Ek Hikaye 1 Sevsek De Ayrılırız

avatar
1577 0

Sansheng, Wangchuan Wu Shang - Ek Hikaye 1 Sevsek De Ayrılırız


 

Çeviri:Mehmet Çakıcı    Düzenleme: madShy

 

Başkentte başka bir sakin geceydi. Gece bekçisi Başbakan Konağı’nın arkasındaki küçük caddeden geçerken esnedi. Başbakan’ın evini sarmalayan duvarların diğer tarafında bir mum ışığı oynaştı. Bekçi parmak uçlarında bahçeden geçti, zambak ormanı hala oradaydı, kış yenice geçmişken zambaklar solmuş ve yerlerini narin yapraklara bırakmıştı. Rüzgar estiğinde sadece kuru dallar sallanıyordu. Zambak ormanının arasında basit bir ev vardı, küçük bir ışık salıyordu.  Dedikodulara göre Başbakan lükse ihtiyaç duymuyor ve olabilecek en mütevazı şekilde konaklıyordu. Konaklamak denilirse! Bekçi dudaklarını ıslattı. Ne “konaklaması”? Başbakan neredeyse her gece ayaktaydı. Ekselansları’nın konaklaması başladığından beri burada gece bekçisiydi ve her gece Başbakan’ın odasının ışığının açık olduğunu görmüştü.

Bekçi diğer insanlara göre fazla meraklıydı. Başbakan nasıl bir insandı? Bütün dünyayı sarsacak gücü elbette vardı, bir kişinin altında ve geri kalan herkesin üstündeydi ama sıradan bir hayatı tercih etmişti. Yoksa dik duruşundan o kadar mı emindiydi de, çatlak gölgeler görmekten korkmuyordu? Uykuya hiç ihtiyacı yok muydu?

Yine de, üst sınıftan insanları ilgilendiren meseleler onun gibi bir gece bekçisinin anlayacağı şeyler değildi, bu yüzden, tekrar esneyip gezinmeye devam etti.

Bekçi tek mandallı kapının o ayrıldıktan sonra açıldığının farkında değildi. Arkasından kovalayan varmışçasına bir adam koşarak dışarı çıktı, boş bahçeye vardı ve bir anda durdu. Boşluğa baktı. Vücudu zayıftı, teni soluktu. Otuzlarında olmalıydı ama saçlarının yarısı çoktan grileşmişti. Muhtemelen sağlam bir gece rüzgarı onu hasta etmek için yeterli olurdu. Bu yüzden, bu zayıf adamın İmparatorluk Meclisi’ndeki bütün kararları veren Başbakan olması şaşırtıcıydı.

Moxi iç çekip kendi kendine güldü “Başka bir rüya!”

Bahar akşamları serindir. Odadan çıkmadan önce sadece ince bir gecelik giyebilmişti. Bahçede durup bir süre sessizce ayı izledikten sonra kendi kendine konuştu “Neden sadece rüya görüyorken bile rüyamı bitirmeme izin vermiyorsun?” Yavaşça evin arkasındaki zambak ormanına yürüdü. Bir ağacın altında ufak bir mezar taşı vardı üzerine “Eşim Sansheng” sözleri kazınmıştı. Mezar taşının yanına oturdu. Gövdelerinden düşmüş kırmızı zambaklara bakarken fısıldadı: “Neden beni görmeye gelmedin? Beni özlemiyor musun? Ben gece gündüz seni özlüyorum.”

“İmparator’u generalin bütün askerleri ceza alsın diye ikna ettim. Artık Shi Qiangian’ı kıskanmana gerek olmayacak, ne de onlar tarafından taciz edileceksin. Ben küçükken, her zaman çok yufka yürekli olduğumu söylerdin. Bilmediğinse sadece senin yanında yufka yürekli olduğum, sadece konu senken ne yapacağımı bilmediğim.”

“Sansheng, bir şey söylemeyecek misin?” Rüzgar yanaklarından geçti, kemiklerine kadar üşümesine sebep oldu. “Sansheng,” diye mırıldandı “Moxi’yle saklambaç oynamayı bırak. Seni bulamamaktan çok korktuğumu biliyorsun.”

“Seni bulamamaktan korkuyorum.”

“Nasıl benden bu kadar uzun saklanırsın?”

Elbette ona cevap verecek kimse yoktu, elbette ağacın arkasından çıkacak kimse yoktu, elbette ona gözlerini dikip süzecek kimse yoktu, ondan onunla evlenmesini isteyecek kimse yoktu.

“Yarın, tamam mı? Meydanda infaz edildiklerinden sonra kızgınlığı bırakıp bana geri gel. Seni bekleyeceğim.” Kendi kendine konuşmaya devam etti, cevap veren kimsenin olmayışı umurunda bile değildi. Moxi geceyi ince bir gecelikle Sansheng’in mezar taşının yanına uzanarak geçirmişti.

Sonraki gün Meclis’ten çıktığında görüşü birden bulandı. Yanındaki koruma hızlıca elini uzatıp seslendi: “İyi hissetmiyor musunuz ekselansları? İyi gözükmüyorsunuz.”  Moxi iki kere hafifçe öksürüp iyi olduğunu işaret edercesine elini salladı. İki adım attıktan sonra öksürüğü gittikçe kötüleşti ve bir anlığına düz duramadı. Etrafını bakanlar sarmıştı, birisi sordu: “Ekselansları’nı bugünkü infaz hakkında bildirmeli miyiz?” Moxi adamın sözünü sertçe kesip kızgınlıkla bakarken “Gerek yok,” dedi. Elini ağzına kapatarak öksürüğünü gizleyip kendi başına kalmak istediğini belirtti. Arkasında kalan bakanlardan hiçbirisi endişelerini belirtme cüretini gösteremedi. Azarlanan bakan tuhaf bir şekilde gülümsüyordu. Ona yakın olan bir başkası eğilip kulağına fısıldadı “Ekselansları’nın bugünü çok uzun süredir beklediğini herkes biliyor. Sözlerin bela çekti.” Başbakan’ın kamburlaşmış sırtının uzaklaşmasını izlerken adamın yüzü morardı.

Moxi saraydan çıktığında tahtırevanda birisi onu bekliyordu. Perdeyi kaldırıp içeri girecekken içeridekini fark etti. Başını kaldırdı, İmparatorluk Çığırtkanı da ona bakıyordu. İki kez öksürmekten kendini alıkoyamadı. İki adam da aşırı gururluydu. Normalde ikisi de bir diğerini selamlamak için eğilmezdi ama bugün, İmparatorluk Çığırtkanı gururunu yenmiş gözüktü. “Klan’ın geri kalanının olayla ilgisi yok. Komplo sadece birkaç adamı gösteriyor, niye masumları cezalandıralım?” Moxi çok kötü öksürdü. Sakinleşmek için biraz bekledi ve gülümsemesi soldu. “Sözlerin biraz geç kalmış.” İmparatorluk Çığırtkanı sessiz kaldı ve sonra uzunca iç çekti. “O zaman bütün suç benimdi. Günah işleyen bendim, cezasını da ben ödemeliyim.” Moxi ona daha fazla bakmadı, koltuğuna gömülüp başkentin gürültü ve karmaşasının merkezine, meydana gitti.

Moxi infaz alanına bakan hüküm sırasına oturdu. Bir zamanlar o alanda Sansheng’i yaktıkları kazık vardı.

Hayatının tek Sansheng’ini.

Göğsüne bir acı saplandı. Moxi kafasını eğip yüzündeki ifadeyi sakladı. Öğle vakti geliyordu, elini salladı. İlk suçlu grubu alana geldi. General dilini ısırıp kendisini hücrede öldürmüştü. Bu grupta sadece karıları, oğulları ve kızı Shi Qianqian vardı.

Moxi ağzını gizleyip bir süre öksürdü. Yanındaki muhafız güneşe bakıp infaza başlayalım mı diye sordu. Moxi başın ısalladı. Muhafız elini ancak kaldırmıştı ki mahkum edilmiş kadın birden kurtulup bağırdı: “Moxi! Sonraki hayat! Sonraki hayatta seni hiç beğenmeyeceğim bile. Ve seni sevdiğin insandan sonsuz ayrılıkla lanetliyorum. Asla onunla birlikte olamayacaksın.” Ona sadece bir öksürük krizi cevap verdi.

Shi Qianqian’ın arkasındaki infazcı ağzını kapatmaya yeltendi, Shi Qianqian bağırırken çaresizce çırpındı: “Bu hayatta, sen benim klanımı cezalandırdın. Eğer sonraki bir hayat varsa, sevdiğin insanı sana öldürteceğim! O ve sen asla birlikte olmayacaksınız!” Sözleri Moxi’ye acı veriyordu. Gözlerindeki öfke yanındaki muhafızları korkuttu. Moxi göğsündeki titremeyi bastırdı. Masadaki tableti aldı ve aşağı fırlattı: “İnfaz alanında tehdit etmek cezana eklenen bir ikinci cezadır. Arkasından kesin!”

Sözleri herkesi şaşırtmıştı. Shi Qianqian göklere bakıp gülerken delirmiş gibiydi: “İkiniz asla mutlu bir son yaşayamayacaksınız. Geri geleceğini mi düşünüyorsun? O öldü! Öldü!” Moxi ellerini yumruk yaptı, normalde nazik ve yumuşak olan sesi buzdan daha inceydi: “Arkasından kesin. Bütün klanının yok oluşunu izlemesini istiyorum.” O gün meydanda kan döküldü. Kadının çığlıkları ve ağlaması idamdan sonra bile havada yankılanıyordu. Sonunda onun cesedi de diğerlerininki gibi hızlıca sarıldı. Bundan sonra Başbakan’ın “nazik beyefendi” imajı yok olmuştu. Moxi o gece huzursuz hissediyordu, uyuyamamıştı. İmparator kraliyet doktorunun onu ziyaret etmesini emretmişti. Kontroller bitince Tüberküloz olduğu ortaya çıktı. Bütün Meclis şaşkınlık ve hüzün içindeydi.

Ama hasta olan bütün olaylara kayıtsız gözüküyordu. İlaçlarla hasta zamanlarını geçirip birkaç gün sonra Meclis’e geri geldi ve her zamanki gibi işlerine devam etti. Hastalığından hiç bahsetmemişti ve kimse hastalığının düzeyinin ne olduğunu bilmiyordu. Normal gözüküyordu, hiç kimse aşırı kötü öksürdüğünü de görmemişti. Zamanla tüberküloz olduğunu herkes unutmuştu.

Bir başka ağır kış gelmişti. Zambaklar bahçede açmıştı. Bir monta sarınmış Moxi evinin önünde dikilmiş zambakları izliyordu. Gözlerin hiçbir şeyi göremeyeceği kadar karanlık olana kadar orada kaldı ve yavaşça evine dönüp mumu yaktı. Yüzündeki  korkunç solgunluk mumun altında daha da kötü gözüküyordu, yanakları çökmüş, gözlerinin altında morluklar oluşmuştu.

Masasının üstüne pirinç bir parşömen açtı ve yavaşça bir ağaç çizdi. Fırçayı bırakıp sessizce ağaca baktı ve fırçayı eline alıp çizmeye devam etti. Biraz sonra arkasını dönmüş bir kadın silüeti ağacın arkasında belirmişti. Zambakları kokluyor gibi duruyordu.

Moxi bir süre resimdeki kişiye hayranlıkla baktı ve aynı zamanda hiçbir şey görmüyormuş gibi duruyordu.  Parmakları henüz kurumamış mürekkebe uzandı. Parmaklarından kalbine kadar bir ürperme dalgası geçti, gözlerini sıkıca kapattı ama öksürüğünü tutamadı. Sakince eğildi, kağıda kırmızı dalgalar yayıldı. rengi zambaklar kadar canlıydı.

“Moxi!”

Adını duyunca gözlerini hızlıca açtı, bir kadın divanda oturmuş dikkatlice kıyafetlerini dürüyordu “Moxi, kıyafetlerin neden bu kadar yıpranmış? Birisi sana kabadayılandı mı? Kavga mı ettin?” Moxi gözlerini kapatmadan bakıyordu, göz kırpmaktan korkar haldeydi.

“Sansheng…”

Bekçinin çanının dışarıdan çalmasıyla kadın bulanıp kayboldu. Moxi arkasından koşma niyetiyle kalktı ama vücudu onu dinlemiyordu. Yüz üstü düştü, kolları mumu da beraberinde götürdü. Moxi yuvarlanan muma dikkat etmedi. Kalbindeki acıyı bir an bile olsun daha fazla çekemezdi. Sansheng’in kaybolduğu yere bakarak fısıldadı: “Artık kıyafetlerimi kim dürecek… Sansheng, kıyafetlerimi dürmek için kim gece yarılarına kadar ayakta kalacak?” Alevler perdeye sıçradı, ateşin yanışını izlerken Moxi hafifçe gülümsemekten başka bir şey yapmıyordu.

Bekçi Başbakan’ın bahçesinden geçti. İki blok boyunca yürürken bir şarkı mırıldanıyordu: “Ateşe dikkat et.” Köşeyi döndüğünde parlayan ışık gözlerine vurdu.

Başbakan’ın evinin üstünde bir gökyüzü parçası kızıla çalmıştı.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr