Bölüm 107: Yeni Toprak, Yeni Çağ (1)

avatar
1347 0

Sovereign of Judgment - Bölüm 107: Yeni Toprak, Yeni Çağ (1)


Çevirmen: SnBurak

Editör: ÇHY                      

 

Başka itiraz yoktu.

 

Karanlık Sırların Egemeni Lao Ban'ın yıkımından başlayarak gözsüz gözlemcilerin üstesinden geldiler, ilerleme değerlendirmesini tamamladılar, Cayenne Yıldızı’na boyun eğdirdiler ve hatta Chu Youngjin olayını yaşadılar. Her şey sonsuz kavga ve savaş dalgalarından doğrulanmıştı.

 

Choi Hyuk ve Vahşi Savaşçılarla yüzleşmek imkânsızdı. Dünya üzerinde onları ele geçirebilecek bir kuvvet yoktu.

 

Beklendiği gibi dünya da değişiyordu. Dünya düzeni ittifak ile ticaret için münhasır haklara sahip olduklarından Gözetmen Nasir'i sınırlandıran 6 gözetmen ve 9 büyük egemen altında yeniden düzenlenmişti.

 

Bekle ve gör yaklaşımı ile ruh halini okuyanlar harekete geçmeye başladı.

 

“Ayrı yollardan gidelim.”

 

Başkan Shin Woojin’in cesareti Choi Hyuk'un cevabıyla kırıldı. Onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.

 

“Ancak Güney Kore o zaman yok olur.”

 

“Bu isim çok mu önemli? Sonra adını devam ettirirsin.”

 

Choi Hyuk'un zihni kararlıydı. Haklıydı. Tüm dünya yıkıldığında Kore Yarımadası'ndaki 70 yaşındaki bir ülkenin hayatı veya ölümü önemsiz bir sorun olarak düşünülebilirdi.

 

“Fakat…”

 

“Hayır. Cevabım değişmeyecek. Başkanın Vahşi Savaşçılara kabul edilmesi konusuyla ilgili bir düşüncem yok, idari görevler ittifakı veya antlaşması konusunda da hiçbir fikrim yok. Büyük bir egemen olarak otoriteni bıraksan bile Vahşi Savaşçılara benim müritim olarak katılmak istersen kabul etmem. Vahşi Savaşçılar tam anlamıyla çılgın savaşçılardan oluşan bir organizasyondur. Ve öyle olması gerekir. Sen ve seni takip edenler bunun için uygun değilsiniz. Çılgın savaşçılar olmak için fazlanız var. Ayrı yollara gidelim. Gerçekten istemiyorsan ayrıcalıklarından vazgeç ve düzenli bir sömürgeci olarak bölgemde yaşa. Söyleyebileceğim tek şey bu.”

 

“...”

 

Sonunda Shin Woojin’in vazgeçmekten başka yapabileceği bir şey yoktu.

 

Dürüst olmak gerekirse Shin Woojin'in Kore Yarımadası'ndaki şimdiye kadarki konumu belirsizdi. Başkandı. Kendi yeteneğini kullanmıştı ve karışıklık içinde yetkisini kaybetmemişti. Kaybolan ordunun çoğunluğunu kazanmıştı ve Güney Kore'de düzeni sağlamak için kamu hizmetini kullanmıştı. Gerçekten Güney Kore'nin lideriydi. Choi Hyuk'un gücü Dragonic'teki kolonileştirilmiş topraklarla sınırlıydı. Dünya'da, Güney Kore içinde, Vahşi Savaşçılar azınlıktı.

 

Ancak bu durum, ilerleme değerlendirmesinden bu yana anında tersine dönmüştü. İlerleme değerlendirmesi sırasında dünya nüfusu yarı yarıya azalmıştı. Dünya'da bu tür bir kaosa dayanabilecek hiçbir yer yoktu. Anarşik durum devam ediyordu. Öte yandan, ilerleme değerlendirmesine aktif olarak katıldıktan sonra Choi Hyuk'un etkisi kendi kendine genişlemişti. Güney Kore vatandaşları zihinsel olarak başkan yerine Vahşi Savaşçılara bağımlı olmaya başlamıştı. Birçok vatandaş Choi Hyuk'un sömürge arazisine taşınmıştı. Choi Hyuk'un bayrağı altındaki Kore vatandaşları nüfusun yarısından fazlasını oluşturuyordu.

 

O andan itibaren Başkan Shin Woojin saltanatına odaklanmak zorunda kalmıştı. Bu üzücüydü.

 

Shin Woojin, Anti-Vahşi Savaşçı İttifakı'na katılıp savaştığında Nasir'in haklarını paylaşan dokuz büyük egemenden biri olabilmişti. Normal olarak 9 büyük egemen, kendi ülkeleri üzerinde komuta yetkisine sahipti. Japonya'dan Yamato ve Çin'den Zhang Ziyin de öyle. Ancak Shin Woojin, Güney Kore'yi Choi Hyuk'un yaptığı gibi yapamamıştı.

 

Bu yüzden sadece izlemişti. Choi Hyuk yönetimindeki klanların katı kuralından memnun olmadığını ve hatta yükselişlerini umduğunu biliyordu. Ancak Chu Youngjin olayından sonra her şey netleşmişti. Kimse Vahşi Savaşçılarla yüzleşemezdi.

 

Bu durumda Shin Woojin yetkisini korumak için Choi Hyuk’la ittifak olmayı önermişti. Kolonileştirilmiş topraklarında kamu düzeni ve içişleri gibi politikaların paylaşılıp birleştirileceği bir teklifti. Bir tür federal hükümetti. Vahşi Savaşçıların yönetim ve siyasi yeteneklerden yoksun olduğunun farkında olduğu için bu federal hükümet sistemini, Güney Kore vatandaşları üzerindeki kendi yetkisini tamamen sağlamlaştırmak için kullanmayı planlıyordu. Choi Hyuk savaşı ve sıradan siyaseti ele alacaktı. Onun planı buydu.

 

Ancak Choi Hyuk teklifini reddetti. Ayrılma talebinde bulundu.

 

Shin Woojin'in uymaktan başka seçeneği yoktu.

 

“Gözetmen Choi Hyuk Güney Kore'den ayrıldığını ilan etti. Gözetmen Choi Hyuk ve Başkan Shin Woojin'nin anlaşmasının ardından Güney Kore vatandaşları taraflarını seçmekte özgür.”

 

Her ne kadar dünya o kadar karmaşa içinde olsa da basın ve internet iletişim ağları düzgün bir şekilde işlev göremese de ayrılık haberi Kore'ye hızla yayılmıştı.

 

Taraf seçme zamanı gelmişti. Şu ana kadar iki tarafta da bulunanlar ne karar vereceğini düşünmekle meşguldü.

 

“Ben, Shin Woojin, sorumluluk alıp sizi günlük yaşamınıza döndüreceğim.”

 

Başkan Shin Woojin, Güney Kore'nin meşruiyetini iddia ediyordu. İnsanları çekmek için özlem duyan insanların güvenli ve tanıdık yaşam tarzlarına geri dönecekleri konusunda uyarıda bulunmuştu. Bir kişi daha toplamak için her türlü iyiliği hazırlamıştı.

 

Diğer taraftan Choi Hyuk ‘isterseniz gelin’ tavrı sergiliyordu.

 

“Bana katılanların yaşlı, genç, erkek, kadın, engelli olup olmadıkları umurumda değil. Dinlenmeden savaşacaksınız. Ve kazanacaksınız.”

 

İnsanlar vaatleriyle katılmalarını isteyip istemediklerini söylemiyordu. Bununla birlikte, kalpleri vaatleriyle titreyen insanların sayısı az değildi.

 

Böyle zamanlarda yaşıyorlardı.

 

***

 

Doppelganger kraliçesini ele geçirme sürecinde ortaya çıkan sorunlardan biri Vahşi Savaşçılar ve küçük klanlar arasındaki çatışmaydı.

 

Choi Hyuk bu sorunla ilgili aşırı bir önlem almıştı. Bu aynı zamanda Güney Kore'den ayrılmaktan başka seçeneğinin olmamasıydı.

 

Choi Hyuk, yetkisi dahilinde ki tüm sömürgecilerin oluşturduğu 3. birliği oluşturmayı ve kontrol etmeyi planlıyordu. Strateji oluşturabilecek bir gözetmen yetkisiyle onları canavarlara karşı savaşa göndermeyi ve sonra Vahşi Savaşçıları kontrol etmek için terk etmeyi planlıyordu. Normal sömürgeciler, küçük klanlar ve Vahşi Savaşçılar arasında net bir fark olacaktı.

 

Ayrıca bu tedbirin herhangi bir istisnası yoktu. Madenci, çiftçi veya aşçı olsunlar, taslak hazırlanacaktı ve daha sonra savaşa katılacaklardı.

 

“İyi olacak mı? Eğer durum buysa üretim oranımız düşecek.”

 

Topçu Kaptan Handke defansif bir tavır sergiledi.

 

Choi Hyuk başıyla onayladı.

 

“Dünyalıların üretimi ittifakınkine kıyasla bir toz zerresi gibi. Eğer satabileceğimiz tek şey gücümüzse o zaman buna odaklanmamız gerekiyor.”

 

Sesi kararlıydı.

 

Fakat müritlerinin hâlâ çok endişesi vardı.

 

Muhafız Bae Jinman dedi,

 

“Muazzam bir kaos olacak. İlerleme değerlendirmesi sırasındaki büyük çaplı keşiflerden sonra bir şekilde hoşgörülü oldukları söylense de her iki durumda da hâlâ savaş odaklı olmayan birçok insan var. Madencilik, çiftçilik, hizmet ve imalat sanayilerinde körü körüne savaşa gönderildikten sonra uyum sağlamak zor olacak.”

 

“Bu yüzden bir savaşçı okulu kuracağız. Dünyadaki en büyük eğitim okulu olacak. Hâlâ uyum sağlayamazlarsa Shin Woojin'i takip edebilirler. Vahşi Savaşçılar bizim kimliğimizdir. Benim kolonileştirilmiş topraklarımda yaşayanlar savaşlara katılmalı. Onları haftada bir ya da iki kez göndermeyi düşünüyorum. Biçimsel Vahşi Savaşçılar olamazlarsa bile en azından ikinci ya da üçüncü dizi ya da stajyer olarak hareket edebilmeliler.”

 

Choi Hyuk'un açıklamalarını sessizce dinleyen Baek Seoin yavaşça elini kaldırdı.

 

“Fakat... Nihayetinde insanlığı daha güçlü hale getirmek için insanlığın genel yeteneğini güçlendirmenin gerekli olabileceğini düşünüyorum. Askeri güç her şey değil. Cayenne Yıldızı’nda bile karmayı bizzat çıkarma becerisine sahip olmadığımız için onu ittifaklara ucuz bir fiyata verdik. Naro'nun boyutlar arasında hareket etmesi mümkün olsa bile verimliliği hâlâ çok değil ve güvenmekten başka seçeneğimiz olmadığı bir durumdayız. İttifakın büyük ölçekli orduları geçirmek için askeri geçit sistemi. Sonunda, eğer bu kilit teknolojilerden herhangi birine sahip olamazsak ittifakın kavrayışından asla uzaklaşamayacağız.”

 

Dikkatli bir şekilde başlayan sözleri konuşurken daha kesin bir ifadeyle doluydu. Evet. Daha çok düşündüklerini anlamıştı. Eğer askeri güçlerini bu teknolojiler olmadan yükseltmeye odaklanırlarsa sadece ittifak için yararlı bir araç haline gelebilirlerdi. Choi Hyuk, Baek Seoin'in söylediği şeylerle ister istemez derin düşüncelere girdi.

 

Sonra başını iki yana salladı.

 

“Baek hyung dediklerinde haklı. Ancak Dünya'nın teknolojisi ittifakın yüz binlerce yıl gerisinde. Naro olsa bile durum değişmez. Askeri geçit sistemine bakıldığında bile Naro bunun nasıl çalıştığı hakkında hiçbir fikri olmadığını söyledi. Şu anda söylediğim şey; bu teknolojileri araştırmaya vaktimiz yok. Düşüncelerim, askeri gücümüzle birlikte ittifak içindeki konumumuzu yükseltip bu teknolojileri öğrenmek.”

 

 

“Hmm...”

 

Herkes sessizdi. Choi Hyuk'un düşünceleri aşırıydı. Ancak düşüncelerinin yanlış olduğunu söylemek zordu. Aynı zamanda haklı olduğunu söylemek de zordu ama nereden geldiğini anlayabiliyorlardı.

 

“Anlaşıldı.”

 

Sessizce dinleyen elini başlangıç olarak kaldıran Ryu Hyunsung ile diğerleri de sağ ellerini kaldırarak izledi.

 

Karşıt görüşleri olan Baek Seoin, Handke ve Bae Jinman bile ellerini kaldırıp, “Anlaşıldı.” dediler.

 

Bu, Vahşi Savaşçılar arasında en üst sıralardakilerden oluşan toplantılarda yaygın bir manzaraydı.

 

Liderleri olarak Dünya'da en çok konvansiyona meydan okuyan kişiye sahip oldukları sürece kimse onun teslim olacağını düşünmüyordu. Bu düşüncelere sahip olsalardı en başından beri Choi Hyuk'un komutası altında kalmazlardı.

 

Toplantılar çoğu zaman bir şeye karar verilecek bir yer değil, aksine Choi Hyuk'un amaçlarını açıkça anlamanın bir aracıydı. Ancak o zaman yöneticiler işlerini kendi amaçlarına göre yapabilirlerdi. Choi Hyuk bu süreçte fikrini değiştirirse o zaman da sorun yoktu.

 

Bu yüzden, tamamen ikna olmamış olsalar bile, Choi Hyuk'un amaçlarını anladıktan sonra bir “Anlaşıldı.” ile devam etmeleri normaldi.

 

Toplantı böyle bitmek üzereyken Lee Jinhee, Ryu Hyunsung'u dürttü. Bugünlerde kendini göstermeye çalışırken toplantılara katılmış ve bir kez ağzını açmamıştı. Ancak ortaya çıkarmak istediği bir şey varmış gibi görünüyordu.

 

Lee Jinhee'nin parmağıyla dürtüldüğü için şaşıran Ryu Hyunsung, 'Aha!' ifadesi takındı. Boğazını temizledi ve Choi Hyuk'a sordu,

 

“Ayrılmayacak mıyız? Bir ülke adı düşündün mü?”

 

Bu soru ortamı değiştirdi.

 

Bir isim bulmak baş ağrısı ve aynı zamanda heyecan verici bir süreçti. Vahşi Savaşçıların yöneticileri Choi Hyuk'a beklenti dolu yüz ifadeleriyle baktılar.

 

Choi Hyuk cevap verirken hevesli bakışlarını gördü,

 

“Sorun değil. Onlara istedikleri şeyi demelerini söyle.”

 

'Vahşi Savaşçıların toprağını' karakterize eden 'çılgın yasa' böyle kararlaştırılmıştı. Vahşi Savaşçıların topraklarında yaşayan herkes iki haftada bir savaş görevlerine katılmak zorundaydı. Kelimenin tam anlamıyla çılgın bir yasaydı. Birisi dedi ki,

 

“Çılgınca... Dünyadaki tek gözetmen Choi Hyuk değil, o çılgın yerde yaşayacak insan var mı?”

 

Ancak oraya doğru giden insanlar vardı. Çok fazlalardı.

 

“Hyungnim{1}, beni daha önce dinlediğinde gayrimenkulde ikramiyeyi vurduğunu hatırlıyor musun?”

 

“Evet. Bu yüzden sana sığır eti ısmarladım. Diğerleri para kaybettiğinde ben çok para kazandım. Hızlı bir değişiklikten falan bahsettiğin için aldım… Ama iyi yaptın. Düşündüm de... Dünya böyle olunca her şey mahvoldu.”

 

“Hyungnim, şu anda daha büyük bir değişiklik var. Choi Hyuk'u seçmelisin.”

 

“Choi Hyuk? Shin Woojin'i seçecektim... Choi Hyuk'u seçersek 2 haftada bir savaş alanına gitmemiz gerektiğini söylüyorlar. Bunu nasıl yapabilirim? Daha bir canavar bile görmedim.”

 

“Zor olsa bile zorundasın, Hyungnim. Dünyada ya da Dragonic'te bir gelecek yok. Choi Hyuk'a bak. O delirmiş, değil mi? Peki ya neden? Hızını almış. Dövüşmekte iyi olduğundan değil mi? Artık uzay çağı. Sadece ittifakla ticaret yapabilenler hayatta kalabilir. Peki, Dünya teknolojiye sahip mi? Veya kaynaklara? Şu anda, bir dünyalı için uzayda ilerlemenin tek yolu savaşmak. Korkutucu olsa da yapmanız gerekiyor. Sadece ilk yatırım olarak düşünün. Şimdi nasıl savaşacağını bilmen gereken bir dönem. Hyungnim, bana güvenmiyor musun?”

 

“Hmm... Bu şekilde söyleyince sözlerin doğru görünüyor... Ama ya ölürsem?”

 

“Ehh, neden bundan korkuyorsun? Geçmişte aynı değil miydi? Yatırımları başarısız olduğunda insanlar ölmedi mi? Korkmana gerek yok. Sadece kendini hazırlaman gerekiyor. Farklı bir sınıftayız. Çaylak gibi koşamayız, değil mi?”

 

“Hazırlamak?”

 

“Evet. Akrabanın bir Vahşi Savaşçı olduğunu söylemiştin, değil mi? Sanırım Baek Seoin yönetiminde bir Vahşi Savaşçı Hamam Böceği olduğunu söylediğini duymuştum... Önce onunla iletişime geçip özel ders isteyelim. Şey... Görev sırasında bize yardım etmesini istersek iyi olur ama bunun için henüz umut etmeyelim ve hayatta kalmamızı sağlayacak becerileri öğrenelim. Hyungnim bana güvenmek zorundasın. Eğer direkt rahatlık için Shin Woojin'e gidersek kesinlikle 5 yıl içinde ölürüz. Sen de gördün. Dirilmeyenler küle dönüşüyor ve ölüyor. Şu anda içinde yaşadığımız dünya böyle. Zayıfsan öleceğin bir dünya. Güçlenmekten daha iyi bir yatırım yok.”

 

“Tamam, anladım. Evet, onu aramayı deneyeceğim.”

 

Her yerde böyle konuşmalar vardı.

 

Güçlü olmadığın sürece hayatta kalamayacağın bir dünyaydı.

 

Bu dünyada, hiç kaybı olmayan Choi Hyuk, takip edilmesi gereken en uygun lider olabilirdi.

 

Geçim kaynaklarını bir kenara atmaya ve yeni bir meydan okumaya girmeye karar veren insanlar Choi Hyuk yönetiminde toplanıyordu.

 

{1} Genç bir erkeğin kendinden büyük erkeğe hitap şekli. 'Hyung'dan daha saygılı.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr