Bölüm 783: Ait Olduğum Yer

avatar
1232 37

Release That Witch - Bölüm 783: Ait Olduğum Yer




Çevirmen: Lodos

Sözleri herkesi şok etmişti.


“Kardeşim, hayır... Sen neden bahsediyorsun?” diyen Rohan, şoku atlatan ilk kişiydi: “Vahayı terk etmek mi istiyorsun? Klanımız sensiz ne yapacak? Gelecekte kutsal düellolarla nasıl başa çıkacağız? Nereye gitmeyi planlıyorsun?”


Lorgar cevap vermedi. Bunun yerine sessizce babasına baktı.


Guelz'in yüzüne hüzünlü bir gülümseme geldi. Uzun bir nefes verdi ve diğerlerine eliyle işaret verdi: “Bizi yalnız bırakın.”


“Baba...” diyen Rohan bir şeyler söylemeye çalıştı. Ancak kelimeler bir türlü ağzından çıkmak bilmedi.


Muhafızlar da Rohan kadar şaşırmışlardı. Ancak ailenin mahremiyetine saygı duyarak emre itaat ettiler ve hayretler içerisinde oradan ayrıldılar.


Kısa süre sonra Lorgar ve Guelz odada yalnız kaldılar.


Guelz açıkça sordu: “Kuzeye gitmek istiyorsun, değil mi?”


Lorgar dürüstçe cevapladı: “Evet.” Ardından açıkladı: “Ashes'ı bulmak için Gökhisar’ın Güney Bölgesi'ne gideceğim ve sonra da onunla Neverwinter'a seyahat edeceğim.”


“Vahşi Ateş Klanı ne olacak?”


“Güney Bölgesi'ne gidin. Orada yiyecek veya su için savaşmak zorunda kalmadan serin vahalar bulabilirsiniz.” Bir an durakladı ve ardından şöyle devam etti: “Bahse girerim bu kararı uzun zaman önce vermiştin. Bu yüzden Vahşi Dalga Klanı’nın meydan okumasını kabul etmedin.”


Guelz kaşlarını kaldırdı ama hiçbir şeyi yalanlamadı.


Lorgar devam etti: “Bu, onlardan korktuğun anlamına gelmez. Vahşi Ateş, ben bir İlahi Hanım’a dönüşmeden önce bile onlarca yıldır en güçlü klan olma özelliğini korumuştu. Kara Nehir’i aldıktan sonra bizden üstün hale gelmiş olmalarına rağmen küstahlıkları için onlara unutulmaz bir bedel ödetmeden onları asla bağışlayamazsın. Demirkum Şehri'nin en büyük taş kalelerindeki yerimizi muhafaza etmek için her zaman güvendiğimiz ve bizi ayakta tutan ruh budur.”


“Bu meydan okumayı kabul etmemenin tek nedeni, Demirkum Şehri'ndeki klanların rütbesini belirlemek için yapılan kutsal düellonun zaten anlamsız hale gelmiş olmasıydı. Klan üyelerimiz klanın geleceğini güvence altına almak için savaşabilir ve kan dökebilir. Ancak anlamsız bir savaşta savaşmalarına ve boşuna ölmelerine asla izin veremezdin. Haksız mıyım, baba?”


Guelz, dudaklarını kıvırıp gülümsemeden önce uzun bir süre ifadesiz suratıyla ona baktı. Başını salladı ve söze girdi: “Sen bir dahi olarak mı doğdun, yoksa kurt burnu gibi bir burnun mu var bilmiyorum. Belki ikisi de… Aslında, bu konudaki tartışmayı ertelemeye devam ettim çünkü sen uyandıktan sonra taşınmamızlar ilgili fikrini almak istemiştim.”


“Bunu tamamen anladığımı sanmıyorum. Ayrıca az önce bahsettiklerinden ne zekâya ne de kurt burnuna sahibim. Ben sadece yumruklarıma güveniyorum.” derken Lorgar kulaklarını salladı.


“Yumruklarına mı?”


“Evet. Kavga ettikten sonra bir kişinin nasıl bir insan olduğunu anlayabiliyorum. Bana genç yaşlardan beri dövüşmeyi sen öğrettin ve senin yumruklarını çok yedim. Senin gerçek niyetini algılayabilmem çok doğal…”


“Bunu duyduğuma çok sevindim.” diyen Guelz güldü ve sordu: “Ya Ashes? Ona güvenebilir miyiz?”


“Benim için o bir dağ kadar yaklaşılmaz… Ama bir dağ her zaman sessizdir ve yalan söyleyecek kadar başkalarını umursamaz. Ayrıca bana güç ve güven hissi de verdi o…” dedi Lorgar yavaşça: “Onun kanatlarının altındakiler kendilerini çok sıcak ve rahat hissediyor olmalı.”


“Bunu duyduğuma sevindim.” diyen Guelz kararını vermiş gibiydi: “Zaten hepimiz Güney Bölgesi'ne gideceğimize göre, neden birkaç gün daha bekleyip bize katılmıyorsun?”


“Artık beklemek istemiyorum baba... Kuzeye baktığımda kalbimin şiddetle attığını hissediyorum.” dedi Lorgar elleriyle göğsüne bastırarak. Ardından açıklamaya devam etti: “Mümkün olan en kısa sürede yola çıkmam için beni çağırıyor. Oraya daha erken varırsam, Kum ulusundaki her sivile tam da söz verdikleri gibi bir vaha sunma sözlerini tutup tutmayacaklarını görebilirim.''


Guelz güldü: “Az önce onlara tüm kalbinle inandığını söylememiş miydin?”


“Güvendiğim kişi Ashes, arkasındaki 'Şef' değil. Ashes yalan söylemiyor olabilir ama bu onun da aldatılamayacağı anlamına gelmiyor.” diyen Lorgar yumruğunu salladı: “Gökhisar Kralı bizi aldatırsa, onun huzurunu bozmaktan çekinmem.”


Guelz büyük bir ilgiyle sordu: “Ya Drow Silvermoon'un dedikleri doğruysa? Mojin Klanı’nın Demirkum halkına kendi halkına davrandığı kadar iyi davranırsa, hatta tıpkı annenin yaptığı gibi hizmetlerde bulunursa o krala sadakat yemini mi edeceksin? Yapmak istediğin tek şey, sırf kendini eğlendirmek için onun adamlarına meydan okumaksa, korkarım seni hiç de hoş karşılamayacaktır.”


“Ben... Yemin filan etmeyeceğim! Yarı insan yarı canavar olan bir yaratıkla kim ilgilenir?” diyen Lorgar'ın kuyruğundaki kısa kürk diken diken olmuştu. Gözlerini başka tarafa çevirerek şöyle dedi: “Ashes'tan orada son derece güçlü yabancı düşmanlar olduğunu duydum. Bunun için gidiyorum, krala hizmet etmek için değil. Cadıların ilgisine veya tedavisine ihtiyacım olursa onlara ödemeyi kendim yapacağım.”


Vahşi Ateş şefi onunla alay etmeyi bıraktı ve eliyle işaret etti: “Buraya gel. Sana iyice bir bakayım.”


Lorgar babasının yanına gitti ve her zaman yaptığı gibi başını babasının kucağına koyarak oturdu.


Guelz saçlarını ve kabarık kulaklarını nazikçe okşadı ve fısıldadı: “Geri döneceksin, değil mi?”


“Evet.” diyen Lorgar gözlerini kapattı: “Gökhisar halkı Demirkum Şehri'ne gelebiliyorsa, o zaman ben de oraya gidebilirim. Halkımız Güney Bölgesi'ne taşındıktan sonra daha yakın olacağı için ziyaret etmem benim için daha kolay olacak. Gelecekte artık şef olmak istemiyorum, pozisyonu kardeşime ver. O şef pozisyonuna benden çok daha uygun. Vaha için sürekli savaşmak zorunda olmadığımız zamanlar için mükemmel bir lider olacak.”


Guelz onu şöyle yanıtladı: “Şu anda bu tür şeyleri düşünmekle uğraşma. Geri dönecek vaktin olmasa bile bana birkaç mektup yazmayı unutma. Kuzeye taşınacağımız için o yolları öğrenmemiz hiç de fena olmaz.”


“Benim çirkin el yazıma katlanabilir misin?”


“Şapşal…” diye homurdandı Guelz: “İnsanlarımız evden ayrılırken her zaman geride bir şeyler bırakırlar. Eğer sen de bir söz bırakmak istemiyorsan saçından bir parça almaktan çekinmem doğrusu…”


“Ah... Bir söz bırakacağım.” diyen Lorgar kuyruğunu salladı.


...


Gece çöktükten sonra Lorgar, kendisinden çok daha büyük bir çantayla Demirkum Şehri'nden ayrıldı.


Onu kimse görmemişti. Vahşi Ateş’in İlahi Hanımı’nın kendi yolculuğuna başlamak üzere olduğunu bilen neredeyse hiç kimse yoktu.


Dıştaki küçük vahalardan geçtikten sonra ıssız çöle girdi ve kıyafetlerini çıkarmadan önce yalnız olduğundan emin olmak için etrafına baktı.


Elbisesinin her parçasını özenle katladı ve çantasına koydu. Ondan sonra soğuk rüzgârda çıplak olarak yavaşça ayağa kalktı.


Ama üşümüyordu. Aksine sanki kocaman, görünmez bir el onu okşuyormuş gibiydi. Onu bağlayan ve onu aşağı çeken şeyler yok olmuş gibi vücudunun her tarafında tarifsiz bir duygu hissetti. Soğuk rüzgârda tüm vücudu yenilenmişti.


Vücudu genişlerken derisinden ince kıllar çıkmaya başladı. Birkaç saniye sonra uçsuz bucaksız çölde dev bir çöl kurdu duruyordu.


Başını kaldırdı ve özgürce uludu.


Ulumaları çöl boyunca yankılandı. Lorgar, tüm Vahşi Ateş Klanı’nın onun ulumalarını duymuş olması gerektiğine inanıyordu.


Ağır çanta artık küçük ve hafif görünüyordu. Çantanın kayışını dişleriyle tutmak için başını eğdi. Gitmesi gereken yönü tam olarak tespit ettikten sonra da Gökhisar’ın Güney Bölgesi'ne doğru koşmaya başladı.


...

İşte bu be! İşte bu! Lorgar da Cadı Birliği’ne katılsın lütfen, çok isteriz bunu! Hem gücüyle büyük farklar ortaya koyabilir hem de karakteri de çok iyi… Lütfen be! Bakalım neler olacak tabii… Okumaya devam!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!



 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr