Bölüm 6: Saygıdeğer Zhonghua

avatar
1657 0

Sansheng, Wangchuan Wu Shang - Bölüm 6: Saygıdeğer Zhonghua


 

Çevirmen Şebb | Düzenleyici : Grandal

 

Daha önceden 50 yılın hiç bu kadar sıkıntılı olabileceğini düşünmemiştim. Sıramın geldiğini görünce Yangwang’a hoşça kal deyip reenkarnasyon oldum.

 

Bu Eğer Moxi’yi dinlemeyip daha evvel gitmiş olsaydım bir sonraki yaşamda da ceza verebileceğini düşünerek kuralla uyup onun dediğini uygulamıştım. Bu yaşlarda insanların artık yaşlı ve güçsüz olduğunu duymuştum. Çoktan kariyer kurmuş, aileleri olan, hayattayken denenmesi gereken güzel şeyleri yaşamışlar ve artık pek de ilgi çekici değişik bir şey kalmamıştı bu yaştakiler için.

 

Bense tam bu zamanda onu bulur şaşırtabilir ilgisini çekebilirsem onu kendime aşk çocuk oyuncağıydı. Aklımda bu dediklerim çok basit gözükse de hayat her zaman sürprizlerle doluydu.

 

Yeraltında yüzyıl kadar beklemiştim. İçimdeki karanlık dünyaya ilk gelişimdeki haliyle karşılaştırıldığında hiçte az değildi. Hem yeryüzüne daha yeni indiğim için üzerimdeki karanlık küfünün kokusu çok tazeydi. Çürüyen bir etin sinekleri kendine çekmesi gibi bir grup rahibin dikkatini üstüme çekmem bir oldu.

 

Bu seferki çağ canavarları yakıp yakma, büyüler yapmaya çok meraklıydı. Beni kovalayan rahip grubunun yaşlarının hepsini toplasam gene bile benden birkaç yıl genç olurlardı. Fakat cultiveleri gerçekten çok kuvvetliydi.

 

Ciddi çocuklarla uğraşmakta pek de iyi olmadığımdan Yanwang’ın ses tonunu taklit ederek onları tehdit ettim: ‘’ Defolun gidin ya da size kızartıp yerim ona göre!’

 

‘Kendini beğenmiş küstah aptal!’ diye bağırdı önde liderleri gibi gözüken çocuk ve kılıcını bana doğru yöneltti. ‘Bugün seni yok edeceğim!’ diye bağırdı.

 

Onu tek kaşımı kaldırıp baktım, bu genç yaşa göre amma da zalimdi. Davranışlarından güzelce eğitilmediği belli oluyordu. Kafamı cık cık der gibisinden sallayıp içimden öğretmenini suçladım. Kaçma yollarını düşünürken arka taraftan bir kadın sesi geldi: ‘’Changwu, hemen geri çekil’. Bembeyaz giyinmişti ve elbisesinin kurdeleleri havada uçan bir peri gibi uçuşuyordu.

 

Onu hayretle izledim. Yeryüzünde hiç bu kadar cennetlik gözüken birisini görmeyi beklemiyordum. Ona özenle bakmam daha sürerken elinden birden beyaz bir kurdele fırladı ve rüzgârla birlikte etrafımda düğüm oluşturdu. Biraz debelenip uğraştıktan sonra kurdelenin garip bir materyalden olduğunu gördüm.

 

Çocuk rahipler kadını ‘Büyük usta ‘ olarak çağırıyorlardı.

 

Büyük usta kibarca başını sallayıp onlara selam verdi. Birkaç adım öne çıkıp beni inceledikten sonra: ‘Demek güzel bir iblismiş.’ Dedi.

 

Güldüm. ‘ Sende güzel bir rahibesin’.

 

Soğukça sırıtıp ekledi: ‘ Asıl varlığını anlayamasam da bir kere benim ipek kurdelemle bağlandıktan sonra ne kadar çaba harcasan bile ondan kurtulamazsın.’

 

Gizliden kurtulmaya çalışsam bile aslında dediğinin doğru olduğunu fark ettim. Bu kurdele gerçekten de çok etkiliydi. Fakat biran dikkatsiz davranırsam yinede beni tutmaya yetmeyeceğini biliyordum. Bu kadın kendi iyiliği için fazlasıyla cahildi.

 

‘ Onu Liubo dağına geri götürün. Onunla yüksek rahip ilgilenecektir.*

 

*kadının da öğretmeni sayılan adam*

 

Çocuklara gitmeden önce: ‘İblisi bağlamış bile olsam, güçlerini engelleyemem. Uyanık davranın ve onu kaçırmamaya dikkat edin. Acil bir işim var o yüzden sizinle gelemiyorum.’

 

Çocuk grubu onu saygıyla dediklerini dinleyip başlarını eğip, selamladılar.

 

Daha bu dünyada yeni gelmiştim. Moxi bulmak için nerden başlayacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Onlarla gitmekte bir sakınca görmedim. Hem onlarla gitmem diğer dindar adamların saldırılarından kaçmama yardımcı olur hemde Moxi’den bir haber almama yarayabilirdi.

 

Bacaksız insanlar bana ciddiyetle refakat ederek götürdüler. Onların bu halini görünce Moxi’yi hatırlayıp özledim. Bu çocukların arasında bir tanesi Moxi’nin önceki yaşamdaki çocukluk yılları gibiydi, adı içine kapanık ve utangaç anlamlarına gelen; Chang’an.

 

Ona doğru her bakışımda çocuk korkuyla irkilirdi. Sonradan etraftaki konuşulanlara kulak verince benim Yin’imi düzeltebilmek için Onu kaçırıp Yang’ını* alacağımdan korktuğunu anladım.

 

*Yang -Yin işaretindeki Yin=siyah kısım. Sansheng’nin karanlık gücü temsil ediyor. Yang ise onun tersi =beyaz aydınlığı temsil ediyor. Daoism deki YinYang teorisini kadın erkek ilişkisini anlatır gibi kullanmışlar.*

 

Bunu duyduktan sonra bakışlarımı ona o kadarda dikmemeye karar vermiştim.

 

Dağa giden yolda şu anki imparatorun baya dindar olduğunu konuşuyorlardı. Çoğu köy Daoism’e inanıyor ve aileler çocuklarını eğitim görmeleri için manastırlara yolluyorlardı. Buna ek olarak gittiğimiz Liubo Dağı’ndaki eğitim yeri diğer yerlerin arasında en prestijli olanıydı. Orada Kutsallık makamına erişmek için çabalıyorlardı.

 

Çocuklar bunları konuşurken suratlarında sanki Liubo öğrencisi olmak için yüzyıllar harcamaları gerekiyormuş gibi bir gurur ifadesi vardı. Öbür taraftan bense Gökyüzü mertebesine erişebilen ölümlülerin sadece birkaç binyılda bir nadiren çıktığını düşündüm. Başarı oranı çok azdı. Bu kısa haylazlar baya hızlı yürüyorlardı. Liubo Dağına birkaç günde vardık.

 

Yolculuk sırasında Moxi hakkında hiçbir şey duymamış, hayal kırıklığına uğramıştım. Dağa girmeden evvel etrafımdaki ipek kurdeleden kurtulmayı denerken bileğimde altın mührün ısındığını hissettim. Yanma hissi gittikçe kuvvetlendiği anda birden güçlü bir enerji üzerimizde belirdi saçlarımız karışmıştı. Yüzümdeki saçları düzeltince çocuk rahiplerin eğilip hep bir ağızdan ‘ Saygıdeğer Usta’ diye seslendiklerini duydum.

 

Oooh, yani o dedikleri kişi Liubo’s Başıydı.

 

Dikkatlice bakınca sevinçten havaya uçtum. Bu olan olay ‘Ayakkabının eskimesi’ bilmem ne, ya da ‘Uğraşmayınca geldi’ bir şey bir şey deyimlerindeki gibiydi.*

 

*burada ki devrik cümleler orijinalinde de böyle XD Sansheng deyimleri yarım hatırlayabiliyor.

 

Demeye çalıştığı Çin atasözü ise: ‘’Aradığın şeyi bulmaya çalışırken demir ayakkabıların eridi ama halen bulamadın. Tam vaz geçmişken aradığın şey kendiliğinden sana geldi.’’ Gibi bir anlama gelen söz*

 

Bu gördüğüm Moxi değil miydi? Yalnız dış görünüşü en fazla 20-30lu yaşlarda gözüküyordu. Hiç de düşündüğüm gibi yaşlı ve çökmüş, ölümlü dünyasında 50 yıl yaşamış gibi gözükmüyordu. Sonradan kutsallık için çalışıp ölümsüzlük sihirleri okuduğunu hatırladım. Bir peri kadar güzel olmasa bile gençliğini koruyabilmişti.

 

İçimden güldüm. Moxi oh Moxi benden o kadar kaçmaya çalıştın ama cennettekiler senden daha zeki çıktılar. Bakalım bu sefer benden nasıl kaçacaksın?

 

Ben bunları düşünüp sırıtırken, 3 kılıç bana doğru ‘woooooşşşhhh’ sesiyle esti, öldürme amaçları tüylerimi diken diken etti. Sırıtmayı bırakıp Moxi ye doğru şaşkınlıkla baktım.

 

Bu 3 kılıç onun değil, fakat onun arkasındaki saçı sakalı bembeyaz olan 3 yaşlı rahibindi. Bana ciddi ciddi bakıyorlardı.

 

Moxi soğukça konuştu: ‘’Bu elinizdeki karanlık kokan şeyde ne öyle?’’

 

Dumura uğramış gibi ona baktım. Gözlerindeki bakış… Gözlerindeki o duygu… Geçen yaşamda Shi Qianqian’ın bakışının aynısıydı..

 

Neden olduğunu bilmediğim halde içime bir korku geldi. Kendimi açıklamaktan hiçbir zaman hoşlanmazdım ama şimdi yapıyordum: ‘Bendeki karanlık yoğun olduğu halde ben iblis değilim. Ben bir taş ruhuyum. Adım Sansheng.’

 

3 uzun beyaz sakallı rahip birbirlerine görünür bir şaşkınlıkla bakıp sonra kafalarını Moxi ye çevirdiler.

 

‘Madem bizimle aynı türden değilsin o zaman senden kurtulmamız gerekir.’ Diye sertçe belirtti Moxi.

 

Sesindeki kararlık beni hem üzdü hem de kızdırdı. Moxi’nin bu sefer neden böyle bir mankafa birisine reenkarnasyon olduğunu anlayamıyordum. Daha bir şey söyleyemeden önümdeki kılıçlar parıldadı ve etrafımdaki ipek kurdele sıklaştı.

 

Kalbim büyük bir kızgınlıkla doldu. Şu yaşadığım koca binyılda daha önce kimse bana böyle kötü davranmamıştı, tabii kendi kendime dertlenip söylendiğim zamanlar hariç.

 

O anda bütün sihir gücümü toparladım ona karşılık verdim. Eğer Moxi şuan Savaş Tanrısı olsaydı bu hareketimin tek sonucu benim ölümüm olurdu fakat o şuan ölümsüzlüğü öğrenen bir insandı. İçinde en fazla 40 yıllık bir sihir gücü saklıydı. Gücü olsa bile yeteneği ne kadar olursa olsun benimle baş edemezdi.

 

*bu sırada güçleri ile savaşıyorlar ilk okuduğumda anlamamıştım not düşüyorum o yüzden*

 

Daha karşılaşmamızın üstünden yarım saat geçmediği halde Moxi’nin suratı hafiften soluk bir renk aldı. Acaba avantajımdan yararlanıp binyıllık yaşımla cennetten yeryüzüne sınanması için gönderilen bir tanrının üstünde kullansam mı diye bir süre düşündüm. Fakat Moxi’nin bir avuç dolusu kan kustuğunu görünce durdum. Şokla birlikte bütün gücümü geri çektim.

 

Gücüm gerçekten benim kontrol edemediğim kadar çok muydu yoksa? Şaşırdım.

 

3 uzun sakallı rahipler seslendiler: ‘ Saygıdeğer Zhong Hua!’ ve Moxi’nin yanına koşup nabzını kontrol ettiler. Liubo öğrencileri de etraflarına toplanmıştı.

 

Öleceği için endişelenmemiştim. (Ölse bile çok fazla endişelenmezdim. Halen bir yaşam hakkımız vardı). Görünüşe göre henüz ‘Sevdiğiyle düşman olarak karşılaşmak’ sınanması bitmemişti. Bu sınanma daha bitmediyse tekrardan reenkarnasyon olamaz yani ölemezdi.

 

Etraflarındaki endişeli çocukların içinden bir tanesi ayağa kalktı. Onun huysuz Chang’an olduğunu gördüm. Kılıcını kınından çekip bana doğru yöneltti ve nefretle: ‘ İblis, Usta öğretmenimizi bile yaraladın! Ölmeyi hak ediyorsun!’’

 

Bağırdı anda yerden tozlar kalktı. Arkasındaki arkadaşları da kılıçlarını çekip bana doğru kızgın bakışlar attılar. Chang’an suratı sinirden kırmızılaşmıştı. Aynı zamanda iblisi yenip iyiliği korumalıyız gibi şeyler homurdanıyorlardı.

 

Etrafımda şeker için ağlaşan çocukları hiç sevmezdim, şuan ki durum ne kadar bu dediğimden faklı olsa da bana göre hepsi aynıydı. Teslim olup: ‘Tamam tamam anlaşıldı. Ne yapacaksanız yapın hadi!’

 

Çocuk grubu bir şey yapmaya cesaret edemeden bir sağa bir sola bakındılar. Sonunda yaşlı rahiplerden birisi bu şansı kaçırmadı ve bağırdı: ‘Onu Efsunlu Gölün altındaki 1000 kilitli Pagoda’ya kapatın!’

 

*Pagoda: Uzakdoğu ülkelerinde, genellikle çokgen planlı kuleler biçiminde olan tapınaklara verilen isim*

 

Liubo Dağında çokta büyük olmayan derin mi derin bir göl vardı. İçerisi sihirli güçlere dolup taştığı için Öğrenciler orayı Efsun Göl olarak adlandırmışlardı. Dağdaki rahipler Efsunlu gölün dibindeki, en tehlikeli canavar ve şeytanları hapsetmek için,1000 kilitli Pagoda’yı birkaç yüzyılda inşa etmişlerdi.

 

Gölün kenarından ta dipte Pagoda’nın dalgalanan görüntüsüne bakarken düşündüm. Burasını iblisleri hapsetmek için baya uygun bir yerdi. Öncelikle çok fazla sihirli güçle sarılmıştı böylece burada ki iblisin gücünü bastırıp arındırıyordu. İkincisi suyun dibindeydi! İblis nefes alamazdı, her ne kadar güçlü bir iblis olsa bile suyun altında hapsolduktan birkaç yüzyıl sonra anca cesedi suyun üstünde yüzerdi.

 

Bununla birlikte benim ve diğer ruhani varlıklar için durum farklıydı. Cennet ve Yeryüzünün saf özü benim vücudumu ve zekâm için çok verimliydi. Ruhani cultivation ‘umu güçlendirmek için tam yeriydi. Karşı koymaya çalışmayıp çocukların bileklerime taş ağırlık takıp beni gölün altına göndermek için bir su sihri okumalarına izin verdim.

 

Aşağıya doğru inerken kendi kendime gölün manzarasının o kadarda kötü olmadığını düşündüm.

 

1000 kilitli Pagoda ya kapandıktan sonra çocukların demir kilidin arkasından bağırışlarını işittim. İçeriye talismanlar yerleştirilmişti; eğer kaçmaya çalışırsam gerçekten kötü bir ölümüm olacaktı. Dediklerini şu kadar takmayıp dedikleri talismanı yırtıp parçaladım.

 

Bu zindan ve içindekiler iblisler için tasarlanılmıştı. Bin kez iblis olmadığımı söylemiştim. Salak, ön yargılı insanlar! Moxi bile aynıydı…. Bunu düşündüğümde öyle haksızlığa uğramış gibi hissettim ki burnum (gözyaşlarından) bir süre yandı. Bir süre kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

 

Pagoda’nın en alt katında dolaşırken yukarı doğru çıkan ana merdiveni buldum. Oradan tepeye kadar gece incisi gibi bir parıltı/aydınlık vardı. Yukarı tarafta birisi var gibiydi ama tam aydınlık olmadığından seçemedim. Merakım uyandı yapacak başka bir işimde olmadığı için yukarı doğru çıktım.

 

Pagoda’nın yukarı tarafındaki şeyin ne olduğunu gördüğümde…. Hah, orda duran kişiyi gördüğümde birden gülmek istediğimi söylemeliyim. Siming XainJun (Kaderi yazan tanrı) gerçektende dramatik opera oyunlarını seviyor olmalıydı… Önümde duran geçen hayat zamanındaki İmparatorluk rahibi değil miydi?!

 

Şuan gözleri değişik duygular saçan yeşil bile olsa,-sönük bir soğukluk yayan gözleri ve beyaz saçları- ona nerden bakarsam bakayım tehlikeli bir canavar gibi gözüküyordu. Elleri ve ayakları demir zincirle kilitli, vücudu gerilmiş ve havada asılı duruyordu. Onun etrafındaysa talismanlarla kaplı demir bir kafes vardı. Bu zindanın koruması acayip ekstraydı.

 

Onu ilk yakaladıklarında baya korkutucu olmalıydı. Önceki yaşamında bir iblis avcısı, şimdiki yaşamındaysa iblisin ta kendisi! Ben karma diye buna derim.

 

*not: Sansheng yeryüzüne inmeden önce oblivion nehrindeki sudan içmediği için önceki yaşamda olan biteni hatırlayabiliyor. Fakat Moxi ya da eski yaşamdaki rahipler reenkarnasyon olabilmek için onu içmek zorundalar bu yüzden de önceki yaşamdan hiçbir şeyi hatırlamıyorlar.*

 

‘Hey! Görüşmeyeli uzun zaman oldu!’ deyip ona elimi salladım.

 

‘Sende kimsin?’ her bir kelimeyi hırıltılı bir sesle çıkardı. Görünüşe bakılırsa uzun zamandır buradaydı.

 

Gülümsedim: ‘Sansheng’.

 

Oysa kaşlarını çattı ‘ Birbirimizi tanıyor muyuz?’

 

Alnımı düşünceli düşünceli kaşıyıp ‘Tam olarak öyle sayılmaz’ dedim

 

Bir süre ikimizde bir şey demedik. Sessizlikten ölecek gibi oldum. 1000 kilitli Pagoda’nın tepesindeki deliğe doğru baktım, buradan çok daha aydınlıktı..

 

Etrafında çok korumalı bir zindan olduğu halde tepedeki deliğin bu kadar korumasız bırakılması biraz garibime gitti. Uçarak kaçmasından korkmuyorlar mıydı yoksa? Ya da Liubo rahipleri kendi 1000 kilitli Pagoda ‘larına çok güvenip ona bilerek bir cam açıp sonrada iblisi içeri kilitleyip dışarıyı umutsuz bir şekilde izlerken ölmesi için mi böyle bırakmışlardı??

 

Kahrolacağım! Bu rahipler gerçekten acımasızında ötesindelerdi!

 

Ben bu düşüncelere dalmışken onun sessizce: ‘Geriye çekil’ dediğini duydum. O an tam olarak ne demek istediğini anlamadım ama yine de onu dinleyip geri adım atıp karanlığa doğru çekildim.

 

Kısa sürede gölün etkileyici bir ışıkla parıldadığını fark ettim. Sonra birden güneş ışığı tepedeki delikten zindanın içine onun tam yüzüne vurdu, zaten korkutucu bir şekilde soluk olan suratı güneş huzmesiyle aydınlandı. Ruhsuz gözlerinde bir acı belirdi.

 

Vuran güneş ışığıyla birlikte derisinin şişmesini dehşetle izledim. Güneş ışığı kuvvetlendikçe derisi su topluyor bir süre sonra bunlar patlıyor ve irin çıkıyordu. İlk başlarda acıyı hissettiğini daha çok belli eden iblise şuan sadece donuk bir şekilde duruyordu.

 

Daha önce çeşitli cezalandırmalar görmüştüm ama bu sahne midemi yakmıştı. Daha fazla bakmaya dayanamayıp üzerimdeki dış kıyafeti çıkarıp tepedeki deliği kapadım. Delik kumaşla kapanınca güneş ışığının etkisi de oldukça azaldı.

 

Güneşin Pagoda’dan tamamen çekilmesi yaklaşık 1 saat sürdü. İkindi olduğunu fark ettim. Buda bu adamın gün be gün arda arda güneşin altında yandığına mı delaletti?

 

Ne düşündüğümü suratımdan anlamış gibi: ‘ Sen kendi işine bak.’ Dedi.

 

Bense iyi niyetli bir şekilde onunla tartışmaya girmedim. ‘Ne kadar zamandır buradasın?’

 

Birkaç saniye cevap vermedi, sonra soğukça güldü. ‘Belki 10 belki de 20 yıl. Kim bilir?’

 

Onun için üzülüp iç geçirdim. Bununla birlikte onun bu yaşamdaki kaderini acayip merak ediyordum. ‘Neden buraya kilitlendin? Seni buraya kim yolladı?’

 

Gene sessizleşti ve soruma cevap vermedi. Doğal olarak her yaratığın kalbinde başkalarıyla paylaşmak istemediği şeyler olsa gerekti. Bu nedenle daha fazla üstüne varmadım ve konuyu değiştirdim: ‘Buradan dışarı çıkmak ister misin?’

 

‘Ne istediğimin ne önemi var? Sadece hayal olur..’

 

Kendini beğenmiş bir gülümsemeyle: ‘Ya sana buradan kurtulmanın bir yolu var dersem?’

 

Bana doğru baktığında daha önceki o donuk yeşil gözlerde ani bir parıldama oluşmuştu.

 

‘Eee, bana çokta kötü bir insanmışsın gibi gözükmüyorsun. En azından bana güneş ışığından çekilmemi diyecek kadar iyi birisisin. Buraya neden tıkandığını bilmiyorum ama görünüşe göre uzun zamandır buradasın ve buraya neden tıkandıysan çoktan bu cezayı ödemiş olduğunu düşünüyorum. Seninle ben tanıdık sayıldığımıza göre sana karşı iyi olup bir kez seni bu durumdan kurtarıcam. Ama devaya yapmıyorum. Bana bugün olan borcunu gelecekte ödemeye söz vermelisin.’

 

‘Ve söz olarak ne istiyorsun?’

 

‘Son zamanlarda canımı sıkıp sinirimi bozan bazı veletler oldu. Ama ben kibar ve iyi bir kız olduğum için onlara el uzatmak istemiyorum. Buradan kurtulduktan sonra benim yerime onlara güzel bir dayak atarsan yeter. Çok abartmana gerek yok yataktan 1 ay çıkamayacak kadar olsun yeter. ‘ bir süre düşündüm. ‘Ah birde aralarında özellikle bir tanesine daha özel ilgi göstermeni istiyorum. O yataktan 3 ay çıkamasın. Detayları sonra açıklayacağım….’’

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44299 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr