Sıfırıncı Dünya 1. Cilt: 1. Bölüm Yeni Bir Dünya

avatar
269 4

Sıfırıncı Dünya - Sıfırıncı Dünya 1. Cilt: 1. Bölüm Yeni Bir Dünya


Sıfırıncı Dünya

1. Cilt: 1. Bölüm Yeni Bir Dünya

 

Bugün onun için her zamanki gibi geçmiş ve her zamanki gibi odasına gitmişti. Odası sıradan bir genç odasıydı. Pek de dağınık sayılmazdı ve gayet genişti. Genç, çantasını bir kenara koyup gardıroba yöneldi. Gardırobunda tıpa tıp, kırmızı renkli kol kısmı beyaz renkli birkaç siyah çizgisi bulunan, birkaç eşofman takımı vardı. Okul kıyafetlerini değiştirip bu eşofman takımlarından birini giydi.

 

Masasında birkaç manga kitabı vardı. Onları okumak isteyen genç, mangalardan birini aldı fakat sadece sayfaları çevirmekle yetindi. Canı ona verilen ödevi de yapmak istemiyordu. En iyi kararın bilgisayar oynamak olduğunu karar verdi ve birkaç saat bilgisayarında oyun oynadı. Gerçi oyundaki karakteri defalarca kez öldüğünden pek keyif aldığı söylenemezdi. Uykusu geldiği için oyununu kapattı. O kadar oyun oynadıktan sonra omuzları ve boynu ağrıdığı için onları bir güzel esnetip yerine yattı.

 

Genç on sekiz yaşındaydı. Simsiyah saçları, yeşil gözleri vardı. Boyu ise bir metre yetmiş beş santimdi. Pek de kilolu sayılmazdı. Gencin kendine has sert bakışları ve aynı sertlikte bir mizacı vardı. Odasının tavanını izleyen genç, zihninin bulanıklığı sebebiyle gözlerini ovuşturdu. Hafızası oldukça düğümlü ve yumak yumak olduğu için gözlerini kapatıp bir şeyleri hatırlamaya çalıştı. Bu genç delikanlı hayatının tamamen değişeceğini bilmeden hatırlaması gereken bir şeyi hatırlamış gibi gözüküyordu. Bu gencin ismi Izuku Yuno'ydu.

 

Yuno gözlerini kapalı tutarak kendi kendine konuşmaya başlamıştı.

 

-Gerçekten de hayatım sıradan bir şekilde sona erecek. O günün üzerinden bir yıl geçti. Bir dakika. Bir yıl önce ne olmuştu ki?

 

Yuno'nun zihni sanki onunla oyun oynuyordu. Zihninin kapılarını aralamak istese de bu kapının kilitleri sıkıydı. Zaten onları açmak istemiyordu. Belki orada korkunç canavarlar olabilirdi. Yoksa neden bu kapıyı bu kadar sıkı kilitlesinler ki? Yuno o kapının ardındakileri düşünmeyi bıraktı. İçinden "Her neyse. Yeniden o silueti rüyamda görmek yeterince garipti zaten." diyordu. Bu siluet Yuno için her zaman özel bir yere sahip olmuştu.

 

Yuno'nun bahsettiği siluet, kendisinden biraz kısa, vücudu tamamen siyah bir renkle kaplı olduğu için yüzü ve cinsiyeti belli olmayan bir şeydi. Yuno eskiden rüyalarında sık sık bu silueti görürdü. Silueti gördüğü yer de onun gibi karanlıktan ibaretti. Siluet ile oldukça uyumlu olan bu yere dikkatlice bakmadığınız sürece onu göremezdiniz. Silueti belli eden şey ise kendi karanlığından ortaya çıkan dalgalanmalardı.

 

Bu siluet hiç konuşmazdı. Güler miydi, ağlar mıydı belli değildi. Kızgınsa kaşlarının çatıldığı, şaşkınsa pörtlemiş gözlere mi sahip olduğu anlaşılmazdı. Hiç hareket de etmezdi. Olduğu yerde öylece Yuno'ya bakardı. Yuno ise onu her gördüğünde aynısını yapardı. Sadece siluete bakar, ne mimiklerini oynatır, ne de hareket ederdi. Bu rüyadayken yaptığı şey Yuno'ya garip gelirdi.

 

Eskiden bu rüyayı her gördükten sonra;

 

-Onun konuşmasını sağlayacağım!

 

Tarzında çocukça şeyler söylerdi. Söylerdi söylemesine fakat her seferinde ona bakmak dışında bir şey yapamazdı. Bu rüyayı görmek onu mutlu ediyordu. Sebebini bilmiyordu. İçinde ne bir öfke, ne bir üzüntü, ne de başka herhangi bir olumsuz duygu hissetmezdi. Yuno burada karanlığın içindeydi fakat yalnız değildi. Yuno onu en son beş sene önce görmüştü. Onu görmeyi bıraktığı ilk anlarda üzülse de, zamanla buna alışmıştı. Bugün Yuno onu okulda uyuklarken görmüştü. Beş sene sonra onu tekrar görmek Yuno'ya garip gelmişti.

 

 Siluet başını eğdi. Yuno'ya soğuk ve ürkütücü bir sesle;

 

-Öl.

 

Ardından Yuno uyanmıştı ve okulun geri kalan zamanı boyunca gözünü dahi kırpamamıştı. Normalde oyun oynama konusunda beceriksiz değildi ama o silueti aklından çıkarmaması, onun el kol kabiliyetine yansımıştı. Yuno bunun sebebini merak ediyordu ve tekrar uyuyup onu görebilmek umuduyla gözlerini kapattı. Kendi kendine konuşmaya devam ederek;

 

-Dikkatli ol Izuku Yuno. O şeyin ilk kez rüyanda konuşması, sürekli konuşacağı anlamına gelmiyor. Zaten o şey olmasa gördüğün kabuslardan dolayı kesinlikle akıl sağlığını kaybederdin. Gerçi Japonya'da yaşıyorum ve ülkemin insanları cidden çok garip olabiliyor.

 

Yuno uyuyabilmek için konuşmayı bıraksa da uyuyamıyordu. Bunları kendine tavsiye olarak söylerken vücudu bir anlığına tüy gibi hafiflediğini hissetti. O andan sonra da tuhaf bir şekilde hiç olmadığı kadar kendini dinç hissediyordu. Belki de bu yüzden gözleri kapalı olmasına rağmen sanki gözüne lazer tutuluyormuş gibi hissettiğini düşünüyordu. Odasının ışıkları bu kadar etkili miydi yoksa kendisi mi anca bunu fark ediyordu? Işıkları kapatmak için kalkacağı sırada;

 

-Ne?

 

Altındaki sert zemini fark eden Yuno kısa bir şaşkınlık yaşadı. Altındaki pek de yumuşak olmayan yatak, yerini taş bir yola bırakmıştı. Etrafına bakınan Yuno, etrafta insanların dolaştığını görüyordu. Etrafı iki katlı ahşap çatılı, ahşap pencere çerçeveleri olan, beyaz renkli evlerle kaplıydı. Yollar oldukça genişti ve yan yana olan evlerde de daracık yollar bulunuyordu. Etraftaki yazıların alfabesini ilk kez görüyordu. Yuno için bu ortam tek bir şeyi ifade ediyordu.

 

-Yoksa?!?

 

Yuno'nun düşündüğü şey gerçekleşmiş olabilir miydi? "Bir dakika! Böyle bir şey gerçekten olabilir mi? Ülkemde bu tarz senaryolar normal kabul ediliyor. Hatta buralara gelmemize vesile olan kamyon kazasından da eser yok. Böyle şeylerden nefret ediyorum çünkü yıkık hikikomorileri veya otakuları resmen hayattan soğutuyorlar. Gerçekten olabilir mi? Gerçekten başka bir dünyaya mı geçtim?" Yuno düşünüp duruyordu. Önce yıllardır görmediği siluetin garip davranışı ve ardından Yuno hayatında hiç görmediği bir ortamın ortasındaydı.

 

Yuno bu düşünceyi kafasından atamıyor, bir rüyada olduğundan emin olmak için elini çimdikleyip duruyordu. Bu durumun gerçekliği onu sinir ediyordu. Yine de öfkesini bastırmak için elini daha da sıkı çimdikliyor, yüzünü ekşitmemeye çalışıyordu.

 

 Etrafını gözlemlemeye başlayan Yuno, oldukça geniş, süslü taşlardan yapılma yollarda yürüyordu. Düşüncesinin gerçekliğini teyit etmek için etrafına bakınıyordu. Binalar oldukça modern ve büyük görünüyordu. İnsanların giyim tarzı da iyiydi ve mutsuz oldukları pek söylenemezdi. Görünüşe göre zengin sayılabilecek bir yerdeydi. Şehir oldukça büyük bir şehirdi ve Yuno için Tokyo'da yürümekten çok ta bir farkı yoktu.

 

Yürümeye devam eden Yuno az önce geçen vagonlara hayretle bakıyordu. Vagonları çeken hayvanlar onu epey şaşırtmıştı. Bu vagonları çeken hayvanlar daha doğrusu dinozorlardı. Yuno gerçekten bir dinozor gördüğüne o kadar hayret ediyordu ki küçük dilini yutacaktı. Üstelik bu onun artık başka bir dünyada olduğuna dair ilk önemli işaretti. Bu Yuno'nun bir kum tanesi olan umut kırıntısını yok etmişti.

 

Sinirliydi. Şanssızlığına sinirliydi. Hayatı boyunca en nefret ettiği yönü bu olmuştu. Onun yerinde olacak herhangi bir genç anında "İşte benim için harika bir yer. Çok güçlü olacağım. Herkes bana gıptayla bakacak. Tüm kızlar benim için kavga edecek ve yanımda en az üç kız olacak." tarzında düşüncelerle önceki dünyasından hiç kimseyi umursamadan yollarına devam ederlerdi. Onlar çok şanslı olduklarını düşünürlerdi ama Yuno böyle düşünmüyordu.

 

Onun bir annesi ve babası vardı. Okuldaki arkadaşları vardı. Hoşlandığı bir kız vardı. Oradaki hatırlamakta zorlandığı anıları vardı. Tüm bunları bir kenara fırlatıp ilerlemek, burada yaşamaya devam etmek, imkansızdı. Öfkeliydi. Buna rağmen öfkesini bastırmak zorundaydı ve düşüncelere dalıp oyalanmak onun için bir seçenek değildi. Yuno gözlerini vagonlardan ayırdı. Az ötedeki kalabalığa baktığında ise neden anlamsızca düşünmemesi gerektiğini anlamıştı. Bunu nasıl göremediğine şaşırıyordu.

 

-Bu... Bunlar cüceler mi?

 

Yuno yolda yürürken insanların arasında, yaklaşık yedi veya sekiz kişiden oluşan bir cüce grubu görmüştü. Sırtlarında çuvallar bulunan, yüzü gözü sakallı, çelik omuzluklar harici herhangi bir zırha benzeyen bir şey giymeyen, sivil ve sıradan giyimli ve oldukça kısa boylu bu gruptan hemen gözlerini ayırdı. İçinden "Umarım bu dünyada bir yüzük filan yoktur. Ne kitabını okudum ne de filmlerini seyrettim." diyordu. Yürümeye devam eden Yuno, yine sıra dışı görünüşleri ile hemen belli olan başka bir ırk daha görmüştü.

 

"Bunlara ne deniyor ki? Yarı havyan mı? Onlara hayvan dersem bana kızarlar mı? Gerçi cücelere de boyları kısa olduğu için onlara da hakaret etmiyor muyuz?" diye düşünüyordu. Gördüğü şey yaklaşık iki metre boyunda, kahverengi kıyafetlerinden taşan lacivert tonlu tüylerle kaplı, daha çok bir kurt adama benzeyen bir canlı görmüştü.

 

Burası kendi dünyasından pek alakası olmayan bir dünyaydı. Yuno için bu dünya, şu anlık "hiçbir şey" içeriyordu. Bu "hiçbir şey" ne kadar değerli olursa olsun, Yuno'nun aklında kendi dünyasına dönmekten başka bir şey olduğu söylenemezdi. Etrafını gözlemlemeye devam ediyordu. İnsanlar, cüceler ve aklına bir isim gelmediği için "Yarı Hayvan" olarak adlandırdığı farklı ırklar vardı. Bulunduğu yer zengin bir yerdi ve böyle bir dünyadaki bu şehrin bir eksikliğini fark etmemek mümkün değildi.

 

-Görünüşe göre hiç elf yok. Neden acaba?

 

Neredeyse bir saate yakın yürümüştü ve bırakın bir elfi, elflerle ilgili en ufak bir şey bile yoktu. Bu dünyada elf diye bir ırk da olmayabilirdi ya da elfler burada yaşamıyor olabilirdi. O her ne kadar içinde bulunduğu kategorideki animeleri izlemese de, pek çok anime izlemişti. İzlediği anime serilerinden birinde bir elf karakterine hayrandı. Bu yüzden elflerin olmaması ona bir çeşit huzursuzluk veriyordu.

 

"Böyle düşünme Yuno. Elflere karşı ilgini bu dünyada belli etmemeliyim. İnsan sayısına bakacak olursak bir insan krallığında olmalıyım. İnsanlar ve elflerin ise genelde araları bozuk oluyor. Elfleri düşünme. Elfleri düşünme." Aklından elfleri çıkarmak için yeniden kendi dünyasına nasıl döneceğini düşünmeye başladı."Eğer bir kapıdan giriyorsan, çıkış da o kapıdadır. Beni getiren şey büyük ihtimalle o siluet olmalı. Umarım 'öl' sözünü gerçekten yapmamıştır. Reenkarne olduysam kesinlikle dünyama geri dönemem. Bedenim hala aynı ve herhangi bir farkı yok. Yine de en kötü ihtimali düşünmek zorundayım. Bunu düşünmezsem çıkış kapısına ulaşamam."

 

O kadar düşünmesi sebebiyle etrafına bakınmayı ihmal eden Yuno birisiyle çarpıştı. Öyle şiddetli bir çarpışma değildi ama çarptığı kişiye özür dilemek için arkasını döndüğünde gördüğü şey sadece onun çok da uzun olmayan mavi saçları ve aynı renkteki güzel gözleriydi.

 

-Bu garip şeyler listeme eklenebilir.

 

Yuno ona özür dilemek istese de "Neden böyle yapıyorum ki? Nasıl olsa onu tekrar görmeyeceğim." şeklinde düşünerek yeniden önüne döndü. Yine de aklının onda kalmadığını söylese yalan söylemiş olurdu. Yuno hayatı boyunca özellikle yeni birisiyle tanışırken tam bir iletişim enkazıydı. Kelimeleri kullanamaz, aklına konu gelmez veya elinde olmayan şartlar ona müdahale ederdi. Bu nedenle okul dışında herhangi bir arkadaşı yoktu.

 

Yuno'nun bu yürüyüşü yaklaşık on beş dakika daha sürmüştü ve bu yürüyüşü onu şehrin limanına kadar götürmüştü. Limandaki gemiler daha çok tarihi kitaplardan gördüğü Orta Çağ gemileri gibiydi. Gemilerden aşağı indirilen kasalar vagonlara yükleniyordu. Limanın sağındaki alanda balık tutan insanları gördü. Bu anda zihni anılarının ipini çekse de sadece düğümleri daha fazla sıkıyordu. Yüzü asılmıştı ve mutlu görünmüyordu. Esen rüzgar onu sadece daha da huzursuz ediyordu. Yutkunup;

 

-Şimdi bunları hatırlamak istemiyorum.

 

Hızlıca adımlarını sıklaştırıp geldiği yoldan gerisin geri yürümeye başlamıştı. Adımları hızlanmıştı ve boğazının kuruduğunu hissediyordu. Geldiği yoldan yürürken, sağındaki bir çeşmeyi fark etti.

 

Oradan biraz su içtikten sonra etrafına bakındığında, çeşmenin başında olduğu yolun şehrin geri kalanından biraz farklı olduğunu gördü. Oradaki evler genelde tek katlı, çeşitli renklerle kaplı ve biraz daha bakımsız gibiydi. Yolu diğer gezdiği yollarla kıyaslanınca biraz dardı ve orada insandan çok, cüce veya "Yarı Hayvan" vardı. Yuno'nun aklına gelen ilk şey "Bu şehrin genelde azınlıklarının yaşadığı bir bölgesi mi? Tıpkı Amerika'daki Çin mahalleleri gibi. Diğer ırklarla yaşanan ticareti de göz önünde bulundurursak böyle bir yerin olması gayet doğal." bu düşüncelerdi.

 

Yuno çeşmenin başında kısa bir süre boyunca düşündü. Bir plan dahilinde hareket etmeli ve beladan uzak durmalıydı. Ayrıca ceplerini de karıştırmayı ihmal etmedi. "Bunu daha önce düşünmediğime inanamıyorum." ceplerinin dolu olduğunu anladıktan sonra "Pekala. Şimdilik bu silueti ve eve geri dönmeyi unutup yoluma bakmalıyım. Hayatta kalamazsam eve geri dönemem. Öncelikle başlangıç eşyalarımıza bakalım." şeklinde düşünürken, ceplerini en derinine kadar daldırdı.

 

Kendi içinde hesabını kuran Yuno yeniden ceplerindeki eşyaları çıkardı. Başlangıç olarak sol cebinde iki adet çikolata barı, sağ cebinde bir kaç bozuk para ve telefonu, sol kolunda ise bir saat, son olarak üzerindeki eşofman takımından başka bir eşyası yoktu.

 

-Gerçekten de bunlar dışında bir şeyim yok. Şimdilik geceyi geçirmek için bir hancı bulmalıyım. Belki orada batılı çizgi filmlerde olduğu gibi borcumu bulaşık yıkayarak ödeyebilirim. Ya da elimdeki eşyalardan işe yaramayacak olanları satabilirim.

 

Aklına gelebilen en iyi şey buydu. Bu bölgedeki genel bakımsızlık ona "Burası tekin değil!" mesajları verse de parası olmadan o zengin sokaklarda yürümek dışında bir şey yapamazdı. Bu bölgede yaşayanlar Yuno'ya tuhaf bir şekilde bakmaya başlamıştı. Bu bakışları ilk başta takmamaya çalışsa da bu bakışlar onu rahatsız ediyordu.

 

Bir dakika. Beş dakika. On dakika. Bu bakışlar yapısı gereği kolay sinirlenmeye müsait olan Yuno'yu daha da çileden çıkarıyordu. Özellikte ergenliğe girene kadar pek çok anlamsız sebepten dolayı evde, okulda, yolda, metroda, kısacası her yerde kavga çıkartmıştı. Ergenliğe girdiğinde tuhaf bir şekilde bu gürültücü tarafını yok etmişti. Yine de damarına basıldığında o öfkesi yeniden ortaya çıkardığı zamanlar olmuştu.

 

Kendine sakin olması gerektiğini söylüyordu ama bu bölgede yaşayanlar cidden garipti. Ona bakan kişiler insana, cüceye ve "Yarı Hayvan"a benzemiyordu. Kimisi insana benzese de kuyrukları ve kulakları bir hayvana benzerken, kimisi sanki dünyadaki her bir gıdayı yemiş gibi abartılı bir şişmanlıkları vardı, kimisi de cücelerden bile kısaydı. Üstelik sayıları beklediğinden bir hayli fazlaydı. Başta onların nasıl göründüğünü bilmeyen Yuno kendine bu bölgeye niye girdiğini soruyordu.

 

Yeniden gerisin geri dönmeye başlamıştı. Nedense ani bir hareket ettiği anda saldırıya uğrayacağını hissediyordu. Bu dünyadaki insanlara göre garip göründüğünün farkındaydı. Yine de diğer insanlara neden sanki yiyecekmiş gibi bakıyorlardı ki? Yuno bunu anlamıyordu. Korkusu birileri tarafından yenilmek değildi. Başını tutuyordu. Ne duymak ne görmek ne de aklına bir şey getirmek istiyordu. Sakinleşebilmek için kendini bir ara sokağa attı.

 

Yutkundu. Kendi kendine girdiği stres avuç içlerini terletmişti. Başı ağrıyordu ve anılarının ipi, yumak yumak olmuş düğümleri biraz fazla sıkmıştı. Bu bakışları o küçükken ona bakılan bakışlara benzetmişti. Bu yüzden gözünü kapadığı anda kara siluetten önce sürekli gördüğü kabus aklında canlanıyordu.

 

Odasından çıkıp merdivenlerden aşağı iniyordu. Sonra evinin salonunda arkası dönük birisini görüyordu. Onu gördüğü anda nedense öyle mutlu oluyor ki ona selam vermek için omzuna dokunduğu anda bedeni ağırlaşıyordu. Her tarafı öyle bir ağrıyordu ki bu ağrı onu bayıltıyordu. Tıpkı kara silueti gördüğü rüyalarda olduğu gibi ne yapmaya çalışırsa çalışsın süreç ve sonuç ayni şekilde oluyordu.

 

Bunu hatırlamak istemiyordu. Eğer hayatından bir şeyleri çıkarmak istese bu kabusu ömründe bir daha görmemeyi isterdi. Hatta bu kabusu bir daha görmeyecekse bu dünyada yaşamaya bile razı olabilirdi. Yeter ki bu şey aklına bile gelmesin. Yuno bu şeyi hatırlatan zihnine;

 

-Bunu bana göstermeyi kes!

 

Farkında olmadan bunu bağırarak söylemişti. Üstelik planıyla ilgili henüz karınca kadar mesafe bile kat etmemişken, şanssızlığı ona bir sürpriz hazırladı.

 

-Hemen sökül bakalım!

 

-Aynen yoksa acayip havalı abim tarafından dayağın kralını yiyeceksin. Onu büyünle yen.

 

Yuno'nun yoluna iki haydut kılıklı kişi çıkmıştı fakat Yuno'yu şaşırtan şey haydutların kendisi değil, söyledikleri sözlerdi.

 

-Bir dakika? Büyü mü dedin sen?

 

Yuno bu dünyada büyünün var olabileceğini hesaba katmamıştı. Kendisi çeşmenin başında düşünürken "Belalardan uzak dur." kısmından şimdiden sınıfta kalmıştı. Üstelik karşısındaki kişiler güçlü gözüküyordu. Yuno içinden "Kahretsin Yuno!" diyerek hızla arkasına bakmadan koşmaya başladı.



************



#Merhabalar. Ben yazar. Gizli Prensesin Maceralarının yazarı. Bilmeyenler varsa Gizli Prensesin Maceralarına şu anda devam etmediğimi söylemek istiyorum. Şimdi karşınıza yeni bir hikaye ile çıkıyorum. Umarım bu macerayı seversiniz. Bundan sonraki bölümlerin ili parça halinde geleceğini bilin. Cumartesi günü yeni bölüm gelecektir. İlk yazar notumuzun sonlandıralım. Gününüzün güzel geçmesi dileğiyle.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44731 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr