Bölüm 13: Korkma, Moxi

avatar
1700 0

Sansheng, Wangchuan Wu Shang - Bölüm 13: Korkma, Moxi


 

Çevirmen: Mehmet Çakıcı

Düzenleyen madShy

 

Sonraki gün uyandığım gibi Muhasebeci Liu beni görmeye geldi. Boş kavanoz yığınlarının başına götürüp ağlamak istiyormuş da ağlayamamış gibi bakıyordu. Acınası durumuna bakarken gözlerimi devirdim: “Beyaz şarap zaten müşterilerin favorisi değildi, sarı şarap satarız.” Sahibin bile önemsemediğini görünce Muhasebeci Liu’nun da diyecek başka sözü yoktu.

Eve gidemediğim için hala üzgündüm ve bütün günü tavernada geçirdim, kimse beni görmeye gelmeyince de üzgünlüğüm katlandı kaya olmanın verdiği inatçılık bir gece daha beni tavernada tuttu.

Üçüncü gün, bütün günü somurtkan suratımla barın önünde oturup müşterileri kaçırtarak geçirdim. Muhasebeci Liu, yarı çekip yarı iteleyerek içeriye girmem için yalvardı, içecek bir köşe bulup çekildim. Bu köşeyi başlangıçta sinirli olduğum zamanlarda içmek için kullanıyordum, zamanla mutsuz olduğumda da kullanmaya başladım. Bir miktar alkol tükettikten sonra Moxi’nin başına bir şey gelmiş olabileceği ihtimali kafama dang etti. Bu ihtimalin verdiği korku yüzünden ayakta bile duramaz hale geldim, ayağa kalkmış eve gitmek üzereydim ki birdenbire ufak bir şeyin karnıma yapışıp sarılmasıyla durduruldum.

Aşağıya baktım, Moxi idi! Kafasını sıkıca karnıma bastırmış bana sarılıyordu, nefes nefese kalmış bir durumdaydı ve bir süre geçtikten sonra bile kendine gelmemişti. “Moxi?” Cevap vermedi, bir karşılık alana kadar birkaç kez daha ona seslendim ve beni duyduğunu onaylayan bir şekilde başını yukarı aşağı salladı.  “Sorun ne?” diye sordum. Ancak o zaman başını karnımdan kaldırıp onu bırakıp gittiğimi ve onu istemediğimi anlattı. Çıldırmış bir halde bağırdım: “Beni istemeyen sensin.

Bunu söyleyince tekrar ağlayacakmışçasına gözleri kızardı. Hızlıca önceki gün Bai Jiu’yla birlikte dövüş pratiği yapmak için açıklığa gittiklerini ve onun da geri dönmediğini belirtti. Bu sabah da geri döndüğünde benim gitmiş olduğumu öğrenmiş ve çabucak buraya beni aramaya gelmiş, benden ona öfkelenmememi ve kızmamamı istedi ve avucuma yazarak ekledi “Sansheng efendiyi sevmediği için, Moxi artık onunla konuşmayacak!” Onu bu halde görünce bütün hiddetim uçuverdi.

Gözlerimi devirmekten kendimi alıkoyamadım, diz üstü çöküp saçıyla oynadım ve sordum, “Bai Jiu’yu niye bu kadar çok seviyorsun? O Sansheng’ten daha mı güzel?” Net bir red ifadesiyle başını salladı, memnun bir şekilde gülümsedim: “O halde sana yeni bir efendi bulalım, ne dersin?” Avucuma yazmadan önce bir süre sabit durdu, “Moxi dövüşmeyi öğrenmek istiyor.

Şaşkınlıktan kaşlarımı kaldırdım, Moi’nin böyle düşünceleri olmasını beklemiyordum niyetini sormak üzereyken sert bir erkek sesinin dükkanın önünde bağırdığını duydum: “Beyaz şarap yok ha? Taverna işletiyorsunuz ama cidden şarabınız yok mu? Umurumda değil, bugün o şarabı içeceğim.” Muhasebeci Liu’nun çekingen özrünü dinledim. Moxi’ye burada beklemesini, sorunu çözdükten sonra birlikte geri döneceğimizi söyleyip ilerledim.

Moxi gerince beni tutup geri çekmeye çalıştı, güvence vermek amacıyla başını okşayıp çıktım.  Bağırtının sahibini görünce sinirle kaşlarımı çattım, sorunlarımızın birinci sebebi Guan ailesinin üçüncü genç efendisi bugün olay çıkarmak için benim tavernamı hoş görmüştü. Dünya gerçekten muazzam bir yer… Üçüncü Genç Efendi’nin babası Meclis’te en yetkili mevkilerden birine sahipti ve ablası da İmparator’un kadınlarındandı, bütün aile İmparator tarafından sevilirdi. Normalde, onların yoluna çıkan herkes, hiç değilse asgari düzeyde nezaket içerisinde davranma ihtiyacı hissederdi . Bu Üçüncü Genç Efendi yozlaşmışlığın nadide örneklerindendi, hiç çalışmamış ve her zaman eğlence kurumlarında yer edinmişti; kadınları, parayı ve alkole bayılıyordu, tam bir Kazanova örneği! Aslında böylesine kötü şöhretli bir adamın benim tavernada boy göstermesine çok şaşırmıştım.

Yanlarına gittiğimde Muhasebeci Liu hala özür dilemekle meşguldü, onu durdurup Üçüncü Genç Efendi’ye “Bugün dükkanımızda beyaz şarap bulunmamaktadır, eğer ihtiyaç duyuyorsanız, efendim, sanırım şehirde birkaç büyük restoran vardı.” dedim.

Üçüncü Efendi beni baştan aşağı süzdü, o gözleri yerinden oymak isterdim. Çenesini ovuşturup gülümsedi: “Sokakta duyduğuma göre bu tavernanın sahibesi çocuklu bir dulmuş ama yaşlı değil hatta güzel denebilecek bir görünümü varmış. Hiç inanasım gelmemişti, ama görünüşe göre dedikodular yalan söylemiyor, çok çekici bir hanımsınız.” Sakince cevapladım: “Söylediklerinizin yarısı doğru.” Kızgın veya sinirlenmiş değildi, bir anlığına konuşmayı unutmuş gibi durdu. Kendine gelince kahkahayı bastı: “Haha! Bu güzel hanımefendinin aynı zamanda yalnız ufak bir kevaşe olduğunu söylemeyi unutmuşlar! Bugün sana biraz sevgi ve ilgi göstermeme ne dersin?

Onu iyice inceledim, önce dilini mi koparıp atsam yoksa gözlerini mi oysam ya da bayıltıp çükünden şehir kapılarına, şehirdeki her kadına bir iyilik ve geri kalan herkese bir uyarı olarak assam mı karar veremedim.

Birdenbire ufak bir figür onu hızlıca yere vurdu, aptalca bakınırken aynı figürün Üçüncü Genç Efendi’yi alıp sarı şarap fıçısına attığını gördüm, ortalıkta çıt yoktu. Moxi’nin öfkesi sakinleşecek gibi değildi kasanın arkasına geçti ve bir kağıt parçasına kocaman bir ‘DEFOL’ yazıp Efendi’ye fırlattı.

Bana yeraltında ateş topu fırlattığı zaman hariç onu hiç böylesine öfkeli görmemiştim. Belki, öfkesi daha önce bu boyutlara ulaşmıştı ama olgun bir birey olarak kontrol edebiliyordu ama şimdiki çocuk hali kendisini kontrol yeteneğinden uzaktı.

Etraftakilerin dağıldığını fark ettim, Muhasebeci Liu kıyameti görmüş gibi duruyordu, tavernada çalışanlar bile toz olmuştu, herkes nasıl bir cezanın bizi bulacağını anlamıştı. Ama onlar korksa bile ben korkmuyordum. Moxi’yi övmek üzereydim ki beni kendisine çekip sıkıca sarıldı, sırtıma vuruyordu sanki “Sorun yok Sangsheng, korkma. Moxi seni koruyacak.

Gülsem mi ağlasam mı bilmesem de bu yaptıkları beni çok etkilemişti, onu sarılışımla boğarken Üçüncü Genç Efendi’nin yavaşça kalktığını gördüm, hızlıca Moxi’nin kafasına kırılmış bir camla vurdu. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm tek düşünebildiğim Moxi’mi kimsenin incitemeyeceğiydi. Moxi’nin başını göğsüme gömüp kendimi öne ittim, keskin bir sopa kafamdan sekti. Bir kayanın ruhu olsam da sert vuruş görüşümü kararttı ve bir anlığına aptallaştırdı. Moxi kollarımda titriyordu elini uzatıp alnımdan akan kana dokundu şok ve korku gözlerini kaplamıştı, “Moxi, Korkma.” Yüzünü buruşturdu.

Üçüncü Genç Efendi başının ağrıdığından şikayet etti ve ceza olarak bizi idam etmekle tehdit etti. Onu öldürme arzum katlandı. Bin yıllık hayatımda asla böyle bir muamele görmemiştim, Bu Guan’ların Üçüncü Genç Efendisi gerçekten de ilkti. Aklımdan penisini koparıp, kızartıp ona yedirip bir tane daha çıkartabilecek mi izlemek geldi. Ceza ha? Yapsın da görelim.

Yanwang benim insan dünyasında ölmeme izin vermezdi ama yine de insanlara acı çektirmenin öldürmeden de kolay yolları vardı. Karanlığın güçlerini kararlılıkla parmak uçlarıma çektim, bir adım daha atarsa o aile yadigarı mücevherleriyle bir olacaktı, aniden birisi Üçüncü Genç Efendi’nin kolunu tutup yere yapıştırdı, sakinleşmemiş halde bir adım daha atıp yerde tekmelerken söylendi: “Böyle haşereler ne zamandan beridir gün ışığında gezer oldu?” Sesi tanıyordum, gözümdeki kanı çekip iyice baktım; Bai Jiu!

Moxi zevk içindeydi, kıskançlıkla kucağımda oynaştı, başımı kapatıp Moxi’nin yanına düşmüş gibi davrandım: “Moxi, çok acıyor.” Moxi panikleyip kollarını bana doladı, gözleri kızardı ama ağlamaya cesaret edemedi, Moxi’ye yaslanıp Bai Jiu’ya bir göz attım, şu anda bile bana karşı kindar olacak enerjiyi nereden buluyordu?

Üçüncü Genç Efendi de işe yaramazın tekiymiş, tek tekmede bayıldı. Bu zorbayla tartışmak başka bir şey, onun yaşına inmek başka bir şey, kavga etmek başka bir şey, ama bayıltıp yere sermek tamamen sıkıntılı bir sorundu.

Bai Jiu’nun gözleri bir anlığına uzaklara daldı ve sonradan Muhasebeci Liu’ya seslendi: “Bugünlük dükkanı kapatıyoruz.” Sonra bana yaklaştı: “Yürüyebiliyor musun?

Üçüncü Genç Efendi’nin yediği dayağın büyüklüğüne dayanarak, babasının bunun yanımıza kalmasına izin vermeyeceğinden eminim, önemli bir yetkiliyi kızdırmak Moxi’ye hiç iyilik etmemişti zaten. Tek çıkar yolumuz askerler gelip bizi bulmadan önce kaçıp gitmekti. Başkentten kaçmalı, kimliklerimizi değiştirmeli ve sonra ne yapacaığımızı düşünmeliydik.  Akan kanımı sildim, “Sadece çizik, endişelenecek bir şey yok.” Bai Jiu bir kaşını kaldırdı ve hiçbir şey demedi.

Eve döndükten sonra hızlıca toparlanıp kaçmak istiyordum ama Moxi önce yaralarımı sarmadan hiçbir yere gitmemem konusunda kararlıydı. Bu hayatta Moxi’nin önünde hiç büyü kullanmamıştım ve kendimi açığa vermeye niyetim yoktu. Yapabileceğim tek şey Moxi’nin titreyen elleriyle yavaşça yaramı temizleyip bandajlamasını beklemekti.

Ne kadar korkutucu olursa olsun Üçüncü Genç Efendi’nin temelde zengin bir çocuktan ibaret olduğunu düşündüm, askerlerin sonraki günün sabahından önce gelmelerini beklemiyordum. Şaşırtıcı bir şekilde, askerler daha o geceden gelmişti.

Bahçenin önünde toplandılar ve içeri girmeye niyetleri yoktu. Ağır adım seslerinden sıradan sıradan muhafızlar olmadıklarını anlamıştım. Eğer buraya sadece bir kadını ve ufak bir çocuğu yakalamak için gelmişlerdiyse gereksiz büyüklükte bir güç toplamışlardı. Bahçede duran Bai Jiu’ya döndüm bana arkası dönüktü ve yalnızdı. O an dışarıdan gelen sesleri duydm: “Asi Bai Qi! Direnmek boşuna!” Hiç şaşırmamıştım, onu kurtardığım zaman basit bir adam olmadığını halihazırda biliyordum, bilmediğim şey ne kadar problemli olduğuydu.

Bai Qi hain generaldi, söylenilenlere göre İmparator’un yozlaşmış kişilere yetki vermesinden bıktığından, birkaç politik uyuşmazlıktan ve Doğu’nun barbarlara bırakılmasından rahatsız olduğu için Meclis’e karşı çıkmış ve hükümeti devirip İmparatorluk’u üstüne almak istemişti.  Rastladığımız adam buydu ve başkentin bu kadar gündür sokağa çıkma yasağı altında olmasına veya askerlerin bu kadar çabuk gelmesine şaşırmamak gerekirdi.

Moxi kollarımı tutup sertçe salladı, başını okşayıp sıcakça “Sorun yok, Sansheng yanında.” dedim. Ama o kafasını sallayıp avucuma yazdı: “Moxi Sansheng’i koruyacak.” Gözleri karanlıkta parlıyordu. Bai Jiu’yla aramdaki çatışmayı bir kenara bırakarak söylüyorum, böyle bir efendisinin olması büyük bir  şanstı. Onunla birlikte geçirdiği bir ayda öğrendikleri muhtemelen üç yıl boyunca okulda öğrendiklerinden daha fazlaydı. Eğer Bai Jiu ona öğretmenlik yapmaya devam edecek olsaydı, Moxi’nin öğrenmeye olan hevesini de göz önüne alırsak, başarabileceklerinin neredeyse hiç limiti olmadığını görebiliyordum.

Bai Jiu’yu kurtarma düşüncesi aklımdan geçti ama eğer önünde büyü yapsaydım Moxi benim hakkımda ne düşünürdü? Bai Jiu ne düşünürdü?  Değerlendirecek zaman vermeden Bai Jiu uzaklaştı.

Bahçe kapısını açtı. Dışarıda silahlı askerler, tamamen zırhlı bir şekilde bekliyorlardı, kılıçlarından yansıyan güneş ışığı gözlerimi yakıyordu. Bu ışık yetmezmiş gibi havada benim canımı sıkmayı çok kolayca başaran bir enerji vardı. Kapıdan uzaklara bakınca askerlerin arkasında duran sarı, parlak bir tahtırevan gördüm, gözlerim şaşkınlıkla kalktı. Ünlü Tiran kralın Bai Qi’yi yakalamaya bizzat gelecek kadar önem vermesini beklemiyordum. Farkında olmadan gözlerimi devirdim, bu sefer istesem de ona yardım edemezdim.

Yeraltı’nın ruhları iktidardakilerin aileden gelen soylu enerjilerine karşın doğal bir korkuyla doğar. Aptal bir kraldan salınan soylu enerji bile küçük Yer altı ruhlarının başlarını kaldıramamaları için yeterlidir. Ben başımı kaldıramayacak kadar kötü durumda değilsem de gücümün çoğu bastırılmış durumdaydı.

Asi Bai Qi! Düşmana teslim olarak ve kendi insanlarımızı öldürerek Ekselanslarına ihanet ettin! Şimdi de Ekselansları’nı öldürmeye niyetlisin! Suçlarının affı olamaz…” çığırtkan, cırtlak sesle suçları duyurdu ve lanetledi. Bai Qi umursamazca seslendi: “Ne de çok bok çıktı ağzından! Beni yakalamak istiyorsanız, buraya gelin.” Bunu duyunca Moxi’nin dışarıya çıkmak istiyormuşçasına hareketlendiğini fark ettim, başımı sallayarak onu sessizce durdurdum.

Ben, Sansheng, her zaman bencil bir yaratıktım.Arkadaşlıklarımın sınırlarını her zaman çok net çizdim. Bai Jiu’yla olan arkadaşlığımın önemi onu kurtarmak için Moxi’yi ve kendimi feda ettirecek kadar büyük değildi. Moxi içinse, İmparator’u kızdırmakta bu hayatı için hiçbir fayda yoktu.

Çığırtkan bağırdı: “Yürüyün! Niye suçluyu yakalamıyorsunuz?” Askerler anında ileri atıldı. Bir askerin kolunu kıvırıp, mızrağını ele geçirip bir başka askerin göğsüne fırlatırken Bai Jiu’nun ifadesi buz gibiydi. “Hangi yetenekle yakalayacaksınız?” diyerek kahkaha attı. Sanırım bir generalin cesareti, şiddeti ve dövüşteki ustalığının büyüklüğü sadece bir şehir efsanesi değildi. Çığırtkanın yüzü ekşidi, sarı tahtırevana döndü, az sonra içinden iki vuruşluk hafif bir alkış yükseldi.

Kaşlarımı çatmış, bahçedeki cinayet niyetinin anında yükseldiğini fark etmiştim. Yukarıya baktığımda duvarın okçularla dolduğunu fark ettim, yayları kalkmış ve hazırdı. Normalde onları daha duvara bile tırmanamadan kuş gibi avlardım ama İmparator’un varlığı hislerimi çok ciddi yaralamıştı. Maxi’yi kollarıma alıp avucumu karanlığın güçleriyle doldurdum. Bai Jiu gözlerini kaldırdı, bahçeyi sarmalayan askerlere bakışlar attı ve tahtırevana seslendi “Bu onlarla ilgili değil, seninle geleceğim, bırak gitsinler.” Çığırtkan kulağını tahtırevana verdi ve bir saniyeliğine sessizce dinledi, sonra da elini salladı. Kuşatan okçular yaylarını anında indirmişti. Bai Jiu mızrağı elinden bıraktığı an askerler onu demir zincirlerle  kelepçelediler. Arkasından bakıp gözlerimi devirdim ve içimden geçirdim: “Ah Bai Jiu, çok büyük bir generalsin, değil mi? İnsanlar hilekardır, başkalarına nasıl böylece güvenebiliyorsun?

İmparator bile olsa.

Bai Jiu’nun uzaklaşmasına bile izin vermeden çığırtkan bağırdı: “İkisini de öldürün.” Beş altı askerin eşlik ettiği Bai Jiu arkasını dönüp gürledi: “Tiran!..” Sesini duymak  okçuların oklarını salış seslerinden neredeyse imkansızdı. Çok sayıda keskin ok havayı delip bize doğru uçuyordu, Moxi’ye sarılmış saklanacak hiçbir yerim yokken öylece duruyordum.

Ölüm ya da ruhsal güçlerimi açığa çıkarmak?

Kıkırdadım, sanki bir seçim vardı. Moxi hala buradaydı. Tirbülasyonunu geçirmemiş olsaydı ona zarar gelmesine asla izin vermezdim. Karanlığın güçlerini çoktan avucumdan karnıma geçirmiştim, çığlık atmadan önce konsantre olma niyetiyle gözlerimi kapattım, karanlık güçler çığlık attı ve bütün okları geri savurdu.

Birden devasa bir acı akını kulaklarıma doldu. Geri dönen oklardan birçok asker yaralanmıştı. Yaralanmamış olanlar da korkudan pusmuş gözlerini ayıramadan bana bakıyordu.

Sessizlik. Sessizlik. Daha fazla sessizlik.

Bütün gözler üzerimdeyken, cezp edici bir şekilde gözlerimi devirdim: “Bu kadar güzel olduğum için üzgünüm.” “Şeytan!” diye bir çığlık duyuldu. Solmuş yüzüne karşı gülümserken Moxi’nin soğuk ellerini tuttum. Onu akşam yemeğine çağırırmışım gibi bir ses tonuyla seslendim: “Sorun yok Moxi, Sansheng yanında.” Gözlerindeki boş bakışlar kalbime saplandı. Son iki hayatımın boş bir şekilde bittiği düşüncesiyle ona “Saçmalıklarını dinleme. Sansheng şeytan değil.” demekten kendimi alıkoyamadım.

Ama gecikecek zaman yoktu, karnımda kalan gücü kimse tepki veremeden Bai Jiu’nun yanına zıplamak için kullandım, onun etrafındaki askerleri yere devirip kolundan tuttuğum gibi Moxi’nin yanına geri kondum. Şoke olmuş gözlerine bakmadan bir parmağımı kaldırım bileğindeki demir zincirleri kırdım, onu iterken seslendim: “Moxi’yle birlikte kaçın. Onları geride tutacağım.

Ne kadar güçlü olursa olsun, Bai Jiu hala bir ölümlüydü buradaki çok sayıda askerleri göz önüne alırsak ondan geride kalmasını istemek ilk olarak güvenli, ikinci olaraksa hiç de hoş bir hareket olmazdı.

Her zaman kendi gücüme güvenim olmuştur. Ruhsal güçlerimin sadece bir kırıntısına sahipken bil özgüvenim tamdı. Nihayetinde, buradaki herkes ölümlüydü, yapabileceklerinin en iyisi birkaç çiziğe sebep olmaktı. Bu düşünceyle Bai Jiu’nun Moxi’yi alıp acele etmesini sağladım. O ikisi buradayken kaslarımı istediğim gibi esnetemezdim.

Çığlığımın gücüne tanık olduğu için pek bir şey sorma zahmetine girmedi, Moxi’yi de alıp gitmeden önce tek söylediği “Kolay gelsin,” oldu. Moxi onun kollarından kaçıp benim yanıma gelmek için çırpındı, sanki beni bırakmaktansa burada ölmeye razıydı.

Başıma bir ağrı girdi, İmparator’un yanındaki askerler birden harekete geçti “Şeytanı ve haini yakalayın!” diye bağırdı çığırtkan. “Ödülünüz güzel olacak.” Ama askerler gücümün farkında olduklarından saldırıya geçmeden önce bir süre beklediler, bu zamanı Moxi’nin başını okşayıp “Moxi, korkma. Sansheng çok güçlü. Siz gidin ben de birazdan sizin yanınıza geleceğim.” demek için kullandım. İnatla bana tutundu, panik ve korku gözünü bulamıştı. Diğer taraftaki askerler saldırmaya hazırdı, hiçbir şansım olmayarak parmaklarını zorla kollarımdan ayırdım.

Gözlerinden aldatılmışlık okunuyordu.

Bakacak gücüm yoktu, parmaklarını uzaklaştırıp arkamı döndüm iki adım atıp durdum, buz gibi bir sesle “Gidin!” dedim.

Moxi konuşamıyordu ,bu yüzden de ayrılırken ki durumu neydi bilmiyorum. Elimin tersine akıttığı göz yaşları kalbimde bir delik açmıştı. Her şey iyi olacak, dedim kendime, bu veda sonsuza kadar değil. Moxi ve ben yakında tekrar buluşacağız.

Bai Jiu’nun kaçtığını gören askerler panikledi, birkaç cesur asker beni geçip Bai Jiu’yu kovalamak niyetiyle ileri atıldı, onlara gülümsedim. “Bir adım daha atmayın.” Bu nazik uyarıyı verdiğim an aynı zamanda karanlığın güçlerini parmak uçlarımda toplayıp kolumu salladım. Uzun fakat ince, derin fakat narin bir ışık bizim küçük  bahçemiz ve diğer bahçeler boyunca göz kırptı ve bütün bahçe ikiye ayrılmış durumdaydı artık. Askerler bir tarafta; ben diğerinde.

Kahkahaya boğuldum. Kahkaham Wangchuan Nehri’nden bir milenyum boyunca topladığım ölümcül enerjiyi bana geri getirdi: “Kim bu çizgiyi geçerse çükünü kaybeder.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44262 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr