Bölüm 750: Beklenmedik Gök Gürültüsü

avatar
1355 34

Release That Witch - Bölüm 750: Beklenmedik Gök Gürültüsü




Çevirmen: Lodos

Adamları tahta kutuyu açtıktan sonra içindeki ‘hediyeyi’ görmüştü Rubaka…


Bir tabuttu.


İnce işlenmiş bir tabut…


Güzel cilalı resimlerle süslenmiş ve lüks altın varaklarla sarılmıştı. Tabutun kapağındaki desen, tam olarak Demir Kırbaç Klanı’nın arması olan siyah, kısa bir kırbaçtı.


Rubaka Bloodwhip başta kaskatı kesilmiş olsa da sonradan yüzünde yarı alaycı bir gülümseme belirmişti.


“Bu mu yani? Ben bana bundan daha korkunç bir şey vermelerini bekliyordum.” diye düşünerek başını salladı: “Bir baş, birkaç kesik kulak veya bir insan derisi falan bekliyordum. Demirkum Şehri normalde meseleleri böyle halleder çünkü… Ama bir tabut mu? Aşırıgüney Bölgesi’nin böyle anlamsız şeylere ihtiyacı yok!”


Buradaki ölülerin hepsi çöle atılırlar, kavurucu kumlara gömülürler ve sonunda da iskeletlere dönüşürlerdi. Bir insan bir zamanlar ne kadar seçkin olursa olsun ölüm hepsini eşit kılardı.


Bu garip ahşap kasalara sadece kuzeyli insanlar ihtiyaç duyarlardı.


Ölümlerinden sonra kendilerini bu sonsuzluk kafesine kilitlemeyi seviyor gibiydiler.


“Osha orospusu bunun beni korkutacağını mı düşünüyor yoksa?” diye düşünen Rubaka derin bir nefes aldı: “Belki de uzunca bir süredir Gökhisar’da köle olarak gezdikten sonra Kum Ulusu’nun tehditlerini nasıl yaptığını unutmuştur!”


Bu aşağılama Rubaka'nın kanının başına sıçramasına neden olmuştu: “Bana baltamı getirin!”


Kısa süre sonra bir kabile üyesi omzunda devasa bir dökme demir balta ile içeri girdi. Baltanın kabzası bile neredeyse bir insan boyundaydı. Parlak siyah bıçaklı kısmı bir adamın kafatası kadar büyüktü. Rubaka, Demir Kırbaç Klanı’nın reisi olsa da en sevdiği silah bu devasa, ağır savaş baltasıydı. Çöl hayvanlarını katletmek ve rakiplerinin kafasını kesmek konusunda çok işe yarıyordu.


Bu baltanın gücüyle hiçbir şey rekabet edemezdi. Bu baltanın isabet ettiği kişi, kuzeydekilerin tipik olarak giydiği zırhtan giyiyor olsa bile tek bir darbede anında ölürdü.


Balta ayrıca kadınlar ve çocuklar da dâhil olmak üzere Osha Klanı’nın kanını tatmıştı.


Rubaka Drow Silvermoon'a zamanında sürgün edilen Osha Klanı’nın Sonsuz Pelerin’e varamadıklarını söylemeyi unutmuştu Çünkü kendisi dolambaçlı bir yoldan gidip önlerini keserek hepsini çölde katletmişti.


İntikamdan korktuğundan falan değildi bu… Sadece öldürmekten zevk alıyordu.


Ve şimdi de bir tabut mu yollamışlardı kendisine?


İçinden: “Kaybol gözümün önünden…” diye geçiren Rubaka, tükürdükten sonra bağırarak baltasını kaldırdı. Üstünde demir kırbaç simgesinin olduğu tabut kapağını hedefleyerek baltasını savurdu.


“Çatırt!”


Sanki demir veya taş gibi sert bir şeye çarpmış gibi bir dizi kıvılcım fırlamıştı baltanın keskin kısmından…


Tabut tahmin ettiği gibi ikiye bölünmemişti. Kabzanın titreşmesinden Rubaka anlamıştı güzel ahşap tabut aslında boş değildi.


Ama… Çok geçti.


Kıvılcımların ardından tabuttan göz kamaştırıcı bir ışık yayılmış ve kısa sürede tüm salonu aydınlatmıştı. Işık yayılırken ve parlarken salonun her köşesini kaplıyordu sanki…


Ancak Rubaka bunlardan hiçbirini göremedi.


Çünkü o ışık onun üzerinden geçtiğinde, gözleri ve dili hızla genişleyen hava dalgalarının gücüyle paramparça olmuştu. Daha sonra da başı, bacakları ve iç organları…


Demirkum Şehri’ndeki tüm halk yeri titreten bu patlamayı duyduklarında aynı anda inanılmaz bir sahneye de tanık olmuşlardı.


Alevler ve duman, surların dibinden şiddetli şekilde fırlamıştı. Bahçe surları devasa bir el tarafından tek hamlede silinmiş gibiydi sanki… Tüm Taş Kale, yoğun dumanlar eşliğinde yere çöküyordu.


Önce surlar, ardından da sütunlar ve çatı gelmişti. Daha fazla taş düştükçe yerden daha fazla duman çıkıyordu. Sonunda, iyice dağılmış taş kaleden bir duman sütunu yükselmişti. Bu sütun bulutlara kadar uzanmış ve sonunda da gökyüzü ile karışmıştı.


Demirkum Şehri'nde aniden ‘Bir Babil Kulesi’ dikilmiş gibiydi.


...


Vahadaki tavernadaki Thuram da patlamaya tanık olmuştu. Demir Balta'nın kendisine anlattığı hikayenin bir dakika öncesine kadar tam olarak neden bahsettiğini anlamamıştı.


Tabut kar tozuyla doluydu. Bir İlahi Hanım tarafından azaltılmış ağırlık, kapağa sıkıca tutturulmuş çakmaktaşı ve tavana bağlı kordon... Tabut nasıl açılırsa açılsın bütün bunlar bir gök gürültüsünü tetikleyecekti. İster zorla açılsın, ister düzenli şekilde... Patlama kaçınılmazdı. Kar tozu ya da bağlanan kordon hakkında hiçbir bilgisi olmasa da gök gürültüsünün ne anlama geldiğini biliyordu.


Thuram, bu beklenmedik gök gürültüsünün ne kadar korkunç olduğunu hayal edebiliyordu. Çünkü patlama uzakta olsa da sesi rahatlıkla birkaç mil öteden duyulabiliyordu ve duman sütunu kan lekeli mekandan bile görülebiliyordu.


Tabut gerçekten Demirkum Şehri'nde böylesine korkunç bir sahneye neden olduysa Demir Kırbaç Klanı'nın şefi çoktan ölmüş olabilirdi.


Thuram'ın tahmin edemediği tek şey Demir Balta'nın düellodan önce dördüncü en güçlü klan olan Demir Kırbaç Klanı'na karşı harekete geçmiş olmasıydı. İntikamın bu kadar bariz bir şekilde alındığından bahsetmeye gerek bile yoktu.


"Sen..." diyen Thuram, cümlesinin devamını getiremeyecek kadar şaşkınlık içerisinde Demir Balta'ya baktı.


Demir Balta umursamazca açıklamaya girişti: "Rubaka Bloodwhip o zamanlar kutsal düelloya saygısızlık etmişti. Ayrıca Üç Tanrı'nın da beklentilerini yerine getirmemişti. Ateş Ülkesi'nden diskalifiye olan bir adamla nasıl adil bir dövüş yapabilirdim? Rubaka ve klanı korkaktır. Başından beri onlar benim rakiplerim değildi."


"Ama... Demir Kırbaç gerçekten büyük bir klan... "


Demir Balta başını salladı: “İşte tam da bu yüzden onların bir arenada onurla ölmelerine izin vermektense bu şekilde ölmelerini sağladım. Ayrıca Osha Klanı da Üç Tanrı'nın kurallarını ihlal etmemiş olacak. Rakiplerimiz boyun eğdiklerinde silahlarımızı bırakıp onları ölümden muaf tutacağız.” diyen Demir Balta bir an duraksadıktan sonra: “Bir düşün… Demir Kırbaç Klanı’nın şefi sen olsaydın… Osha Klanı’nın geri döndüğünü duyunca ne yapardın?”


Thuram, Demir Balta’nın ne demek istediğini anında anlamıştı.


Zamanında kuralları hiçe saymış bir kişinin büyük olasılıkla bir kez daha yanlış şeyler yapacağı belliydi. Üç Tanrı'nın kurallarına itaatsizlik eden bir kişi sürekli sorunlara neden olmaktan kaçınmazdı. Eğer Demir Balta sekiz sene önceki yenilgiyi kutsal düelloyla tersine çevirmeye çalışsaydı Rubaka muhtemelen rakiplerini dövüşten önce ve sonra taciz etmeye ve onlara iftira atmaya devam edecektir. Sürekli bu saçmalıklarla uğraşmaktansa tek seferde sıkıntıyı kökünden çözmek daha iyi olurdu.


“Ama… Rubaka tabutu açmasaydı veya yok etmeye kalkışmasaydı planınız başarısız olurdu.” diyen Thuram, kendini tutamamış bu son cümlesini de ağzından kaçırıvermişti.


“Kutsal Kırbaç’ın şefi doğası gereği saldırgan ve vahşi bir insan… Yok etmeyi ve katletmeyi seviyor. Zihnini okumak bir maymunun zihnini okumak kadar kolay…” diyen Demir Balta gülümsedi: “Ayrıca kar tozuyla dolu tabut fikri, planımın sadece başlangıcıydı. Tabiri caizse bir meze de denebilir. Rubaka şans eseri hayatta kalsa bile onu bekleyen çok daha fazla saldırı olacaktı. Ama görülüyor ki… Üç Tanrı da bir haini korumaya istekli değil.”


Thuram bu sözler karşısında ürpermişti.


Drow Silvermoon'a ve yeni Osha Klanı’na sadakat sözü verdiğinde Üç Tanrı'ya yemin etmişti.


Demir Balta’nın bu son cümlesi ona da bir uyarıydı.


"Artık işe girebiliriz.” diyen melez Demir Balta, pişkin pişkin Thuram’ın sırtını sıvazladı: “Seni seçmemin sebebi, Demirkum Şehri hakkında her şeyi bilmen… Vahadaki insanlar bana çöl hakkında bilmediğin hiçbir şey olmadığını söyledi.”


“Uzun süredir burada yaşadığım ve pek çok hikâye duyduğum içindir.” diyen Thuram, bekçi köpeklerinin bir gecede nasıl yenilgiye uğradığını ve patlamanın Demir Kırbaç Klanı’nı nasıl hızlı bir şekilde yok ettiğini gördükten sonra bütün bunların arkasında olan Demir Balta, Osha Prensesi ve Gökhisar’a daha fazla saygı göstermeye başlamıştı: “Size bildiğim her şeyi detaylıca anlatacağım.”


Demir Balta başını eğdi: “Çok güzel… Eğer kutsal düelloyu kazanmak istiyorsan önce rakiplerini iyi araştırmalısın, haksız mıyım? Çeşitli klanların savaşçıları ve onların İlahi Hanımları ile başlayalım.”


...

Çok iyiydi be! Bölümün isminden dolayı aklımıza gelmedi değil hediyenin nasıl bir şey çıkacağı… Ama öncesinde o kısma kadar olan yer çok iyi kurgulanmıştı. Yazarımız harbiden sağlam olduğunu bir kez daha kanıtladı. Rubaka’ya da iyi oldu, gebersin şerefsiz JJJ

Evet… Şimdilik temel pürüzleri ortadan kaldırdık ve Demir Balta diğer klanlar hakkında istihbarat toplamaya başladı. Bakalım işler nasıl ilerleyecek…

Bu arada siz de Demir Balta’nın daha otoriter bir role büründüğünü fark ettiniz mi? Bu hem Majesteleri’nden epey uzakta bir konumda olmasından kaynaklanıyor olabilir hem de kendi bildiği arazilere döndüğünden dolayı olabilir. Ama her türlü ipleri biraz eline alması güzel oldu. Bu sayede iradesini sağlam koyarsa Majesteleri çöle geldiğinde normalden daha fazla saygı görecektir. Okumaya devam o halde!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44330 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr