeledi. Kaval kemiği, çenesine ve boynuna çarptı ve beynini sarstı. Şu anda zayıf olduğu için 1 yıldızlı seviyeye düşmüştü, şakalı vuruşları bile ölümcüldü.

Chu Youngjin yere yıkıldı ve Lee Jinhee'ye şişmiş bir dudakla baktı.

 

"Evet! Kapılar Bahçesi önünde biraz drama yapmışsınız galiba! Orada bir kez reddedildikten sonra parçalanacak ve ölecek misin? Hey, çılgın piç. Çılgın piçsen öyle davran. Bir kez reddedildikten sonra çılgın piç vaz mı geçiyor? Üzgünsen yaşayarak öde ona. İnsanları takip etmekte iyisin, değil mi? Jung Minji'yi takip etmen gibi! Choi Hyuk’u takip etmen gibi! Git onu takip et! Hayatınla ona geri öde!"

 

Lee Jinhee köşedeki yemek tepsisini kaptı ve bir kaşık dolusu yemek aldı.

 

"Yemek yemeyecek misin? Bu nunanın ağzını açıp seni beslemesini ister misin?"

 

Onu gerçekten zorla besleyecek gibi görünüyordu ancak Chu Youngjin uzanan elini tokatladı. Hafif gürültü çıktığı için karmasını bile kullandığı görülüyordu.

 

Geçmişte olduğu gibi keskinleşen bakışlarını inceleyen Lee Jinhee sırıttı.

 

"Şimdi normal benliğine biraz daha benziyorsun. Tekrar ziyaret edeceğim. Yemek yemezsen ve iyileşmezsen seni öldürürüm."

 

Hızlı bir şekilde paramparça kapıdan çıktı.

 

Bae Jinman, Chu Youngjin kulağına fısıldamadan önce kaybolan figürüne garip bir şekilde baktı.

 

"O hanım. Hâlâ 'Kapılar Bahçesi'nde. Etrafa sordum... İttifak Şehrin’den ayrılacakmış gibi görünüyor muydu? Ama sen geldikten sonra hâlâ orada kalıyor... Sana bir yetişkin olarak tavsiye verirsem... Onu çok fazla bekletme. Şu anda o da kendi duygularını bilmiyor."

 

Bae Jinman omzunu okşadı ve sonra ayrıldı.

 

"... Herkes ne düşünüyor?"

Chu Youngjin, aniden yemeğini yemeden önce bir süre boş oturdu. Kıyafetini giydi ve Kapılar Bahçesi'ne yöneldi.

 

***

 

Kapıyı açtı ve içeri girdi.  'Kapılar Bahçesi' Hanında dizilen kapılar ağaçlara benziyordu. Bugünün konsepti gökten bir kar düşerken şu anda trend olan 'Dünya tarzı' gibi görünüyordu.

 

Shiro'yu bir bankta buldu.

 

"... Beni tekrar aramaya gelirsen seni öldüreceğimi söylemedim mi?"

 

Soğukça konuştu.

 

"Öyleyse öldür beni."

 

Omuz silkti.

 

Shiro'nun gözleri parladı.

 

Puk!

 

Chu Youngjin'in de gözleri parladı.

 

Shiro en üst düzey bir savaşçıydı. Hareketini bile göremedi. Ağzı titriyordu.

 

"Beni nasıl böyle öldürebilirsin? 1 yıldızlı seviyeye düştüğümü biliyorsun, değil mi? Deminki yumruğun ne kadar zayıftı?"

 

Silkelendi ve hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalktı.

 

Bakışları kötüydü.

 

"Seni... öldürmeyeceğimi mi sanıyorsun?"

 

"Öyleyse öldür beni."

 

Omuzları titriyordu, sanki gidiyormuş gibi arkasını döndü. Arkasından konuştu.

 

"Beni öldüremiyorsan sorumluluk al. Beni kurtardığın için. Her gün geleceğim."

 

Shiro'nun utanmaz konuşmasını duyunca gözleri titredi.

 

"Seeen!"

 

Puuuk!

 

Bir sonraki an düzenlenmiş gibi uzakta duran Shiro, aniden Chu Youngjin karda uzanırken bulunduğu yerde durdu.

 

"Kalk."

 

Homurdanıp homurdanmadığını veya soğuk konuşup konuşmadığını anlayamadı.

 

Masum bir şekilde ayağa kalktı.

 

Pat!

 

Tekrar darbe aldı ve yerde yuvarlandı.

 

"Kalk!"

 

Puk!

 

Her kalktığında darbe aldı.

 

Chu Youngjin, geri çekilmeden dayanmak için elinden geleni yaptı ancak büyük güç farklılıkları nedeniyle yere düşüp yuvarlandı.

 

Puk! Puk! Bang!

 

Kaç kez darbe aldığından emin olmayan Chu Youngjin ayağa kalkmaya çalıştı, ancak uzuvlarına güç veremedi. Tekrar tekrar kalkmaya çalıştığında geri düştü. Sonunda karda kuş gibi çırpındı. Acı çektiği darbeler uzun zamandır 1 yıldızlı bir savaşçının dayanabileceği sınırları aşmıştı.

 

Chu Youngjin göremese de Shiro'nun yüzü bir noktada gözyaşı dökmüştü. Duygusuz yüzü artık görülmüyordu. Yüzü kızarmıştı. Beyaz ve kırmızı yanaklarına her an gözyaşı akacakmış gibi görünüyordu.

 

Dudakları titriyorken konuştu.

 

"Tekrar gelirsen vurarak öldürürüm seni."

 

'Ölmediğim için yarın geleceğim.'

 

Chu Youngjin cevap vermek istedi ancak birçok kez darbe aldıktan sonra konuşamamıştı.

 

Adım. Adım.

 

Yürürken ayak seslerini duydu.

 

Adım. Adı…

 

Aniden durdu.

 

Geriye bakmadan ve omuzları titrerken yüksek sesle bağırdı.

 

"Gerçekten! Ben vurunca ölürsün diye endişelenmem mi gerekiyor? Gidip iyileş!"

 

Sanki kendi sözleriyle şaşırmış gibi nefes nefeseydi ve sonra odasına kaçtı.

 

Chu Youngjin gülümsemeden önce orada boş boş uzandı söyledi.

 

"Hayat... yaşamaya değer mi?"

 

Şişen yanaklarına beyaz kar yağdı. Yanaklarındaki serinlik iyi hissettirdi. Onun gibi.

 

Lise öğrencisiydi.

 

Kalbi öldüğünde.

 

Beklendiği gibi... Kırık kalpler sevgi ile iyileşiyordu.

 

[Epilog - Chu Youngjin Son]

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44308 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr