Bölüm 22: Terkedilmiş Savaşçılar [2/2]

avatar
362 1

Dışlanan Havarinin Dönüşü - Bölüm 22: Terkedilmiş Savaşçılar [2/2]



Dakikalar geçtikten sonra Dean yavaşça gözlerini araladı.

 

‘Birileri… mi geliyor?’

 

Kafasını kapıya çevirdi.

 

Bazı şeyler hissediyordu, karanlık ve aydınlığın nahoş karışımından oluşma bir şey. Yaklaşık beş taneydi. Birisinde karanlık baskınken, diğerleri bir güneş kadar aydınlıktı. Kapının hemen ardındalardı ve nedense duraklamışlardı.

 

Crrr~

 

Düşündüğü gibi kapı açıldı ve içeriye beş kişi girdi.

 

“Ağabey!”

 

Büyücü kız yerinden fırladı ve kişilere öncülük eden genç adama sarıldı.

 

“Arnia!”

 

İkili birbirlerine sarıldı ve özlem giderdiler.

 

Genç adam, büyücü kızla aynı özellikleri taşıyordu. Aralarındaki tek fark gencin kızdan bir baş daha uzun olması ve daha karanlık bir hissiyat vermesiydi.

 

Dean onları inceledi.

 

‘Demek adı Arnia…’

 

Genç adamdan, yani Arnia’nın abisi, diğerlerine kıyasla daha karanlık bir şey hissediyordu. Bu aura gibi bir şey değildi. Daha çok bir hissiyat, bir duyguydu. Ne olduğunu bilmiyordu ancak bilmediği bir nedenden dolayı bu genci kendisine benzetti. Nedense aklına kafayı kırdığı ve uyuşturucu bataklığına düştüğü zaman ki umutsuzluğu geldi.


“Hm? Arnia, bu genç bey de kim?”

 

“Ayii~ Onu unuttum! Takıma katılmak istediğini söyledi.”

 

Genç, Dean’ı süzdü ve kafasını salladı. Elini uzattı, gözlerini kısarak gülümsedi.

 

“Adım Norlather. Gördüğün gibi [Terkedilmiş Savaşçılar]’ın lideri ve Arnia’nın abisiyim.”

 

Dean ona baktı. Yüzü oldukça nazik görünüyordu. Gülümsemesi erkeklerin bile kalbini titretecek kadar çekici ve cana yakındı. Fakat o, mavi gözlerinin derinliğindeki buzul soğukluğu görebiliyordu.

 

Bu adam kesinlikle gülümsemiyordu.

 

‘Oyunculuk konusunda yetenekli.’

 

Şüphe duymasına rağmen oldukça cana yakın davranıyordu.

 

‘Ona karşı dikkatli olmalıyım.'

 

“Adım Dean, takımınıza katılmak istiyorum.”

 

Uzattığı eli sıktı.


“Öncelikle Dean, takımımız hakkında ne biliyorsun?” 

 

“Lonca ne bilmemi istediyse onu biliyorum. Ne daha fazla, ne de daha eksik.”

 

“Güzel, bu işimizi kolaylaştırır.”

 

Gene de Dean, edindiği bilgilerin sığ olduğunu biliyordu.


Terkedilmiş Savaşçılar oldukça yetenekli maceracılar tarafından kurulmuş bir takımdı. Hepsi saçma derecede yetenekliydi. Bu yüzden ilk kurulduklarında herkesin dikkatini çekmişlerdi. Katılımcıları aşırı derecede fazlaydı.

 

Ancak görevler almaya başladıklarında işler tamamen değişiyordu. Kimsenin yapmak istemeyeceği kadar tehlikeli görevlere gönüllü oluyorlardı. Bu yüzden, onlara katılan diğer maceracılar genellikle ilk görevde ölümle karşılaşıyorlardı.

 

Dean onlar hakkında pek fazla şey bilmiyordu. Unutulmuş, dışlanmış ve tercih edilmeyen bir takımdılar. Bunun en önemli sebebiyse, Doğu Stesk şehir lordunun oğlunu kızdırmış olmalarıydı. Sora’dan duyduklarına göre şehir lordunun oğlu liderin kız kardeşine abayı yakmıştı. Ancak Norlather ne olursa olsun kabul etmemiş, hatta şehir lordunun oğlunu zehirlemeye kalkmıştı.

 

Ama o zamana kadar bilmediği bir şey varsa, o da Athas Bonino’nun şehir lordunun küçük kardeşi oluşuydu. Yani, yardımcı şefin yeğenini zehirlemeye kalkmıştı.

 

‘Bu da aralarında düşmanlık oluşmasına neden oldu. İşleri rast gitmemeye başladı ve her ne kadar hafif görevler almak isteseler de Athas yüzünden böyle bir imkanları olmadı. Hmm, böyle bir devi kızdırarak sonuna kadar bronz seviyede kalacaklarını garantilediler. Her ne kadar gümüş kademe de olsalar da.’

 

Dean onun yüz ifadesini inceledi. Dünya’dayken bir yıldızdı. Aldığı kursların haddi hesabı yoktu. Bu yüzden beden dili konusunda bilgiliydi.

 

‘Onu okuyamıyorum.’

 

Üzeri bir savaştan çıkmışçasına yırtıklar ve kanla doluydu. Ancak her şeye rağmen bu onun daha da vahşi bir çekicilik sergilemesine neden oluyordu.

 

“Savaşçı mısın?”

 

“Evet.”

 

“Seni test edeceğim. Gaillart’ın ihanetinden sonra savaş gücünde eksiklik yaşıyoruz. Gelmen iyi oldu.”

 

Tahmin ettiği gibi reddedilmeyecekti ancak tam olarak kabul de edilmeyecekti. Dean, bir bakışta onun amaçlarını anlayabilirdi. Kendisi savaş gücü olarak değil de bir yem olarak kullanılacaktı.

 

Fakat hisleri onu yanıltmazdı. Kabul etmekte bir sıkıntı görmüyordu.

 

Sessizce kafasını salladı.

 

*

 

Birkaç dakikanın ardından Norlather ve görevden dönen arkadaşları içeriye geçti. Arnia, üstünden sıcak dumanların tüttüğü iki fincandan birisini Dean’ın önüne koydu ve hafifçe gülümsedi.

 

“Onlara fazla aldırma lütfen. Son zamanlarda çok fazla sorumluluk üstleniyorlar.”

 

Dean fincanı aldı ve anladığını belirtircesine konuştu.

 

“Önemli değil, böyle davranmaları içimi rahatlattı.”

 

Onlarca farklı soru sorulmuştu. Ayrıca, Norlather ona garip bir büyü yaparak bir şeyin testini yapmıştı. Anladığına göre bu, onlara karşı kötü duygular güdüp gütmediğiyle alakalı bir şeydi.

 

‘Bu gezegen çok garip. Garip büyü sözleri söylemeden duygularımı okuyabildi.’

 

Halk kütüphanesinden edindiği bilgilere göre güçlü kişilerin soyundan gelenler, soy yetenekleri adında bir şeye sahipti. Eclipse Lunaire’nin soyundan gelen insanların böyle bir soy yeteneğine sahip olması anlaşılabilirdi.

 

‘Ayrıca, doğanın koruyucusu olan saf elf kanına sahipler. Altıncı hisleri son derece güçlü olmalı.’

 

Soy yetenekleri ve sistem merak ettiği bir şeydi.

 

Arnia söylediklerinden memnun olmuş gibi tatlı bir şekilde gülümsedi ve kanepeye oturdu.

 

“Sorması ayıp, hangi tanrıya hizmet ediyorsunuz?”

 

Dean’ın elleri fincanı ağzına taşırken birden durakladı. Beklemediği bir soruydu. Çünkü Lahkseis’te başkalarının inancını sormak ayıp olarak gözükürdü. Bundan dolayı kimse sormazdı.

 

“Midall, Savaşçıların Tanrısı’na hizmet ediyorum.”

 

“Woah! Ben de Doğa Tanrısı’na hizmet ediyorum! İki tanrı birbirleri ile oldukça yakındır! Hehe.”

 

Mutlu olmuş gibi gülümsedi. Dean’ın yalan söylediğini anlamamıştı.

 

Dean ifadesiz bir şekilde çayından yudum aldı. Çayı içtikten sonra kaşları ilgiyle havaya kalktı, ağzını şapırdattı ve Arnia’nın saf mutlulukla dolu yüzüne baktı.

 

“Güzel çay.”

 

Garip bir aroması vardı. Birçok farklı meyvenin karışımından oluşan, önce ekşi sonra tatlıya dönüşen bir aromaydı. Ne rahatsız edecek kadar ekşi, ne de tatlıydı. Kusursuz bir karışımdı. İnsan da tekrardan içme isteği uyandırıyordu.

 

“E tabii, Lunaire ailesinin gizli tarifi.”

 

O sırada kapı açıldı ve altın renkli küt saçlara sahip bir kadın elf içeri girdi.

 

“Test zamanı.”

 

“Anladım.”

 

Dean sakince çayını bitirdi ve ifadesiz bir şekilde yerinden kalktı. Hareketleri hiçte telaşlıymış gibi gözükmüyordu, öyle yavaş ve rahattı ki altın saçlı kadın öfkeden kudurmuştu.

 

“Biraz hızlı ol! Genç efendi seni beklemek zorunda değil.”

 

Arkasını döndü ve kapıdan içeriye girdi.

 

Üç dakika sürmüştü! Bu orospu çocuğu onu üç dakika boyunca bekletmişti. Odaya girdiğinden beri üç dakika geçmişti. Hiç acele etmeden, laflarını ve uyarılarına kulak asmadan çayını içmişti. Öfkelenmemesi elde değildi.

 

Dean fincanı masaya koyduktan sonra nazikçe Arnia’ya teşekkür etti ve Arthfael’i kılıç kemerine astı. Onu çağırmaya gelen kadına baktıktan sonra onu arkasından takip etti.

 

 İkili büyük bir eğitim salonuna geldiler.

 

‘Düşündüğümden çok daha büyükmüş.’

 

Dışarıdan küçük bir ev gibi gözüküyordu ancak bir malikaneden aşağı kalmayan bir büyüklüğe sahipti. Bunun nasıl olduğunu bilmiyordu ancak kafa yormadı. Eğitim salonuna geldikten sonra girişin hemen yanında oturan takım üyelerini gördü. Norlather ise antrenman kıyafetleriyle bir köşede gözlerini kapatmış onu bekliyordu.

 

Salona girince gözlerini açtı.

 

Herkes Dean’ın provakasyonu yüzünden öfkeliyken, onun gözleri bir gölün yüzeyini andırırcasına durgundu. Hatta içinde bakışlarında takdir bile vardı.

 

“Oldukça yeteneklisin.”

 

Dean salona girdiği gibi belindeki Arthfael’i kınından çekti.

 

“Aynısı senin için de geçerli.”

 

Diğerleri neyden bahsettiklerini anlamamıştı. Ancak Dean ve Norlather, birbirleri hakkında bilgi almak için tuzaklar kurmuşlardı.

 

Dean işaret parmağıyla işaret parmağını boğazına soktu ve gözleri kanlandı, yanakları şişti ve yere bir şey tükürdü.

 

Tss~

 

Asidik yapısı zemini hızlıca eritti ve iğrenç bir koku salonu sardı.

 

Kanla karışmış siyah sıvı, yerde bir çamur birikintisi gibi bir arada durdu. Ne olduğunu gören takım üyelerinin yüz ifadesi tamamen değişti.

 

“Bedhah Ay Zehri mi?”

 

“Bir saniye o zaman…”

 

“Ohom! Çok konuşuyorsunuz.”

 

Kendi aralarında fısıldaşıyorlardı.

 

Ancak altın saçlı kadının öksürmesiyle konuşmayı kestiler.

 

Norlather ifadesiz suratıyla kılıcını kınından çekti.

 

“Arnia başarısız oldu demek. İlk testi geçtin.”

 

“Çaya zehir katmak zekiceydi, ancak herkeste işe yaramaz.”

 

Norlather hafifçe gülümsedi ve bir şey söylemedi. Bedhah Ay Zehri, Lunaire ailesinin çekirdek kesimleri tarafından bilinen güçlü bir zehirdi. Öyle güçlüydü ki bir fili birkaç saniye içinde öldürebilirdi. Çaya katınca basit bir aromadan farklı bir tadı olmuyordu. Yani fark edilmesi zor, ölümcül bir zehirdi.

 

Dean yavaşça yürüdü ve Norlather’dan on metre ötede pozisyon aldı. Kara Orman’dayken yüzlerce litre Karasu’dan içmişti. Ayrıca oradaki her şey ölümcül zehirdi. Nasıl olduğunu bilmiyordu ancak Kara Orman’da yediği her şey sayesinde güçlü bir bağışıklık geliştirmişti. Bu bağışıklık sayesinde Kara Elf Prensesi’nin muhafızları tarafından zehirlenmekten kurtulmuştu. O günden beri bunun farkındaydı.

 

“Tsch. Zehir yeterince güçlü değilmiş.”

 

Dean duruşunu değiştirecekti ki arkasından küstah bir ses duydu.

 

Arnia kötücül bir ifadeyle kapının önünde kollarını bağlamıştı. Dean’a bakarken yüzü aşağılamayla doluydu. Önceki saf ve narin ifadesinden eser yoktu.

 

Nitekim Dean şaşırmamıştı. Sonuçta o profesyonel bir aktördü. Oyunculuğunu fark etmemesi nasıl mümkün olabilirdi ki?

 

Gülümsedi. Tam cevap verecekti ki Norlather yerinden fırladı. Ayaklarının altında yaprak yeşili haleler ortaya çıktı ve ayaklarından başlayarak başına kadar bir tarama makinesi gibi taradı.

 

Hızı bir anda katlanarak attı ve birden Dean’ın önünde belirdi.

 

Dean kılıcın onu ikiye bölmek üzere geldiğini fark ettiğinde içgüdüsel olarak yana kaçındı ancak Norlather’in yumruğu onu karşıladı. Yumruktan kaçacak kadar çevik değildi, her şey bir anda yaşanmıştı. Fakat paniklemedi, belini hafifçe çevirdi ve yumruğun Arthfael’in kınına inmesini sağladı.

 

Bash!

 

Yumruk kına indiğinde Dean’ın ayaklar yerden kesildi. Aradaki güç farkı öyle fazlaydı ki Dean birkaç metre geriye uçtu. Ancak dengesini kaybetmedi ve Arthfael’i kınından çekip Norlather’in kılıç saldırısını karşıladı.

 

Tink!

 

İki kılıç çarpıştı.

 

Kıvılcımlar ve sesler havaya yükselirken ikinci darbeler geldi.

 

Dean havada yeterince çevik değildi ancak aynısı Norlather için geçerli değildi. İlk kılıç darbesinden yükselen ses daha tam yayılmamışken çoktan ikinci saldırını yapmıştı. Dean’ın göğsünde ince bir kırmızı çizgi belirdi.

 

Kılıcı elinden düştü ve derin nefesler eşliğinde yere devrildi.

 

Norlather ise istemsizce birkaç adım geriledi. Dengesini sağladığında ise yüzünde inanamaz bir ifade vardı.

 

“Bu…”

 

Yakışıklı yüzünde açılmış küçük yaraya dokundu ve eline bulaşan kana baktı. Ardından yere yığılan Dean’ın tırnağından süzülen kanı gördü. Yara çenesinden kaşlarına kadar uzanıyordu. Derin değildi ancak gözünü kör etmek için yeterliydi.

 

Kör olabilirdi.

 

‘Son anda parmağının yönünü değiştirdi.’

 

İnce çizgi gözüne ulaşmadan keskin bir dönüş yaşayarak kirpiğinin sağından kaşına ulaşıyordu.

 

Şaşkınlığından uyandı ve altın saçlı kadına döndü.

 

“İyileştir onu.”  

 

“Hah? Ev… Evet.”

 

Altın saçlı kız afallamış bir şekilde Dean’ın yanına geldi ve elini alnına koydu.  

 

[Arındır]

 

[Şifa]

 

Bir şövalyenin iki kutsal yeteneği. Sadece tanrılar tarafından kutsanmış kişilerin kullanabileceği bir yetenekti. Sistem’in B+ seviyeli yeteneklerinden birisiydi. Çok az şövalye tarafından erişilebilecek yeteneklerdi.

 

Şifacıların [İyileştir] yeteneğine benzerdi.

 

Altın sarısı ışık Dean’ın vücudunu sardığında göğsündeki kan çizgisi hızlıca kapandı ve yüzü normale döndü. Kanına karışmış felç zehri hızlıca arındırıldığında ise nefes hızı stabil hale geldi.

 

Şak!

 

Odaklanmış duyduğu ses yüzünden odağı bozuldu ve irkildi. Kafasını çevirdiğinde ise gördüklerine inanamadı.

 

‘Tokat… mı attı?’

 

Arnia’nın yanağı kızarmıştı.

 

“Bir daha böyle bir şey yaparsan olacaklardan dolayı beni suçlama!”

 

Sesindeki öfke barizdi.


Arnia’da dahil diğer herkesin kanı donmuştu.

 

“Bana… vurdun…”

 

Arnia’nın gözleri doldu. Yanağı şişmeye başladı, acı zihnini uyarmıştı.

 

“Ne yapmamı bekliyordun? Savaşıma karışılmasından ne kadar nefret ettiğimi biliyorsun! Ancak buna rağmen onun üzerinde [Felç] büyüsü kullanmaya cüret ettin. Söylesene Arnia! Bana bu kadar mı güvenmiyorsun?”


Açıkça öfkeliydi. İkinci kılıç darbesinden önce Dean’ın omzunun hareket ettiğini görmüştü, ancak nedense kolu aşırı derece de yavaş kalmıştı. Dean’ın vücudu çok hızlı ya da çok güçlü değildi ancak üzerindeki kontrolü akıl almazdı. Norlather ilk saldırısından sonra bunu anlamıştı. Yani böyle bir gecikme yaşanmamalıydı.

 

‘Buna rağmen karşı saldırı da bulunabildi.’

 

Derin bir nefes aldı ve sakinleşti. Hayatında ilk defa kendi isteğiyle kız kardeşine tokat atmıştı. Pişmandı ancak önemli olan bu değildi.

 

“Edolina’nın yeteneği büyünü silemez. İlaçlar ile takviye yapman gerekiyor, aksi takdirde gücünde düşüş yaşayacaktır. Onunla sen ilgileneceksin!”

 

Norlather sakinleşmiş olsa da hâlâ öfkeliydi.

 

Arkasını döndü ve hışımla odadan ayrıldı.  

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44552 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr