Bölüm 80: Yer Kapmaca (3)

avatar
1510 1

Sovereign of Judgment - Bölüm 80: Yer Kapmaca (3)


Çevirmen: SnBurak

Editör: ÇHY

 

Hiçbir şey sizin planladığınız veya istediğiniz şekilde gitmemişti. Hayır, aslında, meydana gelen her şey her zaman bir karmaşa, pislik bir foseptik olurdu. Vücudunuzu o pis koku ve nem ile kirletmek anlamına gelse bile sadece asıl amacınızı gerçekleştirmek için umutsuzca düşürdüğünüz yüzüğü arayıp bulurdunuz.

 

Vahşi Savaşçıların hareketliliği şaşırtıcıydı. Naro, 'Karma Karakteristik Değişen Mobilizasyon Cihazı TİP A' olarak adlandırdığı 'ayakkabıları' ortaya çıkardığı için son derece gururluydu. İki ayaklı olmanın özelliklerini açıkça yansıtan, karmayı yürümeye dönüştüren, şarj edilebilir ve kullanımı kolay, hepsi olsa da etkili olan samimi bir tasarıma sahipti. Anında hızlanmak için ayakkabı tabanlarında bulunan enerji alanlarını kullanıyordu ve hızını sıfır sürtünme ile koruyabiliyordu. Yüklü enerji kullandığı için fazla enerji tüketmeden 300km/saat hıza ulaşabilirlerdi. Sadece bu da değil, Naro'nun ön keşiflerini rehber alarak hareket ettikleri için kaybolmaktan endişe etmeden ilerlemeye konsantre olabilirlerdi ve canavarlarla karşılaşmalarını minimumda tutabilirlerdi. Vahşi Savaşçılar bu ayakkabılara 'Hermes Ayakkabısı' adını verdiler.

 

Vahşi Savaşçı alayı, Dragonic'in süt beyazı gökyüzünün altına bir çizgi çizdi.

 

Savaşçıların ilk hedefi Palyaço Egemen Freeman’dı. Freeman, Barhaloleun Tepesi'ne 5.200 km uzaklıktaydı. Amerikalı’ydı ve en güçlü egemenlerden biri olarak biliniyordu. Aynı zamanda, 'Yıkım Ejderhası' veya 'Alevli İblis' gibi [Hayatta Kalmak ve Kaçmak] görevinin son patronunu yenen dört egemenden biriydi. Dördü Choi Hyuk, Richard, Camilla ve Freeman'dı.

 

Beyaz saçlı siyah bir adamdı. Olağanüstü bir kavrayışa sahipti ve rakiplerinin her zaman bir adım önünde olmak suretiyle kendi oyun alanını hazırlama becerisine sahipti.

 

“İlerleme değerlendirmelerinden geçeceğimizi hiç bilmiyordum. Çok büyük bir kayıp yaşadım. Vahşi Savaşçı Egemen'in bu kadar çok şey yapacağını hiç bilmediğim için. Ancak bu sefer tahminim %100, Vahşi Savaşçı Egemen 3 gün içinde istila edecek. Buna bahis oynarım.”

 

Rahat bir tişört ve kot pantolon giyerek konuştu,

 

“Fakat askeri gücü tahmin edilemediği için savaştığımız zaman bir kayıp yaşayacağım. Daha büyük bir zararı engellemek için daha küçüğüne katlanmalıyım.”

 

Sakin bir gülümsemeyle,

 

“İzleyin. Hayatta kalacağım ve Vahşi Savaşçı Egemen herkesin düşmanı olacak. Buna bahis oynayacağım.”

 

Kaderi 'Kumarbaz'dı. Zor hedeflere ulaştığında veya geleceği tahmin etmeyi başardığında karmasını artıran bir özellikti. Öte yandan yanılsaydı karmayı kaybederdi. Freeman, bu sefer önemli miktarda karma kazanabileceğinden emindi.

 

Bu yüzden…

 

Vahşi Savaşçılar, Freeman'ın kolonileştirilmiş topraklarına bir günde ulaştıktan sonra saçma bir durumla karşılaştı.

 

“Amerika ordusu.”

 

Freeman'ın kolonileştirilmiş topraklarını koruyanlar kendi klan üyeleri değil, Amerika Birleşik Devletleri'nin altındaki dirilmişlerin birlikleriydi.

 

“Ah, Tanrım... Başkan Frank ile anlaşma mı yaptı?”

 

Baek Seoin ağzı açıldı.

 

Palyaço Egemeni Freeman'ın eylemleri yıldırım hızındaydı. Vahşi Savaşçı Egemen'in onu hedeflediğini anladığı anda Başkan Frank ile anlaşma yapmıştı.

 

[Palyaço Egemeni Freeman, sömürgeleştirilmiş ülkesindeki payının %50'sini ABD'nin başkanı olması yanı sıra egemen olan Frank'e devretti. Freeman'ın kolonileştirilmiş toprağı özel bir devlet olarak Amerika Birleşik Devletleri'ne dahil edildi ve ABD'nin korumasını aldı.]

 

Vahşi Savaşçılar hızlıydı, ama ABD'nin eylemleri daha hızlıydı. Freeman'ın klan üyeleri geri çekildi ve ABD ordusu cephedeki yollarını engelledi. ABD ordusundan geçmeden Freeman'a saldırmanın bir yolu yoktu.

 

“Burası ABD toprakları. Daha yakına yaklaşırsanız bir savaş ilanı olarak algılayacağız.”

 

Vahşi Savaşçılar yavaşlayıp ve sınıra yaklaştığında ABD ordusundan bir uyarı aldılar. Ünlü Vahşi Savaşçılarla karşılaştıklarında ABD ordusunun tamamında gerginlik hissedilmesine rağmen diğer taraftan, belli bir güven gösterdiler. 'Bize saldırmayacaklar, değil mi?' Bu mantıklı bir güvendi.

 

Vahşi Savaşçılar kendi aralarında mırıldandı. Burada Palyaço Egemeni Freeman'a saldırmak için acele etmişlerdi ancak onları bekleyen ABD ordusuydu. Tavuk kovalayan köpekleri sevmiyorlar mıydı?[1]

 

Her türlü durumu yaşayan Vahşi Savaşçılar bile oldukça şaşırmışlardı. Herhangi bir sonuç olmadan bu şekilde geri dönmeleri mi gerekiyordu? Onlar, Vahşi Savaşçılar? Herkes Choi Hyuk'un yüz ifadesini inceledi. Ancak, çok fazla değişiklik yoktu.

 

Choi Hyuk'un bakış açısından, bir grup yavru civcive benziyorlardı. Öyleydi. Başkalarının dünyaya bakış şekli Choi Hyuk'un bakış şeklinden temel olarak farklıydı.

 

Aslında gerginken kendinden emin görünen ABD ordusu ve ABD ordusunu gördüğünde tereddüt eden Vahşi Savaşçılar yaşamları boyunca oluşturdukları basmakalıptan arınmış olmayan her iki gruptu. Onlar için ABD, dünyanın en güçlü ülkesiydi. En önemli diplomatik ortak. Onlarla çelişmek, dünyayla savaşmakla aynı şeydi ve onlarla çatışma yaratmak, ülkelerin birbirleriyle savaşmaya başlayacağı bir durumla sonuçlanacaktı. Aklı başında olmayan Vahşi Savaşçılar bile ister istemez durmuşlardı.

 

Ancak Choi Hyuk onlar gibi değildi. Yolunu kapatan ABD ordusundan korkmuyordu. Zayıflardı. Ona göre yavru civcivler sadece yavru civcivdi.

 

Choi Hyuk bağırdı,

 

“Hareket edin. Palyaço Egemeni Freeman'ı yakalamaya geldim. 5 dakika içinde yoldan çekilmezseniz Freeman'ın tarafını tuttuğunuzu varsayacağım.”

 

Choi Hyuk'un sözlerine karşılık Vahşi Savaşçılar yüksek sesle bir kargaşa çıkardılar.

 

'Vay, gerçekten mi? Gerçekten ABD ordusuna karşı mı savaşacağız?'

 

‘Liderimizden beklendiği gibi.’

 

‘Sorun yok mu gerçekten?’

 

‘Düşünecek ne var? Sadece her zamanki gibi çılgına dönelim, daha yüksektekiler onunla uğraşır.’

 

Çeşitli tepkiler vardı. Gariplik hissi ve akıl karışıklığı varken korku yoktu.

 

“Ah, lanet olsun… Baek Hyung. Sorun olmaz mı böyle?”

 

Lee Jinhee endişeliydi. ABD ordusuyla savaşmak mı? O zaman başlangıçta beklediklerinden daha fazlasını öldürmek zorunda kalabilirlerdi. Bundan nefret ediyordu.

 

Baek Seoin başını salladı.

 

“Bilmiyorum… Fakat…”

 

Baek Seoin'in gözleri soğuk bir ışıkta parladı.

 

“Politik olarak arkadan iş çeviren onlar. Freeman'dan ne aldıklarını bilmiyorum ama nüfusun %40'ını atan bir suçluyu korumalarına izin veremeyiz.”

 

Sonra acı bir şekilde ekledi,

 

“Tabii ben olsaydım, daha ılımlı bir yöntem arardım ama lider muhtemelen aramayacak. İlk ABD ordusunun nasıl tepki verdiğini görelim.”

 

ABD ordusunun komutanı Choi Hyuk'un güçlü tepkisine şaşırmıştı.

 

Choi Hyuk ile konuşmak için öne çıktı.

 

“Egemen Choi Hyuk. Palyaço Egemeni Freeman'ın bir çeşit bedel ödemesi gerektiğini kabul ediyorum. Ancak, ABD ona kendi yöntemleriyle cezasını verecek. Kolonileştirilmiş topraklarının yarısını kaybetti ve kolonileştirilmiş toprakları artık ABD'nin yargı yetkisinde. Ancak bu son olmayabilir. Geri dönüp beklerseniz Freeman'ın uygun bedeli ödediğini göreceksiniz.”

 

Freeman ve Başkan Frank arasındaki müzakereleri, sanki ABD'nin çıkardığı bir 'ceza' gibi anlatmıştı. Ancak, bu bir ceza olsa bile, Choi Hyuk'un standartları için çok düşüktü.

 

“Hepsi değil de yarısı mı? Bunun da üstüne o sadece bir klan lideri değil, bir egemen, bir insanlığın temsilcisi olan biri. O zaman cezası da o kadar sert olmalı. Hayatını istiyorum. Freeman’ın kellesini ya önüme getirin ya da çekilin.”

 

Freeman’ın kellesini getirmek. Freeman’la anlaşma yapan Amerika’dan istenmesi imkânsız bir istekti.

 

“Bu aşırı bir istek. Bu yöntem olmasa bile ona uygun bedeli ödeteceğiz...”

 

Komutan subay sürekli olarak Choi Hyuk'tan geri çekilmesini istedi, ama Choi Hyuk onun sözünü kesti.

 

“Ama bir bedel ödemiş olan Egemen Freeman nasıl hâlâ yedi gözetmenden biri olmak için başvuruyor? Hayır, en başından beri bu bir bedel ödemek mi? Bu sadece ABD’nin Freeman'dan bir şey kazanması değil mi? Tüm insanlık Freeman'ın eylemlerinden dolayı acı çekti ancak ABD, Freeman'ın para bayıldığı şeyi aldıktan sonra bir bedel ödemelerini mi sağladı?”

 

Choi Hyuk'un sözleri bir noktada gayri resmi konuşmaya dönüştü ve onlara olan saygısı kayboldu. Onu özellikle sinirlendiren şey, Freeman'ın hala başvurusunu geri çekmemiş olmasıydı.

 

ABD perspektifinde, birden fazla Amerikan egemenliğinin yedi gözetmene dahil olması en iyisiydi. Bu olay, Başkan Frank'in emri altında olan kişi Freeman ise bu özellikle ideal olmuştu. ABD bu yüzden Freeman'dan başvurusunu geri çekmesini istememişti.

 

Bu Choi Hyuk'u kusturmuştu. İlerleme değerlendirmelerine katılmayan bir egemenin yedi gözetmenden biri olması mı?

 

Choi Hyuk'un ses tonu sertleşti.

 

Komutan subay sinirlendi.

 

“Böyle bir hakaret!”

 

“Her neyse. 5 dakika geçti. Sizi uyardım.”

 

Choi Hyuk'un vücudundan alevler çıktı.

 

Bu, Vahşi Savaşçı Egemen olarak takma adını kaybedeceği ve sadece takma adı olarak İblislerin Efendisi’nin kalacağı korkunç bir savaşın başlangıcıydı.

 

Ölüm... Ve yine ölüm.

 

ABD, Freeman'nın kolonileştirilmiş topraklarının sınırındaki ABD ordusu ile Vahşi Savaşçılar arasındaki çatışmayı bildirmeden önce abarttı. Belirli sayıları bildirmek yerine, 'imha', 'ezici yenilgi', 'daha da fazla kayıp olabilir' gibi kışkırtıcı açıklamalar yaptılar.

 

Hayır... Belki de kayıpların sayısı en başından beri önemli değildi. Her halükârda Vahşi Savaşçılar yabancı bir gruptu ve kurban edilenler ABD vatandaşıydı. ABD öfkelendi. Dünya ne kadar karışık olursa olsun bir zamanlar oluşan ulusal kimlik kolayca ortadan kalkmazdı. ABD dirilenleri birleşti. İstilacı yabancı gücü dışarı atma sözü, birbiri ardına söylendi.

 

Freeman, portaldan Dünya'ya girip Choi Hyuk'un ilerlemesiyle ilgili haberleri duyduğu anda ABD'ye kaçmış olsa da Choi Hyuk... Geri çekilmedi.

 

ABD savunma birliklerini imha ettiler ve Freeman'ın klan üyelerinin kaçtığı kolonileşmiş toprağı işgal ettiler. Bu durumda kimse Freeman'ı Dünya'ya kadar kovalayacaklarını düşünmemişti. Yine de Choi Hyuk, Dünya'ya, ABD'ye ilerlemeye karar verdi.

 

“Şimdi geri çekilemeyiz. Palyaço Egemeni Freeman'ı öldürdükten sonra geri dönüyoruz.”

 

Kararına en çok karşı çıkan kişi Lee Jinhee’ydi.

 

“Fakat çok fazla alakası olmayan insan ölecek! Vahşi Savaşçıların karşılaşacağı kayıplar da büyük olacak!”

 

Yine de Choi Hyuk fikrini değiştirmedi. Bunun yerine, herkesin duyabilmesi için sesini yükseltti.

 

“Alakası olmayan mı? Freeman'ı korudukları andan itibaren alakaları vardı. ABD öne çıktı ve yedi gözetmen seçiminden önce bir güç oyunu sergiledi. Ancak yanlış rakibi seçtiler.”

 

"Fakat…”

 

Choi Hyuk sözünü kesti. Bunu tartışılacak bir sorun olarak görmüyordu.

 

“Jinhee nuna. Sence Vahşi Savaşçıları koruyan güç nedir?”

 

Gerçekte, Vahşi Savaşçılar olarak bilinen grubun hiçbir anlamı yoktu. Diğer egemenlerin klan üyelerine verdiği gibi büyük faydalar ya da kolaylıklar sunmamışlardı. Normal sivilleri de korumaya çalışmamışlardı. Bunun yerine, sadece klan üyelerinin hayatlarının her zaman risk altında olduğu savaşlara katılmışlardı. Vahşi Savaşçılar onları korumak yerine, normal insanlara zarar veren delilerdi. İtibarları kötüydü. Düşmanları her yerdeydi. Yine de Vahşi Savaşçılar gruplarını koruyabilmişti. Yine de Vahşi Savaşçılar etkiliydi ve sonsuz sayıda yeni acemi akışı vardı. Sebep neydi?

 

“Çünkü kaybetmiyoruz.”

 

Choi Hyuk dedi,

 

“Müritlerime zenginlik ve onur veremem. Diğer egemenler gibi mantıklı anlaşmalar yapamıyorum. Çok sayıda klan dışı üyeyi iyi koruyamıyorum. Tüm bunlara rağmen insanların beni takip etmesinin nedeni, kaybetmemem. Onlara sadece bir şey verebilirim: Sonsuz zafer. Bir kez bile kaybetmediğimde ve zaferimdeki güvenceler onlara kök saldığında rakibim tüm Alevli Kanat İttifakı olsa bile insanlar güvenecek ve beni takip edecek. Bu benim amacım.”

 

Choi Hyuk'un gözleri akıl hastası gibi parladı.

 

“Ama ABD benimle uzlaşmaya çalıştı. Savaşın rehin olarak olası yükselişini aldılar ve Vahşi Savaşçıların ‘Sıfır Kayıp’ temelini tehdit ettiler. Geri çekilemem. Ne bedel ödersem ödeyeyim.”

 

Choi Hyuk herkese baktı ve dedi ki,

 

“Bu sefer kazanacağız. Öyle ezici olacağız ki kayıplar düşük olacak. Her zamanki gibi.”

 

Choi Hyuk'a bakan Lee Jinhee'nin gözleri titredi. Choi Hyuk ona baktı ve kısık bir sesle,

 

“Bunun zaten farkındaydın.”

 

Bu yüzden, nispeten aklı başında olan Lee Jinhee, Choi Hyuk'u bırakamamıştı. Lee Jinhee... Herkesten daha düşünceliydi, ama öte yandan deliliğe yaklaşan kendini geliştirme arzusu da vardı. Lee Jinhee, Choi Hyuk'un gözlerini okudu. Tüm evrenle savaşsa bile kaybetmeyeceğine dair iradesini ve güvencesini okudu. Bu muazzam ölçeğin önünde yapabileceği hiçbir şey yoktu.

 

“Hyungum olduğun için cehenneme kadar seninleyim.”

 

Değişiklik olsun diye Choi Hyuk hyung demişti. Choi Hyuk gülümsedi.

 

Vahşi Savaşçılar portaldan geçti ve ABD'ye ilerledi.

 

[1] Tam deyim, 'Tavuğu kovalayan köpek sadece çatıya bakar.' İngilizcede, 'Planlarımız için çok fazla' veya 'Her şey boşa çıktı' demek.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44315 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr