Bölüm 84: Yer Kapmaca (7)

avatar
1763 6

Sovereign of Judgment - Bölüm 84: Yer Kapmaca (7)


Çevirmen: SnBurak

Editör: ÇHY 

 

Şehirdeki zafer ziyafeti devam ediyordu. Bazen, sokaklarda hazırlanan ziyafet şöleninden geçen ani bir rüzgar esiyordu. Masa örtüsünün ters çevrilmesi ya da salatanın düşmesi gibi rahatsız edici durumlar oluşsa da bunlar bile eğlenceliydi. Karma yüzünden sarhoş olamasalar da Vahşi Savaşçılar yeme ve içme çılgınlığına girmişti. Zaten iyi bir ruh halinde oldukları için sarhoş olmasalar bile ruh halleri sarhoşlarmış gibi kızışıyordu. Rüzgar tekrar esti.

 

Aniden, şehir dışındaki bir alandan yüksek bir patlama sesi duyuldu.

 

Booom!

 

Hemen ardından alevler yükseldi. Kan kırmızısı alevler dağılmadan önce gökyüzünde yandı.

 

Doyasıya zevk alan Vahşi Savaşçılar bir yay gibi ayağa kalktılar. Şaşıran Nasari vatandaşları da peşlerinden ayağa kalktı.

 

Biri sordu,

 

“Liderin Alevli Kanat Dansı değil mi?”

 

Savaşçıların gözleri ürperti doldu. Kızışan ruh halleri bir bıçağın kenarı gibi buz kesildi. Festival sokakları sanki bir savaş alanının ortasındaymış gibi tehdit altındaydı. Daha önce keyifli bir oyunmuş gibi gelen ani rüzgar şu anda ölüme işaret ediyormuş gibi kasvetliydi. Bu dövüşmeye alışık olmayan sömürgecilerin dayanabileceği bir ortam değildi.

 

‘Biz… Biz öleceğiz…’

 

Nasari halkı ölümün burunlarının dibinde olduğunu hissetti. Biri altına kaçırdığında ılık bir idrar kokusu ortaya çıktı. Kimse gülmedi.

 

Tık, tık.

 

Sessiz adımlarla, birkaç insanın gölgeleri havada ok gibi vuruldu. Lee Jinhee, Chu Youngjin, Ryu Hyunsung ve Vahşi Savaşçıların diğer üst düzey yöneticileri, neler olduğunu çabucak anladılar. Ancak, şehri terk etmeden önce durdular. Choi Hyuk'un bu kısa süre içinde geri dönmüş olmasından kaynaklanıyordu.

 

Ciddi ifadesi onun derin düşüncelere daldığını gösteriyordu. Üç kişi, Richard, yardımcısı Leah ve Choi Hyuk, şehri birlikte terk etmişlerdi ancak sadece Choi Hyuk geri dönmüştü.

 

“Lider, Denge Egemeni’nden ne haber?”

 

Lee Jinhee sorduğunda Choi Hyuk yarım ağızla cevap verdi,

 

“Gitti.”

 

“Hmm… Onu öldürmedin, değil mi?”

 

Choi Hyuk başını belirsiz bir şekilde eğdi ve cevapladı,

 

“Ölmezdi…”

 

Sonra Lee Jinhee'yi geçerken,

 

“Karnınız doyduktan sonra toplanın. Akşam toplantı yapalım.”

 

Choi Hyuk ciddi bir bakışla uzaklaşmaya devam etti. Figürüne bakarken Lee Jinhee başını iki yana salladı.

 

Söylentiler çılgınca yayıldı. O gün ziyafete katılan birçok kişi vardı. Richard ve Choi Hyuk'un birlikte gittiğini görmüşlerdi ve büyük bir kargaşadan sonra Choi Hyuk'un tek başına döndüğüne tanık olmuşlardı. Kısa süre sonra, Richard'ın şifacıların hemen yayılmasını talep etme noktasına kadar ciddi bir şekilde yaralandığına dair bir söylenti duyuldu. Kimse bunu açıkça onaylamamasına rağmen bu hikaye gerçek olarak etrafta yayılmaya başladı.

 

'Richard, Choi Hyuk'a bir şey önerdi ve Choi Hyuk, öfkelenerek Richard'a saldırdı!'

 

Zaten Vahşi Savaşçıların güçlü eylemlerinden dolayı endişe içinde olan egemenler bu kez ciddilikle duruma baktılar.

 

“Richard'a bile saldırması... Rakiplerini ayırt etmiyor mu? Sözlerle başa çıkabileceğimiz biri değil.”

 

Anti-Vahşi Savaşçı İttifakı'nın ikinci seferine hazırlandığına dair söylentiler vardı. Bu kez Jessie'nin umutsuzca başarısız olduğu ilk seferine göre daha fazla egemen olduğu söyleniyordu.

 

[Vahşi Savaşçı Egemen Choi Hyuk. Kurtarıcı mı? Yoksa İblislerin Efendisi mi?]

 

[Cennet Egemeni Camilla, ‘O dünyayı kurtarabilecek bir savaşçı. Bu aceleyle karar vermemiz gereken bir şey değil...’]

 

[Vahşi Savaşçıların acımasızlıkları için soruşturun.]

 

Her türlü makale yayınlanmıştı.

 

Vahşi Savaşçıların kamuoyu tepkisi giderek kötüleşirken Choi Hyuk bunun yerine emin adımlarla ilerlemeye devam ediyordu.

 

***

 

Vınn.

 

Dragonic’te rüzgarlar şiddetle artarken bir fırtına oluştu. Beyaz, ağır gökyüzü korkutucu bir şekilde dalgalandı. Grddk, grddk. Gökyüzü her sallanıp sarsıldığında muazzamlığını ortaya çıkardı, tanımlaması zor bir ses ülkeyi sarstı. Dünyadaki gök gürültüsü sesleri ile kıyaslanamazdı. 'Muazzam bir canavar bizi yuttu mu?' ‘Midesinde sindiriliyor muyuz?’ ‘Gökyüzü yeri mi eziyor?’ Doğru olmadığını bilmelerine rağmen, ses her türlü düşüncenin zihinlerinden geçmesine neden olmuştu. Bu ses ve gökyüzünün dalgalanması, dökülüyormuş gibi görünmesi, hayal güçlerini aşan bir korku yaratmıştı. Ve bu korku sanki bir ruh tarafından ele geçirilmiş gibi anormal bir bilinç hali ortaya çıkarmıştı. Uzun süre dalgalanan suya bakarsanız zihniniz de size dalgalanın derdi. Görüşlerini dolduran gökyüzünün manzarası onlar çığlık atıp bir o yana bir bu yana dönerken ister istemez başka seviyedeydi… Sömürgecilerin bilinci fırtınanın etkisinden payını almıştı.

 

Grrddl. Grrddk.

 

İnleyen gökyüzünün altında Choi Hyuk, Vahşi Savaşçıları ve Nasari vatandaşlarını toplayıp açıkladı,

 

“Bir keşif gezisine çıkıyoruz. Yedi gözetmene karar verilene kadar.”

 

Choi Hyuk'un sesi gökyüzünün çığlıklarını deldi ve insanların kulaklarında açıkça duyuldu.

 

“Nasari'de yaşamaya devam etmek isteyenler sefere katılmalı. Şehirlerimde benimle beraber kavga etmeyen kimseye ihtiyacım yok.”

 

İlk başta, Nasari vatandaşları şaşkın ifadelerle birbirlerine fısıldadılar. Kısa bir süre sonra, Choi Hyuk'un 'Katılmıyorsanız, şehirden sürüleceksiniz,' demek istediğini anlayınca yüzleri bembeyaz kesildi. Son birkaç gündür dostane ilişkiler kurdukları Vahşi Savaşçılara bakıp bakışlarıyla neler olduğunu, bunu gerçekten yapıp yapmayacağını sordular ‘Ee n’olmuş yani?’ ifadesiyle karşılaştılar. Sonsuz kavga. Bu onların günlük yaşamıydı. Vahşi Savaşçılar, savaşmaktan nefret edenlerin şaşkına döndüklerini görünce şaşırmışlardı.

 

“Bazıları bunun çılgınca olduğunu söyleyip bize küfredebilirler ama endişelenmeyin. Durum böyle değil mi? Burası iki ay içinde iki ila üç milyar insanın öldüğü bir dünya. Zaten yeterince deliren bu dünyada mantıklı düşüncelerin işe yaramasının bir yolu yok. Delirelim. Bunun yerine daha da delirelim.”

 

Yükselen rüzgar, Choi Hyuk'un sesiyle birleşti ve daha büyük, daha kasvetli bir yankı yarattı. Choi Hyuk, bir tanrınınkine benzer bir sesle devam etti.

 

“Sizi galip yapacağım.”

 

Grrddk. Grrrdddk.

 

Bazıları Choi Hyuk'un sözlerinden korkarken, bazıları heyecanlandı.

 

İşte bir fırtına Dragonic'i bu şekilde esir almaya başladı.

 

***

 

Fırtına çıktı. Vahşi Savaşçılar fırtınayla birlikte ileri doğru koştu. Yanakları kırmızı yağmurla aşırı ıslanmıştı.

 

Çat.

 

“Geu...”

 

Başı Ryu Hyunsung'ın kılıcı tarafından kesilen ceset, fırtına tarafından götürüldü ve kayboldu. Karmasını gökyüzüne doğru yitiren cesetleri, kalabalık ve sıcak zeminden fırladı. Ryu Hyunsung ve onu takip eden ekipler, Vahşi Savaşçıları temsil eden 'teknisyenler’di. ‘Zihin Gözü’ özelliğini bir temel olarak kullanıp rakiplerinin zayıf noktalarından kesin kılıç darbeleriyle saldırdılar. Eşit bir savaş varmış gibi görünse bile, birkaç kılıç aniden parladığında düşmanları korkuluklar gibi kırılıp havaya uçuyordu. Kanları bile güzel kavisler çiziyordu.

 

Gümbür! Gümbür!

 

Chu Youngjin ve onu izleyen ekipler yıkımın vücut bulmuş haliydi. Karmalarını bir içten yanmalı motor gibi patlatarak yaratılan tek bir darbeyle düşmanlarını kan gayzerlerine ve sise dönüştürdüler. Dövüş yöntemlerini çok fazla güç harcadıkları ve tek bir kez bile kaçırsalar kaybedecekleri için Chu Youngjin’in ekip üyeleri tereddüt etmeden ileriye doğru saldırıyordu ve düşmanlarını tek başına bir saldırı ile öldürüyordu. Kanlı bir taarruz. Kaotik görünümlerinden dolayı, bu birlik Vahşi Savaşçıların sembolüydü.

 

“Sağa dönün!”

 

Bir grup Vahşi Savaşçı Lee Jinhee'nin bağırmasını takip etti ve düşmanların omuzlarına veya silahlarına basarken sağa koştu.

 

Bang, bang, bang!

 

Etki ile geri itilen düşmanlarının sıkı dizilimi yıkılmıştı.

 

“Sihirbazları bastırın!”

 

Atılgan gruplar, muhafızların üzerinden atladı ya da muhafızları es geçerek arkalarındaki uzun menzilli saldırganlara saldırdı. Düşmanları, daha önce hiç yaşamadıkları çevik vurucu güçle tökezledi, tepki gösteremedi.

 

Lee Jinhee ve ekibi dünyanın en hızlı iblisleri olarak biliniyordu. Şöhreti Alexei'nin videolarıyla her geçen gün arttıkça Lee Jinhee'nin ekip üyeleri yabancıların büyük bir kısmıydı ve bunların çoğunluğu karmalarını uyandırmadan önce ekstrem sporlardan zevk alan kişilerdi. En ön tarafta durdular, düşmanlarının üzerinden atladılar ve uzun menzilli birliklere saldırdılar, komutanlarına suikast düzenlediler ve hatta bazen düşmanlarının dizilimini yıkmak için bir karışıklık çıkardılar.

 

“Lider, iyi misin?”

 

Düşmanlarına bıçakla saldıran Alexei, Lee Jinhee'nin yüz ifadesine baktı. Çünkü insanların birbirleriyle savaşmasını istemediğini biliyordu. Lee Jinhee, Alexei'ye baktı ve saçlarını kabaca karıştırdı.

 

“Rosha, benim için endişelendin mi? Merak etme. Liderle konuştum…”

 

Bunu söylerken kılıcını düşmanının alnına sapladı. Kılıcını çıkardığı anda, akan kan rüzgar nedeniyle küçük bir kasırga oluşturdu. Gözleri hala açıkken, ceset rüzgara karıştı ve kayboldu.

 

Buna bakarak Lee Jinhee acı bir şekilde,

 

“Dürüst olmak gerekirse... Bu kadar zayıf olduklarını düşünmemiştim.”

 

'Çok fazla fark olması.'

 

Aslında bunu düşünen sadece Lee Jinhee değildi. Sadece Vahşi Savaşçılar da değil, ele geçirilen şehirlerinin savaşçı olmayan sömürgecileri, orta ve küçük klanlar bile böyle hissetmişti.

 

Onlarla savaştıklarında düşmanların güçlü olduğunu hissetmişlerdi ama şimdi Vahşi Savaşçılarla savaşırken korkuluk gibi yıkılıyorlardı.

 

Savaş deneyiminde zaten büyük bir fark olmasına rağmen Vahşi Savaşçıların son zamanlarda yaşadığı yoğun art arda savaşlar sayesinde duyuları zirveye ulaşmıştı. Düşmanlarının bakış açısından daha bedenleri ısınmadan önce acı çekmişlerdi. Onları durduramadılar. Vahşi Savaşçıların kılıçları düşmanlarının boynunu ve kalplerini deldiğinde, düşman kılıçları onlara dokunamamıştı. Vahşi Savaşçılar kılıçlarını on adım ötede sallarken onlar kılıçlarını önlerinde bir adım sallıyormuş gibi hissettiler.

 

“Sadece iki buçuk yıl... Hepimiz aynı anda dirildik ama çok büyük bir fark olmadı...”

 

Acıyla iç çeken Lee Jinhee, kılıcını bir kez daha kaldırdı.

 

“Gerçekten bizi durdurabilecek biri olup olmadığını merak ediyorum.”

 

Lee Jinhee başka bir düşmanın boynunu keserken acı bir şekilde gülümsedi.

 

“Euah... Euaack!”

 

Buna tanık olan başka bir düşman panik oldu ve kaçmaya başladı. Bu daha başlangıçtı.

 

“Euaahhh!”

 

Çeşitli yerlerde düşmanları bir gelgit gibi geri çekilmeye başladı. Kesinlikle yanlış bir seçim değildi. Savaşın başlamasından bu yana ezici bir şekilde yenilen düşmanlar kısa süre sonra kaçmıştı. Sonra Choi Hyuk ve Vahşi Savaşçılar kaçan düşmanlarını yalnız bırakacak ve düşman egemenin peşinden gidecek... Onu yakalayıp öldüreceklerdi. Hiçbir istisna yoktu.

 

Karşı Saldırı Egemeni, Beklenti Egemeni, Kan Egemeni isimlerini yaşatamayıp öldürülmüştü. Sonunda, Vahşi Savaşçıların ilerledikleri yerde bulunan egemenlikler, yedi gözetmen için başvurularını geri çekti ve Nasir gibi kaçmaya başladı.

 

Dragonic’in fırtınası da Vahşi Savaşçıların deliliği de durmadı.

 

Nasari'den başlayarak savaşa girmesinden bu yana üç hafta içinde Choi Hyuk beş kolonileşmiş toprak ele geçirmişti.

 

İntikam olarak öfkeli sömürgeciler Vahşi Savaşçıların üssü Barhaloleun'u kül haline getirdiler ve Vahşi Savaşçıların Yeouido'daki konutunu yıktılar. Yine de Choi Hyuk hiç umursamamıştı. Sadece hepsini öldürme tavrıyla ilerledi. Gerekli malzemeler ele geçirdiği kolonileşmiş topraklar tarafından sağlanıyordu. Teslim olan tüm vatandaşlar bir şehri ele geçirdiğinde orduya katıldıkça ordusunun sayısı giderek arttı. Tüm egemenlerin Choi Hyuk'a teslim olma endişesi yavaş yavaş gerçeğe dönüşüyordu.

 

Bu süre zarfında Choi Hyuk, daha çok Vahşi Savaşçı Egemen yerine İblislerin Efendisi deniyordu.

 

İnsanlar İblislerin Efendisi’ne karşı tekrarlayan boş bir yenilgiyle karşılaşmıştı. Bir iblislerin efendisi ya da her ne ise Choi Hyuk galip gelmeye devam ettiğinden Vahşi Savaşçıları ‘deli piçler’ olarak kötüleyen taraf her geçen gün değişti. İnsanlar galibiyetten yana olmak istiyordu.

 

Her gün bir anlaşmazlık oluyordu.

 

“Dürüst olmak gerekirse İblislerin Efendisi haklı.”

 

“Haklıymış, peh… Psikopat mısın sen? Bunca insanı öldürmesi doğru mu?”

 

“Şimdi, gerçekten... Gerçekten dünyanın üç yıl öncesiyle aynı olduğunu mu düşünüyorsun? İblislerin Efendisi insanları öldürmezse, insanların öldürülmeyeceği kadar huzurlu bir zamanda mıyız? İblislerin Efendisi olmasa da yedi gözetmeni seçmek için egemenler kendi aralarında savaşacağı sürece kanın kurumaya vakti olmazdı. O zaman kayıplar daha da fazla olurdu.”

 

“Yani Choi Hyuk’un haklı olduğunu mu söylüyorsun? Manyak… Yoluna çıkan herkesi savaşa sürüklemesi iyi bir şey mi? Eğer bu kadar iyiyse neden savaş alanına kendin gitmiyorsun? Neden buradasın?”

 

“Neden böylesin? Zaten benim elimden geldiği kadar mücadele ettiğimi biliyorsun.”

 

“Ayrıca, dürüst olmak gerekirse bu da normal değil. Sonunda, insanların hayatlarını riske atmaları ve savaşmaları gereken bir durumdayız… Fakat bunu sadece bir kısmın yapması mı mantıklı? İki taraf da aynı anda dirildi ama bazıları görevleri yaparken, klanlar arası savaşırken ve canını dişine takarak her gün mücadele ederken diğerlerinin geride kalıp rahatlıkla işlerini halletmesi mantıklı mı? Canavarlar yüzünden yok olabileceğimiz bir durumdayken mi? Hepimizin savaşmasına gerek yok. Geçmiş ilerleme değerlendirmeleri sırasında milyarlarca insanın, katılmayanlar yüzünden öldüğünü bilmiyor musun?"

 

“Tabii ki, o zaman bir sorun vardı... Yine de bu doğru değil. Bunu mantıklı olarak yapmalıyız, zorlamak her şey değil. İş bölümünü duymadın mı? Herkesin iyi olduğu bir şey var ve bunu düşünmeyip herkesi savaştırırlarsa… Şey, iyi değil.”

 

“Siktir et. Öyleyse hiçbir şeyde iyi olmayanlar, birçok şeyde iyi olanların arkalarında sapasağlam durmaları için canlarını dişlerine takıp savaşıyorlar mı?”

 

“Neden bu kadar duygusallaştın? Daha etkili olduğu için söylüyorum.”

 

“Etkiliymiş, hadi lan oradan… O kadar etkililerse neden İblislerin Efendisi tarafından parçalara ayrılıyorlar?”

 

“O…”

 

“Bu daha etkiliyse İblislerin Efendisi’ni yenmeleri gerekir! İş bölümü yapanların öldüğünü görmüyor musun? Aklını başına topla. Bu sadece ülkeler arasındaki bir savaş değil, insanlığın soyunun tükenip tükenmeyeceğine karar verecek bir savaş.”

 

“Hayır, bunu nasıl bu kadar basit bir şekilde...”

 

Choi Hyuk'u destekleyenlerin sesleri her geçen gün daha yüksek hale geldi. Choi Hyuk'un zaferlerinin kendileri, Choi Hyuk'un yönteminin doğru olduğuna dair kanıt gibiydi.

 

İblislerin Efendisi insanlığı böyle birleştirmeye devam edecek miydi? İblislerin Efendisi Choi Hyuk insanlığa önderlik etme kapasitesine sahip biri miydi? Choi Hyuk'un yöntemi gerçekten doğru muydu?

 

Yanlış görünse de alternatif yoktu. Choi Hyuk'a karşı çıkan çoğunluk, artan huzursuzluğu ve çatışmaları hakkında ne yapacağını bilmiyordu. Sanki fırtına insanların soğukkanlılığını götürmüş gibiydi.

 

[Dragonic’teki fırtınayı sakinleştirecek egemenler. Ayrım yapmadan katleden İblislerin Efendisi’nin ordusunu kovacağız. İmzalayan egemenlerin karşılıklı saldırganlık karşıtı anlaşma altında olacağına söz veriyoruz. Gücümüz dahilinde ki birlikleri müttefik güçlere göndermeye söz veriyoruz. - Katılan Egemenler: Richard, Camilla, Baijan, Nasir, Ichiro...]

 

Bu, Vahşi Savaşçıların zaferi, rakip egemenlerinin yenilgisi ve ölümü hakkında sürekli haber duyan insanlar için bir değişiklikti. Öncekinden farklı bir rüzgar. Fırtınayı sakinleştirebilecek yeni bir rüzgar.

 

‘Bir şey oluyor.’

 

‘Bu sefer farklı.’

 

‘İblislerin Efendisi bu sefer kazanabilecek mi?’

 

‘Hangi taraftan olacağız?’

 

Richard'ı destekleseler de desteklemeseler de genç, yaşlı, erkek veya kadın herkes bu büyük ölçekli müttefik kuvvetin oluşumuyla ilgilenmekten başka bir şey yapamazdı.

 

***

 

Ortak anlaşmanın açıklanması gizli görüşmeler sona erdikten sonra meydana geldiğinden müttefik kuvvetlerin ilerlemesi açıklamayla aynı zamanda başlamıştı. Müttefik kuvvetler sembolik olarak eskiden Vahşi Savaşçıların üssü olan Barhaloleun’dan başladılar ve daha önce Lao Ban'ın kolonileştirilmiş toprakları olan Zhiyu'dan ilerlediler.

 

Müttefik kuvvetlerin ilerlemesiyle ilgili haberleri duyan Vahşi Savaşçı ordusu toplandı.

 

Karşılaştıkları yer, Vahşi Savaşçıların kolonileştirilmiş toprakları ele geçirmeye başladığı bir çöl, Nasari’ydi.

 

Son aşamalarına giren fırtına, sağa ve sola kir ve yağmur ağaçlarını dağıttı; yere çivilenmiş gibi dimdik durup birbirine bakan Vahşi Savaşçılar ve müttefik kuvvetlerin sömürgecilerinin arasından geçti.

 

                                O kadar toplu attık bir beğeni bir yorum yapanımız  yok :(((

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr