Bölüm 745: Şiddetli Gök Gürültüsü

avatar
1450 40

Release That Witch - Bölüm 745: Şiddetli Gök Gürültüsü




Çevirmen: Lodos

Demir Balta, Thuram’ın beklediği gibi öfkeye kapılmamıştı. Yüz ifadesinde en ufak bir değişiklik bile yoktu. Bu da Thuram'ı biraz şaşırttı. Eskiden bu melez adamın, kimsenin Osha Prensesi’ni sözlü olarak bile tehdit etmesine asla izin vermeyeceğini hatırlıyordu.


Elinde olmadan Drow Silvermoon'a bakınca onun da tepki vermediğini gördü. Sanki kendi güvenliğini hiç umursamıyormuş gibi görünüyordu.


Ne düşünüyor olabilirlerdi?


Thuram cebindeki Tanrı Gözü’nün İntikamı Taşı'nı yokladı. Yüzündeki sert ifade donmuştu.


“Aslında… Bekçi köpeği yenme umudumuzu asla sana bağlamam. Bunu sekiz yıl önce de yapmadığını düşünürsek cesaretin olmadığının farkındayım… En azından iddia ettiğin kadar cesur değilsin diyelim…” dedi Demir Balta yavaşça: “Ben sadece intikam için dönmüş değilim.”


Demir Balta’nın sözlerinin ilk yarısı Thuram'ın kalbine saplansa da ikinci yarısı onu şok etmişti.


“Sadece intikam için değil mi?”


“Osha'yı en güçlü klan yapmak için altı klana meydan okuyacağım.” dedi Demir Balta kelime kelime…


Demirkum Şehri’ndeki klanlar vahayı birlikte yönetmelerine rağmen, eşit kabul edilmiyorlardı. En güçlülerin şehirdeki en iyi alanı elinde bulunduracağı herkes tarafından kabul edilmişti. Başka bir klan o bölgeyi istiyorsa üst sıralarındaki klanlara meydan okumak zorundaydı. Hiçbir şeyi olmayan Osha Klanı için bu, Demirkum Şehri’nin çekirdek bölgesini ele geçirmek istiyorlarsa altı klanı da yenmek zorunda oldukları anlamına geliyordu.


Bunu sadece çıldırmış olan bir insan denerdi.


Mücadele yolu, bir kez başladıktan sonra kesintiye uğratılamazdı. Bu da arka arkaya altı meydan okumayı da kazanmaları gerektiği anlamına geliyordu. Her savaş, saçma miktarlarda fiziksel çaba gerektiriyordu. Bu, savaşa çıkan insanları çaresiz bırakacaktı hiç şüphesiz… Rakiplerinin birinci sınıf Mojin savaşçıları olacağından bahsetmeye gerek bile yoktu. Genel olarak konuşursak klan savaşçılarının kutsal bir düellodan sonra tamamen iyileşmeleri altı aydan uzun sürerdi. Bir savaşçı ölürse de yerine yenisinin yetiştirilmesi veya askere alınması gerekirdi.


Temel olarak en çok kaynağa sahip olan klanlar en sağlam temellere sahip oluyordu. Birinci klan olan Vahşi Ateş Klanı, onlarca yıldır bu pozisyonu elinde bulunduruyordu.


İntikam arayanlar çok çeşitlilerdi. Bu yüzden onları sınıflandırmak zordu.


Bazıları ilk atışta hedeflerini tuttururken, diğerleri her şeylerini kaybediyordu. Bazılarının hazırlık sırasında tereddüt ettiğini, hatta pes ettiğini görmek alışılmadık bir şey değildi. Yani yarı ölü, can çekişen veya ölü olabilirlerdi. Kuşkusuz yalnızca deli bir adam son tipe ait olabilirdi.


Bunun hakkında konuşacak hiçbir şey kalmamıştı.


Thuram artık onları dinlemekten hoşlanmadığını fark etti. Demir Kırbaç Klanı’ndan intikam almaya çalışarak çiğneyemeyecekleri kadar büyük bir lokma ısırıyorlardı. Tüm Demirkum Şehri’ne meydan okuyacak olmalarından bahsetmeye dahi gerek yoktu. Sırf bu düşünce bile Thuram’ı endişelendiriyordu. Başını belaya sokmak gibi bir niyeti yoktu. Bu yüzden direkt olarak bağırdı: “Çocuklar! Bu adamı da kadını yakalayın!”


Odada dört ve kapının dışında bekleyen de iki kabile adamı vardı. Hepsinin elinde keskin bıçaklar ve Tanrı Taşları vardı. Sayı olarak zaten üstünlerdi. Ayriyeten bir de Demir Balta ile İlahi Hanım’ın girişte silahları alınmıştı. Demir Balta ne kadar güçlü olursa olsun kaçmaları imkânsızdı.


“Melezi öldürdüğüm ve Osha soyundan geleni Demir Kırbaç Klanı’na verdiğim için büyük bir ödül almalıyım.” diye düşündü Thuram: “Belki bu küçük vaha için bekçi köpeği konumumu yeniden kazanabilirim.”


Tam o sırada Osha Prensesi ayağa kalktı. Etrafa küçümsercesine bir bakış atarak kapüşonunu çıkardı ve yüzünü kaplayan ince peçeyi kaldırdı.


Güzel yüzü ortaya çıktıkça koyu renkli saçları da omuzlarından aşağı dökülüyordu. O gerçekten bir İlahi Hanım idi. Ama o… Thuram'ın hatırladığı Drow Silvermoon değildi.


Kum kadınlarının hiçbiri onun gibi bembeyaz bir ten rengine sahip olamazdı.


Uzun siyah saçları bir şelale gibi sırtından aşağı salınmış durumdaydı ve altın gözbebekleri de tehlikeli bir ışıkla parlıyordu.


“Kim… Bunlar…”


Thuram sözlerini bile bitirmemişti kadın kendisine hücum eden kabile adamının saldırısından kolayca kaçmış ve diğer bir adamın yüzüne sağlam bir yumruk indirmişti.


Koyu saçlı İlahi Hanım’ın silah kullanmasına gerek yoktu. Sırf yumrukları bile demir çekiçlerden daha güçlüydü. Tam önündeki adamı havaya fırlatmış, adam da ikinci kattan düşerek tahta duvara çarpmıştı boğuk bir gümbürtü ile…


“Sen…”


Thuram bu soruyu sorduğunda ikinci bir klan adamı da kadının darbesinden kaçamamış ve o da ikinci kattan aşağı düşmüştü.


Meyhaneye anında bir kaos hakim olmuştu.


Şöminedeki alevleri sallayan soğuk bir rüzgâr esiyordu sanki…


İlahi Hanım savaşmayı bırakmıyordu. Aksine rüzgârla dans ediyormuş gibiydi. Şöminedeki ateşten kaynaklanan gölgesi sağa sola savruldukça Thuram dehşete kapılıyordu: “Nasıl? Klan üyelerimin hepsinde Tanrı Gözü’nün İntikamı taşı yok muydu?” diye düşündü.


Tanrı Taşları’nı Gökhisar’dan bir sürü kraliyet altını vererek satın almıştı. Sıradan insanlar, bir İlahi Hanım ile savaşırken bir şansa sahip olmayı hak ediyorlardı en azından… Ama neden burada devreye girmiyordu bu taşlar?


Dördüncü klan üyesi kan tükürerek yere düştü. Sırtından omurgasına tekme yemişti ve neredeyse ikiye bölünecekti.


Dalış yapan bir dört kanatlı kartal bile bundan daha güçlü bir şekilde vuramazdı!


Bütün her şey bir rounddan fazla sürmemişti. Göz açıp kapayıncaya dek ayakta kalanlar yalnızca Demir Balta, İlahi Hanım ve Thuram idi.


“Kahretsin! Çabuk buraya gelin hepiniz! Biri ikinci katta soruna sebep oluyor!”


“Reis nerede?”


“Neden kapıyı izlemedin?”


“Bir konuk ezilerek öldürülmüş!”


Bu seslerin yanında merdivenlerden gelen hızlı ayak sesleri duyuluyordu. Anlaşılan pek çok kişi reislerinin bulunduğu odaya doğru koşuyordu. Ama maalesef çoktan Thuram’ın boğazına bir bıçak dayanmıştı.


“Bekleyin! İçeri girmeyin! Hepinize söylüyorum!” diye bağırdı Thuram. Bıçağın derisini kestiği yerdeki acıyla boğuşuyordu bir yandan da… Alnındaki gözeneklerden soğuk terler sızıyordu.


“Reis?”


“Aşağı inin! Hemen!”


Thuram ne yazık ki Demir Balta'nın haklı olduğunu ve kendi cesaretinin gerçekten de iddia ettiğinden daha az olduğunu anlamıştı. Bir ölüm tehdidi karşısında aklına gelen ilk düşünce savaşmak yerine uzlaşmak olmuştu. Belki de ta en başından beri asla bir anka kuşu gibi küllerden doğma ümidine sahip bir can çekişen olmamıştı. Aksine tereddütleri sayesinde tuzağa düşmüş bir yarı ölüydü.


“Şimdi bu konuda konuşabilir miyiz?” dedi Demir Balta sakince…


“Ben söz vermiş olsam bile hiçbir şey değişmez! Buradaki bekçi köpekleri Demir Kırbaç ve Kesik Kemik klanları tarafından destekleniyor. Burada böyle bir karmaşaya neden oldunuz. Sizce bunu duymayacaklar mı? Demirkum Şehri’nin yarın bundan haberi olur!” diye homurdanıyordu Thuram: “Klan üyelerini bu kadar kısa sürede çağırmak imkânsız… Ayrıca çoğu da diğer klanların kölesi durumunda şu an… Geri dönmeye istekli olsalar bile daha büyük klanlar tarafından yetiştirilen savaşçılar tarafından kolayca yenileceklerdir. Eğer burada ölmek istemiyorsanız şimdi vahadan kaçsanız iyi olur!”


“Daha önce de söylediğim gibi… Bekçi köpeklerini senin yenmeni beklemiyorum.”


Thuram dişlerini sıktı. İçinden: “Ne demek istiyor bu adam? Gerçekten bu kadar güçlüyse neden doğrudan bir mücadeleci olmuyor ki? Neden benim desteğimi istiyor?” diye geçirdi.


Hemen arkasına sorunun cevabı da gelmişti aklına: “Tabii ya!” diye düşündü: “Topladığı güç Aşırıgüney Bölgesi’nden değil demek ki!”


Bunu fark eden yaşlı Reis’in kalbi dehşet içerisinde titremişti.


Başka bir klan adına kutsal düello mu başlatıyorlardı?


Aniden pencerenin dışında iki kez gök gürültüsü patlaması duydular. Ses çok yüksek değildi, çok uzaktan geliyor gibiydi.


Ama şaşırtıcı bir şekilde Thuram gökyüzünde herhangi bir yıldırım göremiyordu. Temel mantığına göre önce yıldırım sonra onun sesleri gelirdi.


Aniden Demir Balta’nın yüz ifadesi nihayet değişmişti: “Dinle… Gök gürültüsü geliyor!” dedi.


...

Ashes ne güzel girdi sahneye be! Hakikaten çok iyi kurgulanmış bir sahneydi, çok keyifliydi okuması! İşler baya eğlenceli hale geliyor dostlar, okumaya devam!

Gök gürültüsü geliyor!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44336 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr