BÖLÜM 20 ( BİR ERKEĞİN İHTİŞAMI 2)

avatar
4948 7

SAHİPKIRAN - BÖLÜM 20 ( BİR ERKEĞİN İHTİŞAMI 2)


BÖLÜM 20

 

Geceyi Shionun yanında geçirmeye karar verdik. Ling Ming Shion ile beraber yatmayı kabul etti. İkisi onun yatağındalar ama sanırım Elizabeth ve ben aklına gelemdik, yoksa asla  izin vermezdi.

‘’Genç efendi, nerede yatmak istersiniz?’’

 

Elizabeth parlayan gözleriyle soruyor.

‘’Fark etmez, sanırım koltukta uyuyacağım.’’

‘’Ha? Bu nasıl olabilir genç efendi? Nasıl koltukta uyumanıza izin verebilirim? Siz yatakta uyuyun, ben koltukta uyurum.’’

‘’Bunun olacağına gerçekten inanmıyorsun değil mi?’’

‘’Ama buna izin veremem.’’

‘’Benimle uyumaya ne dersin peki?’’

‘’Onur duyarım.’’

 

Aslında şaka yapıyordum, ama neyse, ben de koltukta uyumayı sevmem sonuçta, ayrıca yatakta kocaman, rahatça uyuruz, aynı yatakmış gibi bile hissetmeyiz.

 

Yani böyle düşünüyordum ama kim yatağa girince kafasını göğsüme yaslayıp uyuyacağını düşünürdü ki? Shion olmadığı için oluyor hep bunlar. Ama sesimi çıkarma hakkın yok, çünkü harika kokuyor, ayrıca dolgun göğüsleri de vücuduma değiyor, muhteşem hissiyat. Yine de bir sorun var, bu şekilde uyuyamam. Elizabeth bunu hissetmiş gibi yavaşça gözlerini açtı.

‘’Genç efendi sorun nedir?’’

‘’Yok bir şey, hadi sen uyumaya devam et.’’

Ardından başını aşağıya çevirdi, evet, yatağın ortasında aya kafa tutan bir şey var. Öyle bir duruyor ki sanırsın bütün kırılan kalplerin hesabını soracak, sanırsın bütün aldatılanların intikamını alacak, sanırsın Alamut kalesini fethetmiş. Bütün görüş alanımı kaplıyor.

Sonra da şaşkınlıkla bana döndü.

‘’Bu gördüğüm şey gerçek mi?’’

‘’Sanırım.’’

‘’Buna inanamıyorum, giydiğin elbise hala sağlam mı?’’

‘’Hiç sanmıyorum.’’

‘’Vay canına, sakat bırakır bu.’’

‘’Öyle galiba, gerçi dayanıklı kadınları severim ama…’’

‘’Genç efendi.’’

‘’Efendim.’’

‘’Yardım etmemi ister misiniz? Yani bu konuda.’’

‘’Münasip olmaz, boş ver de  uyu sen.’’

‘’Ama bu şekilde uyuyamazsın, sadece el atacağım merak etme.’’

‘’Üzgünüm ama gerçekten olmaz, bir kere başlarsam artık duramam.’’

Gözümün içine garip bir ifadeyle baktıktan sonra konuştu.

‘’Durma o zaman.’’

Glup

Zorla yutkundum, az daha tahrik ederse kesinlikle sabaha kadar uyuyamam.

‘’Özür dilerim, ama şimdi zamanı değil, Elizabeth, ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi?’’

‘’Evet.’’

‘’Hayal kırıklığına uğradın yani, ama gerçekten üzgünüm.’’

‘’Hayır genç efendi, sadece şunu bilin yeter, her ihtiyacınız olduğunda buradayım.’’

Bu kalbimde acı hissetmeme sebep oldu, her ihtiyaç duyduğumda he, ama şu anda da o bana ihtiyaç duymuyor mu? Yani yaptığım şey bencillik mi?

‘’Bencilliğim için üzgünüm.’’

‘’Gerçekten sorun değil, bilirsin, bir kadın kendini bir erkekten çok daha iyi bastırabilir.’’

‘’Gerçekten mi?’’

‘’Merak etmeyin artık, sadece uyuyun, yarın yine gideceksiniz değil mi?’’

‘’Evet, aklıma yapabileceğim birkaç şey geldi, ama senden bir şey istiyorum.’’

‘’Nedir?’’

‘’Benimle sizli bizli konuşmayı bırak.’’

‘’Anladım.’’

Ardından ellerimi boynuna doladım, ve o da kafasını göğsüme dayadı, bütün gece haşmetlinin gölgesinde kol kola uyuduk.

-----------------------------------------------------------------------------------

Not: Gece gölge mi olur amk diyenlere

Bknz: Çağatay Akman.

https://www.youtube.com/watch?v=aWDFlYTOAyU

Burada demek istediği, herkes İstapha kadar rahat uyuyamaz.

------------------------------------------------------------------------------------

 

Sabah bir acıyla uyandım, gözlerimi açına Ling Ming’in öldürme niyetiyle başımda dikildiğini gördüm, korkunç görünüyor.

‘’Günaydın Ling Ming, erkencisin.’’

‘’Benden daha erkenciler var.’’

Haşmetliyi gösterip konuşuyor, o ki hiç uyumayan, o ki gölgesinde mangal yapılan o ki, neyse konu dağıldı.

‘’Bunun için üzgünüm, elimde değil, bilirsin her erkek sabah böyledir.’’

‘’Hiç birinin bu kadar ‘’Görkemli’’ olmadığına eminim.’’

‘’Bu bir erkeğin ihtişamıdır.’’

‘’Kesmemi ister misin? Kılıcım yanımda.’’

‘’Lütfen yapma.’’

 

‘’Oh, demek uyandın, genç efendiye elini sürmeyi düşünme bile. Yoksa, karışmam.’’

 

Elizabeth, neden ortalığı karıştırıyorsun?

‘’Oh, istediğimi yaparım, ayrıca, ayrıca, o ‘’şey’’ sana ait değil.’’

‘’Yani sana mı ait?’’

‘’B-ben öyle demedim, lafımı yanlış yere çekme.’’

‘’Lütfen kesin şunu, bence ikinize de yeter.’’

‘’Katılıyorum.’’

‘’Kapa çeneni.’’

 

Elizabeth beni onaylarken Ling Ming üstüme bağırıyor.  Ancak tam güldük eğlendik derken, Shion kucağında oyuncağını bir eliyle tutup diğer eliyle de gözünü ovuştururken odaya girdi.

‘’Anne, abla, abi, neler oluyor?’’

 

Ardından gözü haşmetliye ilişti.

‘’Ah, abi, bu nedir?’’

Ben, tam olarak ne söylemeliyim?

‘’Shion, bu, şey, ah bu bir oyuncak evet.’’

 

Bunu söyleyip kafamı salladım ama..

‘’Gerçekten mi? Onunla oynayabilir miyim?’’

İki kadın da ban ters ters bakıyor.

‘’Shion, şimdi beni iyi dinle.’’

‘’Evet.’’

 

Ciddiyetle bağırınca, o da ciddiyetle beni dinlemeye başladı.

‘’Her oyuncağın ruhu vardır.’’

‘’Ruhu mu?’’

‘’Evet, ruhu. Mesela elindeki oyuncak, o senin yaşındaki çocuklar için, önümdekiyse büyükler için, yani bununla oynayabilmen için en azından 10 sene daha geçmesi gerekiyor.’’

‘’O kadar beklemeli miyim?’’

‘’Evet, yoksa oyuncağın laneti peşini bırakmaz.’’

Bunu söyleyince birden irkildi, ardından oynamayacağına dair söz verdi ve odadan çıktı. Sanırım durumu kurtardık.

Bundan sonra hazırlanıp kahvaltı yaptık, Ling Ming zaten elbisesiyle uyuyup uyanmıştı, ondan sorun yok ama benim elbisem. Haşmetlinin bıraktığı izler, elbiseyi bu şekilde giyip gezemem.

‘’Elizabeth, görüyorsun ya, ne yapmam lazım?’’

Utanarak sormak zorunda kaldım.

‘’Sorun değil, bunlar tam genç efendiye göre.’’

 

Kalkıp odasında ki dolaptan tam bana göre bir erkek elbisesi çıkardı, dur, neden orada yirmiden fazla erkek elbisesi var? Neyse, sormamak daha iyi.

Elbiseyi giyince elimi yüzümü yıkayıp kahvaltıya oturdu. Yemek bitince Shion en azından çarşıyı gezmek istediğini söyledi. Kabul etmekten başka çarem yok.

‘’Ben de gelmeyi çok isterdim ama bugün geçiştiremeyeceğim işlerim var.’’

Ling Ming gitmek zorundaymış, en azından iki kadının arasındaki garip atmosferi çekmek zorunda kalmam.

‘’Tamam abla, ama daha sonra Shionla gitmek zorundasın, tamam mı?

‘’Anlaştık Shion.’’

Kendi aralarında anlaştılar, sonra da Ling Ming bize çarşıya kadar eşlik edip ayrıldı.

 

‘’Abi, hadi şu dükkana bakalım.’’

Shion bizi sağa sola çekiştirirken hızla onu takip ediyoruz.

 

‘’Anne bu yere de girelim.’’

Shion her yere girip beğendiği her şeyi alıyor, çok şükür ki pahalı şeyler değiller, bir çoğunu harcadığım için fazla param yok maalesef.

‘’Ah, hadi dondurma yiyelim.’’

‘’Neyli istersin Shion.’’

‘’Ummm, limon, çilek, portakal, kakao bide bide vanilya.’’

Gerçekten çocukluk güzel bir şey, böylece çarşıda 4-5 saat kadar gezindik, gerçekten büyük bir yer, gez gez bitmiyor. Şehri bilmeyen birisinin kaybolmasına kesin gözüyle bakabiliriz. Tam geri dönmeye karar vermiştik ki, kalabalığın yavaş yavaş birisi tarafından yarıldığını gördük, sanki önemli birisi geliyor, onlar da ona yol veriyordu. Sadece 1-2 dakika sonra bu gelenlerin, aile reisi ve dört misafiri olduğunu gördüm. Gözüm Elizabeth’e ilişti, nefretle Kiyoharu’ya bakarken hafiften titrediğini gördüm.

‘’Anne sorun nedir?’’

Shion endişeyle sordu.

‘’Sorun yok kızım, hadi gidelim.’’

Ancak ondan yayılan nefreti hissetmiş olacak ki Kiyoharu bize doğru dönüp baktı. Önce hafiften afalladı, ardından Elizabeth’i tanıyınca gözlerinde hafif bir soğukluk belirdi. Aramızda 50 metre kadar var ama bunu rahatlıkla hissediyorum. Onun gözlerinde soğukluk belirince Elizabeth daha şiddetle titremeye başladı, sanırım mazileri düşündüğümden daha derin, ayrıca hareket etmeyi de kesti. Shion onu çekiştirse de gözlerini Kiyoharudan alamıyor ve kıpırdayamıyordu. Kiyoharu bize doğru hafiften bir öldürme niyeti yayıyor, ardından gözü bana ilişti, yine hafif bir şaşkınlığın ardından bana da garip garip bakmaya başladı. Elizabeth’in halini görünce kendim için endişelenemem, dün kendime söz vermedim mi? Ne olursa olsun onların gülüşünü koruyacağım.

Sıkıca Elizabeth’in elini tuttum, bir anda irkilip kendine geldi, şaşkın bir ifadeyle gözlerime baktı.

‘’Gidelim  hadi, Shion sıkıldı.’’

Yüzümde tebessümle bunu söyleyince gözleri dolar gibi oldu, ardından o da tebessüm etti.

‘’Peki.’’

Sonra da onu ve Shionu alıp gittim. İkisini evlerine takip edilmediğimizden emin olup bıraktım. Sonra da malikaneye döndüm. Çoktan vakit ikindi olmuştu. Ling Ming işlerine gömüldüğünden ortalıkta yoktu, aynı şekilde Anjou da.

Malikanenin büyük salonuna hızla ilerledim, oraya vardığımda Coloniel çoktan orada oturuyordu. Hemen ardından aile reisi de oraya geldi.

‘’Neler karıştırıyorsun?’’

Direk sordu.

‘’Hiçbir şey.’’

‘’O yanında ki kadının kim olduğunu biliyor musun?’’

‘’Evet, adı Elizabeth.’’

‘’Onunla beraber ne karıştırıyorsunuz?’’

‘’Hiçbir şey, sadece takılıyoruz.’’

‘’Buna neden inanayım? O kadının bize ihanet ettiğini biliyorsun değil mi?’’

‘’Hiç sanmıyorum.’’

‘’Ne dedin?’’

‘’Hiç sanmıyorum dedim.’’

‘’Neye dayanarak bunu söyledin?’’

‘’Sadece neler yaşandığını biliyorum, ona neler yaşattığını  da, gerçekten buna değer miydi?’’

‘’Bir şeyler bildiğini mi sanıyorsun velet? Çeneni kapat.’’

‘’Oh, bu konuşmanın da özel olması gerekirdi, ama burada başka birisi mi var? Anladım demek yediğin haltı onun yanında konuşmak senin için sorun değil, o zaman benim için de sorun değil. Sen yediğin haltla onu baş başa bıraktın ama ben bırakmıyorum. Artık o da kızı da bana ait.’’

Bunu sert bir ifadeyle söyledim ama isterse beni hemen öldürebilir. Gerçi bunun için açıklama yapması gerekir ama sonuçta annem babam yok, alt tarafı biraz başı ağrır o kadar.

‘’Hey velet, madem sırlarımızı ortaya koyuyoruz o zaman devam edelim, neden beni tanımadığın hakkında yalan söylüyorsun?’’

Coloniel de söze girdi.

‘’Ne o ? Yoksa farkında olmadan becerdiğim hayat kadınlarından birisi misin?’’

Pek sabırlı birisi sayılmaz, ben bunu söyleyince birden üstüme atıldı, Limit Kırıcıyı kullanabilirim ama bu herifin gücü normal değil, sanki anormal yollarla güçlendirilmiş gibi. Çoktan 3. Aleme ait bir gücü var.

LİMİT KIRICI X5

 

Kullanmayacağımı söylemiştim ama kullanmazsam bunu atlatamam.

 

Hemen Sismik Adımı kullanıp geri sıçradım.

BOM!

Yarım saniye önce durduğum yere bir yumruk indirdi, salonun bütün eşyaları birbirine girdi. Yerde de 1 metre çapında ve en azından 30 santim derinliğinde bir delik var, sadece eliyle böyle bir şeyi yapabilmesi müthiş.

‘’Oh, demek sıyrılabildin, hakkını vermek lazım, epey hızlısın ama daha ne kadar fare gibi kaçabilirsin?’’

Tekrar üstüme saldırdı ama bu sefer çok daha hızlı bir şekilde. Tam Limit Kırıcı’yı arttıracaktım ki otoriter bir ses duyuldu.

‘’Hemen kes şunu!’’

Arkamı dönünce Marika’nın orada olduğunu gördüm.

 

‘’K-karıcım, burada ne arıyorsun?’’

Kiyoharu epey telaşlandı. Alnından ter damlarken kekeleyerek konuştu.

‘’Bu çocuğa dokunmaya çalışırsan sonuçlarına katlanırsın.’’

 

Ancak Marika onu hiç takmadan direk Coloniel ile konuştu. Kiyoharu bozulsa da ses çıkaramadı.

‘’Ohh, güzel abla, kayıp mı oldun? Yolu göstermemi ister misin? Ancak bu veletle ilgilenene kadar beklemen gerek.’’

Bu mal sapıklığını hiç gizlemeden şehvetle Marikaya bakıp konuştu, ardından tekrar üstüme atıldı. Ardından Marikanın arkadan bana yaslandığını hissettim, ne oluyor demeye kalmadan sol eli boynumdan göğsüme doğru inik vaziyetteyken sağ elini ileri doğru uzattın, Coloniel bizden yarım metre uzaktayken sağ elini aşağı indirince…. Colonielin kafası bedenine girdi!!!

Bu korkunç bir sahneydi, kafası kesilmiş ya da kopmuş değildi, sadece bedenine girmişti, hem de görülmeyecek şekilde.

‘’K-karıcım, sen en yaptın? O çocuğun kim olduğunu biliyor musun?  Ayrıca neden o velede öyle sarılıyorsun?’’

Marika sert bir ifadeyle ona bakıp konuştu.

‘’Onun kim olduğu beni ilgilendirmez, yapma dediğim bir şeyi yaptı, arka planı falan da umurumda değil. İsterse beni gelip bulabilirler, sarılma meselesine gelince, bu seni hiç ilgilendirmez.’’

Bu sözleri öyle bir soğuklukla ve duygusuzca söylemişti ki ben bile Kiyoharuya acımıştım. Dişlerini sıksa da bir şey diyemedi, sadece ellerini ve dişlerini sıkmaya devam etti.

‘’T-teşekkür ederim yenge, am başın belaya girmeyecek mi?’’

Prosedürü takip etmeye çalışıyorum ama.

‘’Ne yengesi? Bana ne diye hitap etmeni söylemiştim?’’

‘’Ö-öğretmenim.’’

‘’Evet böylesi daha iyi, bunları düşünme de odana geç, senden biraz hesap soracağım.’’

Soğuk bakışları bu sefer bana dikildi. Gerçekten çok korkutucu.

‘’Peki, öğretmenim.’’

Bunu söyledikten sonra usulca odama doğru çıktım.

 

İstapha odasına çıktıktan sonra Marika da Kiyoharu’ya arkasını döndü ve yürümeye başladı, ancak 5 adım sonra aniden durup konuştu.

‘’Ne halt yediğin, ya da ne planladığın umurumda bile değil, ama bu çocuğun saçının teline bile zarar gelirse, hem senin, hem de iş tuttuklarının soyunu KURUTURUM!!!’’

Marika bunları söylerken yayılan soğukluk, İstapha buradayken olduğu gibi değildi. Saf bir öldürme niyeti ve boğukluk yayıyordu. Kiyoharu bile titredi ve nefes alamadı, eğer İstapha burada olsaydı muhtemelen bayılırdı.

Kiyoharu bir cevap veremedi, sadece Marika gittikten sonra arkasından saydırabildi.

‘’Peh,  sadece kendine oynayacak birini buldun demek, evlendiğimizden beri yüzüme bile bakmadın, hatta seni sadece birkaç kere gördüm, ama sen, sen.’’

Lafını bile tamamlayamadı, bunları öyle sessiz söylemişti ki kendisi bile zor duydu, sanki Marikanın duymasından korkuyor gibiydi.

 
2 Dakika sonra Marika aniden İstapha’nın odasında belirdi.

 

‘’Ben sana izin alacaksın demedim mi?’’

‘’Üzgünüm ama çok canım sıkılıyor, ayrıca seni de her istediğimde bulamam ki.’’

‘’Evde aylak aylak gezersen tabi canın sıkılır, bu konunu çaresine yakında bakacağım merak etme.’’

‘’Ne yapacaksın ki?’’

‘’Vakti gelince görürsün. Şimdi asıl konumuza dönelim, seni nasıl cezalandırmalıyım?’’

‘’Bu bir şaka değil miydi?’’

‘’Elbette değil, nasıl cezalandırılmak istersin?’’

‘’Yapmasak.’’

‘’Peki, o zaman ben seçerim, soyun bakalım.’’

‘’N-ne? Ne yapacaksın bana?’’

Cevap beklemeden elini kaldırdı, güçlü bir rüzgar elbiselerimi sıyırırken o da yatağa oturdu, ardından rüzgarın gücüyle beni kucağına uzattı ve, şaplak atmaya başladı.

‘’L-lütfen dur, çok acıyor.’’

‘’Bu öğretmenini dinlemeyen bir öğrencinin cezasıdır Yuuto. Kapa çeneni yoksa daha sert vururum.’’

‘’Yuuto mu?’’

Bu kadın, gerçek adımı nereden biliyor?

‘’Yok bir şey, istediğim şekilde seslenirim sana, çeneni kapat.’’

Pat.

Ardından şiddetli bir darbe indirince konuyu unuttum. Tek umurumda olan çektiğim acı.

‘’Lütfen yapma.’’

‘’Kapa çeneni.’’

Ne kadar yalvarsam da beni dinlemedi ve buna devam etti, en sonunda artık kalçamı hissetmiyordum.

‘’Ühü, öğretmenim çok kötüsün.’’

‘’Asıl kötü olan sensin, beni nasıl endişelendirirsin?’’

‘’Üzgünüm.’’

‘’Neyse ne, şimdilik dinlen ve benim sözümden dışarı çıkma, yoksa ne olacağını gördün. Ayrıca buradaki vaktini de iyi değerlendir, yakında başka bir yere gideceksin.’’

‘’Nereye?’’

‘’Soru yok demedim mi? Yoksa ceza yetmedi mi?’’

‘’Hayır hayır, fazlasıyla yetti.’’

‘’İyi o zaman, ben gidiyorum.’’

Yine ortadan kayboldu, ama sesim çıkmıyor, çünkü bütün süreç boyunca onu ikinci kez gülümserken ve bu kadar eğlenirken gördüm. Sanki cidden değil sadece şakasına yapmış gibi. Sanırım bu akşam yemek yemeyeceğim, sadece uyuyacağım. Yarın kahvaltıya kalkarım.

 

İstapha bunları düşünürken Marika da Malikanenin çatısından ayı izliyordu.

‘’Bu hissettiğim neydi? Tıpkı o zamanki gibi. Ben, yeniden mutlu olabilir miyim? Aslında bunu hak etmiyorum  bile ama, ben de mutlu olmak istiyorum, Yuuto, her şeye rağmen mutlu olmamı istersin değil mi? Çünkü sen öyle bir insansın. Ben yine de mutlu olmaya çalışacağım hem belki onunla, bunu başarabilirim.’’

Ardından gözyaşı ve tebessümle birlikte İstapha’ya şaplak attığı ellerine baktı. Marika’nın bilmediği şey ise şu anda onu görecek herhangi bir insanın, onun insan değil, hatta melekte değil, gökten düşmüş bir tanrıça olduğunu sanacak olmasıydı…

 

BÖLÜM 20 BİTTİ

 

UZUN BİR BÖLÜM OLDU. HERKESE HAYIRLI BAYRAMLAR ( SİZ BUNU OKUYUNCA MUHTEMELEN GEÇMİŞ OLACAK.) VE LÜTFEN, BAKIN ZOR BİR ŞEY DEĞİL, EVİNİZİN ÖNÜNE BİR KAP SU KOYUN. HAYVANLARI ACIMADAN KATLEDEN ‘’İNSAN’’LARDAN OLMAYIN. SEVAPTIR.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44254 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr