Bölüm 30

avatar
5807 42

Solo Leveling - Bölüm 30


 

ÇEVİRMEN:SNBURAK

EDİTÖR:BLACKLOTUS

 

Jin-Woo sakince cevap verdi.


"Ben kendime geldiğimde bacağım iyileşmişti. Bana ne olduğundan emin değilim."


Song Chi-Yeol başını salladı.


Kapıların on yıl önce ilk kez ortaya çıkmasından bu yana bugüne kadar birçok mantıksız şey devam etmişti. Yeteneklerini 'Uyandırmış' Avcılar olarak adlandırılan insanlar bunun en iyi örneğiydi.


S-Seviyeli bir şifacı, yaralı hala hayatta olduğu sürece parçalara dönen bir kişiyi iyileştirebilirdi.


Ya yüksek seviyeli bir şifacı bilinçsizken Jin-Woo'nun yaralanmalarını iyileştirdiyse? Durum böyleyse kopmuş bacağının yeniden bağlanması bir mucize olarak nitelendirilmezdi.


"Senin gibi genç bir erkeğin böyle sakatlandığını görmek iyi olmazdı. Şükürler olsun. Şükürler olsun.”


Song Chi-Yeol, omuzlarından büyük bir ağırlık kalkmış gibi hafifçe göğsünü okşadı.


O zaman Jin-Woo'nun bakışları Song Chi-Yeol'un sol koluna yöneldi. Yaşlı adamın kolu boştu.


Song Chi-Yeol kıkırdadı ve sol omzuna masaj yaptı.


"Bunun için endişelenme. Bir baskın sırasında yaralanan bir Avcı normal bir olay, sonuçta. Hayır, o zamana kadar bir kaza geçirmediğim için şanslıydım."


Song Chi-Yeol, çok fazla dert etmiş gibi konuşmuyordu ama yürüyen diğer insanların bakışları böyle değildi.


"Aman Tanrım, o..."


"Ne kadar üzücü bir şey... Bir canavar mı bunu yapmış?"


Song Chi-Yeol'un boş kolunu gördükten sonra alışverişe çıkan teyzeler ve yürüyen öğrenciler birbirlerine fısıldıyordu. Oldukça açık bir şekilde bakan ve aynı zamanda oldukça şaşırmış görünen bir adam bile vardı.


Jin-Woo hızla konuştu.


"Başka bir yere gidelim mi?"


Kasap tarafında yürürken çok fazla insan vardı. Song Chi-Yeol tüm bakışlardan rahatsız olmuştu, bu yüzden başını hızla salladı. Jin-Woo'ya da söyleyecek daha çok şeyi vardı.


"Bu iyi bir fikir."


İkisi sohbet etsinler diye sessiz bir yer bulmak için aceleyle uzaklaştı.


Ancak, yürürken Song Chi-Yeol burada bir şeyin garip olduğunu hissetti.


'Bay Seong'un adımlarının sesleri...'


Jin-Woo'nun adımları çok yumuşaktı. Song Chi-Yeol'un hemen yanında yürüyordu, ancak varlığını tespit etmek zordu.


Nedendi?


Yaşlı adam, burada savaşmaya başlasalar bile Jin-Woo'nun vücudundaki bir kıla bile dokunamayacağını hissetti.


O C-Seviyeli ve Jin-Woo E-Seviyeli olmasına rağmen.


‘Ne düşünüyorum ben...'


Song Chi-Yeol başını iki yana salladı. Şu an önemli olan bu değildi.


Bay Seong'a çok söylemek istediği bir şey vardı. Hayır, sadece söylemeliydi.


Song Chi-Yeol sessiz ve ıssız bir yerde durdu. Jin-Woo da orada durdu.


Song Chi-Yeol, Jin-Woo'ya bakmak için döndü ve genç onu durduramadan önce başını 90 derece eğdi.


"Bay Seong. Teşekkür ederim."


Babası olacak yaştaki adam başını eğdiğinde Jin-Woo ister istemez kendini heybetli hissetti.


Jin-Woo, elbette, Song Chi-Yeol'u caydırmaya çalıştı ancak yaşlı adam dinlemedi ve bunun yerine söylemek istediklerine devam etti.


"Benim yüzümden 11 kişinin öldüğünü söylüyorsan o zaman sen o gün altı canı kurtarmaktan sorumlusun. Bu konudaki suçta benim payım en büyüğü, bu yüzden orada bulunan tüm Avcılar adına sana teşekkür edeyim.”


Song Chi-Yeol konuştuğu her kelimede samimiydi. Ve Jin-Woo da yaşlı adamın samimiyetini hissedebiliyordu.


Durum biraz garip hale gelmişti ama o kadar da kötü hissetmiyordu. Nasıl tarif etmeliydi? Gururlu mu hissediyordu?


Tabii ki, bu yaşlı adamın bu pozisyonunda kalmasına izin vermesi gerektiği anlamına gelmiyordu.


"Ahjussi, teşekkürler, lütfen ayağa kalk. Lütfen."


Jin-Woo, Song Chi-Yeol'u dik durmaya ikna etmeye çalıştığında yaşlı adamın telefonu çaldı.


Song Chi-Yeol, Jin-Woo'nun anlayışını istedi ve iç cebine sıkışan akıllı telefonu çıkardı.


"Alo?"


Aramayı cevaplayan Chi-Yeol'un yüzü yavaş yavaş sertleşti.


"Anladım. Birazdan orada olacağım."


Song Chi-Yeol görüşmeyi sonlandırdı ve Jin-Woo ile konuştu.


"Görünüşe göre gitmem gerekiyor."


Katılması gereken özel bir konu olduğunu ima ediyordu.


Ancak, Jin-Woo konuşmayı dinleyebilmişti. Algı İstatistiği yükseldikten sonra işitmesi büyük ölçüde gelişmişti.


Birlik’ti, yakınlardaki bir Kapıyı temizleme konusunda iş birliği istiyordu.


Song Chi-Yeol aslında gerçeği saklıyordu çünkü Jin-Woo'nun peşine takılmak isteyeceği konusunda endişeliydi, Jin-Woo'nun hastaneden taburcu olmasından bu yana uzun zaman geçmemiş olsa bile baskına katılmak ister diye endişesi vardı.


Jin-Woo yaşlı adama sordu.


"Birlik’tendi, değil mi?"


Song Chi-Yeol cevap vermeden önce biraz tereddüt etti.


"O... Her şeyi duydun mu?"


Bir birlik bir baskın ekibi oluşturduğunda çevrede yaşayan örgütün bağlı olduğu tüm Avcıları çağırırdı. Song Chi-Yeol çağrıyı aldıysa bu Jin-Woo'nun evinin de arandığı anlamına geliyordu.


Harekete geçirme emriydi, Jin-Woo'nun beklediği buydu.


Jin-Woo lafı dolandırmadı.


"Seninle geleceğim.”


"Fakat sen, Bay Seong..."


Jin-Woo'ya bakarken Song Chi-Yeol'un yüzünde belirsizlik vardı.


***


İki adam toplanma yerine vardılar.


Kapı yolun ortasında yerleşim yerlerine oldukça yakın bir yerde oluşmuştu, bu yüzden polis memurları bölgeye erişimi kontrol etmeleri için çağrılmıştı.


Ancak burada başlangıçta neredeyse hiç izleyici yoktu.


Birliğin ele geçirdiği Kapıların çoğunluğu, ilk keşiflerinden sonra çok uzun süre yalnız kalan tehlikeli olanlardı; ayrıca biri, bir Kapı’ya yapışmış olsa bile yine de Avcıların nasıl savaştığını göremezdi.


Her zaman memurlar tarafından kovalanan sadece birkaç meraklı, yaramaz çocuktu.


Bir gürültü ile taksi kapısı kapatıldı.


Jin-Woo ve Song Chi-Yeol taksiden indi ve diğer avcıların toplandığı yere doğru ilerlediler, polisler onları durdurdu.


"Lütfen kimliklerinizi gösterin."


Song Chi-Yeol cüzdanını çıkardı ve lisansını gösterdi.


"Ben Song Chi-Yeol, C-Seviyeli Avcı’yım. Bu da meslektaşım Seong Jin-Woo."


Polisler, lisansı vermeden önce fotoğrafı Song Chi-Yeol'un yüzüyle karşılaştırdı ve başka tarafa gittiler.


"Rahatsızlık için özür dilerim, Avcılar."


"Kolay gelsin."


Song Chi-Yeol, polislere hafifçe başını salladı ve devam etti. Jin-Woo hemen arkasından geldi.

Birlik çalışanı Kapının önünde bekliyordu. Yuvarlak kenarlı bir gözlük takan genç bir kadındı.


Uzaktan fark ettikten sonra iki adama yaklaştı.


"Song Chi-Yeol Avcı-nim! Ha? Buraya nasıl geldiniz, Seong Jin-Woo Avcı-nim? Telefonunuza cevap vermiyordunuz."


Song Chi-Yeol cevap verdi.


"Aynı yerdeydik ve siz beni aradıktan sonra buraya geldik."


“Ahh, öyle mi? Seong Hin-Woo Avcı-nim'in çağrılarımızı tekrar cevaplamaktan kaçındığını düşündüm.”


Birlik çalışanı kıkırdadı ve bir şaka yaptı.


Aslında bu eskiden doğruydu.


Uzun zaman önce, Jin-Woo bir baskın sırasında ağır yaralanmıştı ve zindanlara gitme korkusu yaşamıştı, bu da telefonunu bir süre kapatmasına neden olmuştu.


Sonunda, çağrıyı üst üste üç kez cevaplamaması Birlik’ten kovulacağı anlamına geldiği için zindanlara geri dönmek zorunda kalmıştı.


Geçmişini hatırlayınca Jin-Woo sadece acı içinde gülümseyebildi.


"Ah, doğru. Diğer Avcılar sizi bekliyor. Neden oraya gidip onları selamlamıyorsunuz?"


Birlik çalışanının işaret ettiği yerde daha önce gelmiş olan başka Avcılar da vardı.


Ancak, orada sadece iki Avcı vardı. Bu büyük olaydan sonra gelmek isteyenlerin sayısı keskin bir şekilde azalmıştı. Jin-Woo, Song Chi-Yeol'dan buraya gelirken duymuştu, ölenlerin yanı sıra birçok Avcı bu yaşamı, yeraltı tapınak olayının şokundan sonra bırakmaya karar vermişti.


'Onlardan biri Bayan Ju-Hui’dir...'


Jin-Woo etrafa baktı ama onu göremedi.


Jin-Woo ve Song Chi-Yeol yaklaştıklarında iki Avcı bakışlarını garip bir şekilde kaçırdı.

Jin-Woo gözlerini kıstı.


'Ama tabii.'


Bu ikisi, sadece kendini kurtarmaya çalışan Kim Sang-Sik ve yaralı Jin-Woo'yu bırakan diğer erkek Avcı’ydı.


Tabii ki, onun yüzüne bakmayı oldukça garip bulurlardı.


"Şey, affedersiniz, Bay Seong..."


Kim Sang-Sik en azından onu selamlamayı düşünüyordu, ama Jin-Woo'nun soğuk bakışına maruz kaldığında bakışlarını çevirdi.


"...."


Kim Sang-Sik oradan uzaklaşmadan önce ağzını kapattı, ruh halini biraz inceledi. Biraz uzakta durdu ve şaşkınlıkla başını eğmeden önce Jin-Woo'ya baktı.


‘Gerçekten o benim tanıdığım Seong Jin-Woo mu? Demek istediğim, gözleri bir canavar kadar şiddetli, dostum. Gerçek bir canavar gibi...'


Kim Sang-Sik derinden ürperdi. Düşünürken kolu diken diken olmuştu.


Jin-Woo, düşmanlıklarla dolu bakışını geri çekti.


Neyse ki Yu Jin-Ho'nun aksine Kim Sang-Sik çabucak anlamıştı. Gözlerini bir kez kilitledikten sonra Jin-Woo'nun çevresine yaklaşmaya bile çalışmadı.


İçtenlikle bu düzenlemenin baskının geri kalanında olmasını umuyordu.


"Bay Seong."


Jin-Woo'nun yanında duran Song Chi-Yeol bakışlarını bir yöne kaydırdı ve hafifçe gülümsedi.


"İşte orada."


Jin-Woo da Song Chi-Yeol'un baktığı yöne doğru başını çevirdi. Ama tamamen bakmak için dönme şansına sahip olmadan önce...


"Bay Jin-Wo !!"


Yumuşak bir şey aniden ona sıkıca sarıldı.


"Bayan Ju-Hui??"


Jin-Woo kızarırken Ju-Hui, ağlamaklı bir yüzle iyi olduğundan emin olmakla çok meşguldü.


"İyi misin? Hiçbir yerin yaralı değil, değil mi? Ah, bacağın?! Bay Jin-Woo, bacağın nasıl...?"


Ju-Hui'nin bakışları, yüzü ve bacağı arasında değişirken fazlasıyla yuvarlaklaştı.


Ne kadar aşırı olduğu konusunda biraz fark vardı, ancak yine de tepkisi Song Chi-Yeol'unkiyle aşağı yukarı aynıydı.


"Ah, bu..."


Jin-Woo yanıt vermek üzereyken…


"Ne kadar buharlı, ha! Buharlı, diyorum!!"


Hem Jin-Woo hem de Ju-Hui'nin bakışları bu sesin yönünde değişti.


Uzaktan, bilinmeyen bir adam onlara yüksek sesle ıslık çalıyordu.


Daha da önemlisi mavi renkli hapishane üniforması giyiyordu.


'Yakınlarda bir film çekimi falan mı var?'


Jin-Woo şaşkınlıkla başını eğerken, iş kıyafeti giymiş bir adam belirli bir minibüsün ön koltuğundan aşağı indi.


Daha sonra hapishane üniforması giyen adama ölçülü bir uyarı yaptı.


"Kapa çeneni."


Hapishane üniforması giyen adamı uzaklara bakarak hiçbir şey bilmiyormuş gibi davrandı. Ancak, iş kıyafetli olan minibüsün içine geri döndüğünde hızlı bir şekilde Ju-Hui'ye göz kırptı.


Hemen Jin-Woo'nun yüz ifadesi buruştu.


İki kişi daha minibüsün dışına çıktı.


İkisi de erkekti. Ve özellikle dikkate değer olan hepsinin hapishane üniforması giymesi ve aynı zamanda kelepçelenmesi idi.


İş kıyafeti giyen adam üç hapishane üniformalıyı Birlik çalışanına yöneltti. Ve onu parlak bir ifadeyle karşıladı.


"Sonunda geldin."


"Lütfen geciktiğimiz için bizi affedin. Yolda trafik vardı."


İş kıyafeti giyen daha sonra Birlik çalışanının kendisine sunduğu belgelerin her birini imzalamaya devam etti.


Bu sırada çalışan, Avcıların toplanmasını istedi.


"Onlar, sizinle birlikte baskına katılacak ‘yedek’ mahkûmlar, Avcılar.”


Ve böylece, Avcıların ifadeleri önemli ölçüde sertleşti.


Kim Sang-Sik ilk ses çıkarandı.


“Ne? ‘Yedek’ mahkumlar mı? Bize bir grup suçlu ile birlikte baskın yapmamızı mı söylüyorsunuz?!”


Suç işleyen Avcıların iki seçeneği vardı.


Cezalarını ya parmaklıklar ardında geçirmek ya da Birlik ile iş birliği yapıp cezalarını azaltmak.


Çoğu ikinci seçeneği seçiyordu ve bunlara 'yedek' mahkumlar deniyordu.


Dernek çalışanı defalarca başını eğdi.


"Bunun için gerçekten üzgünüm. Bunun sebebi, bölgemizde aktif olan Avcıların sayısının çok azalması, Birliğin bunu yapmaktan başka seçeneği yok. Ancak onlara İzleme Bölümünden bir Avcı eşlik edecek, çok fazla endişelenmenize gerek yok."


Kim Sang-Sik sordu, hala şüphe doluydu.


"İzleme Bölümünden bir Avcı, öyle mi?"

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44299 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr