Bölüm 748: Yeni Bir Osha Klanı

avatar
1481 39

Release That Witch - Bölüm 748: Yeni Bir Osha Klanı




Çevirmen: Lodos

Alacakaranlık derinleştikçe ve karanlık, bulutların arasından geçerken her iki taraf da savaşa devam etmekte zorlanmaya başlamıştı.


Çok belliydi ki mermilerin iniş noktaları ve hedefleri fark edilememeye başladığında makineli tüfek ekibinin atış doğruluğu da büyük ölçüde düşecekti. Bu operasyona yatırılan makineli tüfek sayısı Soğuk Rüzgâr Sırtı’ndaki ile kıyaslanamaz olsa da süvarilerin iyi hücum etmelerini engelleyebilirlerdi. Düşmanlar meşaleleri sağa sola fırlatıp Birinci Ordu’nun topçularına doğru fırladıklarında Danny'ye her zaman birkaç hedef çıkıyordu.


Öte yandan düşmanlar asıl tehditlerinin nerede olduğunu da bilemiyorlardı. Ne yoldaşlarının ateş altında parçalandığını görebiliyorlardı ne de her iki taraftaki iki kum tepesi arasında duran silahın ne olduğunu bilebiliyorlardı.


Bir meşale olmadan arkadaki süvariler cephedeki arkadaşlarına gerçekte ne olduğunu tam olarak bilmiyorlardı. Sadece çok uzakta olmayan topların uğultusunu duyabiliyorlardı ve yanlarda titreyen ışıkları görebiliyorlardı. Onlara göre gürleyen toplar, sağda soldaki insansız kum tepelerinden daha tehditkârdı.


Bu nedenle bekçi köpekleri bir anda ezilmemişti. Ancak sonsuz köpüklü gelgitler gibi sürekli olarak ileri doğru hücum ediyorlardı.


Bu tecrübeli klan savaşçıları, düşmanlarının iradelerini ortadan kaldırmanın ve onların morallerini düşürmenin en iyi yolunun sürekli kılıç sallama ve saldırma olduğunu düşünüyorlardı. Hız onlar için güç demekti. Hiçbir köle ya da paralı asker onların bitmek bilmeyen saldırılarına asla karşı koyamazdı. Savunma hattı ne kadar zor ele geçirilebilir olursa olsun süvariler tarafından bir kere yarıldığında düşmanlarının çok geçmeden kaosa sürükleneceğine inanıyorlardı.


Bu da Danny'nin avlanması için mükemmel bir fırsat demekti.


20. düşmanı da vurması çok sürmemişti.


Bu esnada garip bir şey de fark etti. Çoğu kez en öndeki düşmanlardan birini hedef alıyordu. Ancak tam vuracağı anda hedefini başka birisi vuruyordu.


Sanki birisi onunla rekabet ediyormuş gibiydi.


Ancak kesinlikle bundan daha fazla bir şeyler vardı.


Danny'yi asıl heyecanlandıran şey, karanlıkta saklanan bu keskin nişancının mükemmel bir avcı olmasıydı.


Çünkü bütün düşmanları aynı yanına, aynı tarafına doğru düşüyordu.


Eğer bu keskin nişancı rakibi de Danny gibi düşmanlarla karşı karşıya olsaydı hedef vurulduğunda arkaya düşmesi gerekirdi. Eğer bineği vururlarsa da düşman atın üstünden öne doğru düşerdi. Danny bu fikrinin arkasındaki mekanizmayı tam olarak bilmese de tahminleri genelde doğru çıkardı.


Hedefin hep aynı tarafa düşmesi keskin nişancının kum tepelerinden birine yakın olduğunu ve düşmanını da daima atından ziyade gövdesinden vurduğu anlamına geliyordu.


“Bu ne anlama gelmeli?” diye düşündü.


Bu, avcının; kasvetli hava ve loş ışık altında düşmanının görüntüsünü gördüğünü değil de nereye gidebileceğini tahmin ettiği anlamına geliyordu. Ama çöl rüzgârlarının her an değiştiği ve öngörülemez olduğu göz önüne alındığında, avcının bu isabeti koruyabiliyor olması kesinlikle nişancılık konusunda bir uzman olduğunu gösteriyordu.


“Orduda gerçekten böyle mükemmel bir keskin nişancı var mı?” diye düşündü Danny: “Acaba keskin atış ekibinin mi bir üyesi? Yoksa benim gibi silah taburundan Majesteleri tarafından seçilerek yeni bir sürgü tüfeği verilen bir asker mi?”  


İçinden bunları geçiren Danny heyecanını zar zor bastırabiliyordu. Hızlanmaya odaklandı.


Rakibine kaybetmek istemiyordu.


Özellikle de Malt yanı başında hayran gözlerle onu izlerken: “Sağ elinizde sadece bir tane kaldı efendim… Savunma hattından 250 metre uzakta…”


“O artık benim.” dedi Danny.


...


Gök gürültüsü nihayet gecenin ikinci yarısında sönmüştü. Ama Thuram beklediği o; geri dönen savaşçıların attıkları tezahüratları duyamamıştı.


Bekçi köpekleri hazırlıksız yakalanmış olsalar da meşalelerin sayısına bakılırsa savaşa katılan yaklaşık 2.000 çağrılmış savaşçı vardı. İster kaybetmiş ister kazanmış olsunlar; şimdiye kadar onlardan bir şeyler duymuş olmalıydı Thuram. Ama savaştalarmış gibi duyulan bağırışlar ve haykırışlardan sonra sanki 2.000 kişinin hepsi de devasa bir canavar tarafından yutulmuş gibi bir sessizlik kaplamıştı geceyi…


Thuram, Demir Balta'nın verdiği talimat üzere gibi yardıma gelen tüm klan üyelerini alevleri söndürmek için gönderdi. Vahadaki yangınlar da böylece yavaş yavaş söndürülmüştü.


Gülse mi ağlasa mı bilemiyordu.


Bekçi köpekleri senelerdir Thuram’ın klanına yönelik baskılarını asla bırakmamışlardı. Thuram her zaman bir gün onların da bazı talihsizliklerle karşılaşmalarının hayalini kurmuştu. Şehirdeki büyük bir klanı kızdırmak ya da yeni yükselen bir mücadeleci tarafından rezil şekilde mağlup edilmeleri gibi… Ve onların üzerine çöken her sıkıntıdan zevk duyacaktı.


Ancak bunu gerçekleştiren kişinin Demir Balta olmasını beklemiyordu.


Anlaşılan Demir Balta, onu da en güçlü klanı seçmeyi amaçlayan bu savaş kargaşasına dâhil etmeyi planlıyordu.


Belki de Demir Balta bir sonraki adımı atmayı düşünmeden önce onu bir süreliğine kan lekeli mekânda kalması konusunda ikna etmeliydi. Onunla beraber gelen altın gözlü İlahi Hanım’ın güçlü olduğu doğruydu ama… Öfkeli Ateş Klanı’ndan gelenle de başa çıkmak o kadar kolay değildi. Öfkeli Ateş Klanı en büyük klan olduğu için düellonun nasıl yapılacağına da onlar karar verebilirlerdi. Yüz yüze bir dövüş yapmayı seçmeleri halinde Thuram, Demir Balta’nın yanındaki İlahi Hanım’ın kazanacağını düşünmüyordu.


Kutsal bir düello en açık ve en adil rekabet olarak anlatılırdı. Ancak aslında daha çok iki klan arasındaki bir rekabetti. Klanların her biri, düellodan önce diğeri için tuzaklar kurmanın yanı sıra rakiplerine ring konusunda iftiralar da atarlardı. Yani düelloya girecek savaşçının yetenekli olması tek başına savaşın kazanılmasının garantisi değildi. Bunun için en iyi örnek Osha Klanı’nın yediği sürgün idi.


Yine de onu asıl şaşırtan şey Gökhisar Kralı'nın neden aniden çölle ilgilendiğiydi.


Kuzeyliler için çöl her zaman barbarlığı ve ilkelliği temsil etmişti. Hatta kuzeyliler kum ulusunun kendi krallıklarına ayak basmalarını da yasaklamıştı. Klanlar arasındaki anlaşmazlıklara da karışmak istememişlerdi. Sadece tüccarlar çöl ve krallıklar arasında gidip gelirlerdi ve onlar da genellikle sadece köle ticareti yaparlardı.


Ayrıca Demir Balta, ‘düzen ve vaha’ sözcükleri ile neyi kastetmişti? Sadece Üç Tanrı’nın temsilcisinin çölde bir vaha ortaya koyabileceği ve fırtınaları durdurabileceği söylenirdi. Başka bir söylentide ise Aşırıgüney Bölgesi'nin en başta sulak ve yeşillikli, epey bereketli bir arazi olduğu geçiyordu. Toprağı, bugünkü haline gelene kadar, yağmalayıp ziyan eden olayın ise temsilcinin ölümü olduğu söyleniyordu. Üç Tanrı yeni temsilcisini gönderdiğinde Aşırıgüney Bölgesi bir kez daha refaha kavuşacaktı. Ancak bu, sadece gizemle kaplı bir efsaneydi. Bunu daha önce kimse gerçekleştirmemişti. Zaten gerçekleşmiş olsaydı kum ulusu tüm yıl boyunca su ve yiyecek için savaşıyor olmazdı.


Thuram bunları düşünerek kaygı içinde beklerken nihayet doğuda şafak gökyüzüne doğru süzülen bir hançer gibi ortaya çıkmıştı.


Sonrasında Thuram uzaktan gelen tuhaf bir borazan sesi duydu. Ses bir öküz borazanının uğultusu kadar donuk ve alçak değildi. Tekrarlayan bir tik sesi gibi daha keskin ve netti.0


Çok geçmeden de vahanın sınırında tuhaf bir ordu ortaya çıkmıştı.


Askerler yatay olarak sıraya girmişler, karşı konulamaz bir kuvvet şeklinde kan lekeli mekâna yaklaşıyordu. Sonrasında bekçi köpeklerine karşı tekrardan acı bir savaş başlattılar. Çok zorlu bir savaş değildi ama… Kılıçlarla öne atılan bir grup klan savaşçısı birkaç çatırtı patırtı sesinden sonra üstlerine gelen gök gürültüleriyle yere yığılmışlar, savaşçıların geri kalanları ise inleyen arkadaşlarına bakmaksızın aniden sağa sola kaçışmışlardı. Ordu vahaya girdikten sonra hızla birkaç gözetleme kulesini ele geçirmiş ve tavernayı da kuşatmaya almıştı.


O mavi-gri saçlı, koyu tenli kadın odaya geldiğinde Thuram artık başka seçeneği olmadığını biliyordu. Kadını yedi veya sekiz yıldır görmemiş olsa da annesiyle arasındaki benzerliklerden onun kim olduğunu anlayabilmişti.


Thuram alnı soğuk zemine değecek şekilde Drow Silvermoon'un önünde diz çöktü. Kısık bir sesle konuşmaya başladı: “Üç Tanrı’ya yemin ederim ki adamlarım ve ben, hizmetinizdeyiz. Bundan sonra yeni Osha Klanı’nın şefi siz olacaksınız.”


...

Yankı’nın hissettiklerini bir düşünsenize… Önceden iki kişi geliyor, tavernayı dağıtıyor. Devasa görkemli bir ordu tüm bekçi köpeklerini öldürüyor ve vahaya tüm ihtişamıyla giriş yapıyor. Sen de sonradan tek başına içeri giriyorsun ve Thuram önünde eğiliyor. Tüyler diken diken…

Artık çöle de giriş yaptık sevgili okuyucular, bakalım serinin bu cephesinde işler nasıl ilerleyecek… Okumaya devam!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44257 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr