Bölüm 762: Müzik, Hızlı Ateş ve Güç!

avatar
1317 39

Release That Witch - Bölüm 762: Müzik, Hızlı Ateş ve Güç!




Çevirmen: Lodos

Duyuru yapılır yapılmaz Kesik Kemik Klanı savaşçıları hemen silahlarını çekti ve en ufak bir taktik planlaması yapmadan dört rakibi her iki taraftan da kuşattılar.


Osha'nın planı ne kadar iyi düşünülmüş olursa olsun… En nihayetinde sadece dört kişiydiler.


Arenanın kendi yarısını bile kontrol etmeleri imkânsızdı. 22 savaşçı kuşatmayı tamamladığında Osha ekibi her yönden gelen saldırılarla karşılaşacaktı.


Bu savaşçılar düello yapmak için yaşıyorlardı. Bu nedenle ölüm kalım savaşı konusunda hiçbir endişeleri yoktu. Platforma adım attıkları andan itibaren hayatlarını Üç Tanrı'ya adamışlardı.


Bu sadece bir güç mücadelesi değildi. Aynı zamanda tanrıları da memnun etmek için yapılan bir savaştı.


Tam o sırada aniden hüzünlü ve tatlı bir şarkı sesi duydu Kesik Kemik Klanı savaşçıları…


Drow Silvermoon'un şarkısı, yeraltı ateşinden ve Styx Nehri'nden gelen mırıltıları hızla bastırmıştı.


Melodi ruhani ve pürüzsüzdü, sanki uzak ufuktan geliyormuş gibiydi. Şarkıda derin bir kayıp, ıstırap ve keder duygusu vardı. Öyle ki bu şarkıyı duyan kim olursa olsun gözyaşlarına boğulmaktan kendini alamazdı.


Bu, Kesik Kemik savaşçılarının bir an için yerlerinde durmalarına neden olmuştu.


“Hayır… Kes şunu!”


“Ne yapıyorsun?”


“Kes şunu! Bu kutsal yere küfrediyorsun!”


“Kâfir!”


“Seni öldüreceğim!”


Seyircilerin ifadeleri de bir hayli değişmişti. Bazıları Kesik Kemik Klanı’nı işaret edip azarlarken diğerleri ise yüzlerini saklamışlardı ve sanki üzücü bir olayla karşılaşmış gibi ağlıyorlardı.


Thuram gördüklerine inanamıyordu.


Kesik Kemik Klanı savaşçıları ölümcül bir niyetle kendi klan halkına çevirmişlerdi yönlerini… Bir anda seyirci standı savaşçılar kendi soylarından olan insanların karınlarını deşmeleri sonucu kızıl ve kaynayan kanla kaplanmıştı. Şaşkınlık ve inanamama ifadesinin hâkim olduğu insan başları birbiri ardına platforma yuvarlanıyordu. Arka planda eşlik eden hüzünlü melodi ise bu korkunç katliamı kaydediyor ve anlatıyor gibiydi.


Çok kısa sürmüştü her şey…


Thuram gözlerini tekrar kırptığında az önce gördüğü sahne herhangi bir iz bırakmadan kaybolmuştu. 22 savaşçı öncekinden çok daha yavaş adımlarla da olsa da hala ileriye doğru sallanıyorlardı.


Halsizliklerine herhangi bir çare yok gibiydi. Klan halkının en büyük güç, destek ve manevi yardım kaynağı olması gerekiyordu. Bu savaşçılar klanları ve klanlarının güç arayışları için ölürken klan halkları da onları kahramanlar olarak alkışlardı. Ama şimdi her şey birbirine karışmıştı. Klan halkının çığlıkları ve küfürleri savaşçılara az önce ne olduğu konusunda son derece belirsiz hissettirirken onları destekleyen diğer klanlar bile sanki affedilemez bir şey yapmışlar gibi savaşçılara parlıyordu.


Düşman ne kadar güçlü olursa olsun savaşçılar asla şaşırmazlardı. Ancak kendi halklarının azarlamalarını göz ardı edemezlerdi.


Osha Prensesi’nin yeteneği bu muydu?


“Ama… Nasıl?” diye sorgulayan Thuram daha önceden Kumtaşı Klanı’nın Kabala'sında olduğu gibi zihin kontrol yeteneklerini görmüş olsa da bu yeteneklerin on adımdan fazla bir mesafede kullanıldığını hiç görmemiş veya duymamıştı! Boynuna taktığı Tanrı Gözü’nün İntikamı Taşı’na dokundu ve yeni sahibine baktı. Drow Silvermoon seyirci standından on adımdan çok çok daha uzak bir mesafedeydi: “Tanrı'nın Taşı’nı takmamış insanları acı bir şekilde ağlamaya zorlayan gerçekten onun şarkı sesi miydi?” diye düşündü.


Kesik Kemik Klanı savaşçıları da muhtemelen aynı şüpheye sahiplerdi.


Ve bir düelloda şüpheler, ölüme giden yol demekti.


Her şey bir anda olup bitiverdi.


Kesik Kemik Klanı savaşçıları yavaşladıkları anda Andrea bir boşluk yakaladı.


Sırtında taşıdığı kısa yayı kullanmadan en yakındaki dört düşman düellocunun her birine bir ok fırlattı.


Belki de platformun dışında olanlardan etkilendikleri için ya da rakibin yayı eline almadığını gördükleri için gardlarını indirmişti bu savaşçılar… Herhangi bir tepki dahi veremediler. Kendilerine doğru uçan okları gördükleri anda artık kaçmak için çok geçti.


Bir avuç ok bir yaydan çıkmış kadar sert ve güçlü şekilde hedefine fırlamıştı.


Her ok, hedefinin sağ köprücük kemiğinin biraz altını delerek kemiklerine sıkışmıştı. Bu da baskın ellerinin tüm enerjisini kaybetmesine ve silah kullanamamalarına neden oluyordu. Dört savaşçı bu sayede savaşmaktan tamamen aciz hale gelmişti.


Bu da Osha ekibinin çevrelerindeki kuşatmada bir boşluk ortaya çıkarmıştı.


Platformda yankılanan şarkı birdenbire üzüntüden tutkulu ve tiz seslere dönüşmüştü. Yoğun davul vuruşlu sesler şarkıyı duyan herkesin kalbinde çarpıyor ve onlara ilham veriyordu.


Ashes’ın figürü siyah bir gölge gibiydi. Bu da onun açıklanamaz gücünü bir kez daha kanıtlamıştı. Görünür bir şekilde bir balyoz ve bir kalkan taşıyordu. Ancak adımları o kadar hafifti ki sanki sürükleniyor gibiydi. Sağ eli silahını kullanırken sol elini de darbeleri savuşturmak için kullanıyordu. Onun saldırılarından kaçabilen olmuyordu. Rakiplerini güçlü darbelerle ezmek yerine balyozu yatay olarak tutmuştu ve platformun her yerini dolaşıyordu. Bu sayede çok kısa sürede altı ya da yedi kişiyi kendisine boyun eğdirmişti.


Sayısal olarak üstün Kesik Kemik savaşçıları artık kendilerini bir ikilemde bulmuşlardı.


Osha ekibini her iki taraftan kuşatmaya devam etmeleri halinde Andrea'nın oklarını savuşturmaya çalışmaları gerekecekti. Dahası Ashes'ı aşmanın ve kuşatmadaki boşluğu düzeltmenin de bir yolunu bulmak zorunda kalacaklardı. Kalkanlarını kaldırsalar bile sanki üzerlerinde gözleri varmış gibi görünen oklar yine de bacaklarını delebilirdi. Panik içinde ateşleyebilecekleri büyülü taş okları rakibi zar zor tehdit edebilirdi. Ve Tanrı'nın Taşları yere düştüğünde savunma görevinde bulunan Demir Balta, her biri düzinelerce kraliyet altını değerinde olan bu pahalı taşları basitçe ezip geçiyordu.


Ama kuşatmayı terk etmeye karar vermeleri halinde de sayısal avantajları işe yaramaz hale gelirdi.


“Herkes bana yaklaşsın!”


Belki de ilk planlarının artık uygulanabilir olmadığını gören savaşçılardan biri bir düzine kadar ayakta duran adamın bir araya gelmesi için yüksek sesle bağırmıştı. Düellonun o noktasında Ashes’ın başlangıçtaki ukala açıklamasına rağmen tek bir katılımcının bile ölmediği görülüyordu.


Eğer Ashes onları gerçekten öldürmek isteseydi hiçbiri onun darbelerine karşı koyamazdı.


Her savaşçı, klanı için değerli bir varlıktı. Ashes'ın bu yöntemi Kesik Kemik Klanı’nın düellocuları da dâhil olmak üzere onları izleyen seyirci klanların da saygısını kazanmıştı. Kutsal düello amacıyla kendilerini feda etmekten korkmasalar da körü körüne ölmek yerine anlamlı bir ölüm yaşamalılardı. Toprak Ana kana susamış bir tanrı değildi. Cesaret ve güce düşkün olsa da gereksiz ölümler görmek de istemezdi.


Savaşçılar silahlarını kınlarına koyarak arka arkaya dizildiler. Hepsi de niyetlerini daha net anlatamayacak şekilde iki ellerini öne uzatmıştı.


Ashes güldü ve kalkanını indirdi. Ardından balyozu yatay olarak doğrulttu ve direkt olarak savaşçılara doğru koştu.


Balyoz güçlü bir şekilde çarpmıştı


“Ah!”


“Geri çekilmeyin!”


“Dayanın!”


Seyirci standından bu tarz bazı sesler duyuluyordu. Ancak hiçbir klanın adı geçmiyordu. Sanki bu aşamada cesur ve görkemli bir yarışmaya tanık olunabildiği sürece kimse kimin kazanıp kaybettiğini umursamıyordu. Biraz önce ağlayanlar şimdi yumruklarını sıkmışlardı ve platformun ortasına bakıyorlardı. Nedendir bilinmez Thuram hiçbir şeyin tuhaf olduğunu hissetmiyordu. Sanki seyircileri daha da ilerlemeye çağırıyormuş gibi davul ritimleri sürekli olarak daha da yoğunlaşıyordu. Artık her dinleyici o kadar heyecanlı bir ruh halindeydi ki kendilerini bir seyirci yerine düelloda bir katılımcı olarak hissediyorlardı!


Ashes, Kesik Kemik Klanı savaşçılarıyla arasına bir mesafe koymadan önce vücudunun üst kısmını uzun ve eğimli bir çizgi gibi görünecek şekilde uzattı ve bacaklarını büktü. Kol kasları mükemmel bir kavis oluşturuyordu. Öyle ki; belki de gücün güzellikle birlikte en iyi görsel tasviriydi bu tablo…


Ama elbette bu düello,  bir kişi ile bütün bir klan arasındaki bir düello değildi.


Demir Balta, Andrea ve Drow hücuma katıldıktan sonra aralarındaki mesafe tekrardan kaybolmuştu.


Dördü rakiplerini yavaşça platformun kenarına doğru itiyordu. Her bir adım ile seyircilerden çığlıklar kopuyordu. Thuram da kendini tutamayarak ellerini havada sallayan gruba katılmıştı.


Bir kreşendodan sonra melodi nihayet doruk noktasına ulaşmıştı.


Atılan her bir adım davul vuruşlarıyla senkronize haldeydi. Savaşçıların en ufak bir enerjisi dahi kalmamıştı o anda… Osha dörtlüsü koro halinde kükredi ve rakiplerini platformun dışına itti!


Tam o anda müzik aniden durmuştu. Yine de kıpır kıpır ilerleyen melodi hiç durmadan herkesin kulağında yankılanmaya devam etmiş ve uzun süre dağılmamıştı.


“Kazanan Osha Klanı!”


...

Baya baya baya baya epik bir bölümdü. Çok güzeldi be! Hakikaten çok iyiydi! Bölümün çok iyi olmasını söylemenin dışında sanırım söyleyebileceğimiz bir şey yok! Çok iyiydi harbiden JJJ Siz neler düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyoruz sabırsızlıkla!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr