Bölüm 58: Devrim (3)

avatar
1698 2

Sovereign of Judgment - Bölüm 58: Devrim (3)


Çevirmen: SnBurak

 

 

[Yoğun savaş nedeniyle ücretsiz karma puanı 3 arttı.]

 

Yer yiyene karşı mücadele sona ermişti. Bir mesaj belirdi. Bugünlerde tek bir karma noktası bile değerli olduğu için Choi Hyuk son derece mutluydu.

 

Örneğin, Kontrolünün 3 yıldıza ulaşması bir ay sürmüştü. Ancak, 4 yıldızın sınırlarına ulaşması 2 tam yıl sürmüştü.

 

İstatistikleri 1 yıldızdayken yani [Yeniden Doğuş Yüzüğü] ve [Hayatta Kalmak ve Kaçmak]’ın başındayken karma ile dolup taşıyordu. Benzer rütbeli bir rakibi öldürdüğünde tüm istatistikleri 1 artıyordu. Ancak, 2 yıldıza ulaştığında benzer rütbeli bir rakibi her öldürdüğünde sadece 1 ücretsiz karma puanı kazanacak şekilde değişmişti. Zorluk seviyesi büyük oranda artmıştı.

 

Ancak, geçmişe baktığında o günler iyiydi. Ona tonlarca karma ile ödül veriyorlardı, becerileri o kadar da harika olmadığı halde şaşırtıcı başarı ve/veya sonuçlar olduğunu iddia ediyorlardı.

 

İstatistikleri 3 yıldız ve 4 yıldıza ulaştığında arttırmak gerçekten zorlaşmıştı. İşte o zaman benzer rütbeli rakipleri de bulmak zorlaşmaya başlamıştı. Tabii ki, daha düşük rütbeli düşmanları öldürdüğünde istatistikleri artacaktı... Gerçekten çok sayıda kişiyi öldürmek zorunda kalması problemdi. Ancak şimdi ona bunu yaptığı için herhangi bir puan bile verilmeyecekti. Güvenebileceği tek şey, 'Mücadele Bağımlısı' kaderinden aldığı karma puanlardı.

 

Ancak geçen yıldan beri bu bile onu tatmin etmemişti. Sarf Malzemesi (Ertelenmiş) olan Dünyalıların genellikle en düşük sıradaki savaşçılarla iş birliği görevleri vardı. En düşük sıradaki savaşçıların ana istatistikleri yaklaşık 3 yıldızdı. Seçtiği görev ne kadar zor olursa olsun artık Choi Hyuk’un seviyesine uymuyorlardı. 4 yıldızlı seviyedeki düşük rütbeli savaşçılarla ara sıra büyük çaplı savaşlar vardı ancak bunların yanı sıra, 'yoğun bir şekilde savaşabileceği' hiçbir zaman yoktu. Dahası, büyük çaplı bir savaş için toplansalar bile dünyalıların rolleri çoğunlukla destek olmaktı bu yüzden Choi Hyuk'un aktif bir rol oynaması zordu.

 

Bu dünyalıların Sarf Malzemesi kaderinin onun büyümesini engellediği anlamına geliyordu.

 

Bu nedenle, yoğun savaşlar nedeniyle karmasının arttığını belirten bir mesaj gördüğünde ister istemez mutlu oldu. Sonunda tüm gücüyle savaşmıştı ve hatta 3 ücretsiz karma puanı elde etmişti... Keyfi gerçekten yerindeydi.

 

Bunun üzerine, sonunda tehlikeli bir göreve gönderdiği ve uzun zamandır görmediği Ryu Hyunsung ve Chu Youngjin ile tekrar bir araya gelmişti. Nasıl mutlu hissetmesindi ki? İlk başta neden burada olduklarını merak etmeden önce karşılama duygusu anında patladı.

 

“Chu hyung! Ryu hyung! Uzun zaman oldu!”

 

Ve bağırdığı için birliklere komuta etmekten yorulduktan sonra yere çöken Baek Seoin gözlerini kocaman açtı.

 

“Ne?”

 

Yere düşen Lee Jinhee birden kalktı ve acı içinde konuştu.

 

“Ah? Youngjin ve Ryu hyung? Ovovovov...”

 

Darmaduman olmuştu. Choi Hyuk'un ölümcül darbeyi son anda indirebilsin diye yer yiyene dikkatini çekmek için yaklaşmasının bir sonucuydu. Bu sefer de katkıda bulunmuştu. Her zaman hayatını riske atıp hayatta kalırdı ve her zaman şişmiş morlukları, kırıkları ve yaraları vardı.

 

Bu durumda bile, Lee Jinhee yorgunluktan şaşkına dönen Chu Youngjin ve Ryu Hyunsung'u karşılamak için kalktı.

 

Herkes hayattaydı.

 

Choi Hyuk'un Vahşi Savaşçılar: Hayatta Kalma’yı seçmesinin ana kriterlerinden biriydi. Ve Vahşi Savaşçıların üst düzey yöneticileri rolleri, geri dönen Chu Youngjin ve Ryu Hyunsung’a uyuyordu.

 

**

 

O gün, yer yiyeni öldürdükleri havzada kamp yaptılar.

 

Gökyüzü hep uysal bir renk tonuyla parladı. Dragonic’te gece olmamasına rağmen havzadan dolayı çevreleri gece gibi karanlıktı. Işıkta uyumaktan başka şansı olmayan Vahşi Savaşçılar bu karanlıktan dolayı mutlulardı.

 

Herkes uyumaya hazırlanırken üst düzey yöneticiler bir toplantı düzenlediler. Choi Hyuk, Baek Seoin, Lee Jinhee, Chu Youngjin, Ryu Hyunsung ve topçu kaptanı Handke toplandı.

 

"Aman Tanrım. Bu keşif gezisinde bir geçit bulacağımızı hiç düşünmemiştim.”

 

Handke’nin söylediği gibiydi.

 

Küçük bir ilerleme görmek için iki veya üç deneme daha yapılacağını düşündüler. Hepsi buna tamamen inanıyordu. Ancak ilk denemelerinde hedeflerine ulaşmışlardı.

 

Mutlu olmalarına rağmen eskileri hatırladılar.

 

“Şu anki gücümüzle Karanlık Sırların Egemenine saldırmamız zor. Sonuçta bu başından beri bir ele geçirme seferi değil...”

 

Baek Seoin’in önerisi savaşa girmeden önce geri çekilmek ve düzgün bir şekilde hazırlanmaktı. Mantıklı bir öneriydi ama biri itiraz etmişti. Lee Jinhee'ydi.

 

“Geri çekilip dönersek çok fazla fark olacağını düşünmüyorum. İlk etapta sayımız az. Herkesi dahil etsek bile 20.000 civarında mı oluyor? Ancak görevler için alınanları ve şehirlerimizi korumak için gerekli olanları hariç tutarsak bu sayı 5.000 civarında olmaz mı? 3.000 ile 5.000 arasında çok fazla fark olacağını düşünmüyorum. Bunun yerine neden daha erken gidip köleleri serbest bırakmıyoruz?”

 

“Hayır. 3.000 ve 5.000 tamamen farklı sayılar.”

 

Baek Seoin hemen Lee Jinhee’nin sözlerine karşı çıktı. Ancak, ikna olmamıştı.

 

“Karanlık Sırların Egemeninin 80.000 askeri var. 80.000’e karşı 5.000 mi, 80.000’e karşı 3.000 mi?”

 

“80.000 sömürgeci var desek bile 10.000'den azının en az 2 yıldızı olacak. 10.000'e karşı 5.000 ile 3.000 arasında büyük bir fark var. Eğer toprakları işgal etmeyi düşünüyor ve sadece savaşa gitmiyorsak o zaman her insanın önemli olması mantıklı tabii.”

 

“Önce saldırıp geri dönemez miyiz?”

 

"Neden bunu yapasın? Her şeyi tek seferde bitirebiliriz.”

 

“Ama şu anda satılan köleler hakkında ne yapacağız? Youngjin ve Ryu hyung böyle acı çektiler ve sen sadece geri mi dönmek istiyorsun?”

 

Baek Seoin ve Lee Jinhee tartıştı. Ancak tartışma ilerlemedi ve sadece söylediklerini tekrar tekrar söylediler.

 

Choi Hyuk, hiçbir yere varamadığını hissettiği zaman onları bölmeden önce sesini çıkarmadan dinledi ve daha sonrasında herkese seslendi.

 

"Dürüst olmak gerekirse. Amacım onları en başından beri işgal etmek değildi.”

 

Diğer egemenler 'fetihleri' düşündüklerinde kolayca 'fethet ve işgal et' diye düşünmüşlerdi. Bu nedenle, Choi Hyuk 'Karanlık Sırların Egemenine' saldırmayı önerdiğinde müritleri bunun bir 'fetih' olduğunu düşünmüşlerdi. Yine de Choi Hyuk onlardan çok daha basit düşünüyordu.

 

“İlk amacımız Kara Sırların Egemeninin kendisi. Egemen Lao Ban ölürse güçlerinin yıkılmaktan başka seçeneği kalmayacak ve portal üzerindeki yetkileri kaybolacak. Onların topraklarını işgal etmek mi? Tabii ki bu da iyi ama ilk hedefimiz Lao Ban'ı öldürmek.”

 

Choi Hyuk, Karanlık Sırların Egemeni Lao Ban’dan gerçekten nefret ediyordu.

 

Sebebi Dünya'dan gelen göçmenleri köle olarak kullandığı ve sömürgecileri öldürüp güçlerini arttırmak için kullandığı gerçeğiydi. Lao Ban’ın birçoğunun muazzam nefretini alan ahlaksız eylemlerinin göz ardı edilebilirdi. Gerçekten affedilemeyen şey yaptığı eylemlerin insanların, insanlığa olan güvenini zedeleyip birliklerini engellemesiydi ve bu da performansını engellemişti. Bu Choi Hyuk'un dayanamadığı bir şeydi.

 

Normal görünen bir gün boyunca [Yeniden Doğuş Yüzüğü] açılmıştı. Daha sonra, öldür ya da öl yarışmasının üstesinden geldikten sonra Kangdong Bölgesinden ayrılabilmişti. Herkes katil olmuştu ve onlar da kurban olmuştu.

 

Sonrasında annesi ölmüştü.

 

O gün, Choi Hyuk’un dünyası yıkılmıştı. Daha sonra, kendini sadece kaderine terk edilmiş bir dünyada yaşıyormuş gibi hissetmişti. Her zaman bu yıkıma öfkeliydi ve bu yıkımı beraberinde getirenlerden intikam almak için savaşıp mücadele etti. Yine de bundan memnun olan ve bu yıkımın getirdiği ‘meyvelerin’ tadını çıkartan biri vardı. Dahası; eylemleri, bu yıkımla savaşmaya çalışanların büyük davasına büyük bir yara bırakmıştı. “Bu kadar büyük bir dünyada neden bu kadar çok savaşıyorsun?” derlerdi ama keyfini çıkardıkları zevk başkalarının kanından ve terinden geliyordu. İnsanlar tekrar tekrar güçlendikçe aralarındaki düşmanlık artıyordu. Yıkıma karşı savaşmak isteyenlerin yürekleri ister istemez donuklaşıyordu.

 

Choi Hyuk, bu lanet olası dünyada atıştırarak karnını doyuranların kökünü Lao Ban’dan başlayarak kurutmak istiyordu. Bu insanların, insanlığı temsil eden bir “egemen” olma hakkı yoktu.

 

Hiçbir lamba yanmadığı için çadırın içi karanlıktı. Choi Hyuk’un siyah gözleri bu karanlıkta daha da koyu görünüyordu.

 

“Bu yüzden kendimizi yeniden düzenlememiz gerektiğini düşünmüyorum. Ryu hyung ve Chu hyung’un raporlarına göre Lao Ban'ın şu anda topraklarının eteklerinde olduğu görülüyor, bu yüzden daha iyi bir şansımız yok. Şimdi saldırıyoruz.”

 

Hedefi Lao Ban'ın kendisiyse geri çekilmelerine gerek yoktu. Lao Ban ana gücüyle olmasına rağmen şehir muhafızları çok uzaktaydı ve sadece seçkin birliklerini getirmişti, bu yüzden sayılarından korkmaya gerek yoktu. Seçkin birlikleri, Vahşi Savaşçılara denk olmadığından... 3.000 yeterliydi.

 

“Hmm... Şimdi düşündüm de hiç kimse bir egemenin başka bir egemeni öldürdüğünde ne olacağını bilmiyor. Portalın otoritesi gibi her şey devredilirse... o zaman topraklarını işgal etmek için takviye ihtiyacımız yok. Sadece direnen kuvvetleri sınır dışı etmemiz yeter.”

 

Herkes Baek Seoin'in sözlerini başıyla onayladı. Egemenin otoritesi devrediliyorsa korkulacak hiçbir şey yoktu. Lao Ban'ı öldürdükleri anda oyun biterdi.

 

Topçu kaptanı Handke sordu.

 

“O zaman saldırı planımız ne? Tek noktadan saldırmakla egemeni hedef almak mı? Yoksa ortadan kaldırmak mı?”

 

Choi Hyuk iki kere düşünmeden cevap verdi.

 

"Ortadan kaldırmak. Teslim olmalarını kabul etmeyeceğiz. Orada toplananların hepsi Lao Ban’ın yandaşları olacak. Onlar, başkalarını öldüren ve güçlerini soyan ‘yağmacılar’. Kaçarlarsa onları çok kovalamasak da mümkünse tamamen yok edeceğiz. Ayrıca, Lao Ban'ı ve yöneticilerini iyice takip edip indireceğiz.”

 

Kararlı bir eylemdi.

 

Handke sormaya devam etti.

 

“Öyleyse, egemenin tüm otoritesi sana devredilirse ne yapmayı planlıyorsun?”

 

Choi Hyuk’un sesinden çıkan soğukluğa dikkat etti. Choi Hyuk, Kara Sırların Egemeninin ölmesini istiyordu. Peki daha sonrasında ne istiyordu? Karanlık Sırların Egemeni ile iş birliği yapan sömürgeciler için nasıl bir karar verecekti? Sürgün? Yoksa ceza mı?

 

“Bu olursa... Şehirlere doğru ilerleyeceğiz. Lao Ban’ın tüm atölyelerini yok edeceğiz ve köleleri serbest bırakacağız. Ve eğer hala Lao Ban’ın komutası altında faaliyet gösteren örgütler varsa onları kesinlikle cezalandıracağız. Bu örgütler parçalanıp dağılmışsa sorun yok. Ancak, biz oraya varıncaya kadar örgütlerini sürdürüyorlarsa otoriteyi portalı kullanmalarını yasaklamak ve hepsini silip süpürmek için kullanacağım. Düşüncesizce yaşamalarına izin vermeye niyetim yok.”

 

Choi Hyuk düşmanlarına iki küçük şans veriyordu. İlk olarak geriye bakmadan savaş alanından kaçanların yaşamalarına izin verecekti. İkincisi, kaçanların haberlerini duyduktan sonra kaçanlara izin verecekti. Onların dışında herkesi öldüreceğini açıkça belirtmişti. Riskli ama güçlü bir yöntemdi.

 

Ortamda bir süre sessizlik oldu.

 

İnsanların büyük çaplı katliamı. Yürekleri ağırdı.

 

“Mmm... Şimdi onları öldüreceksek kalbim…”

 

Doğasında kibarlık olan Lee Jinhee’nin yakınmasıydı. Karanlık Sırların Egemenine karşı bir savaştan yana olmasına rağmen kayıpları en aza indirmenin bir yolunu düşünüyordu. Teslim olurlarsa teslimiyetlerini kabul etmekten yanaydı.

 

Ancak Choi Hyuk düşmanlarının kökünü iyice kurutmayı planlıyordu.

 

Baek Seoin hiçbir şey söylemedi. İnsanları öldürme fikrine psikolojik olarak diğerlerine kıyasla daha dirençliydi. Yine de içsel olarak bu kararı haklı çıkarmaya çalışıyordu.

 

‘Zaten kontrolden çıkmış bir dünya olduğu için... Çünkü insanların açıkça diğer insanları köle olarak sattığı bir dünya... Onlara zaten konuşma şansı vermiş olduğumuz için. Sorumluluk alma zamanları geldi mi…’

 

Bir durum ne kadar kaotik olursa kan ile bir kural yaratmanın etkisi o kadar hızlı olurdu. Yüzlerce kez köle pazarı kurmamalarını söylemenin bir etkisi olmamıştı ancak bir kez sert vururlarsa etkileri ortada olurdu.

 

Herkes bu operasyonun gerekliliğini değerlendirirken topçu kaptanı Handke ekledi.

 

“...Karanlık Sırların Egemeninin güçleri ile yüzleşmemiz zaten kaçınılmaz. O zaman kaçınılmaz olarak onlarla yüzleştiğimizde onların ayağına düzgünce basmamız daha iyi. Onlarla birden fazla kez savaşmaktansa bir kez adam akıllı savaşmak… Bence bu iyi bir fikir.”

 

Herkes dediklerini başıyla onayladı. İnsanlık tarihi kaydedilmeye başlandığından beri bu böyleydi. Başkalarıyla başa çıkmak için onları öldürmek ve uzaklaştırmaktan daha kolay veya daha temiz bir yöntem yoktu. Bir tek...

 

‘Yine de daha iyi bir yol bulabilmeyi diliyorum.’

 

Lee Jinhee bu hayalinden vazgeçemedi. Onlarla savaşmaktan korkmuyordu ancak insanlarla savaşmak yorucu ve zordu. Modern insan uygarlığı endişesi önemli olmasına rağmen tarihin yozlaştığı ve insanlığın yıkıldığı mevcut durumda, bu aciz bir endişeydi.

 

Karanlık Sırlar Egemeni ve Vahşi Savaşçılar zaten öldürmek ya da öldürülmekle ilişkiliydi. Onlar Vahşi Savaşçıları; Ryu Hyunsung ve Chu Youngjin de köle tüccarlarını öldürmüştü. Boyut olarak bir fark olmasına rağmen zaten birbirlerini öldürmüşlerdi.

 

Sadece sömürgeciler yerel kavgalarda çatışmıştı, henüz tam bir savaş yaşanmamıştı. Başlamak üzere olan savaş ilk olacaktı. Bu ilk savaşın düşmanlarını iyice yenmek için yok etme potansiyeline sahip olması gerektiği gerçeğine karşı psikolojik bir direnç hissettiler.

 

Ancak, bu sefer düzgün bir şekilde yaparlarsa gelecekteki kayıpları azaltacakları gerçeği onlar için büyük bir güçtü.

 

“Biliyorum. Sadece bir sancı.”

 

Lee Jinhee biraz depresif görünüyordu. Choi Hyuk omzuna dokundu. Farklı bir grupta olsalardı o zaman savaştan önce bu sözleri söyleyen Lee Jinhee biraz nefret alabilirdi ancak Choi Hyuk zaten onun bu huyunu biliyordu. Çünkü gerçekten savaşa girdiklerinde en cesurca savaşan oydu. Choi Hyuk'tan farklıydı ama aynı yolda yürüyorlardı.

 

Sonunda yok etmeye karar verdiler. Herkes birbirlerine kararlı gözlerle baktı.

 

Ertesi sabah ilk toprak savaşına doğru yürüyüş başladı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44262 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr