Bölüm 171: Herkesin Kendi Hesabı (4)

avatar
1113 2

Sovereign of Judgment - Bölüm 171: Herkesin Kendi Hesabı (4)


Çevirmen: SnBurak

Editör: ÇHY                 

 

Ertesi gün savaşa doğru gideceklerini duyduklarında iki grup delirmiş gibiydi.

 

Birinci grup, boyun eğdirmeye katılan en yüksek rütbeli savaşçılardan oluşuyordu. Choi Hyuk ile tanışmak için acele eden en yüksek rütbeli yedi savaşçı, planının ayrıntılarını talep etmekte direterek ani programdan sürekli şikayet ediyordu.

 

Yanıt olarak Choi Hyuk, Alev Cehennemi’nin adını kullandı.

 

‘Huzursuz olmanızı anlıyorum. Ancak Yüce Kanat Alev Cehennemi’nin bana güvenmesinin bir nedeni var. Siz de bana güvenmelisiniz. Yarın öğreneceksiniz.’

 

Sadece istediği şeyi söyledi ve onları reddetti.

 

Daha sonra onu görmeye gelen kişi biraz beklenmedikti. Shapley ve Laniakea Süper Kümeleri Komutanı Zırhlı Hayalet’ti. Geçen sefer küçük, ikincil bedeni olarak geldiğinden farklıydı. Choi Hyuk, Zırhlı Hayalet'in gerçek bedeninin gücü tarafından bastırılmıştı. Metalik parçalar, Zırhlı Hayalet'in taslağını oluşturmak için ışığı yansıtırken tüy gibi çırpınıyordu. Metal ve ışıktan yapılmış kanatlarını açtığında ki ihtişamı, onu dünyayı yargılayan bir melek gibi gösteriyordu. İlk bakışta güçlenmeden önce Alev Yağmuru’na benzer şekilde, aşkın seviyenin ilk aşamalarındaymış gibi görünüyordu.

 

İlişkileri kötüye gittiği için Choi Hyuk'a ilgisiz bir bakış attı.

 

“Gerçekten yüzünü görmek istemesem de... Kabile büyükleri beni gönderdiği için geldim.”

 

Bunu duyan Choi Hyuk’un ifadesi ister istemez sertleşti. Yüce Kanatlar, aşkın bir savaşçı olan ve iki süper kümenin başkomutanı olan Zırhlı Hayalet'in ‘yaşlılar’ olarak adlandırdığı kişilerdi. Bu, Alev Cehennemi ve Karanlık Ses'in yanı sıra diğer Yüce Kanatlarla ilk temas kurduğu noktaydı.

 

Yine de Zırhlı Hayalet'in ziyaretinin nedenini tahmin edemedi.

 

“Neden bir Zırhlı Ruh Kabilesi üyesi olarak uyanmış bir savaşçıyı hapse atıyorsun?”

 

‘Zırhlı Ruh Kabilesi üyesi olarak uyanmış bir savaşçı’ dediğinde Naro'ya atıfta bulunduğuna şüphe yoktu ama onu hapsettiğini iddia etmek mi?

 

Choi Hyuk kaşlarını çattı.

 

“Naro'yu hiçbir zaman hapsetmedim.”

 

“O zaman neden kabilesinin çağrılarına cevap vermiyor?”

 

Aşkın bir savaşçının aurasını kısıtlama olmadan bırakan Zırhlı Hayalet, Choi Hyuk'a baskı yaptı.

 

Choi Hyuk, Naro'yu aramaya ve ona sormaya karar verdi.

 

Naro geldikten sonra Zırhlı Hayalet'i görünce ne yapacağını bilemedi. Tepkisine bakılırsa Naro, Zırhlı Ruh Kabilesi’nden bir çağrı almıştı

 

[Hayır... Bu... Asla kişisel olarak geleceğinizi düşünmedim.]

 

Kızaran Naro'ya, Zırhlı Hayalet nazikçe ama çok sevecen bir tutumda konuştu.

 

“Zırhlı Ruh Kabilesi'nin en yüksek rütbeli savaşçısı Naro, seni görmek harika. Endişelendiğim için geldim. Eğer isteğine aykırı bir durumdaysan söyle. Endişelenme gerek yok. Bu evrende bir Zırhlı Ruh Kabilesi üyesini hapsedebilecek kimse yok.”

 

Sesi kabilesi için gururla doluydu.

 

Naro sinirlendi.

 

[Öyle değil!]

 

“O zaman?”

 

[Ben... Vahşi Savaşçılardan ayrılmak istemiyorum.]

 

Zırhlı Hayalet, bir an için şoka girmiş gibi görünüyordu. Tekrar konuşmayı zar zor başardı.

 

“Tekrar düşün. Sonsuza kadar ayrılmayacaksın. Zırhlı Ruh Kabilesi üyesi olarak uyananlar, eğitimimizi almak zorunda. Ancak o zaman Zırhlı Ruh Kabilesi’nin gerçek bir üyesi olabilirsin. Ayrıca vücudunu yeniden yaratmalısın! O büyük, ağır uzay gemisinde ne kadar kalacaksın? Şu an olduğundan çok daha güçlü olabilirsin!”

 

[... Uzay gemisini seviyorum.]

 

Naro, Zırhlı Hayalet'in bakışlarından kaçındı.

 

Choi Hyuk, Naro'ya baktı ve Naro da Choi Hyuk'a baktı ve telepatik olarak şu anda hissettiği duyguları gönderdi. Naro konuşmayı öğrendiğinden beri telepatiyi fazla kullanmamıştı. Ancak ilk tanıştıklarındaki gibi Naro telepatiyi sadece onunla iletişim kurmak için kullanmıştı.

 

Choi Hyuk şu anda hangi duyguları hissettiğini anlamıştı.

 

‘Ben... Gitmek istemiyorum.’

 

Zırhlı Hayalet’in şu anda Naro'yu ikna etmesine yardımcı olursa muhtemelen Zırhlı Ruh Kabilesi üzerinde iyi bir izlenim bırakabilirdi. Hatta diğer Yüce Kanatlara daha hızlı yaklaşabilirdi.

 

Buna rağmen Choi Hyuk, gözlerini kapattı. Aniden ayrılmaya karar veren yöneticileri, Handke, Leah ve Kim Honghyun ve özellikle hâlâ kararsız olan Lee Jinhee'yi düşündü.

 

Spekülasyon basitçe bir spekülasyondu. Hangi yolun en iyi olacağını bilmiyordu ancak Choi Hyuk kalbinin seçtiği yolda yürümeye karar verdi. Zaten kendine yeterince yalan söylemişti.

 

Choi Hyuk, Alev Cehennemi’nin adını bir kez daha kullandı.

 

“Naro’nun eğitimi hakkında endişelenmene gerek yok. Bu kez yapılan sefer Yüce Kanat Alev Cehennemi tarafından şahsen denetleniyor. Dünyadaki diğer deneyimlerden daha iyi olacağından eminim. Daha geniş düşünmenin en iyisi olduğunu düşünüyorum. Hepimiz ittifakın üyeleri değil miyiz? Kendi kabilesi tarafından eğitilmeye ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. Bu şekilde Naro, ‘ittifak’ın büyük bir savaşçısı olabilir. Naro’nun kararını destekleyeceğim.”

 

Söylediği bir şey, metalik tüyleri aynı anda durup bir ‘Ting’ sesi çıkardığında Zırhlı Hayalet’i kızdırmış gibi görünüyordu. Açıkça öfkeli görünmesine rağmen, Alev Cehennemi’nden bahsedildiği için harekete geçebilecekmiş gibi görünmüyordu. Gitmeden Choi Hyuk'a baktı.

 

[İttifaktan pek haz etmiyorsun.]

 

Naro neşeli bir sesle konuştu. Naro'nun hissettiği sıcak duygular Choi Hyuk’un kalbine aktarıldı.

 

***

 

Choi Hyuk, Vahşi Savaşçılar için ister istemez üzüldü.

 

Bu gerçekte bir başkasının savaşıydı. Alev Cehennemi diğer rakiplerini kontrol altında tutmak ve yetkisini güçlendirmek istediği için bir savaş başlamıştı.

 

İntikam peşindeyken Choi Hyuk bir kukla olarak bu duruma itilmişti ve Vahşi Savaşçılar, nihai düşmanı Alev Cehennemi için ölecekti.

 

Bütün bunlar güçsüz olduğu için olmuştu.

 

Choi Hyuk karar verdi.

 

‘Bu son oyun.’

 

Bir dahaki sefere... Kılıcını bir daha kılıfından çıkarması son intikamı için olacaktı. Dişlerini sıkan Choi Hyuk, artan üzüntü ve öfkesini yuttu. Bunlar, yeni bir evrenin yolunu yapmak için katlanmak zorunda kaldığı acılardı.

 

Choi Hyuk bu acıları topladı ve onları Mavi Yelelere yöneltti. Karma Kalbi boğuldu. Dünya'nın acemi eğitiminden sorumlu olanlarla uğraştıktan sonra Karma Kalbi, sanki hastaymış gibi durmadan atmaya devam etti. Choi Hyuk’un tüm gücünü ve kaderini sıkarken durmaksızın atıyordu. Choi Hyuk, sonun yaklaştığını ve hiçbir şeye kaybetmeyeceğini biliyordu.

 

“Taarruz! Mavi Yelelerin liderini mümkün olan en kısa mesafeden hedefliyoruz! Devam edemeyenleri geride bırakıyoruz!”

 

Choi Hyuk'un stratejisinin ne olduğunu merak ederken, takip eden savaşçılar açıklamasıyla şok oldular. Birdenbire tek bir noktada kırılmalarını söylemek... Bu strateji asla mükemmel manevra kabiliyetine sahip ve gerilla taktiklerinde uzmanlaşmış Mavi Yelelere karşı seçilmemeliydi.

 

Onlar şok olurken Choi Hyuk ve Vahşi Savaşçılar, Mavi Yele Kabilesi'nin önlerinde görünen sınır ordusuna doğru koşuyorlardı.

 

Doğru formasyonda bile olmayan taarruzları, düşmanları tarafından hızlı bir şekilde engellenecekmiş gibi kararsız görünüyordu.

 

Diğer savaşçılar onların peşinden gitmezlerse Vahşi Savaşçılar ağır kayıplara maruz kalırlardı. Eğer işler böyle ilerlediyse çabucak takip etmeyenlerin kınanacağı açıktı.

 

Mavi Yelelerin liderine doğru taarruz emrini yerine getirmemiş olsalar bile öncelikle bu taarruzu desteklemek zorunda kalmışlardı.

 

“Delilik! Şimdilik onları takip edelim! Yakaladıktan sonra, o piçleri sürükleyip geri çekiliyoruz!”

 

En yüksek rütbeli savaşçılar kendi birliklerinin liderliğinde Choi Hyuk’u takip ettikten sonra Choi Hyuk'a küfür etmeye başladılar.

 

Daha önce hiç yaşamadıkları bir savaş başladı.

 

Bang! Bang!

 

Grrr!

 

[İttifak pislikleri!]

 

Mavi Yeleler havladılar ve sövmeye başladılar. Pençeleri dışarı fırladı. Öndeki bir kurt ortadan kayboldu ve yeniden göründüğünde çenesi bir Vahşi Savaşçı’nın boynundaydı.

 

Ancak Vahşi Savaşçılar da yetenekliydi.

 

Lee Jinhee, boynunun arkasını hedefleyen ve boynunu sıkıca tutan bir Mavi Yele’yi yakaladı, onu sürükledi. Lee Jinhee, yüzünü başka bir kurdun çenesine itmeden önce kurdun midesini ve yanını bıçakladı.

 

Astları onu izledi ve hücum eden kurtları ezdi. Yine de taarruz hızları hiç düşmedi.

 

Mavi Yelelerin dış görünüşleri kurtlara benzerken renkli boyaları ve süsleri, bir şekilde medeni ve akıl sahibi olduklarını gösteriyordu. Vahşi Savaşçılar canavar öldürüyormuşçasına onları ayrım gözetmeden öldürdüler.

 

Bu sahneler peşinden gelen diğer savaşçıların tahminlerini aşmıştı.

 

‘Vahşi Savaşçılar ve Mavi Yelelerin’ seviyeleri o kadar da farklı değil mi? Peki bu nasıl tek taraflı?’

 

Çatışmaya dair Vahşi Savaşçıların geri püskürtüleceği tahminleri yanlıştı.

 

‘Yine de Mavi Yelelerin manevra kabiliyeti mükemmel olduğu için kırılmaları zor olacaktır. Ha?’

 

Vahşi Savaşçıların Mavi Yeleler tarafından geri itileceği ve manevra kabiliyetlerini kaybedecekleri öngörüsünün de yanlış olduğu kanıtlandı.

 

Bunun yerine manevra kabiliyetini kaybedenler Mavi Yelelerdi. Vahşi Savaşçıları yavaşlatmak için ellerinden geleni yapmışlardı ama ne kadar çok denerlerse o kadar acımasızca katledildiler ve geri çekildiler.

 

[Grrr!]

 

Şiddetli bir kükreme ile birlikte, en yüksek rütbeli bir Mavi Yele savaşçısı Choi Hyuk'u pusuya düşürdü ancak o ana kadar Choi Hyuk’un kılıcı zaten başının üstünden geçiyordu.

 

[Rrrr...]

 

Choi Hyuk'u ısırdığını düşünürken, en yüksek rütbeli Mavi Yele savaşçısı ölmüştü.

 

Titreme.

 

Ezici bir kuvvet.

 

En ufak bir gecikme olmadan Vahşi Savaşçılar, Mavi Yele sınır ordusunu baskıladı. Vahşi Savaşçıları kurtarmak ve pervasız bir şekilde taarruz eden ve Choi Hyuk'u geri sürüklemek isteyen diğer birlikler, arkasından takip ettiler. Vahşi Savaşçılara yetişemediler bile.

 

“İnanılmaz!”

 

Birisinin sesi duyuldu, çığlık atıyordu. Sesi, gururuna ağır bir darbe almış gibiydi.

 

***

 

Choi Hyuk’un Karma Kalbi’nin öfkeyle atması gibi Vahşi Savaşçıların karması da şiddetli bir şekilde kaynıyordu. İlk intikamından bu yana büyük ölçüde büyüyen karmaları, hâlâ Vahşi Savaşçıları doyurmamıştı, daha da şiddetli bir şekilde kaynadı, Vahşi Savaşçılar tatmin olmadıklarında şiştiler. Vahşi Savaşçılar yükselen karmalarını bastırmadılar ve sadece vücutlarını akışa bıraktılar.

 

Şu anda, Choi Hyuk'u takip etmeye devam edip etmeme kararını umursamayan Lee Jinhee bile, bir Vahşi Savaşçı’nın tipik özelliklerine uyarak zulümle ve tereddüt etmeden savaştı.

 

Ancak eylemleri Ryu Hyunsung’la kıyaslanamazdı.

 

Choi Hyuk dışında bu savaş alanında parlayan başka bir savaşçı olsaydı Ryu Hyunsung olurdu. Arkadan takip eden en yüksek rütbeli yedi savaşçı ve hatta dövüşe yardım eden Naro, Ryu Hyunsung'un verdiği güçlü auraya denk olamazdı.

 

‘Haha! Onları öldürebilirim! Daha fazlasını öldürebilirim!’

 

Ryu Hyunsung, Mavi Yelelerin canavar olmadığını, akıl sahibi olan bir karma türü olduğunu çoktan unutmuştu.

 

Aklı, doya doya öldürebileceği düşüncesiyle doluydu.

 

Uyandığı gün, Ryu Hyunsung’un zihnine damgasını vuran sonsuz bir kabus olmuştu. Yapabileceği tek şey arkadaşlarının güçsüzce ölmesini izlemekti, her kurdu öldürdüğünde o gün siliniyormuş gibi hissetti.

 

Ryu Hyunsung’un vücudu coşkuyla titredi.

 

Her zaman daha iyi bir gelecek hayal ederek savaşmıştı ve savaşmaktan bıktığında geleceğe hazırlanmak için yeni Vahşi Savaşçıları eğitmişti. Yine de ne kadar mücadele ettiği önemli değildi, geceleri kabus görüyordu ve kalbindeki boşluk yavaş yavaş büyüyordu. Ancak o zaman…

 

‘Ah, ben çoktan öldüm.’

 

Ancak o zaman Ryu Hyunsung, Chu Youngjin’in dövüş tarzını anlamıştı. Kalbi zaten ölmüş birinin aşırı bir şekilde savaşması gibiydi. Öte yandan acemi eğitimi sırasında, kalbinin çoktan öldüğünü kabul etmeyi reddetmişti ve inatla geçmişte ustalaştığı kılıç tekniklerini kullanmıştı.

 

Ryu Hyunsung bu kabuğu atmaya karar verdi.

 

‘Geleceği... Başkalarına emanet edeceğim.’

 

Ryu Hyunsung, Vahşi Savaşçıları terk eden Handke, Leah ve Kim Honghyun'u düşündü. Evet, geleceği onlara bırakması gerekiyordu. Bu şeyleri düşünmek, zaten ölü olan biri için bir sorundu.

 

Şimdi yapması gereken-

 

‘Öldür ve öldür!’

 

İster onun düşmanı, isterse kendisi.

 

Kendini özgür hissetti.

 

Ryu Hyunsung kılıcını salladı, bir Mavi Yele’nin başını böldü ve sonra gözlerini sapıyla parçaladı.

 

“Öleceğim! Öldüğümde… Bakalım ne kadar güçlü? Ha!”

 

Sanki ele geçirilmiş gibi saçmalıyordu.

 

Karması garip bir şekilde şişmeye devam etti ve ona benzer veya daha güçlü olan Mavi Yele savaşçılarını kolayca öldürebiliyordu.

 

Kalbi titredi.

 

Ryu Hyunsung her zaman Chu Youngjin'den bir adım daha geri olarak kabul edilmişti, ancak şu anda gösterdiği güç, eski Chu Youngjin'e karşı kaybetmezdi.

 

Bir Vahşi Savaşçı yerine bir iblis gibi görünüyordu.

 

“Nasıl böyle savaşabilir? Ah...”

 

Vahşi Savaşçıların ihtişamıyla şoklarını gizleyemeyen savaşçılar, Ryu Hyunsung'u gördüklerinde diyecek hiçbir şey bulamıyordu.

 

Kurtları yemlemek için boynunu kasıtlı olarak uzatıyordu. Sonra boynunu ısırmaya yaklaşanları tek darbeyle öldürüyordu.

 

Hatta kurtlar tarafından kuşatılırken savaştı ve onları kıskaç saldırıları başlatmaya zorladı. Ancak kurtlar ne zaman kıskaç saldırılarını başlatsalar, göz açıp kapayıncaya kadar ölüyorlardı.

 

Hiçbir şey ona zarar veremezmiş gibi görünüyordu.

 

Sıra dışı bir yüksek rütbe savaşçı olduğu söylendiğinde, Choi Hyuk’un katkıları da göz önüne alındığında özellikle kendi seviyelerinde veya altında olduğunu düşündükleri Ryu Hyunsung'u görkemini gördüklerinde şok olmuşlardı.

 

‘Vahşi Savaşçılar’ isminin ağırlığı kalplerine yapışmıştı.

 

Sınır ordusundan tek seferde çıkan cezalandırıcı sefer ekibi, Mavi Yelelere karşı harekete geçmek yerine hızla Mavi Yele topraklarının merkezine doğru ilerlemişti.

 

Choi Hyuk’un Mavi Yelelerin liderini tek seferde öldürme stratejisine katılmayan birlik liderleri bile şu anda bir şey tarafından büyülenmiş gibi Vahşi Savaşçıları çılgınca takip ediyorlardı.

 

O sırada Vahşi Savaşçıları terk eden Handke, Leah ve Kim Honghyun, Cennet Egemeni Camilla ile görüşüyorlardı.

 

Camilla, Vahşi Savaşçılar için endişeliydi.

 

“Gözetmen Choi Hyuk... ilk intikamdan memnun kalmadı mı? Öyleyse intikamı nereye yönlendiriliyor? İttifak tehlikeye girerse canavarlara karşı savaşta kazanamayız. Choi Hyuk başarısız olsa bile bir sorun. Tüm dünyalılar hain olarak adlandırılabilir.”

 

Handke yavaşça başını salladı.

 

“Bu sadece Lider Choi Hyuk'un kaybetmesi durumunda geçerli olur. Ancak liderin kaybettiğini hayal bile edemiyorum. İttifaka veya canavarlara karşı olsun. Onu takip eden Vahşi Savaşçılar için de aynı şey geçerli. Onları harekete geçiren mantık ya da akıl yürütme değil, yaralı gururu ve yıkılan mutluluğu. Yaraları ne kadar derin olursa o kadar duramazlar ve kaybetmezler. Tabii ki, sadece intikamla öfkelenenler geleceğimiz olamaz. Ancak dünyayı tersine çevirdikten sonra... Kimse dünyalılara tepeden bakamaz. Bu bizim geleceğimiz.”

 

Handke eklemeden önce sırıttı.

 

“Aslında nedeni önemli değil. Vahşi Savaşçıları terk etsem de yollarını engelleme konusunda hiçbir fikrim yok. Onlar için üzülüyorum ve onları gerçekten seviyorum.”

 

Bunu söyledikten sonra Handke, Dragonic'in süt beyazı gökyüzüne baktı. Choi Hyuk ve ötesinde durmadan savaşan Vahşi Savaşçıları ararken, savaşta şanslı olmaları için dua etti.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr