Bölüm 96: Harabelerde (2)

avatar
1468 1

Sovereign of Judgment - Bölüm 96: Harabelerde (2)


Çevirmen: SnBurak

Editör: ÇHY

 

Bir göz açıp kapayıncaya kadar sululaklar sömürgecilerin arasına karıştı. Paçavraları insan şekline sokmuş biri gibi görünen canavarlar, “Şaaaaa!” diye bağırdı. Orada dururken hoş olmayan bir sesti.

 

“Euack!”

 

Ancak yakınlardaki sömürgeciler geri çekilmeye başladıklarında tepeleri attı.

 

“Karma! Karmam emiliyor!”

 

Kaçan bir sömürgeci çığlık attı.

 

Kaos vardı.

 

Choi Hyuk’un hayal kırıklığı arttı. Onlara tecrübe kazanmak için bir fırsat olduğu söylendiğinden her gözetmen tüm savaş odaklı sömürgecileri getirmişti. Choi Hyuk'un milyonlarca savaşçıyı getirmesinin nedeni de buydu. Ancak sayılarla ne yapabilirlerdi?

 

Choi Hyuk'un bakış açısına göre acınacak derecede zayıflardı.

 

Hış!

 

Choi Hyuk daldı. Bir hayalet gibi aşağı doğru eğildi ve bir sululakı iki parçaya ayırdı. Sululaklar karmayı emmeye çalışacaktı ve ne kadar yaklaşırsanız o kadar çabuk emeceklerdi ancak hepsi hem kontrol hem de İntikam’da eksik olan düşük seviyeli savaşçıları etkileyen bir saçmalıktı.

 

Choi Hyuk aceleyle kaçan küçük ve orta boy klanlara acıyarak baktı. Sululaklar böyle kaçılacak canavarlar değildi. Bunun yerinde ortaya çıktıkları an onları öldürmezseniz birliklerinize ciddi zarar verecek tehlikeli canavarlardı. Ancak bu klanlar sululaklara saldırmaya bile çalışmadılar ve kaçmakla meşgullerdi.

 

‘Ne zaman beş para edecekler?’

 

Choi Hyuk, sadece Vahşi Savaşçı seviyesinde olanların işine yarayacaklarını düşündü. Bu klanların ne kadar süre faydalı olacağını düşündüğünde hiç olumlu düşünmedi... Yine de onları kurtarmak zorundaydı.

 

Choi Hyuk, sululakları öldürürken etrafta zıplıyordu.

 

Çat! Boom!

 

Vahşi Savaşçıların topçuları ateşlerini uzaktan görünen sululaklara odakladılar ve onlardan önce saldırıp onları indirdiler.

 

İnanılmaz hareket kabiliyetine sahip olan Lee Jinhee'nin birlikleri etrafta çekirge gibi zıplıyordu.

 

Fakat çevrelerinde çok fazla sululak vardı.

 

“Çabuk, çabuk! Patlamadan önce öldürün!”

 

Baek Seoin acil bir şekilde bağırdı.

 

Karanlık Ses her gözünü kırptığında birkaç sululak ortaya çıkıyordu.

 

Görünüşleriyle aynı zamanda etraflarındaki karmaları hızla emiyorlardı ve bir noktada bu enerjiyi patlatıyorlardı. Canlı bomba gibilerdi. Şu anda bir kabus gibiydiler.

 

Baaang!

 

Baaaang!

 

Her yerde şiddetli patlamalar meydana geldi. Normal patlamalar yatay olarak yayılıyordu ancak sululaklar kendilerini patlatınca kapalı bir yerdelermiş gibi tüm çevrelerini yok ediyorlardı. Zemin tamamen parçalanıp buharlaşmıştı. Yıldızın yoğun ısısını emen Cayenne yıldızının özel yüzeyi kaybolduğunda yıldız tarafından yayılan alevler bir fırtına gibi arttı. Alevler tarafından süpürülen sömürgecilerin Dayanıklılığı acınası durumdaydı, bedenleri bile kalmamıştı.

 

“... Yerleri çok iyi.”

 

Choi Hyuk kaşlarını çattı. Sululaklar zaten can sıkıcı orta rütbeli canavarlardı fakat Karanlık Ses’in desteğiyle gerçekten sinir bozucu varoluşlar olmuşlardı. Karanlık Ses göz kırptığı an hayalet gibi ortaya çıkıyorlardı fakat her yerde, uzman olmayan bölgelerde ortaya çıkmaya devam ettiler. Gizlenen Karanlık Ses açıkça dünyalılara bakmıştı ve onları zayıf noktalarından bıçaklamıştı.

 

“Kuaah! Di... E... E...”

 

Patlamadan önce sululakı öldürmeye çalışan cesur bir 2 yıldızlı sömürgeci vardı. Ancak yaklaştıkça karma emiliminin hızlanmasına dayanamadı ve sululakın ayaklarının önünde yıkıldı. Vücudu mumya gibi kurudu ve toz gibi dağıldı. Sadece 3 yıldızlı seviyenin üstünde olanlar sululakın karma emilimine zar zor dayanabilirdi.

 

Sonunda kimsenin öldüremediği sululak, yeterli enerji topladıktan sonra patladı.

 

Baaang!

 

Bu sesi her duyduklarında, sömürgecilerin savaşçı ruhu azaldı.

 

Bu yöntemi ilk kimin başlattığını kimse bilmiyordu. Ancak bunu tartışmak için de bir neden yoktu. Yaşamın veya ölümün sınırında insanlar içgüdüsel olarak yaşamak için bir yol bulurlardı.

 

Tamamen beklenmedik saldırı neden aşina olmadıkları ama korkutucu bir ses çıkarıyordu? Saldırıya uğrayan şaşkın sömürgeci, yoldaşına soluk bir yüzle bakmak için döndü.

 

“Neden… Neden?”

 

Hiç özür dileme belirtisi olmadan yoldaşı ona kindar gözlerle baktı. Onu bıçakladığı silah, şu anda bir gölge dişlerin tuttuğu aç köle hayaletti.

 

Baang!

 

Bir sululak uzaktan patladı.

 

Yoldaşını bıçaklayan adam patlamaya aç köle hayaletin yarattığı 'bariyer' ile dayanabildi. Hayatta kalmak için bazıları üzülmekten vazgeçti ve elinde bir aç köle hayaletle yoldaşlarına koştu. Bu her yerde meydana geliyordu.

 

Karmalarının emilimini engelleyebilen Choi Hyuk, Vahşi Savaşçılar ve klanların yöneticileri aceleyle sululakları öldürmek için harekete geçti, ancak Karanlık Ses tarafından kontrol edilen sululaklar her zaman açıklıklar bulup patladılar.

 

Ayrıca... Kendi hayatlarını kurtarmak için yoldaşlarını öldüren hainler de kalmıştı.

 

“Tsk...”

 

Choi Hyuk koşarken gördüğü arkadaşlarını aç köle hayaletlerle bıçaklamaya çalışanların boyunlarını kesti. Ancak tüm ruh halini tek başına kontrol edemiyordu. Patlamaya dayanamayanlar ve en ufak bir hayatta kalma şansı olan yöntemi seçmek için her iki şekilde de ölecek olanlar için de sonuç belliydi.

 

Yeterince güçlü olmayanlar için bitmek bilmeyen bir kabus gibiydi. Onları aç köle hayaletlerle bıçaklamaya çalışan yoldaşları. Önce bıçaklamalı mıyım yoksa birinin bana saldırmasını bekleyip başka seçeneğim yokmuş gibi mi davranayım ya da ölsem bile onurumla mı öleyim? Boş yere ölmek istemiyorlarsa birkaç saniye içinde bir seçim yapmak zorundalardı.

 

Bu acımasız seçimin ortasında sululaklar patlamaya devam etti ve kabus kötüleşiyor gibiydi. Ancak çok geçmeden kabusun sonu gelmişti. Belki de Karanlık Ses yorulduğu içindi ama göz kırpması yavaşlamıştı. Sonra durdu. Göz kırpması durduğunda saldırı da durdu.

 

Cayenne Yıldızı ile ilk savaşları sona erdi.

 

Fiziksel kayıplar büyük olsa da moralleri özellikle darbe almıştı. Boşuna ölen birçok kişi vardı. Ayrıca yoldaşlarını bıçaklayarak yaşayan birçok kişi vardı. Birbirine öfke ve düşmanlık besliyorlardı ve komutanlar öfkelenmeye başlamışlardı.

 

***

 

Çatışmalar çeşitli yerlerde meydana geliyordu.

 

“Kahretsin... Seni piç! Dongsoo'yu mu bıçakladın?”

 

“Ne diyorsun sen! Dongsoo kim?”

 

Huzursuz bir ses yoldaşını bıçaklayan birini sorguya çekmişti.

 

“Şu Leo klan piçlerini gördün mü? Bizim klanın yöneticileri sululakları öldürmeye çalışırken canını ortaya koyarken onların tüm klan yöneticileri kaçmakla meşguldü. Serbest geçiş yaptılar...”

 

“Ne diyorsun sen? Sen kaçmadın mı?”

 

Klanlar arasındaki anlaşmazlıklar vardı.

 

“Hayır, şu çılgın... Bütün birlikleri nasıl plan yapmadan oraya sürükleyebildiler?”

 

“Aslında o bir gözetmen. Neden insanları hevesle sürüklüyor? Bizi buraya sürüklediyse düzgün bir şekilde komut vermeli!”

 

Choi Hyuk'a karşı öfkelerini sessizce ifade eden gruplar da vardı.

 

“... Bunu boyun eğme savaşı sırasında hissettim, aslında çok zayıf değiller mi?”

 

Vahşi Savaşçılar diğer klanları küçümsüyordu.

 

Ordudaki ruh hali berbattı.

 

Bu ruh hali içinde Choi Hyuk, Vahşi Savaşçıların yöneticilerini ve her klanın klan liderlerini topladı ve bir toplantı yaptı.

 

Toplandıkları an Choi Hyuk direkt konuya girdi.

 

“Düşmanımızın oluşumu Komutan Mack'ten duyduğumuzdan çok farklı. Mevcut taktiğimizden vazgeçeceğiz. İlk olarak, karşılaştığımız canavarlarla yüzleşmek için yeni dizilimler ve taktikler kuracağız. Ayrıca ortaya çıkması muhtemel canavarlar için hazırlık yapacağız.”

 

Sonra Choi Hyuk yeni dizilimi açıkladı. Amaç, her klan uzmanının ve sihirbaz birliğinin üyelerinin eşit derecede dağılması ve sululaklar için hazırlanmalarıydı. Ayrıca, jaksamların ortaya çıkması durumunda klanlardan üstün olan bağımsız bir birlik oluşturacağını söyledi.

 

'Klanlar kendilerini komuta etme özerkliğine sahiptir.' Bu planı tamamen geri çekti. Bu kaçınılmaz bir seçimdi. Başlangıçta Başak Kümesi komutanının ve diğer savaşçı liderlerin söylediklerini yansıtan bir emirdi ama şu anda durum tamamen farklıydı.

 

“O halde Yönetici Baek Seoin’le dizilimin ayrıntıları hakkında konuşun. Ah, ayrıca, savaşta yoldaşlarını aç köle hayaletlerle bıçaklayarak hayatta kalanlar var. Onları bulacak bir yöntem düşünün. Ekiplerin güveni için onları yalnız bırakamayız.”

 

Kısa toplantıyı bitirdikten sonra Choi Hyuk ayağa kalktı. Arkasındaki Baek Seoin'in yüz ifadesi kaderine boyun eğmiş gibi görünüyordu.

 

“Affedersiniz! Gözetmen!”

 

Bir klan lideri elini kaldırdı. Gitmek üzere olan Choi Hyuk durdu. Baek Seoin neyin geleceğini biliyor gibi görünen bir ifadeyle elini alnına koydu.

 

“Acaba… Geri çekilmeyi hiç düşünmüyor musunuz?”

 

Klan liderinin cesur sorusuyla diğer klan liderleri başlarını salladı. Yaralılar bir yana, moralleri dibe vurmuştu. Choi Hyuk, birbirlerine olan güveni yeniden sağlamak için yoldaşlarını bıçaklayanları takip etmek istediğini söylemesine rağmen güvensizlik sadece bununla kolayca iyileşmeyecekti. Klan liderleri bu durumun geri çekilmeyi düşünmek için yeterli olduğunu düşünüyorlardı.

 

Fakat Choi Hyuk, neden bahsettiğini soruyormuş gibi başını eğdi,

 

“Geri çekilmek?”

 

Anlaşılmayan bir kelime. Hepsi buydu. Bu kelimeyi geride bırakarak Choi Hyuk başka bir yanıt vermedi ve gitti.

 

Bu açık bir retti ve Baek Seoin’e göre beklenen bir şeydi.

 

'Katılan klan liderleri geri çekilme talebinde bulunabilirler. Onları görmezden gelmek ya da onlara baskı yapmak her şey değildir. Memnun olmayacaklar. Onları teselli etmek gerekiyor.' Baek Seoin zaten Choi Hyuk'u uyarmıştı ama Choi Hyuk 'Memnuniyetsizlik? İstiyorlarsa öyle olsun. Dürüst olmak gerekirse o kadar zayıflardı ki aşırı uyuz oldum,’ cevabını vermişti.

 

Baek Seoin iç çekme isteğini bastırdı. Vahşi Savaşçıların bu durumda aynı dalga boyunda olmadıklarını gösterirlerse sadece işleri daha da kötüleştirirdi. Baek Seoin o kadar soğuk bir yüze bürünmüştü ki bıçaklansa bile hiç kan damlamayacakmış gibi görünmüyordu. Sonra sert bir ses tonuyla yeni dizilimin ayrıntılarını şaşkın klan liderlerine açıklamaya başladı.

 

Klan liderleri içten içe şaşkın ve öfkeli hissetmelerine rağmen, belki de ‘İblislerin Efendisi’ Choi Hyuk’un savaş sırasında gelişigüzel boyun eğdirmesini hatırladıkları içindi ancak duygularını ifade etmediler. Kararsızlıklarını söylemediler ve bunu içlerine attılar.

 

***

 

Choi Hyuk ortaya çıktığında, yıkılan binalara ve yüzen şehre baktı.

 

“Hiç kazanç olacak mı?”

 

Eşlik eden topçuyla Lee Jinhee, kalıntıları keşfetmek için ayrıldı.

 

Enkaza bakıldığında yok edilmesinin üstünden uzun zaman geçmediğine dair belirtiler vardı, bu keşfin amacı harabelerde ipuçları bulmak ve canavarlar hakkında bilgi toplamaktı. Beklenmedik canavarlar nedeniyle başka bir can kaybını önlemekti.

 

Yaralılar... Choi Hyuk yaralıları düşündüğünde içi kötü oldu. Bilinçsizce başını salladı.

 

“Böyle devam edemeyiz.”

 

Ani ve beklenmedik bir saldırı olduğunu düşünseler bile kayıplar beklenenden daha yüksekti. Klanları temizlemek ve mümkünse sadece Vahşi Savaşçılarla beraber savaşmak istiyordu. Ancak Choi Hyuk bunu yapamayacağının tamamen farkındaydı.

 

‘Bir dünyalının ittifakın çekirdeğine girmesi... Tek başıma imkânsız.'

 

Laniakea'yı deneyimledikten sonra bu düşünceye ikna olmuştu. Dünyalılar ittifakın dışındaydı. Düşük değerli olmaları kaçınılmazdı. Choi Hyuk bu durumda kendi başına güçlenecek olsaydı sadece yararlı bir araç olurdu.

 

Bu yüzden, beğenip beğenmediğine bakılmaksızın, milyonlarca acınası sömürgeciyi seçkinlere dönüştürmek zorunda kalmıştı.

 

Bunu düşünürken Choi Hyuk bir kükreme duydu.

 

“Kahretsin! Evet, ben bir katilim piç kurusu!”

 

Kısa süre sonra bir çığlık patladı.

 

“Euaaack!”

 

Durumu sadece gürültüyle açıkça görebiliyordu. Henüz yoldaşlarını aç köle hayaletlerle bıçaklayan hainleri takip etmemişlerdi...

 

“Ne gösteri ama.”

 

Choi Hyuk çığlık yönünde yürümeye başladığında işaret etti.

 

“Piç!”

 

“Ne? Geber!”

 

Bir cinayet vardı. Bir arbede gibiydi.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44240 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr