Bölüm 2: Bana ‘Sevgilim’ Diye Seslen...

avatar
2000 0

Sansheng, Wangchuan Wu Shang - Bölüm 2: Bana ‘Sevgilim’ Diye Seslen...


 

Çevirmen Şebb | Düzenleyici : Grandal 

 

Yeraltındaki çeşitli yarım işlerimi bitirdikten sonra, Yanwang boynuma 3 mühür yerleştirdi, bunların her biri dünyada geçireceğim 3 yaşamı temsil ediyordu. Bu 3 mühür yok olduğunda yeraltına geri dönmeli ve tekrar Wangchuan’daki bekçiliğime geri dönecektim.

 

Ruhani varlıkların özentili bakışlarının altında, beyaz keten bir elbise giydim ve dünyaya gitmek üzere ayrıldım.

 

İnsanların dünyası hayal ettiğimden kitaplarda anlatılanlardan daha canlı ve daha ilginçti ve… daha tehlikeli.

 

 Dünyadaki 3.günümde Moxi’yi ararken bir tapınağın önünden geçtim, burasının Ksitigarbha Bodhisattva* için adanmış olduğunu gördüm.

 

*Bu karışık uzun ismin sahibi Budizmde oldukça ünlü bir karakter. Çincede ‘Dizang’ olarak geçer. Yeryüzünün hazinesi, yeryüzü rahmi/karnı gibi çevrilebilir. 

 

*Link: tr.wikipedia.org/wiki/Ksitigarbha

 

Ciddi bir şekilde saygımı göstermek adına içeriye girdim. Tam dizlerimin üzerine çökmüş reveransımı yaparken, yaşlı fakat çevik bir rahip öne doğru çıktı. Elinde usturaya benzer bir alet vardı. Bana doğru cana yakın bir şekilde gülümsedi. ‘Amitabha. Hayırsever kişi yaptığın yanlışları bilerek Buddha’dan yardım istemen dünya adına gerçekten güzel bir hareket.’

 

Hehh? Daha dediklerini tam kavrayamadan elindeki tıraşla saçlarıma doğru hareket ediverdi.

 

Ben bir taştım: Sasheng taşı. Başımdan ayağıma kadar benim için en zor olan şey saçlarımı uzatmaktı. Yüzyıllar boyunca en ufak bir uzama için beklemişken, bu yaşlı kel eşek benim saçlarımı kesmeye kalkıyordu! Gücenmiş bir şekilde ona tekme attım. Beklenmedik bir şekilde bu rahip aslında bir martial artistti. Tekmemden kolayca kaçmıştı.

 

Yüzünde parlak bir sırıtmayla ‘ Ne yapmaya çalışıyorsun?’ 

 

‘ Keltoş, bende aynı soruyu sana soracaktım’ diye şüpheyle sordum.

 

Oysa alaylı bir şekilde ‘ İblis, ben senin günahlarından arınmak için Buddha’nın yolunu izleyeceğini düşünmüştüm. Ama buraya olay çıkarmak için geldiğini görüyorum!’’

 

‘İblis?! Yanlışın var ben iblis değil…’ 

 

‘ Hımmph, senden yükselen karanlık küflenmeyi taa 3 mil öteden hissedebiliyorum. Gizlice kaçabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun!’’

 

Etrafıma bakınıp kokladıktan sonra küf kokusu filan alamadım. Wangchuan’daki balıklar bende daha küflülerdi! Bu rahip açıklamamı dinlemeyecek gibi gözüküyordu. Tekrar elindeki traşı bana doğru yöneltti. Öldürme içgüdüm gittikçe yükseliyordu fakat Yanwang’ın kimseyi incitmemem gerektiğini söylemesi aklıma geliverdi.

 

Atağımı geri çektim dönüp kaçmaya başladım. 

 

Rahip beni nefessiz kalana kadar koca dağın etrafından dönene kadar beni kovaladı. Kel eşeğe bir yumruk atıp onu sonsuz uykuya göndermek istiyordum.

 

Koşarken birden bire burnuma bir koku geldi. Daha önce yeraltında hiç böyle güzel bir koku duymamıştım. Bütün dikkatim cezbedilmişti. Kokuya doğru yakınlaştıkça, kırmızı bir çiçek denizini gördüm.

 

 

 

*foto google’dan. Böyle bir görüntü fakat bu ağaçtan bi sürü o

lduğunu hayal etmiştim ben ❤**

 

İnsanlar bu sezonu ‘kış’ , kırmızı çiçekleri kaplayan parıltıyı maddeyi ise ‘kar’ olarak isimlendirmişlerdi. Fakat çiçeklerin adının ne olduğunu bilmiyordum.

 

Bu güzel kokulu denizi aştıktan sonra, diğer tarafta küçük bir ev olduğunu fark ettim.

 

Merakla bahçeyi çitini açıp içeriye girdim. Daha adım atmıştım ki bileğimde Moxi’nin yerleştirdiği altın halka parladı.* Eve doğru yaklaştıkça kalbimde bir o kadar hızlı atıyordu. Birden nahif bir kadın sesinin: ‘pişşş pişşş bebeğim, ağacın tepesinde, rüzgarlar eserken, beşik sallanırken..’*

 

*Bu Moxi’nin verdiği bileklik dünyada karşılaştıkları ya da yakınlaştıklarında Kızımız Sansheng’in onu bulabilmesini kolaylaştıracak.

 

*Bur da bebekleri uyuturken söylenen bir ninnimsi tekerleme var. Çevirince kafiyesi gitti malesef XD*

 

Sessizce kapıyı araladım ve içeriye bakındım. Genç bir kadın kucağında bir bebekle yatakta oturuyordu. Yakından bakınca gülümseyiverdim. Bu surat, burun, dudaklar Moxi’nin bebek versiyonu değil miydi?! 

 

Bu sefer pek bir çaba harcamam gerekmemişti. Fakat Moxi sadece bir bebekti. Geçmiş hayatını unutmuş ve kimseyi hatırlamıyordu. Onu nasıl cezbedebilirdim ki? Belki de yanında kalıp büyüyene kadar vasisi olmalıydım? Hala bu kadar genç iken herhangi bir kadın ya da erkeğin ondan faydalanmasına göz yumamazdım.

 

Arka taraftan gelen feryat sesi beni düşüncelerimden ayırdı:

 

‘’ Kafir nereye kaçmaya çalışıyorsun?!’’ *bu rahipten nefret ediyorum -_-*

 

Ürkerek sola doğru kaçtım, kapıya çarpıp evin içine düştüm. Onun elindeki tıraş birden önümde belirdi ve ele avuca sığacak kadar siyah saçımın alnımdan düştüğünü gördüm.

 

Büyük bir hüzünle yere yığıldım ve boş boş yerdeki saçlarıma bakakaldım.

 

‘ AHH!’’

 

Arkamdaki kadının çığlığı çok uzaktan gibi kulağıma geldi, Yanwang’ın öğütleri gökyüzündeki bulutlar gibi aklımdan dağılıverdi.

 

Zıplayıp bütün ruhani güçlerimi -yüzbin yıllık değerindeki wangchuan karanlığını- avucumda odaklayıp rahibi hedef aldım. Bu atak onun beynini uçurmaya yeterdi fakat mantığım bebeğin ağlayışıyla yerine geldi.

 

Avucumdaki güç yana doğru kaydı ve kapının kirişine çarpıp bütün kulübenin 3 kez sarsılmasına yol açtı. Ters takla atarak evden dışarı çıktım. Görünüşe göre atağımın gücü yaşlı eşeği donakalacak kadar korkutmuştu. Birkaç saniye içerisinde kendini toparladı. Bir bana birde bebek Moxi ye baktıktan sonra bebeğin annesine dönüp ona şunları dedi: ‘’ Bebeğinin alnındaki kırmızı ben işareti uğursuz şeylerin geleceğini gösteriyor! Daha yeni doğduğu halde şimdiden iblislerin ilgisini çekti. Büyüdüğünde etrafındaki herkes için uğursuz lanet getirecek!’’ 

 

Bunları işiten kadının korkudan suratı morarmıştı. Ne yapacağını bilemeden bebeğine sarıldı.

 

Çok sinirlenmiştim. ‘ Hey keltoş, saçmalıklarına bir son ver!’’ Bütün insanlar monk ve rahiplerin kehanetlerine inanıyorlardı. Böyle devam ederse Moxi’nin geleceğini berbat edecekti.

 

‘’Hımph! İblis, sen beni boş yakaladığında bir kez saldırdın. Ama bu kez sana günün gösterecem!’’ *cıkcıkcık her okuduğumda gıcık oluyorum bu herife*

 

Elindeki tıraştan altın bir huzme buddhistlerin şekillerini aldı ve direk bana doğru geliyordu. Bu adamın cultivation derecesi yüksek değildi fakat elinde kullandığı aletin buddha nimbus ışığı bir an için önümü görmemi engelledi. Yeraltında bizim en çok korktuğumuz şey batı cennetinin buddha nimbusu idi. Mahcup bir halde geri çekildim.

 

Bu rahiple olan kavgamın bu kadar uzun süreceğini düşünmemiştim. Ben bir taştım: en büyük değerim sabırlı olmamdı. Onunla olan savaşımızdan sonra zaman içinde onun yorulup geri çekileceğini düşünmüştüm. Bu zaman içerisinde de Moxi nin yanına dönüp büyüyene kadar onunla kalırdım. Bu insan rahibin bu kadar inatçı olabileceğini tahmin etmemiştim. Şeytanları öldürmek onun hayati vazifesiydi, belki de ben onun hayatı boyunca karşılaştığı en güçlü ‘canavar’dım ve bu nedenle de beni öldürmeyi hayati vazifesi olarak Kabul etmişti.

 

İkimizin arasında kavga-savaş insan dünyasında 9 yıl boyunca sürdü. *amma inatçı bu adam ya pöff* 

 

9 YIL!

 

En sonunda, o beni öldürmekten vazgeçmedi fakat benim eski ahpablar; Impermanence guardları olan siyah beyaz kardeşler* onun ruhunu teslim almaya geldiler. 

 

*bu kardeşlerden ilk bölümde bahsetmiştik hatırlarsanız. Bunların şekilleri çok garip suratlarında dilleri filan var uzunca. Harry potterdaki ruh yiyenler daha çekici bence*

 

Onlara rastladığımda dağda mahvolmuş bir halde saklanıyordum. Onların keltoş eşeğin ruhunu taşıdıklarını görünce, suratlarından sarkan upuzun dillerine tutunup sevinçle güldüm. Aynı zamanda onlara yaşlı keltoşa ekstradan unutma oblivion çorbası içirmelerini tembihledim ki gelecekteki yaşamında hafif geri zekalı canlanıp kötü bir yaşam sürebilsin…

 

Rahiple işim bittikten sonra 9 yıldır ilgilenmediğim görünüşümü düzeltip temizledim. Daha sonra yüz binlerce mil süren dağ ve denizi aşıp Moxi yi gördüğüm küçük eve gittim.

 

İnsan dünyasında geçen 9 yıldan sonda o sevdiğim kırmızı çiçeklerin erik çiçekleri olduğunu öğrendim. Gene de o geçen 9 yılın bu güzel erik çiçeği bahçesini bu kadar solduracağını tahmin etmemiştim.

 

Yavaşça eve doğru yürümemle birlikte bileğimdeki altın halkanın titreşmesi bir oldu. Evin çorak bahçesini elinde kendinden uzun bir süpürgeyle süpüren kirli çocuğu görünce durakladım. Süpürgenin hışırtısı acayip derecede kasvetliydi. Çocuk birisinin bahçeye girdiğini görmüş olacak ki birden dönüverdi.

 

Bir çift berrak göz, iki kaşın arasındaki kırmızı ben olan bir surat gördüm. Kalbim sıkıştı ve ellerim titreyince Moxi için aldığım şekerler yere dağıldı.

 

‘ Sen kimsin?’ diyerek bana doğru yürüdü.

 

Yere onun göz seviyesine çömeldim ve o berrak gözlerinde kendi yansımamı gördüm. Yüzündeki tozu elbisemin koluyla silip ona: ‘ Benim adım Sansheng. Seni cezbetmeye geldim’ dedim.

 

Bana bir süre bir şey söylemeden baktı ve suratını temizlememe izin verdi. Üzerindeki yıpranmış kıyafetler, el ve boynundaki izler dikkatimi çekti. Yıllar önce annesinin bu kadar fakir olmadığını biliyordum oğlunun bu hale gelmesine nasıl izin vermişti??

 

‘ Annen nerede?’ diye sordum

 

‘ Öldü.’ *Canım yaa D: gene iyi ölmemiş çocukcağız*

 

Verdiği direkt cevap beni şoka uğrattı. Ölümlüler her zaman yaşam ve ölüm olaylarını daha fazla önemsemezler miydi? O… belki de bu olayları anlamak için halen çok gençti. Bu aklıma gelen tek cevaptı.

 

‘ Annem vefat ettiğine göre her şey sana bakıyor o zaman. Unutma, bugünden itibaren seni başarıyla cezbettim.’’ 

 

Hala sessizce bana bakıyordu. Kafamı kaşıyıp bir çocukla iletişime geçmenin o kadarda kolay olmadığını düşündüm. Hele ki bu çocuk sessiz ve içine kapanık biriyse… Daha basit bir dil kullanmaya karar verip ona açıkladım:

 

‘ Bu dünyadan başka dünyalarda, ben senin karındım. Ölümlülerin kurallarına göre ben senin çocuk gelininim. Ama bu önemli değil. Asıl önemli olan bundan sonra ben buradayken seni hiç kimse dövüp ezemeyecek.’ 

 

Bunu duyunca gözleri parladı. Bende başını okşayıp: ‘ Hadi bana ‘sevgilim’ diye seslen.’ 

 

Bir süre sessiz durduktan sonra ‘Sansheng’ diye ismimi tekrarladı.

 

‘’ Sevgilim!’’

 

‘’Sansheng.’’

 

‘’Kıymetlim!’

 

‘Sansheng.’

 

‘… iyi’ vazgeçip, ‘ Beni Sansheng olarak çağır o zaman’

 

‘Sansheng.’

 

‘Evet?’

 

Daha sonradan o gün adımı nasıl tekrar ve tekrar ben cevap verene kadar çağırdığını hatırlıyordum. Daha sonralarda öğrendim ki zamanında annesini de cevap verene kadar sürekli seslenip çağırmıştı ama ne fayda…

 

Moxi aslında Cennetin Savaş tanrısı. Bur da ki dünya denemesinde bir ölümlü olsa bile gene de kültürlü ve uygar olması gerektiğini düşünerek onu okula göndermeye karar verdim.

 

Bizim yaşadığımız yerden az uzakta küçük bir köy vardı. Bu köye sadece bir tane okul vardı. Bu okulun öğretmenleri eski rahibin kehanetini -Moxi nin uğursuzluk getireceği- bildiklerinden, onu okula Kabul etmekte isteksizdiler.

 

Moxi’ye okula giderken yanında bir sepet altın verip etrafındakilere dağıtmasını söyledim. Zamanla öğretmenler onu Kabul ettiler. *pislikler :c*

 

D.N. ee altın bu her kapıyı açar

 

Okulun ilk gününde saçlarını toplamasına yardım ettim. Önünde duran bronz aynadan yansımasına bakarken gözlerinde endişe vardı. Ona usulca ‘ Burada, ölümlü dünyasında birkaç yıl daha yaşayacaksın. Çok uzun bir zaman değil; ama ben huzur içerisinde olmanı sağlayacağım. Umarım bir gün sorumluluk sahibi bir insan olur ve bu yılları görkemli bir yaşam sahibi olarak geçirirsin. Okuryazarlık olmazsa olmaz. Öğretmenlerini güzelce dinle. Onları bilge insan saymasam da eminim öğrencilerin önünde mesleklerine uygun davranacaklardır. Güzel çalış!’

 

Moxi kafasını salladı.

 

Akşamüzeri okuldan döndüğünde suratında birkaç çizik yara vardı. Orda kırmızı bir leke bur da mavi bir leke… ‘ Dayak mı yedin?’ diye sorduğumda kafasını evet şeklinde salladı. 

 

‘Geri dövüştün mü peki?’ Tekrardan kafasını hayır diye sağa sola salladı. 

 

Yaralarını temizledikten sonra ona: ‘ Sana bunu yapan nerde yaşıyor?’ diye sordum.

 

Şişko wang köydeki zengin bir ailenin oğluydu. Ailesinin zenginliği arka bahçelerinin haşmetinden anlaşılıyordu. Keyifle bakındım. Arka taraftaki odunlukta minik bir ateş yaktıktan sonra güneyden esen rüzgârla birlikte ateş büyük bir yangına dönüştü. Gökyüzü biran için kırmızıya boyanmıştı.

 

Manzaranın baya muhteşem olduğunu görünce, Moxi’yi olayı güzelce seyredebileceği bir yere götürüp ona: ‘ İstediğin kadar gülüp rahatlayabilirsin’ dedim. 

 

Moxi bana düşünceli bir şekilde bakıyordu. ‘Sansheng, öğretmenim bana kötülüğe iyilikle cevap vermeliyiz dedi.’

 

Bense şöyle cevap verdim: ‘ Moxi, aradaki farkı öğrenmen gerekiyor. Öğretmeninin belli ki sana yalan söylüyordu. Dinlemek önemlidir ama hepsini kafana almana gerek yok.’ *hahah deli bu kız XD*

 

D.N. mantığını ve hareket tarzını sevdim

 

Moxi dediklerimi dinledikten sonra yavaşça bir ‘hahahah’ sesi çıkardı.

 

Dünyadaki ölümlü yaşam yılları sular gibi göz kapayıp açıncaya kadar geçti. Moxi artık olgunlaşıp büyümüş, 20 yaşına basmıştı.

 

Beni dikkatli eğitimimim altında Moxi’nin jade kadar kibar bir centilmen olması işten bile değildi. *XD*

 

Moxi’nin suratı ve dış görünüşü onu yeraltında tanıdığım gündekinden çokta farklı değildi. Onun bu tanrı gibi etkileyici görünüşü ve etkileyici zekâsına ölümlü dünyasında pek rastlanmadığı için bütün köyde tanınan birisi haline gelmişti. 

 

Ancak, ‘Ün insanı yağ domuzu öldürür’ *atasözü*. Bu sözün uzun zamandır söylenip hatırlanmasında bir neden olmalı.

 

Güneşli ve huzurlu bir sabah divanda yayılmış yeni yayınlanmış bir novel okuyordum. Kitap iyi günde kötü günde her şeyin üstesinden gelip beraber kalmaya çalışan bir çift hakkındaydı. Tam heyecanlı yerdeydim ki Moxi içeri girdi. Üstünkörü yere attığım pelerin ve kıyafetleri yerden kaldırdı. Bana bir bardak su getirip: ‘Her gün evde yatmak iyi birşey değil. Arada dışarı çıkıp güneş almalısın Sansheng.’ dedi. *moxi aynı annem gibisin XD* 

 

Gözlerimi kitaptan ayırmadan bardağı ondan aldım. Baştan savma bir şekilde; ‘ Güneş ışığı bana zehir gibi geliyor. Benim için bir faydası yok.’ dedim

 

Sözlerimi kale almayıp: ‘ Bu sabah kar yağdı. Bahçedeki erik çiçekleri çok güzel açtılar. Gel bir göz atalım.’ dedi

 

Ona doğru bakıp gözlerindeki küçük bir umut ışığını görünce reddedemedim. Kitabımı yerleştirip ‘tamam olur hadi yürüyelim’ dedim. 

 

Mutlu bir şekilde gülümsedi.

 

El ele tutuşup erik ağaçlarının arasından yürüdük. Gerçektende dediği gibi erik çiçekleri çok güzel gözüküyordu. 

 

‘Moxi, bu kırmızı erik çiçeklerini ve karın üzerinde süzülen kokularını çok seviyorum. Nedenini biliyor musun?’ dedim

 

Bir süre düşünüp ‘ Büyük ihtimalle senin tavrın bu erik çiçeğiyle aynı o yüzden’ dedi. Yürüyüşümün ortasında durup gözlerinin içine baktım. Gülümseyerek kafamı hayır anlamında salladım.

 

Moxi anlamamış gözüküyordu ama bir şey demeden onun suratını izlememe izin verdi. Yavaş yavaş suratına bir gülümseme geldi ve: ‘Sansheng, beni izlemeyi çok mu seviyorsun? ‘ dedi.

 

‘Evet’. Elimle onun kafası ve benim kafam arasını ölçtüm. *boylarını karşılaştırıyor*

 

Benden bir kafa boyu daha uzundu. Kafamı hafifçe kaldırıp: ‘Moxi, hadi beni sevgilim diye çağır’ dedim

 

Bunu duyunca kulakları pembeleşti. ‘Artık baya büyüdün. Bence bu kadar yıldan sonra bende terfi etmeliyim. Bir gün seçip evlen benimle olmaz mı?’ *bu kız çok direkt ya cesaretine hayranım XD*

 

Kulaklarındaki pembelik yavaştan boynuna kadar yürüdü. Uzun bir süreden sonra gözlerinde bir utanç dalgası belirdi. ‘Sansheng sen hep ama hep.. ‘ cümlesini bitiremeden erik bahçesinin arkasından gelen sesleri duydum.

 

Moxi biraz ünlendiğinden beri arada sırada ona bakmaya gelenler oluyordu. Normalde bir şey dememiştim ama bugün tamda evlenme konuşmamızı bölmüşlerdi. Yüzüm düştü baya bir moralim bozuldu.

 

Sesler gittikçe yükseliyordu. Moxi’de sesleri duymuş olacak ki ‘Sansheng galiba birisi ziyarete geldi hadi eve geri dönelim’ dedi.

 

Cevabı mırıldanıp kitabımı okumaya odama geri döndüm. Moxi ziyaretçileri karşılamak için evin ön kısmına geçti.

 

İkindiye doğru Moxi ziyaretçiyi geçirdikten sonra odama gelip konuşmadan oturdu. Bende sandalyeme yaslanıp konuşmadan bekledim. Benim sabrımın kadar büyük olduğunu bilen Moxi kazanamayacağını anlayınca: ‘Sansheng’ dedi

 

‘Hımm?’

 

‘Demin gelen kişi valiydi’

 

‘Ohh’

 

‘Beni.. beni başkente resmi olarak çalışmam için çağırmaya gelmiş.’ 

 

*dizilerde emperor’ların karsısında fikir belirten resmi adamlar. Yeri geldiğinde kraldan daha güçlü olup sorun çıkaran topluluk…*

 

‘Oh..’

 

Muhtemelen benim tepkisizliğime ve diyeceğini bilememişti Moxi. Dikkatle yüzümü inceledikten sonra kararını vermiş bir şekilde: ‘ Bende gitmek istiyorum’ dedi.

 

Bense sessizce kitabımın son sayfasını çevirdim. Bu seferki aşk hikâyesi mutlu sonla bitmişti. Moxi’ye dönüp batım ve beni dikkatle izlediğini gördüm. İç geçirerek: ‘’ Bir erkeğin hırsı bir işi başarma hissi olmalı. Aslında ikisinin arasında pek bir fark olmamasına rağmen imparatorlukta resmi birisi olmak istiyorsun sonuçta bir hırsız değil. İmparatorluk hayallerini takip edebileceğin bir yer. Ben daime bu hayatta büyük şeyler başarabilmeni istedim. Hem yeteneğe hem de fırsata sahip olduğuna göre cesur olmalı ve bunu değerlendirmelisin. Neden bana bakıyorsun ki?’’ diye karşılık verdim.

 

Moxi kafasını hafifçe salladıktan sonra ‘’ ben bir hırs için resmi mesleğe sahip olmak istemiyorum….’ Yanakları pembeleşmişti sonra ekledi: ‘ Senin dediğin gibi 20 yaşına basmama az kaldı. Seninle evlilik hakkında konuşmayı planlıyordum’

 

Elimdeki bardağı tuttuğum yerde dona kaldım. Moxi acizce gülümseyerek: ‘ Fakat Sansheng, sen benden daima bir adım öndesin. Seninle bir aile kurmak istiyorum ama bir erkek olarak ömrümün sonuna kadar senin kanatların altında yaşayamam. Sana kendi yeteneklerimle mutluluk vermek istiyorum.’ 

 

‘Sansheng, benim için 2 yıl bekleyebilir misin? Başarımı sağladıktan sonra geri gelip seninle evlenmek istiyorum.’ dedi.

 

Tabi ki de hayır diyemezdim. O anda tıpkı normal bir insan kız olup onu evde beklemeyi, eve geri geldiğinde bana ‘Sansheng!! diye seslenmesini diledim. 

 

Fakat benden 2 yıl beklememi istiyordu. Normalde çok sabırlı bir taştım ama bu sefer gerçekten dayanabileceğimi sanmıyordum. Bir gece boyunca bir sağa bir sola dönüp bekledikten sonra yatakta oturup ona seslendim.

 

‘Moxi’

 

3 kere seslenmeme rağmen dışarıda esen rüzgârdan başka hiçbir cevap gelmedi. Uyku tutmadığı için yataktan çıktım. Hiçbir şey paketlemeyip hazırlamadan üzerimde beyaz bir elbiseyle başkente onu görmeye gitmek için evi terk ettim.

 

D.N. spo olarak düşünmeyin ama içime doğuyor olaylar pisleşecek

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44312 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr