Özel Bölüm

avatar
421 1

Sahte Adam - Özel Bölüm


Okurlarla arayı açmamak için ve biraz da çakallığa yatıp seriyi yeni okurlara tanıtmak adına yazılmış özel bir bölüm. Ancak aptalca bir çakallık. Spoiler içeren bir çakallık. Neyse, spoiler kimi zaman daha çok merak uyandırır.


(Bu özel bölüm, seri içerisinde bazı şeylere referans içerecek olsa da kesinlikle her sözcüğe bir anlam yükleme gayreti güdülmemiştir, rahatlıkla okunabilir... Sanırım. İstemeden de olsa anlam yüklediğim birkaç sözcük olmuş olabilir, ama Sahte Adam'daki kadar değil diyelim. Bu özel bölüm ağır spoiler içeriyor, seriye şans vermek isteyen arkadaşlar, serinin ilk bölümünü tercih etmeli. Spoiler yadırgamazsanız keyfiniz bilir. Hatta istek üzerine Sahte Adam'ı özel bölüm üzerinden farklı bir seri olarak kaleme alarak mini bir seriye dönüştürebilirim.)



Kiraz dudakların toplanmalı 

Yaz bitmeden

Kış gelmeden sevdalanmalı

Yürek erimeden, sona ermeden

Başlanmalı aşka gecenin kör saatinde

Ben artık rahat uyumalı.


-Sahte Evrak.


Şaka, şaka. Bu şiirin nereden geldiğini bir gün öğreneceksiniz, umarım... (Yazar bozuntusu meseleleri.)



Her şey, College'e gitmemle başl... hayır, o da değil. Özel Bölüm. Tamam, ciddileşelim.


Her şey, tümüyle, katiyetle, yeni bir yaşama uyanmamla başladı. Doğru duydunuz, yeni bir yaşam! Ne de görülmemiş, üzerine milyonlarca kez yazılmamış bir konu, değil mi?


Bizimkinden farklı ve başka bir dünya: ejderhaların, yaratıkların, uzaylıların kol gezdiği bir yer.


Ben de bu dünyayı kurtarmakla mükellefim. Seçilmiş kişiyim fakat dünyayı kurtarmayacağım, umurumda değil.


Ivan'ın da bu dünyaya reincarnated olduğunu öğrendim. Asıl mesele bu.



                                                                             ***



Taverna, gecenin solgun mehtabından bir parça koparmışçasına ışıldıyordu. Tavernaya müşfik bir hava hakimdi ve kendisine uyum sağlayan herkesi sıcakkanlı bir kucakla karşılıyordu. Burası fahişelerin sahil kenarı, ayyaşların arabadaki arka koltuğu, müzisyenlerin ise mabediydi.


Sahnedeki adam, altı telli çalgısıyla geceye coşkulu bir çentik atıyor, taverna ahalisini hep bir ağızdan şarkısını eşlik etmeye itiyordu.


Kalabalığın arasından sıyrılırken sık sık kadınlar ve erkekler tarafından tacize uğradıysam da ses etmedim. 


Uzun bacaklı taburelerden birine oturdum. 


Tavernacı, bir elinde temiz el beziyle teneke bira bardağını ovalarken yaklaştı. ''Bira?'' diye sordu, yorgunluğunu açıkça belli eden bir tebessümle.


Kafamı aşağı yukarı sallayarak onayladım.


Biramı beklerken etrafı süzdüm; kadınlar neredeyse giyinmemiş, hemcinslerim arasında ise neredeyse ayık olan yoktu.


(Tam da istediğim bir ortam. Ulan ibne kılıklı yazar! Beni derdin, kederin, mafyanın, felsefenin içine sokacağına, klişelere gömülüp MiSakeAhhhi World'e en başta postalasaymışsın.)


Tavernacı kulplu teneke bira bardağını önüme bıraktı. Bir elimi tezgaha dayayarak biradan yudum aldım ve bıyıklarıma bulaşan birayı temizledim.


''Birin arıyorum,'' dedim, tavernacıya hitaben.


''Biliyorum,'' dedi tavernacı.


''Havalı bir cevaptı,'' dedi, aniden yanımda beliren Gereksiz.


İç geçirdim. ''Bu özel bölüm, burada olmaman lazım,'' diye çemkirdim.


Gereksiz hiç var olmamış gibi yok oldu.


''Bana nerede olduğunu söyleyebilir misin?'' diye sordum tavernacıya.


''Benim kazancım ne olacak?''


Elimi kaldırdım, yumruğum sıkılı bir halde avucumu yukarı doğru çevirdim. Ardından yumruğumu açtım; avucumda kızılın en koyu tonunda tüten bir alev belirmişti. 


Bunu nasıl yaptığımı bilmiyorum, aslında yapabildiğimi de bilmiyordum; ama bu yeni dünyada doğduğumda dünyayı kesinlikle kurtarmakla yükümlü olduğumdan emindim: klişe bir konu, klişe bir olay örgüsü, çıkan sonuç: über süber devasa güçler, hentaivari karılar, (gerçi hâlâ o kısma denk gelmedim) çok zeki ana karakter, (sanırım bu konuda biraz eksiğim olabilir) ve... aslında, sanırım bu kadar. Ergenliğimden... hayır, düzeltmeliyim: çocukluğumdan beri bu tarz yapımlardan uzağım.


Tavernacı kafasını iki yana sallayarak küçümser bir şekilde sırıttı. Sonra bakışları haşin bir hal aldı. ''Benim neler yapabildiğimi görmek ister misin?'' diye sordu, sahici gözlerle süzerek.


''Sanırım sen bu hikayedeki gizemli ve büyük güçlere sahip ilahi varlıklardan biri oluyorsun. İstemem, teşekkürler.''


Tavernacı gülümsedi. ''Ben de öyle düşünmüştüm.''


Omzuma bir el dokundu.


Kafamı çevirip baktım.


Ivan... karşımdaydı.


Uzun bacaklı tabureden indim ve suratına bir yumruk patlattım.


Ivan savrulurken kalabalıktan birkaç kişiye çarparak yere yığıldı. Elini gözüne götürdü.


Bir an müzisyenin şarkısı durulmuştu. Taverna ahalisinin tüm gözleri üzerimize çevrilmişti. Meraklı ve şaşkın bir sessizlik vardı.


''Neden öldün orospu çocuğu!'' diye öfkeyle haykırdım. ''Tek dostumdun ve sen bırakıp gittin beni.''


''Dost mu?..'' diye mırıldandı Ivan, kalkmaya yeltenirken. ''Biz eski dünyada dosttuk, burada değil.''


Kaşlarımı çattım. ''Sadece asıl dünya için mi dostluk mukavelesi yaptık? Dünyaya göre mi dost, düşman oluyoruz, eşek herif?''


Ivan ayaklandı; gözleri yoğun bir ışıkla parıldıyordu. ''Buraya, burayı kurtarmak için gönderildin, değil mi?''


Taşaklarım fena derecede huylandığı için donumu çekiştirdim. ''Galiba. Bilmiyorum. Sikimde değil.''


Ivan bir elini bana doğrulttu. ''Durdurman gereken kişinin kim olduğunu biliyor musun?''


Bir adım geriledim. ''Sanırım biliyorum, ama bu meseleleri şiddetle çözmek yerine diplomasi kullanabiliriz.''


Ivan'ın avucundan fırlayan şerit şeklinde bir ışık patlaması göğsüme çarptı, beni tavernanın dışına savurdu ve metrelerce sürükledi. 


Göğsüm alev alev kavrulurken, yere serilmiş vaziyette uzanıyordum. Belimin üzerinde doğruldum; taverna küle dönmüştü ve kararmış cesetlerden dumanlar tütüyordu.


Ölüm. Fazlasıyla tanık olduğum, ilk tanık olduğumda dahi yadırgamadığım bir durum. Hiçbir zaman ölümden çekinmemiş, onu reddetmemiştim. Arkamda bırakacağım insanlara karşı bir pişmanlık duymuyordum. Ölüm. Empati duymasam bile garip hissettiriyordu, bu bir gerçek.


Ayağa kalktım.


Ivan ve ben, karşı karşıya, sadece ikimizdik. Parlayan gözlerinde beni dostu gördüğüne dair en ufak bir kıpırtı bile yoktu.


''Canını yakmaya kıyamam, sen benim dostumsun,'' dedim. ''Ama eğer bu saçmalığa devam edersen, canını yakarım... belki. Emin değilim. Seçilmiş kişiyim, muhtemelen seni yenebilirim. Genelde böyle olur.''


Ivan tekrardan elini üzerime doğrulttu.


Elimi kaldırıp ben de ona doğrulttum.


Elimden ne çıkacak, nasıl bir güç yansıtacağım, bilmiyorum; lakin onu ezeceğimden eminim. Ben seçilmiş kişiyim.


''Üzgünüm,'' dedi Ivan. ''Keşke farklı şartlarda karşılaşabilseydik.''


''Asıl dünyada mı, yoksa burada mı?''


''Bilmiyorum... ama güzel soru.''


''Teşekkürler.''


Ivan'ın eli yoğun bir ışıkla parıldadı.


Avucumda bir sıcaklık hissettim.


Ivan'ın avucundaki ışık göz kamaştırıcı bir güçle fırladı.


Bir ateş, bir ışık, onun saldırısını durdurabilecek herhangi bir şey umdum, ama hiçbir şey olmadı. Avucum boş bir halde, öylece Ivan'ın saldırısının üzerime gelişini izledim.


Tekrardan metrelerce savruldum. Hayır... savrulmadım. Bedenim olduğu yerdeydi. Ivan'ın usul adımlarla yaklaşmasını ve başsız bedenimi görebiliyordum.


Sonra karanlık. Sadece karanlık bir boşluğa dönüşmüştü dünyam.







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44552 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr