34.Bölüm - Savaşın Felsefesi

avatar
746 1

Sahte Adam - 34.Bölüm - Savaşın Felsefesi


Tanrı'nın adaletsizliğini afrikadaki çocukların aç ve susuz ölmesiyle değil, karnı tok, cebi dolu insanların bollukla sınanmasıyla anladım.

 

 

 

 

Eğitimin dokuzuncu günü: Ölümüne antremanla harap bir beden. Ivan'la dokuz gündür görüşemedim. Ve hakaretlerle, acımasız yumruklarla öğrenim veren Boris'e sahip olmak... Bunlar dışında gayet iyiyim.

 

"Bak, çocuk: Boks, güçlü bir omuz ve kola sahip olmanın ötesindedir. Dünyadaki bütün sporlarda ihtiyaç duyulduğu gibi boks da iyi bir nefes kontrolüne ve güçlü bir bele ihtiyaç duyar. Bel, tüm sporların yaşam noktasıdır. Güçlü bir bele sahip olmadan iyi yumruk savuramazsın. En önemlisi ise yine her spora özgü teknikleri bilmektir. İyi öğreniyorsun. Evet. Ama ayak oyunların zayıf. Gard almak dışında kaçmayı da öğreneceksin. Adımlara ayak uyduramazsan, ayak oyunlarında geri kalırsan, baskın taraf rakibin olur."

 

Göz bebeklerimin içini delen bakışlarıyla, sert ses tonuyla anlatım yaparken ben dikkatlice onu dinliyordum. Ivan'a hak vermek lazım. Dokuz günüm Boris'le ringin içinde geçti fakat birazcık da olsa samimiyet kurmamıza sevindim. Çılgın, korkusuz ve korkutucu bir insan. Ama onu kafaya alırsanız yumrukları ilkinden daha az can acıtıcı oluyor. Gerçi bunun garantisini veremem. Belki de dayak yedikçe canım daha az yanmaya başladı.

 

Boris ringin ucuna gitti. İskemleye oturdu. "Beni hâlâ anlamıyorsun, evlat.''

 

"Kesinlikle dile getirmediğin bir şeyi anlamadığıma eminim."

 

"Akıllı adamlar," dedi Boris, "dile getirilmeyenleri çözümler."

 

"Dokuz günlük süre boyunca bedenimi geliştirdin. Şimdi de hızlanmamı ve daha hareketli olmamı istiyorsun, yanılıyor muyum?"

 

"Yanılmıyorsun. Gözlerin açık. Lakin zihnin sadece verdiğim emirlere odaklı."

 

"Sizi dinlememek kesinlikle yapacağım en son şey."

 

İskemleden kalkıp yanıma geldi. Karşımda durdu. Aniden çeneme yumruk salladı. Kendimi bir köşeye savurarak sıyrıldım.

 

"Bu ne içindi?!" diye haykırdım.

 

"Bulmanı istediğim cevap içindi," dedi Boris.

 

Neyi yanlış yapıyordum? Dokuz gün boyunca köpekler gibi çalıştım, vücudum hamlığı tam olarak atamasa bile güçlendiğimi kısacık süre zarfında emin olarak hissediyorum. Boris'in profesyonel olduğu kaçınılmaz. Bazen uyardığı oluyordu ama hiçbir zaman büyük bir hata yaptığımı hissettirecek bir davranış sergilememişti.

 

Ayağa kalktığım gibi üzerime koşup yumruklar yağdırmaya başladı. Kafamı kapattım ve ringin öbür köşesine kaçtım.


Derdi ne lan şimdi bu adamın? Yine aklına hangi eski sevdiği geldi de acısını benden çıkarıyor.

 

"Hâlâ anlamıyorsun," dedi Boris kafasını iki yana sallayarak.

 

"Bunu ringin içinde değil de oturarak halletsek?" dedim.

 

"Nasıl istersen bok parçası," dedi ve eldivenlerini çıkarmaya başladı.

 

"Sahiden mi?" dedim şaşkınlıkla.

 

Boris enerji içeceğini, suyunu ve havlusunu alıp merdivenleri tırmandı.

 

Bana bir şeyler anlatmak için genelde zulüm yapmayı tercih eden adam, şimdi akıl hocalığı yapıyor. Bu insan azmanı bile böyle davranmaya başladıysa evrim teorisi gerçek olabilir.

 

"Haklı," dedi Gür Sakallı. "Refleks edindiğin için farkında olmadığın itkin var."

 

"Uygulamalı anlatmakta anlaşmıştık ya bunak..." dedi Gereksiz. "Direkt söylesek nasıl olur? Morpheus gibi triplere gireceksin yine."

 

Ayağa kalktım ve Gereksiz'in boks eldivenleri giyindiğini gördüm.

 

Gür Sakallı'ya döndüm. "Ne demek istiyorsunuz?" dedim.

 

"Gözlerinin üzerinde olması gereken kişi ben değilim," dedi Gür Sakallı.

 

Kafamı çevirdiğim gibi suratımın tam ortasına sert bir yumruk yedim. Yere devrildiğim gibi acı içinde burnumu tuttum.

 

"Sizler sadece aklımın bana oynadığı basit bir illüzyonsunuz. Bu yumruğu ve acıyı hissetmemem gerekmiyor muydu?"

 

"Şizofreninin binlerce çözülemeyen konularından biri daha bla bla," dedi Gür Sakallı. "Ayağa kalk ve dövüş."

 

Ayağa kalktım, önce burnumu ovaladım, sonra da dudaklarımda  eldivenimi gezdirip kan var mı diye kontrol ettim. "Burnum iyi di mi? Güzel burnuma bir şey olmasını istem..."

 

"Ne istemezsin?" dedi Gür Sakallı.

 

Ben Boris'in neyi ifade ettiğini düşünürken Gereksiz yanağıma bir yumruk daha indirdi. Yere yığılınca Gür Sakallı gelip başımda dikildi.

 

Gereksiz, "Bu hayatta en çok değer verdiğin insan kim?" dedi diğer tarafımdan gelip Gür Sakallı'yla beraber görüşümü kapatarak.

 

"Ailem," dedim.

 

"Değil," dedi Gür Sakallı.

 

"Ivan," dedim.

 

"Değil," dedi Gereksiz.

 

"Kızım," dedim.

 

"Değil," dedi Gereksiz.

 

"O..."

 

"O, bile değil," dedi Gür Sakallı. 

 

Gereksiz, yine o ifadesiz suratıyla, "Her zamanki gibi kendinden saklanıyorsun," dedi.

 

"Benim," dedim. "Yine hiçbir şey değişmedi. Hâlâ eskisi gibi bencilim."

 

"Güzel burnuma bir şey olacak, gözüme yumruk yersem gözüm kayacak, çeneme darbe alırsam çenem kırılacak düşünceleriyle korkak dövüşüyorsun Beautiful," dedi Gür Sakallı, "eğer sahiden dövüşü kazanmak istiyorsan, kendini düşünmeyi bırakıp rakibini nasıl yeneceğini ve sevdiğin insanları nasıl koruyabileceğini düşünmelisin."

 

"Rocky serisinden etkilenmiş bu adam söylemedi deme," dedi Gereksiz.

 

İkisine de elimi uzatıp ayağa kaldırmalarına izin verdim.

 

"Bir tarafıma bir şey olursa üzülürüm," dedim.

 

"Güzel burnun var, estetiklik olursan yazık olur harbiden," dedi Gereksiz.

 

"Bayağı cesaretlendirici konuşuyorsun."

 

"Bu daha ne ki, Boris'in karşısına çıktığın zaman yan taraftan sana bu cümleyi defalarca kez tekrarlayacağımı düş..."

 

"Gereksiz, kapa çeneni," dedi Gür Sakallı.

 

"Mev mev mev mev," diyerek taklit etti Gereksiz ağızını yamultarak.

 

"İlk ringe çıktığımda bile bana karşı ciddi dövüşmedi..."

 

"Boris'in kim olduğunu bilmiyoruz, ama şunda hemfikirizdir ki, o adamın gözlerinin içine baktığınızda kafanızı gövdenizden ayırabileceği gerçeği yansıyor," dedi Gür Sakallı.

 

Gereksiz, "Ben olsam o kadar büyük konuşmazdım," Gür Sakallı'nın lafına atladı.

 

Gür Sakallı, "Ne demek istediğini biliyorum," dedi. "Kendi gücüne karşı koyabileceğine inandığı için Beautiful'u eğitiyor."

 

"Olaya anahtar deliğinden bakıyorsunuz," dedi Gereksiz. "O, Beautiful'un kendi gibi güçlü olmasını istemiyor, kendi gibi olmasını istiyor."

 

Ringden dışarı çıkarken ayaklarımın bir anda kilitlendiğini hissettim ve iplerin arasından dışarı doğru yere yığıldım.

 

Yine mi... Dokuz gündür hiçbir sorunum yoktu, vücuduma karşı olan savaşımı kazandığımı düşünüyordum. Sikeyim.

 

"Yere vurmayı kesmezsen bu sefer elinle ilgili sorunların olacak," dedi Gereksiz. "Akşamları kendini tatmin edemeyebilirsin mesela."

 

Gür Sakallı, "Vücudunla savaşmayı bırak," dedi. "Göz ardı etmeye devam edersen bacakların sonsuza dek seni yüzüstü bırakacak."

 

Güç bela kenardaki masaya tutunarak ve üzerime yıkmamaya gayret ederek kalktım.

 

"İkinizin de dili bir kere açılınca bülbül gibi şakımaya başlıyorsunuz. Ben iyiyim. Vücudumun benimle ilgili sorunu olsaydı eğer, dile getirirdi. Konuşmadığına göre aramızda bir problem yok."

 

Merdivene güç bela varıp sürüne sürüne salona çıktım. Ardından Boris'i viskisini yudumlarken gördüm.

 

"İşte böyle bok parçası," dedi, "sürünmenin çaresizliğini hissetmeden yürümeyi öğrenemezsin." 

 

"Aslında kendi isteğim dışında bu haldeyim, ama söz güzel olduğu için kabulleniyorum."

 

"Karşıma dikileceksen eğer, ayağa kalk. Güçsüz insanlardan nefret ederim."

 

Salonun ortasına kadar sürüne sürüne gittim, birkaç denemenin ardından zor da olsa kendimi ayağa diktim.

 

"Karşımda dikilme cüretinde bulunan insanların iyi bir sebebi olmasını isterim," dedi ve viskisinden yudum aldı.


"Ne anlatmak istediğinizi biliyorum.''

 

Elindeki viski bardağına şöyle bir baktı, suratıma doğru fırlattı; viski bardağı alnımın tam ortasında patladı.

 

Oysa ben söylediğimde ciddiydim. Ne anlatmak istediğini artık biliyordum. Bardağın gelişini çok net görmüştüm. Kaçmak kolaydı, havada yakalamak daha kolay; ama ben onun istediğini yaptım: gözlerimi kırpmadan üzerime gelen vazıh tehlikeyi kabullendim.

 

Yüzüm kanlar içinde kalmışken istifimi hiç bozmadan yüzüne bakıyordum. İstediğim şeyi yüzünde görebilmiştim. Etkilenmiş bir gülümsemeyle bana bakarken başını sallıyordu. 

 

Ayağa kalktı. "Oğlumun sahip olmadığı istenci sende var." Önümde durdu. "Savaşın felsefesi basittir, evlat. Kazanmak için yüzüne gelen yumruktan kaçmak yerine onu kabullenmek gerekir. Bunu öğrenmiş bir insan kaybetmenin ne olduğunu bilir ve bir daha kaybetmeyi asla göze alamaz."


''Savaş... güç... bunları gerçekten, yürekten istiyor muyum, hâlâ şüphelerim var.''


Boris'in yüzündeki gülümseme onun kötü arzularını yansıtıyordu. ''Kim güç istemez?''


''Kendime güvenmiyorum,'' dedim. ''Güç elime geçerse yozlaşırım. Gücün elime geçmesini ister miydin?''






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr