Bölüm 62: İblislerin Efendisi (3)

avatar
1923 0

Sovereign of Judgment - Bölüm 62: İblislerin Efendisi (3)


Çevirmen: SnBurak

 

 

İnsanlığın hayatta kalmasının tek yolu - Kolonizasyon. Bir sömürgeci olmak tehlikeli olmasına rağmen sömürgeci olmak isteyen birçok genç erkek ve kadın vardı. Yeni Dünya'ya parasız sömürgeciler ve Batı'yı dolaşan kanun kaçakları gibi, gençlerin çoğu da medeniyet dünyasını geride bırakıp ellerinde kılıçlarla kolonileştirilmiş topraklara yönelmişti. Üstelik 'uzay' değil miydi? Sevgilinizle ayrıldığınızda hislerinize göre davranmanız için uygun bir yerdi ve 'uzay' kelimesi nedensizce insanların kanını kaynatmak için yeterliydi.

 

Sömürgeci olmaya kararlı olanlar normalde bir klana girmek için bir test yaparlar ya da Dragonic'e taşınmak için para ile Görev Puanları alırlardı. Bu husus, sömürgeci olmaktan başka seçeneği olmayan ilk dirilenlerden çok farklıydı.

 

Bu yüzden Lumin bugün bunu tekrar söylüyordu.

 

"Söylediğim şey, sömürgeci olmak geçmişe kıyasla hiçbir şey değil."

 

Bugünlerde çocuklar acı çekmenin ne olduğunu biliyor muydu? Söylemeden bile, sanki kalplerinden gelen övünmeyi duyabileceklerdi.

 

Çoğu klan lideri gibi Lumin de ilk dirilenlerden biriydi. Herkesten daha şiddetli kavgaların üstesinden geldikten sonra koloni haline gelen nesildi. Bu cehennemde birkaç başarı elde etmişti ve 'Lumin Klanı’nın klan lideri On Bin Lideri egemeni olmak için gerekli niteliklerin 3’te 2’sine sahipti.

 

Bu yüzden herkes gerginken o sakindi. Klan üyelerini neşelendirmek için sömürgeci olmak hiçbir şey değil diyordu.

 

Lumin'in yeni askerleri sözlerinin biraz ukalaca olduğunu hissetse de sözler garip bir şekilde onlara güvence verdi.

 

Klan liderleri Lumin surlara oturdu ve güvenle dedi ki,

 

“Endişelenmeyin; Ölmeyeceksiniz. Bundan daha kötü durumlarda hayatta kaldım.”

 

Sur dışında kalan canavar sayısı arttıkça soğukkanlı figürü ifadesizdi ama aynı zamanda güven veriyordu.

 

Lumin Klanı yetenekli, orta büyüklükte bir klandı. Kendilerini Lao Ban'ın yan klanlarından biri olarak görüyorlardı ve başkent 'Zhiyu'da aktiflerdi. Choi Hyuk birkaç gün önce 'Zhiyu'yu ele geçirdiğinde hemen teslim olan kar odaklı bir klandı.

 

Kaplıcalar şehri 'Pyungryu', madencilik şehri 'Wanwu', tarım şehri 'Yeshi' ve pazarı 'her şeyin pazarı' olarak bilinen çok gelişmiş olan başkent 'Zhiyu', hepsi bir anda Choi Hyuk'un emri altına girmişti. Aralarında, Choi Hyuk'un Lao Ban'a olan sadakatiyle karşı karşıya kalan orta ve küçük boyutlu klanlar vardı ve bazıları Lumin gibi bu tür bir ilişkiye sahip olmadıklarını söyleyerek hemen geri çekilmişti. Choi Hyuk, geri çekilen klanları bırakmıştı. Sadece bu da değil, şimdilik şehri yönetmelerini bile emretmişti.

 

Dürüst olmak gerekirse, eylemleri çok anlaşılır değildi. Choi Hyuk, dört şehri güvenli bir şekilde işgal edecek kadar askerle gelmemişti ve onları ele geçirdikten hemen sonra şehirlerden ayrılmıştı. Teslim olan klanlara geri dönmelerini söyledikten sonra, tüm Vahşi Savaşçılar Dünya'ya dönmeden önce başkentleri Barhaloleun'a doğru yola çıkmışlardı.

 

Aslında dört şehir anarşi halinde yalnız kalmıştı.

 

Bu şehirlerde orta ve küçük ölçekli klanlar birtakım fikirler yürütmeye başlamıştı. Şehirleri kendileri için mi zaptetmek? Bu imkansızdı. Choi Hyuk, Lao Ban'ın otoritesini miras alırsa savaşmadan sürgüne gönderileceklerdi. O zaman, geriye kalan iki seçenek vardı. Ya itaatkar bir şekilde şehri yönetmek ya da kaçıp başka bir kolonileştirilmiş toprak aramak.

 

Her biri kendi hesaplamalarını yaptı ve sonunda yarısı şehirlerden ayrılırken yaklaşık yarısı kaldı. Geriye kalan klanlar, rakiplerle dolu farklı bir kolonileştirilmiş toprakta yeni bir dayanak bulmak yerine kendilerini daha az rakibi olan bir şehirde yeniden canlandırmayı isteyen klanlardı.

 

Ancak sorun, canavarlardı.

 

"Canavarların şehir bölgelerine girmesi için mücadele gürültülü olmalıydı..."

 

Belki de gürültü ve kan kokusundan dolayıydı.

 

Choi Hyuk'un gidişinden birkaç gün sonra, şehirlerin etrafında toplanan canavarların sayısı artmaya başlamıştı. İlk başta 'Biraz gördüm sanki.’den ‘Çok var mı?'ya geçmişti ve şimdi, bir hafta sonra onlara ordu diyecek kadar sayıları artmıştı.

 

Ancak normalde onlardan korkmazlardı. Kalın surların yanı sıra canavarların yeteneklerini zayıflatan ve müttefiklerin yeteneklerini güçlendiren Bölge Piramidi'nin kutsaması vardı.

 

Ancak, Lao Ban'ın ölümünden bu yana egemenlik pozisyonu boş olduğu için Bölge Piramidi çalışmayı durdurmuştu. Deri asker ceketleri olmadan canavarlarla savaşmak zorunda kalmışlardı. Bu sebeple surların tepesinde ister istemez çözüm yolu aramaya başlamışlardı.

 

Gidip gitmemek için karar veren klanların olduğu noktaya gelmişlerdi. Ancak Lumin hala kendinden emindi.

 

"Burası bizim memleketimiz. Bir kez gidersek sonsuza kadar üssü olmayan insanlar olarak yaşamak zorunda kalacağız. Kaçma düşüncesini aklınızdan silin. Endişelenmeyin! Ölmeyeceksiniz. Vahşi Savaşçı Egemen böyle dedi. Lao Ban'ın otoritesini devraldıktan sonra geri döneceğini biliyorsunuz. Bölge Piramidi tekrar çalışırsa canavarların bir halt yapamayacağını biliyorsunuz, değil mi?”

 

Bölge Piramidi'nin çalışması iyi olurdu. Sadece o zamana kadar dayanmaları gerekiyordu. Önerdiği hedef, tüm canavarları engellemeye çalışmaktan daha gerçekçi bir hedef olduğu için klan üyelerinin dövüş ruhlarını canlandırmıştı.

 

Sonra, geriye kalan her şey Vahşi Savaşçı Egemen'in elindeydi.

 

`Hey, Vahşi Savaşçı Egemen. Hayır, Bay Vahşi Savaşçı Egemen. Ne olduğunu bilmiyorum ama çabuk bitir ve geri dön...’

 

Lumin'in kalbi bile acil bir şekilde yanıyordu.

 

**

 

Choi Hyuk'un aniden çekilmesinin nedeni aslında Egemen Görevi’ydi.

 

______

 

[Egemen Görevi]

 

Boyutsal iletimi tamamlayın ve boyutsal yalıtımı kaldırabilecek kodu alın. Üç boyutlu olarak izole edilmiş bölgeler arasında, Kangdong, Mapo ve Seongbuk, birini serbest bırakın ve içine hakim olan canavarları yok edin.

 

_______

 

Bu, zaman sınırı olan ve Dünya'da gerçekleşen bir görevdi. Egemen otoriteyi miras almaya öncelik veren Choi Hyuk'un ister istemez hızla geri çekildiği bir durumdu. Kore'ye döndükten sonra Choi Hyuk derhal Vahşi Savaşçılar için bir taslak yayınladı ve uzay görevlerinden dönen Vahşi Savaşçıları, karargahlarında beklemeye aldı. 12.000 asker, askere alınabilirdi. Bu, Vahşi Savaşçıların kuruluşundan bu yana en büyük asker alımıydı. Karar günü yarındı.

 

Seul'de alım yaptığı için Başkan Shin Woojin ile konuşmuştu. Shin Woojin, onu yakınlardaki sivillerle tanıştırmıştı, gıda tedarikçileri ve diğer sorunlar için Vahşi Savaşçılarla aktif olarak iş birliği yapmaya söz vermişti.

 

Vahşi Savaşçılar ve Süper Askerler arasında sık sık anlaşmazlıklar olmasına rağmen, Shin Woojin ve Choi Hyuk'un ilişkisi dostane idi. Shin Woojin'in bakış açısına göre Choi Hyuk’un kötü tarafında olmanın faydası dokunmazdı.

 

Halen başkan olmasına rağmen, son diktatörlüğü nedeniyle siyasi meşruiyeti büyük ölçüde düşmüştü. Ancak, onlara verebileceği kırıntılar nedeniyle hala ordu ve sömürgecilerin desteğini alıyordu ve vakfı olarak destekleriyle, vatandaşlarına popülaritesini tamamen kaybetmediği için asgari düzeyde güvenlik sağlayabiliyordu ve siyasi güç elde edebiliyordu. Fakat bu durumda Kore sömürgecileri arasında efsanevi bir varlık olarak bilinen Choi Hyuk'un kötü tarafında olmak mı? Vahşi Savaşçıların askeri gücü zaten korkutucuydu ancak bundan dolayı diğer sömürgecilerin tepkilerinin yumuşak olmayacağından şüphesi yoktu. Siyasi durum bu kadar kaotik hale gelirse vatandaşların kalpleri bile onu terk ederdi.

 

Başkan şimdiki savaş odaklı sömürgecilerin, büyük ve küçük klanların üyelerini, ülke dışında olan haklarını bile kabul etmişti. Destekleri onun en önemli siyasi temeli olduğu için genellikle çok şiddetli olmadıkları sürece kargaşalarını ve yasadışı eylemlerini görmezden geliyordu. Özellikle sömürgeciler arasındaki anlaşmazlıkları hiç umursamıyordu. Choi Hyuk'un akşam yemeğinde Song Simin'in kafasını kestiği an bu politikaya zaten karar vermişti.

 

Düzenli klanlara bu şekilde davrandığı için egemen bir klan olan Vahşi Savaşçılara daha da iyi davranacağı açıktı. Bunun üzerine Shin Woojin, Choi Hyuk'a çoktan borçluydu.

 

İlk bölgesini başarılı bir şekilde kolonileştiriyordu ve bu da onu egemen kılmıştı. Choi Hyuk'un gönderdiği Baek Seoin'den uygun bir tavsiye almasaydı, Shin Woojin asla egemen olamazdı.

 

İlk egemen grubu oluşturan 39 kişi vardı. Hepsi güçlüydü, inanılmaz başarılar elde ettikten sonra egemen olmuşlardı. Ancak bugün sadece 13 tanesi yaşıyordu. 26’sı ölmüştü. Her ne kadar uzay görevleri sırasında veya topraklarını genişletirken ölenler olsa da 17'si ilk kolonizasyonları sırasında ölmüştü. Ölümlerin çoğunu oluşturuyorlardı. Yani ilk kolonizasyon çok daha zordu.

 

Aslında, İngiltere başbakanı ve Fransa cumhurbaşkanı gibi gelişmiş ülkelerden gelenler bile ilk kolonileşmeler sırasında ölmüşlerdi. Garip bir şekilde İngiltere Kraliçesi başarılı olup egemen olmuştu.

 

Her neyse, Shin Woojin'in böylesine zor bir kolonileştirmede başarılı olmasının nedeni, Baek Seoin'in art niyetsiz tavsiyesinden kaynaklanıyordu. Askerlerin kompozisyonuydu. Taktiklerin yanı sıra askerlerin kalitesi ve oluşumuydu. Shin Woojin, tüm bunlar hakkında Baek Seoin'e danışmış ve ilk kolonizasyonunda güvenli bir şekilde başarılı olabilmişti.

 

Bu emsal nedeniyle, Choi Hyuk ve Shin Woojin arasındaki ilişki ister istemez dostane olmuştu. En azından Choi Hyuk, Shin Woojin için hala yararlıydı. Bu 'Egemen Görevi' için de geçerliydi. Bu sonunda kabul etmek zorunda kalabileceği bir görev değil miydi? Önceden görmekte kötü bir şey yoktu.

 

Başkan Shin Woojin'in yürekten desteği sayesinde, Seul'ün ortasında yapılacak Egemen Görevi’ne yönelik hazırlıklar acil olmasına rağmen sorunsuz bir şekilde ilerliyordu.

 

Choi Hyuk, Seongbuk Bölgesi'nin boyutsal izolasyonunu bırakmaya karar vermişti. Evet, Seongbuk. Bu yüzden Egemen Görevi’nden önceki gece huzursuz hissediyordu.

 

Yatakhaneden ayrılmıştı ve yalnız yürüyordu. Vahşi Savaşçıların yurdu basitçe talep edilmişti ancak aslında Yeouido'da lüks bir apartman kompleksi idi.

 

Choi Hyuk, bakımlı bahçe ve geniş sokaklarda sessizce yürüdü. Yeouido Xi apartmanları uzun duruyordu. 20.000 Vahşi Savaşçının hepsinin burada yaşaması mümkün olmasa da seçkinler olarak kabul edilenlerin hepsi burada yaşıyordu. Yaşam maliyeti yoktu. Choi Hyuk bu yükü müritleri için sırtlanmıştı.

 

Bu para nereden geliyordu? Kolonize toprakları olan bir egemendi. Kolonileştirilmiş topraklarına yapılan her geçit vergilendirilmişti. Kendi bölgesindeki her ticari işlem vergilendirilmişti. Ve Dünya ekonomisi, kolonileştirilmiş topraklardan gelen kaynaklara daha fazla güvenebileceği şekilde yeniden yapılanıyordu. Bu... üç yaşında bir çocuğun bile bir servet inşa edebileceği bir yapıydı.

 

"Para, güç, ne güzel…”

 

Bu geniş apartman kompleksinin kendisine ait olduğunu düşündüğünde garip hissetti. Bu, sadece para yoluyla elde edilebilecek bir güç seviyesi değildi.

 

Piyasa fiyatından daha fazla ödeme yapmasına rağmen bir ev satın almak gibi değil, tüm bir apartman kompleksini satın almak gibiydi, bu yüzden işlerin istediği gibi ilerlememesi mümkün değildi. Ne kadar para ödediğine bakılmaksızın insanlar belirli koşullar nedeniyle ayrılamazlardı. Ayrıca, zaten zenginlerin yaşadığı bir apartman kompleksi olduğu için her şeyi parayla çözmek mümkün değildi...

 

Ancak, 'Yeouido Kolonize Şehri Özel Kanunu' oluşturulmuştu. Bir klan piyasa fiyatının üstünde bir mülk satın almayı teklif ettiyse ve mülk bir klana ait değilse sahibinin mülklerini satmak ve ayrılmaktan başka seçeneği olmayacak şekilde garip bir yasaydı. Tanrım.

 

...diktatörlüğün böyle iyi olduğu zamanlar vardı. Elbette diktatörle arkadaş olduğunuz sürece.

 

Haksız güç eylemlerinden hoşlanmayan Baek Seoin'in orijinal sahiplerin her birine nasıl gittiğine ve onlara ek tazminat verip garip bir ifadeyle özür dilediği hakkında söylentiler vardı, ancak Choi Hyuk mutluydu. Zaten parayla dolup taştığı için Baek Seoin'e kaybını telafi etmek için bir bonus vermişti.

 

Neredeyse istediğiniz her şeyi yapma gücü…

 

Ne kadar çok takdir ederse o kadar kızıyordu. Bu gücü düzgün bir şekilde kullanabilen biri değildi. Bir şeyi yaratmaktan çok bir şeyi yok etmeye daha uygun biriydi.

 

Tabii ki, annesi hala hayatta iken, bir şeyler yaratan biri olmak isterdi. Eşsiz dövüş heyecanını sevmesine rağmen duygularını sakinleştiren bir barış da fena değildi. O günlerde normalde tasarım ve mimarlık hakkında kitaplar okurdu. Ancak, bu zaten bıraktığı bir dünyaydı.

 

Ancak annesi gitmişti ve o yalnızdı.

 

Bu yüzden Seongbuk Bölgesinin Egemen Görevi’ni yürüteceği yer olmasına karar vermişti. Annesinin öldüğü yerdi.

 

“Alevli İblis olarak bilinen piç… Hala orada mı?”

 

Annesini öldüren canavar. Yıkım Ejderhası’yla aynı rütbedeki canavar. Opak boyutlu izolasyon duvarı tarafından engellenen Seongbuk Bölgesi.

 

Choi Hyuk, Alevli İblis’le karşılaşmayı içtenlikle diledi.

 

“Tabii ki orada olacak. Fakat dikkatli olman lazım. Çünkü o piç ufak bir kızartma olacak sadece. Oradaki canavarlar normal değil. Belki zihnini bile okuyabilirler.”

 

Birden tanıdık bir ses duydu. Choi Hyuk ister istemez şaşırdı. Sanki gündüzmüş gibi arkası aydınlandı. Döndü.

 

“Alev Yağmuru…?”

 

“Uzun zaman oldu.”

 

Yüzü hala dalgalanan bir alev örtü ile kaplıydı.

 

“…Dünya’ya gelebiliyor musun?”

 

“Tabii ki. Burası da Alevli Kanat İttifakı’nın bir parçası. Sen resmen katılmasan da.”

 

“...Buna cevap diyorsun... Her neyse, nedenin?”

 

Beklendiği gibi Alev Yağmuru ona adam akıllı bir cevap vermemişti. Choi Hyuk’un bildiği kadarıyla en düşük seviyeli savaşçılar diğer savaşçıların memleketine giremiyordu. Bunu hiç duymamıştı.

 

Fakat Alev Yağmuru bu çok açıkmış gibi davranmıştı.

 

Aslında emin olduğu bir şey vardı. Alev Yağmuru en düşük rütbeli savaşçı değildi.

 

‘Mümkün değil. Çok güçlü olduğu için.’

 

Choi Hyuk daha da güçlenmiş olsa da Alev Yağmuru’nun yeteneklerini tahmin edemiyordu. Tek bildiği, tespit edilemez derecede güçlü olduğuydu.

 

O zaman o neydi? Bir zamanlar ona 'Kimliğin ne?' diye sormuştu. Ancak, 'Bakalım. Tahmin et?' saçmalığıyla cevap aldıktan sonra bir daha böyle sorular sormadı.

 

"Ne kadar kalpsizce. Sadece seni tebrik etmek istedim. Bu Egemen Görevi’nden sonra, dünyalılar için ilerleme değerlendirmesine karar vereceklerine dair söylentiler duydum. Bölünmüşler, bazıları buna karşı ve zar zor onay vermişler. Sanırım onlar Egemen Görevi’nin sonuçlarını gördükten sonra karar vermekle ilgili bir şey mi söylemişti?"

 

Bu söylentileri nereden duyuyordu? ‘Kimliğin ne?’ sorusu bir kez daha boğazını kesti, ama geri itti.

 

“Yani?”

 

“Ne demek yani? Böyle olduğunu söylüyorum. Hmm... Sana bir ipucu vermemi ister misin? Bu Egemen Görevi’nde kontrolünü ve komutanı test edeceklerini söylüyorlar... Nasıl, kendinden emin misin?"

 

"Kontrol? Komuta? Bilmiyorum ama... Kim bilir... En azından tanımadığım rakiplerden korkmuyorum."

 

Cevabıyla memnun olmuş şekilde Alev Yağmuru kıkırdadı.

 

“Kik. Tamam. İyi yaparsın zaten. Yine de gardını dindirme. Güçlü canavarlar basit güçlü aptallar değil. Zeki varlıkları ne kadar özenli ve kötü bir şekilde yok ediyorlar... Unutma ki bazen onları bir kılıçla yıkmak her şey olmayabilir."

 

Bilmece gibiydi. Choi Hyuk'un kararı bozuldu.

 

“Bana bir ipucu vereceksen adam akıllı bir ipucu ver yoksa beni rahatsız etmeyip git.”

 

Keskin tepkisine karşılık Alev Yağmuru sanki 'Vay canına! Ateşli!' demiş ve geri çekilmişti. Sonra ruh halini sakince değiştirdi.

 

“Üzgünüm, üzgünüm. Aslında ben de pek bilmiyorum. Bahane olarak kullandım… Memleketine gelmeyi çok istedim.”

 

İki avuç içini gösterip özür diledi.

 

Choi Hyuk sessizdi.

 

İlgisiz olan Alev Yağmuru gökyüzüne bakarken kollarını bir an için açtı. Yüksek binalar ve aralarında yükselen ay. Şehir ışıkları tarafından kapanan birkaç yıldız.

 

"Güzel… Beklediğim gibi memleketin de öyle…”

 

Hafif bir sesle, uzayı deliyormuş gibi gökyüzüne bakarak dedi.

 

Choi Hyuk, içini çekmeden önce ona baktı.

 

"Haa... Tamam. Yine de uzun yol gelmişken gitmeden bir fincan kahve iç.”

 

Sonra hızla döndü ve kompleksi terk etti. Alev Yağmuru hızla arkasından geldi. Choi Hyuk, arkasından çıkan alevlerden rahatsız oldu ve arkasını döndü.

 

"Çok rahatsız edici, söndürsene."

 

“Merak etme. Diğer insanlara normal biri gibi gözüküyorum.”

 

“Bana da söndüremez misin? Gözlerim acıyor.”

 

“Ah, ama kahve ne olacak?”

 

Choi Hyuk'u tamamen görmezden gelerek biraz heyecanlı göründü ve acele adımlarla yürüdü.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr