Bölüm 747: Keskin Nişancı

avatar
1475 39

Release That Witch - Bölüm 747: Keskin Nişancı




Çevirmen: Lodos

Gece, savaşmak için mükemmel bir saat değildi.


Şeytan Ayları sırasında güneş ve ay görünmez hale gelirdi. Kasvetli bir ışık, fırtınalı çöldeki kum tepelerinin kıvrımlarını izliyordu hafifçe… Işığın geçemediği alan ise zifiri karanlıktı.


Zayıf aydınlatma koşulları göz önüne alındığında, meşaleler saldırmak veya savunma yapmak için şart olmuştu.


Vaha yönünde orada burada alevler parıldadığında, Danny şarjörünü cilaladı, yükleme bölümüne kaydırdı ve sürgüledi.


“Dikkat! Düşmanlar geliyor.”


“Onları gördüm.”


Önce Malt'ın sesini taklit etmiş ve sonra da kendi kendine cevap vermişti.


Bu sayede Malt artık keskin nişancı ekibinin bir üyesi olmasa da koruyucusu olarak hala yanında savaştığını varsayabilirdi.


Danny cezasından çıktıktan ve taburuna geri gönderildikten kısa bir süre sonra Brian onu görmeye gelmiş ve ona yepyeni bir çakmaktaşı tüfeği getirmişti.


Şu anda elinde tuttuğu da tam olarak o silahtı.


Yeni çakmaktaşı tüfeği, keskin nişancı ekibinin kullandığı sürgü tüfeğinden farklı görünmese de bir kere elinde tarttıktan sonra bir başyapıt olduğunu hemen anlamıştı.


Benzer bir görünüşe sahip olan uzun kılıçlar gibi, bu silahların da bazıları sadece eğitim amacıyla demirciler tarafından öylesine dövülmüştü. Ancak bazıları muhteşem silahlardı. Bıçakla peynir kesermişçesine işleyebiliyordu insan vücuduna…


Namlunun metal kısmı parlıyordu. Yüzeyi bir hizmetçi derisi kadar pürüzsüzdü. Silahtaki birleşim noktalarının hepsi bir sanat eseri gibi cilalanmıştı. Herhangi bir pürüz hissi olmaksızın mükemmel bir kaplamaya sahipti.


Danny'yi en çok şaşırtan şey, silahın tepesindeki tek gözlük teleskoptu. Mercek, kesişme noktası bir merminin inmesi gereken yerle tam olarak aynı hizada olan iki düz, çapraz ince çizgi ile oyulmuştu.


Danny, daha önce bulanık ve küçük olan uzak hedeflerin teleskopla bakması halinde neden anında netleşip görünür hale geldiğini anlamamıştı. Bu, silahın atış menzilinin bir şekilde uzatıldığı anlamına geliyordu. Deneme atışları sırasında Danny teorisini daha da doğrulamıştı. Yeni çakmaktaşı tüfeğini sıradan bir sürgü tüfeğinden çok daha isabetli olduğunu fark etmişti. Rüzgâr olmadığında veya az olduğunda, insan bir hedefi 500 metre uzaklıktan %90 doğrulukla kafasından başarılı bir şekilde vurabilirdi.


Silahın kendisi için özel olarak Majesteleri tarafından yapıldığını öğrendiğinde Danny neredeyse gözyaşlarına boğulmuştu. Her ne kadar zamanında görev yerini ihmal etmiş olsa da kendisine Majesteleri tarafından hala büyük umutlar bağlanıyordu ve hatta atış pozisyonlarını özgürce seçme yetkisi bile verilmişti. Danny, krala iyilikseverliği için sunmak üzere kendi hayatından başka bir şey olmadığını biliyordu.


Brian ona bir koruyucu seçmek isteyip istemediğini sorduğunda Danny bu teklifi hemen reddetmişti.


Zaten kendi koruyucusu vardı.


Bu silahtı koruyucusu…


Ve Malt.


Tıpkı komutanının tahmin ettiği gibi daha fazla ateş ortaya çıkmış ve çölü gökten düşen yıldızlar gibi kaplamışlardı. Her savaştan önce üstler genellikle operasyon niyetini ve operasyon hedefini her bir ekibe ayrıntılı olarak açıklarlardı. Böylece askerler savaşın ne zaman biteceğini görmeyi bekleyeceklerini bilirlerdi.


Örneğin top birimi kendi siperlerinde bir ateş yakacaktı ve her yedi dakikada bir; düşmanları karşı saldırı başlatmaya ikna etmek, bekçi köpeği klanına güç kaybettirmek ve bu sayede şafakta yapılacak genel saldırıya hazırlanmak için ateş edecekti. Bu sayede tüm düşmanlar savaş alanına çekilecekti. Yoksa rahatlıkla atış oranlarını artırabilir ve hepsini hızlı şekilde öldürebilirlerdi.


Ama elbette Danny topçu taburunun atış oranlarını kontrol etme kabiliyetine sahip olmadığını biliyordu.


Topçu taburundaki askerler, kendileri için ne kadar kaynak bulunduğunu bilmiyorlardı. Hepsi kibirli, beceriksiz savaşçılardı ve Sinekkuşu adlı cadı onlara yardım etmemiş olsaydı en temel ekipmanlarını çöle taşıyabilmiş bile olamayacaklardı. O işe yaramaz aptallara kıyasla silah taburundaki askerler çok daha üretkendi. Silah taburundaki her asker hem silah hem de mühimmat taşımaktan sorumluydu.


Yarısından fazlası top ve makineli tüfek mermisi taşıyan toplam bir düzine araba vardı. Bir tahta kutu sadece iki obüs taşıyabiliyordu. Tatbikat sırasında yaptıkları gibi savaşırlarsa iki Uzun Şarkı topu, yanlarına aldıkları tüm cephaneyi bir saat içinde tüketirlerdi. Mühimmat bitmiş olursa da ateş edecek hiçbir şeyleri kalmazdı.


Danny, tatbikatın muhteşem olduğunu kabul etse de her ateş ettiklerinde tonlarca kraliyet altınının eridiğini düşünüyordu. Ama ne yazık ki her bir merminin parasının Majesteleri tarafından ödendiğini düşünemeyen aptal topçular, kendilerinde olağanüstü bir güç görüyorlardı. Bir gün Majesteleri onları mali olarak desteklemeyi bıraksa o askerler silah taburunun yanında hiçbir şey bile sayılmayacaklardı.


Bu nedenle ateşleme oranını kontrol etmenin gerçek nedeni, düşmanların dağılmasını önlemek yerine gelecekteki acil durumlar için bir miktar cephane ayırmaktı. Yeni askerler vahaya erzak ve yeni cephane sağlamadan önce muhtemelen bir veya iki hafta daha beklemek zorunda kalacaklardı.


En öndeki ateş ışığı Birinci Ordu'nun pususuna girince Danny hemen teleskopunu kaldırdı.


“Kuzey rüzgârı… Nispeten güçlü… Hedefiniz yaklaşık 700 metre uzakta…”


“Teşekkür ederim.”


“Rica ederim.”


Danny eli tetikte olacak şekilde böyle mırıldandı kendi kendine.


İsabetin geceleri büyük ölçüde etkileneceğini düşünerek kendisini siperden çok uzak tutmuyordu. Bunun yerine arazi boyunca atış yapmaya karar vermişti. Bu şekilde savaş atlarında ilerleyen düşmanlarını bile gözden kaçırmayacaktı.


Kum Ulusu gerçekten de at sırtında savaşmada iyi olan barbarlardı. Dağılmış ateş ışıkları, hücum edene kadar kademeli olarak düz bir çizgi oluşturmuştu. Toynakların pıtırtıları yere bir koro halinde çarpıyor ve giderek de daha hızlı büyüyordu. Bu sırada bu savaşçılar da meşaleleri fırlatıp kılıçlarını çıkarmışlardı. Kılıçları ışık yansıtmadığı için topçuların kükreyen siperi Danny'nin görebileceği en belirgin sınır taşı olmuştu.


Tam o sırada gölgede yan yana duran iki kum tepesinde aniden çok sayıda titreme belirmişti: “Tuk, tuk, tuk…”


Davul çalan at toynaklarıyla karıştırılan makineli tüfeklerin keskin, net sesi, savaşın başlangıcını resmen işaret ediyordu. Herhangi bir saha topu olmadığı için ağır makineli tüfekler en uzun atış menziline sahip silahlar haline gelmişti. Mermiler dışarı fırlıyor ve saldırıdaki Birinci Ordu’nun askerleri üzerinden süzülüyordu. Çöl bir anda gürlemeye başlamıştı. Danny insanların çığlıklarını, küfürlerini ve bağırışlarını duyabiliyordu. Karanlıkta gölgeler daha da hızlı hareket ediyor gibiydi.


Danny onlara aldırış etmedi.


Gözleri en öndeki düşmana çevrilmişti.


“500 metre… Bendesin.”


Aysız bir gecede hedefini bulmak kolay değildi. Hücum eden düşmanın figürünü zar zor ayırt edebiliyordu. Ayrıca bu savaş da bir tatbikat değildi. Puan kazanmak için hedefini başından vurmasına falan gerek yoktu. Herhangi bir yerinden vurması, yere düşmesi için yeterli olacaktı. Bu hem binek hem de binici için geçerli olan bir durumdu.


Danny tetiği çekti. Namlu hafifçe titredi. Barutun dumanı onu neşelendirmişti


Merminin nereye düştüğünü görmemişti ya da herhangi bir dökülen kan da fark etmemişti. Düşman basitçe bir titremeyle ölmüş ve attan düşmüştü.


“Burası benim avlanma mekânım…” diye düşündü Danny: “Benim kalmam gereken yer burası…”


“Bunu gördün mü Malt?”


“Dikkatini dağıtma… Bir sonraki hedefin geliyor.”


“Ah tamam… Bana bırak…”


...

İnceden şizofreni başlangıcı gibi bir şey mi var sizce Danny’de? Belki de yazar bu sayede bu dünyadaki birtakım psikolojik hastalıklardan falan da bahsedecektir. Belki de bu kadar derin bir şey değildir. Göreceğiz… Birinci Ordu’nun sıktığı mermi isabet etsin de… Gerisi önemli değil. Okumaya devam!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!


 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44341 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr