Bölüm 12: Kaderi Suçla…

avatar
1863 0

Sansheng, Wangchuan Wu Shang - Bölüm 12: Kaderi Suçla…


 

Çevirmen: Ratel | Düzenleyici : Grandal

 

   

Ertesi gün hala oradaydı.

 

Dahası, dün planladığım gibi onu dışarı atamadım… çünkü...

 

Moxi bilinçsiz siyah-elbiseli adamın kollarından çekiştiriyor ve masumca bana bakıyordu, endişeyle gelip ona yardım etmemi umuyordu.

 

İç çektim. Şimdi adamı dışarı atsam fazlaca zalimce olmaz mıydı? En katlanamadığım şey küçük Moxi’nin bana bu gözlerle bakmasıydı. Hızla kafamı salladım, adamı evin içine taşıdım, kıyafetlerini soydum ve göğsündeki yarayı temizledim ve tekrar kapatmadan önce biraz ilaç sürdüm.

 

Nefesi yavaşça düzene girdi ve Moxi’nin ufak yüzünün rengi biraz yerine geldi. Eğer Savaş Tanrısı Moxi olsaydı, bu yaraya gözünün ucuyla bile bakmayacağına emindim. Ama sadece yedi-yaşındaki Moxi hala çok genç ve masumdu.

 

Ellerimi yıkadıktan sonra, Moxi’ye baktım ve ciddiyetle konuştum: “Onu kurtarmak bize bela getirebilir. Ama benden onu kurtarmamı sen istedin, yani gelecekte bundan pişman olduğunu söylemeye hakkın yok.”

 

Moxi biraz şaşırarak kafasını salladı.

 

Kocaman sulu gözlerini izlemek korku hala yüzünden gitmemişti, kalbimi bir puding gibi yumuşattı. Kendime engel olamadım ve beyaz yumuşacık yanağından şapırdatarak öptüm.

 

Gözleri daha da yuvarlaklaştı.

 

“Güzel hissettiriyor mu?” çenesini kaldırdım ve çapkın biri gibi sordum.

 

Moxi yüzüne dokundu ve sorum üzerinde dikkatle düşündü, sonra ciddi bir şekilde kafa salladı.

 

Küstahça sırıttım. “Öyle bile olsa, bu ancak hayatındaki en önemli kişiye yapabileceğin bir şey. Rastgele insanlarla yapamazsın.”


Moxi hafifçe yanağını ovuşturdu ve sonra küçük elleriyle yüzümü kavradı. Parmaklarının ucunda yükselirken yansımam gözlerinde açıkça görülebiliyordu, beni taklit etti ve yanağıma gürültülü bir öpücük kondurdu.

 

Sonrasında demin öptüğü yere dokundu ve bana “Bunu sadece Sansheng’e yapacağım.” dermiş gibi baktı. 

 

Birkaç saniye boyunca onu birkaç kere daha öpmekten kendimi alamadım. Onu yüzü tükürükle sıvanana kadar öptüm. Beni çaresiz bir şekilde itmek konusunda tereddüt ediyor gibiydi, sadece sessizce gülümsüyordu.

 

“Söylesene, Moxi. Nasıl senden hoşlanmayabilirim?” Alnındaki yumuşak saçları kıvırdım, onu cebimde taşıyabilmeyi ve onu dünyadan güvende tutabilmeyi diledim.

 

Hayatımız her zamanki gibi gidiyordu. Sadece evimizde komalık bir adam vardı. Başkentte ileri geri koşturan asker sayısı gözle görülebilir bir şekilde artmıştı. Taverna defalarca aranmıştı, ancak şansımıza daha evimizi aramaya gelmemişlerdi.

 

Üç gün sonra, Moxi okula gittikten sonraki boş zamanlarımda okuyabileceğim bir kitap aldım. Avludaki bir sallanan sandalyeye oturdum, bir kitaba bir gökyüzüne bakıyordum. İleri geri sallanırken erik çiçeklerinin bahçeyi kaplayacağı güne ne kadar kaldığını sayıyordum. Maviliğin dışında, evin içinde belli belirsiz ayak sesleri duyuldu. Gözlerimi kapattım ve odadan çıkışını, oturma odasında ve sonra odunlukta dönüşünü ve son olarak bir adım arkamda duruşunu dinledim.

 

“Bayan, siz kimsiniz?” soğuk bir sesle sordu. “Neden beni kurtardınız?”

 

“Kaderi suçla…” Ve sonra, dayanamayarak devam ettim: “Seni kurtarmama neden olan zayıf bir yanım var. Başka ne yapabilirdim ki?”

 

Arkamdaki adam bir süreliğine sessizliğe gömüldü. Sesi acemilik emareleri taşıyordu: “Nazik duygularınız için teşekkür ederim, ancak şu anda bir ilişki yaşamakla ilgilenmiyorum.”

 

Beni güldürmüştü. Zayıf yanım derken Moxi’den bahsediyordum, ama bu adam ise egosunu şişirerek kendini yürüyen bir Kazanova sanıyordu. Açıkça ve tam olarak yanlış anlamıştı. Bunu açıklayacak olan ben değildim ve zaten önemli de değildi, ne isterse onu düşünmesine izin verdim.

 

Benim cevap vermemi beklemeden tekrar konuştu ve sordu, “Son birkaç gündür, yaralarımla ilgilenen… erm, siz miydiniz?”


“Evet,”
Çok düşünmeden konuştum. “Sıçmana, işemene, osurmana, yıkanmana, götünü silmene; hepsine yardım eden bendim."


D.N: bravo bravo bir iş bu kadar güzel açıklanır ve huzurlarınızda Sansheng

 

Biraz düşündükten sonra ekledim: “Bunu kendi iyiliğiniz için söylüyorum. Dışkınızın ağır bir kokusu var. Hastasınız, tedavi olmanız lazım.”


D.N. Sansheng usta almış eline sazı döktürüyor

 

Arkamda bana bakan kimse kalmadı.

 

Bu sessizlik güneş batana kadar sürdü.

 

Moxi geri geldi ve kapıyı açtığında dondu kaldı. Bana doğru koştu, elimi çekti ve adamı gösterdi. O anda, bir çeşit sebze türlüsü taşıyordum. Eve girerken kafamı salladım: “Evet, evet, biliyorum, biliyorum.”


Adam Moxi’ye baktı, yüz ifadesi bir anlığına garip bir hal aldı. “O…”


Ona bir bakış attım. “Küçük kardeşim.”


Moxi ona gülümsedi. Onun eğilerek küçük bir yetişkin gibi selam vermesi üzerine bir şeyler düşünüyor gibiydi. Görünüşe göre Moxi ilgisini çekmişti, adam ayağa kalktı ve Moxi’nin etrafında birkaç defa döndü ve konuştu: “Savaş sanatları öğrenmek için mükemmel bir vücudu var. Ama konuşamıyor mu?”


“Evet, bu şekilde doğdu.”
O çok temkinli bir şekilde sormuştu, diğer yandan ben oldukça umursamaz bir biçimde cevap vermiştim. Moxi de umursamazca gülüşüyordu, adamın bakışları tekrar ve tekrar merakla doldu.

 

“Oldukça açık fikirlisin.”


Bu arada, yemek masada öylece duruyordu, her zamanki gibi Moxi bana el hareketleriyle okulda olan ilginç olayları anlatırken tabağına biraz yemek doldurdum. Adam dayanamayarak sordu: “Hala nasıl yazılacağını bilmiyor mu?”


Moxi’nin gülümsemesi mart ayazındaki elma çiçekleri gibi söndü ve kafasını eğip yemek yemeye başladı. Yemek çubuklarımı masaya bıraktım. “Bu konuda söyleyecek bir şeyin mi var?”


“Ben…”


“Olsa da umurumda değil.”


Sessizleşti ve sonra hafifçe iç çekti: “Bayan, beni yanlış anladınız. Ben sadece öğretmenlerinin ona karşı ön yargılı olabileceğini ve ona düzgün bir eğitim vermiyor olabileceğini söyleyecektim. Benim hayatımı kurtardınız, ancak bunun karşılığında size bir şey veremedim. Yapabileceğim tek şey, ona gelecekte kendisini idare edebileceği pratik şeyleri öğretmek.”


“Böyle şeyleri Moxi’ye sormalısın. Neden bana bakıyorsun?”
Ben, Moxi’nin her zaman benim eşitim olduğunu düşünüyordum. Kendi meselelerinde kendi kararlarını almalıydı. Nasıl onun yerine karar verebilirdim ki?

 

Diğer kişi bir kez daha iç çekti, muhtemelen benimle konuşmanın tamamen imkânsız olduğunu düşünüyordu. Tekrar konuşmak üzereyken, Moxi aniden elini yakaladı, ona ciddi bir bakış attı ve kuvvetle kafasını salladı. Gülmeden önce bir an dondu: “Peki, bundan sonra ben senin öğretmeniyim. Yarın okula gitmene gerek yok. Benden ders almak oldukça zorludur; buna hazır olman gerek.”

 

Moxi kafa sallamayı sürdürdü. Hafifçe sordum, “İsmin nedir? Seni sonsuza kadar ‘hey sen’ diye çağıramam.”


Bir an düşündü ve şunları söyledi: “Bana Bai Jiu derler.” (1)

 

(1) Çince de ‘beyaz şarap’ın sesteşi

 

Pfft, ne sıkıcı bir lakap. “Bu harika, Benim ismim Huang Jiu. Bu çocuğun ismi ise Xiong Huang Jiu.” (2)

 

(2) sarı şarap ve realgar şarap

 

Bai Jiu’nun yüzü seğirdi. “Bayan, harika bir mizah anlayışınız var…”


Düşük sesle yanıtladım: “Rica ederim.”


Bundan sonra Moxi çıraklık eğitimine başladı.

 

Sadece Moxi için değil, benim için de ‘usta’ tamamen yabancı bir yaratıktı. Usta Bai Jun Moxi’ye kelimeleri, savaş sanatını ve bazen de bir iki tane zarif ezgi öğretiyordu.

 

O öğrettikçe öğretiyor ve Moxi öğrendikçe öğreniyordu, sanki konuşma yeteneğinden mahrum kaldığından dolayı, Gökler onu diğer yeteneklerle kutsamış gibiydi.

 

En çok da müzikte yetenekliydi. Bir şarkı tıngırdatabilmeye başlaması çok uzun sürmemişti. Zither(3) sehpasının yanına uzanıp, kafamı yaslayıp onun büyümüş de küçülmüş halini izlemeye bayılıyordum. Genç ve yumuşak parmak uçları tellerin arasında uçuşuyordu. Hala uzmanlaşmadığı notalar olsa da kendine olan güveniyle o kadar sevimliydi ki kimse onu sevmekten kendini alamazdı.

 

(3) Kanun benzeri bir masa çalgısı

 

Ç.N: Öyle bir anlatıyor ki Moxi’yi, erkek halimle ben bile seviyom artık :D

 

Sık sık Bai Kiu’nun yokluğundan faydalanıp sessizce Moxi’yle fingirdiyordum.

 

Bir seferinde, Moxi’ye sarılmış onu öpüyordum.

 

Öpücüğümden dolayı kızardı ve usta tarafından yakalandık. O günden sonra o da aynı ustası gibi, sanki Siyah Dağ’dan çocuk yiyen bir cadıymışım gibi benim yanımda dikkatli davranmaya başladı.

 

Moxi ile yakınlaşmam çok zor hale gelmişti. Bai Jiu’ya o kadar içerlemiştim ki kanım birkaç plajı boyayabilirdi. Bu ölü ağacı ne zaman kesip ormana geri yollayacağımı merak ederken, aniden meşguliyetleri arttı ve sık sık uzun süreler ortadan yok olmaya başladı.

 

Sevinç içinde rahatladım. Yağmurda ve açık havada, gittim ve Moxi’nin yanına yapıştım. Bai Ju’nun Moxi’ye ne dediğini bilmiyordum, ancak bana karşı olan ilgisi utangaçlığa ve mahcupluğa dönüşmüştü.

 

Moxi’yi zorlamak istemiyordum, ancak Bai Jiu’ya olan nefretim daha da derinleşmişti.

 

Moxi derslerini çok ciddiye alıyordu. Bai Jiu onu zorlamasa da, o Bai Jiu’nun ona verdiği günlük görevleri yerine getiriyordu. Yine de hala o kadar gençti ki. Zamanla, bunu devam ettiremeyecekti.

 

Yılın ilk karı düşerken ona yeni bir ceket diktim. Onu tuttu, tekrar ve tekrar takdir etti, hem onu giymeye tereddüt ediyordu hem de onu geri bırakmaya gönülsüzdü. Kızararak, endişeyle bana baktı. Daha önceki çekingenliğini hatırlayınca, aniden gelen onu öpme dürtümü zincirledim. “Kendi kendine dene. Ben akşam yemeği yapacağım.”


Yemeği getirdiğimde, Moxi ceketine sarılmış, masada uyuyakalmıştı.

 

Onu yatağa taşıdım ve yorganın içine iteledim ve sonra acıyla, uzamakta olan küçük yüzüne baktım. Benim gücümle; onu korumam, sınanmasında yardımcı olmam ve güvenli bir hayat yaşamasını sağlamam mümkün değildi. Fakat sonuçta bu onun hayatıydı. Karar veren kendisi olmalıydı. Düşünürken, yüzüne dokundum: Hayatı sona erdikten sonra, yollarımız tekrar kesişecek mi? Siyah ve Beyaz Süreksizlik Muhafızları senin yer altı dünyasında büyük bir öfke nöbeti geçirdiğini söylemişlerdi… Senin derdin ne? Senin sınanmanı geçmene yardım ettim, ancak bana teşekkür etmek yerine hep bana kaba davrandın. Nankörlük ediyorsun! Sana bir hiç için iyi davranıyorum!

 

Ve yine de, Moxi bana nasıl davranırsa davransın, ona aynı şekilde davranamazdım.

 

Kim ona benim aşk sınamam olmasını söylemişti ki?!

 

Hafifçe iç çektim. Onun uyuyuşunu izlemek benim de uykumu getirmişti. Masada soğuyan yemeği takmadan, yatağın yanına uzandım, yüzünü seyrederken yavaşça uykuya daldım.

 

//Dünya o kadar bayağı ki, aşkı hatırlamak için bile bir şeylere muhtacız...

 

Yanağımdaki gıdıklanma hissi beni uyandırdı.

 

Gözlerimi açtığımda Moxi’nin kocaman bir sırıtmayla beni izlediğini gördüm. Elinde saçımı tutuyordu, yanağım boyunca gezdirerek beni tekrar gıdıkladı.

 

Diğer insanların değerli saçlarıma dokunmasından hoşlanmıyordum, ancak Moxi’nin dokunmasını asla mesele etmemiştim. Eğer etseydim bile, bu ışık saçan yüze karşı asla sinirlenemezdim. Birkaç defa göz kırptım ve: “Moxi, bana kur yapmaya mı çalışıyorsun?” diye sordum.

 

Benim göz kırpmamı taklit etti ve bana kafa karışıklığıyla baktı, ‘kur yapma’nın ne olduğunu anlamamıştı. Ona aptal bir gülümseme verdim ve oyunbaz bir şekilde kulağını kemirdim. “İşte ‘kur yapmak’ bu.”


Dondu, kulağını tuttu ve kıpkırmızı oldu.

 

Bu hayatta bu çocuğun bu kadar utangaç olmasına iç çekerken, şaşırtıcı bir şekilde doğruldu ve yanağıma sesli bir öpücük kondurdu.

 

Bu sefer, benim donma sıramdı.

 

Elimi yakaladı ve avucuma işaret parmağıyla, “En çok Sansheng’i seviyorum.”, yazdı

 

Tek bildiğim kalbimin dalgalanan kabarcıklı sıcak bir sıvı halinde eriyip uzuvlarıma aktığıydı.

 

Kendime geldiğimde, onun yüzüne onunkine eş bir öpücük kondurdum. Ayakkabılarımı ayağımdan fırlattım, yorganı kaldırdım ve yatağa tırmanıp onu kollarımın arasına aldım. “Bugün hiçbir şey yapmayalım. Burada yatıp güzelce dinlenelim.”

 

Ama bu kadar iyi bir şey nasıl olabilirdi ki? Çok geçmeden, yorgan çekilip açıldı.

 

Bai Jiu’nun alnında mavi damarlar fırlamıştı. Moxi’ye baktı, sonra bana baktı ve sonunda dengeli bir sesle konuşmadan önce kendini kontrol etmek için gözlerini kapattı: “Bugün neden ödevini yapmıyorsun?”


Moxi anından kucağımdan sıçrayıp aceleyle yataktan çıktı ve ayakkabılarını giydi.

 

Böylesi samimi bir anda rahatsız edilmemize öfkeli bir şekilde, Moxi’nin eline yakaladım ve Bai Jiu’ya bakarak konuştum: “Niçin kaçıyorsun? Biz yatakta yakalanan zinacılar değiliz.”


Moxi açıkça ne kastettiğimi anlamamıştı, ancak Bai Jiu öfkeden mosmordu. Beni işaret etti: “Sen, sen, seni…” Uzun süre kaskatı durdu ve başka bir şey söyleyemedi. Moxi’ye uzanıp onu benden uzaklaştırmaya çalıştı. Soğukkanlılıkla Moxi’yi tuttum, bir elimle onu engelledim.

 

Moxi’yi yakalayamayınca yüz ifadesi daha da kötüleşmişti.

 

Kibirle gülümsedim. “Hmph! Moxi benim!”


“Bir çocuğa nasıl böyle zulmedebilirsin?”


Onunla uğraşmadım. Arkamı döndüm ve Moxi’nin kafasına hafifçe vurup, sordum: “Böylesi işe yaramaz bir yobazı takip edip ondan ders almak zorunda mısın?” Aslında, Bai Jiu yirmilerinde ya da otuzlarında olmalıydı; ‘işe yaramaz yobaz’ olmaktansa fersah fersah uzaktı. Ama o anda benim gözümde fikirleri eski-modaydı ve okullardaki işe yaramaz yobazlardan pek bir farkı yoktu.

 

Bunu söylediğim anda, Bai Jiu’nun yüzü domuz ciğeri rengi aldı. Yüzüme köpek kanı püskürtüp sonra beni güzelce dövecekmiş gibi gözüküyordu.

 

Moxi ağzımı hızla itiraz ederek kapattı. Elini çektim ve sordum, “Hala ondan öğrenmek istiyor musun?”


Moxi Bai Jiu’ya baktı ve kafa salladı. Bai Jiu’nun yüzünde aldatılmış bir çocuğunkine ve aynı zamanda öfkeli bir suçlununkine benzeyen garip bir gülümseme belirdi.

 

O anda, ne hissettiğimi söyleyemiyordum. Sadece hafifçe konuştum, “Peki. Ondan öğrenmeye devam et, o zaman.” Ayakkabılarımı bile giymeden, direk kapıdan çıkıp tavernaya yürüdüm ve geceyi orada geçirdim.

 

Bu evden uzakta yattığım ilk geceydi. Ve de Moxi’ye sinirlediğim ilk sefer, ya da hissettiğim kıskançlık mıydı acaba. O sadece kurtardığım bir yabancıydı. Bizimle geçirdiği süre hiç de uzun değildi, ancak aptal çocuk onun tarafını seçmişti! Gerçekten…

 

Lanet olsun!

 

O gece barda, Muhasebeci Liu’yu da herkesle beraber evine yolladım. Ardından, dükkândaki tüm beyaz şarabı tuvalete boşalttım.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr