Bölüm 739: El Sıkışma

avatar
1695 35

Release That Witch - Bölüm 739: El Sıkışma




Çevirmen: Lodos

Roland aklında şu soruyu düşünürken şoka uğramış gözüküyordu: “O şeyler neden karlı dağdaki dev şeytani canavara benziyor?”


Bu soruyu sormak üzereyken Agatha, Pasha'ya sordu: “Şeytan kasabasına giren ve Siyahtaş Ormanı’nı harabeye çeviren siz misiniz?”


Pasha'nın kafası karışmıştı: “Şeytan kasabası mı? Hayır, biz değildik. Toprak yutan solucanımızı sadece harabeleri onarmak ve Parıltı Şehri'ne tünel inşa etmek için kullandık. Çok fazla yediği için bu kadar sık kullanmayı göze alamayız.”


Roland, cadıların Batı Bölgesi'nin batısında bulunan Puslu Orman ve şeytan kasabasındaki maceralarını anlattı. Sonrasında da Scroll'dan Soraya'nın çizdiği sahnelerin resimlerini çıkarmasını istedi: “Herhangi bir vahşi canavardan çok daha büyük olan bu canavar, büyük kar dağına doğru hareket ediyor gibiydi.”


Canlı resimleri gören Pasha derin bir nefes aldı: “Evet, gerçekten de bir toprak yutan solucan. Korkarım ki bahsettiğiniz kar dağında yer altı medeniyetinin kalıntıları da vardır. Burada okuduğumuz kayıtlı bilgilere göre, bu medeniyet bir zamanlar Şafak Diyarı’nda her yerde bulunabiliyordu. Bu kayıtlar güvenilirdir. Çünkü gerçekten de artık her yüksek dağda toprak yiyen solucanlar tarafından bırakılan izler ve sayısız tüneller görebiliyoruz.”


“Ama yeraltı medeniyetinin çoktan yok olduğunu düşünüyorsunuz.”


“Evet, öyle düşünüyoruz. Ama solucan da orijinal taşıyıcı gibi sadece bir kabuktu, bir vücuttu. Bir ruh içine girip onu hareket ettirebilirdi.”


Bunu duyan Roland'ın kalbine birdenbire bir ağırlık çöktü. Etrafına baktı ve o anda kale salonundaki bütün cadıların ciddi göründüğünü fark etti. Açıkçası, herkes solucanı Agatha'nın araştırma kulesine ve şeytan kasabasına gönderenin Tanrı İradesi Savaşı'ndaki bilinmeyen düşman olması gerektiğini düşünüyordu.


Roland, bu düşmanın kar dağındaki harabeleri ve bazı solucan kabuklarını bulup, ruhları bu kabuklara transfer edip etmediğini merak ediyordu.


Durum böyleyse, büyük bir sorun olmayacağına inanıyordu.


Ancak, bazı büyülü çekirdekler ve merkezi bir taşıyıcı bulmuş olsalardı, büyük bir sorun yaşayacağına inanıyordu. Bu şeyler büyü teorilerini büyük ölçüde geliştirecek ve hatta cadılara karşı bir Tanrı İntikamı Aleti yaratmalarına da olanak sağlayacak mıydı?


Kar dağında bazı kabuklar ve hatta aletler bulma fırsatına sahip olduğunu düşünüyordu Roland. Geçilmez Sıradağlar ve Ejderha Omuru Sıradağları’nın aksine, Batı Bölgesi'ndeki zirvesi en yüksek dağ idi Kar Dağı… Pasha'ya göre böyle büyük bir dağ, yer altı uygarlığı için büyük bir yer altı şehri inşa etmek açısından mükemmel bir yerdi. Bunu göz önünde bulundurarak bu konuda bir şeyler yapması gerektiğine karar verdi.


Celine endişeli bir şekilde söze girdi: “Majesteleri, orada kalan aletler olma ihtimaline karşı lütfen kar dağını mümkün olan en kısa sürede keşfetmemize yardımcı olun.”


“Ve belgelere kaydedilmiş çeşitli kabuk türleri olma ihtimalini de… Bilinmeyen düşman onları ele geçirirse, korkarım bu bizim başımıza sayısız bela çıkarır.” diyen Pasha’nın sesi Celine'e kıyasla daha sakin gibi geliyordu. Ama bütün dokunaçları hızla sallanıyor ve içindeki endişesini gizleyemiyordu.


Görünüşe göre bu haber, Pasha'nın arkasında gürültü yapmaya başlayan diğer yumrular arasında bir heyecan yaratmıştı.


Roland, neden bu kadar heyecanlandıklarını çabucak anladı.


Tanrı'nın Cezalandırma savaşçılarının bedenlerinde yüzlerce yıldır yaşamak, sonsuz bir boşlukta hapsedilmeye benziyordu. Bu da yeni taşıyıcılarla neden bu kadar ilgilendiklerini açıklıyordu. Tanrı'nın Cezalandırma Ordusu'nun bedenlerinde yaşamaya kıyasla taşıyıcılar, artık insana benzemeyecek olsalar da, en azından koku alma duyusunu da içeren bazı duygulara sahip olabiliyorlardı.


Roland tereddüt ediyormuş gibi davranmaya çalıştı: “Demek istediğinizi anlıyorum. Batı Bölgesi’ndeki kar dağını keşfetmeyi planlıyordum. Ancak uygun bir ulaşım aracım olmadığı ve cadıların kendilerini herhangi bir tehlikeye atmasını istemediğim için ertelemek zorunda kalmıştım. Bu keşif için toprak yiyen solucanınızdan yardım alabilirsem, bunun iyi bir fırsat olacağını düşünüyorum.”


Pasha söz verdi: “Elimizden gelen en erken zamanda harekete geçmeye çalışacağız.”


Taquila'dan sağ kurtulanlarla işbirliğine nasıl başlayacağını düşünen Roland, bu şansı elde ettiği için de mutlu olmuştu. Aslında, dağı keşfetmesini istemeseler bile, bunu Neverwinter çevresindeki olası tehditleri ortadan kaldırmak ve yeraltında devasa tüneller açabilen büyük taşıyıcılara karşı kendi merakını gidermek için er ya da geç yapacaktı.


Bu taşıyıcıların yapabileceği şeylerin uzun bir listesini zihninde kolayca oluşturmuştu.


Geçilmez Sıradağları'nı şeytanlara karşı doğal bir bariyer olarak kullanmayı planlamıştı. Ancak mevcut mühendislik teknikleri bunu yapmasına olanak vermiyordu. Dağ yolları engebeli ve kıvrımlı olduğundan ve oradaki hava durumu çok dengesiz olduğundan dolayı çimento ve tuğlaların taşınması bile tek başına zor bir problem olacaktı. Askerler dağlarda karargâh kuracak olsalardı bir de onlar için bir gözlem kulesi inşa etmek zorunda kalacaktı. Askeri tesislerin yanında bir de kışlalar, yollar ve gerekli yaşam tesisleri inşa etmesi gerekecekti ki bu da Sinekkuşu ve Lotus için büyük bir zorluk olacaktı.


Ancak bir toprak yiyen solucana sahip olsaydı dağdaki gözlem kulesini Neverwinter ile bağlayan düz bir yeraltı tüneli, onları kar fırtınasından uzak tutabilecek yer altı mühimmat rezervuarı ve kışla inşa ederek tüm bu sorunları çözebilirdi. Tünelde bir demiryolu bile inşa edebilir, böylece buharlı römorklar askerleri ve malları taşımak için kullanılabilirdi.


Yeraltındaki sığınaklar ve uygun ulaşım hatları ile bu, istediği doğal yeraltı savunma hattı olacaktı.


Toprak yiyen solucan, aynı zamanda şehir için yer altı tesisleri ve kanalizasyon deşarj sistemi inşa etmek için de kullanılabilirdi. Tüm bunlar gerçekleştiğinde, Neverwinter'ın insanların özgürce yürüyebileceği bir yer altı drenaj sistemine sahip ilk şehir olduğunu gururla duyurabilecekti. Tünel açma makinesinin icadından önce bu solucanın inşaat mühendisliği alanında büyülü bir araç olarak görüleceğine, en az bir büyülü çekirdek ve biyo-bilgisayar kadar önemli kabul edileceğine inanıyordu.


Roland ayağa kalktı ve sağ elini Pasha'ya doğru uzatarak ışık perdesine doğru yürüdü: “Umarım bu, karşılıklı güven inşamızın başlangıcıdır.”


“Majesteleri, bu…”


Kendisinden birkaç metre daha uzun olan bu canavara bakarak sakince açıkladı Roland: “Bu, aramızdaki ön anlaşmayı temsil eden bir el sıkışma…”


Biraz tereddüt ettikten sonra Pasha, en kalın dokunacını başına götürdü. Bir spiral şeklinde hareket ettirerek sonunda Roland’ın avucuna dokundu.


“Çok yazık… Soraya sonsuza kadar unutulmayacak bu ana şahit olmak ve kaydetmek için burada değil…” diye düşündü Roland.


Pasha'nın duruşu bozulmaya başlayınca aniden sordu: “Ah… Bekleyin… Her yüksek dağın yer altı medeniyetinin kalıntılarına sahip olabileceğini söylediniz. Derin denizdeki dağlar ne olacak peki?”


Pasha şaşırmıştı: “Denizin altında dağlar mı var? Belgelere göre denize hiç gitmemişler onlar… Sadece Şafak Ülkesi’nde yaşamışlar. Taşıyıcılarının çoğunun ağır ve beceriksiz olduğu düşünülürse denizde dolaşamayacaklarını düşünüyorum. Neden bunu sordunuz?”


“Bir şey yok… Sadece merak ettiğim için…” diyen Roland başını salladı. Düşüncelere dalmıştı.


Sadece Şafak Ülkesi’nde yaşıyorlardı demek… Bu yüzden tuhaf sualtı kulesi ve teleskopun yeraltı medeniyetiyle hiçbir ilgisi yoktu demek ki… Ancak Yıldırım’ın eski teleskopla gördüğü dev taş kapıların ve yalnızca sel gelgiti sırasında görünen alanların sahibi kimdi? Tanrı İradesi Savaşı'ndaki bilinmeyen düşman mıydı?


“Umarım Yıldırım cevabı bulabilir.” diye içinden geçirdi Roland.


Bu anda mor ışık perdesi bozuldu ve sonra da ortadan kayboldu.


Kabul salonu normale dönmüştü.


...

Vay be… O solucanın ben daha büyük bir şeye işaret edeceğini düşünüyordum ki böyle basit bir şey çıktı. Basit derken kötü anlamda değil, epey yararlı olacağı kesin… Sadece daha geniş bir arka planı olduğunu düşünmüştüm. Neyse aman, dert ettiğimiz konuya bak… Umarız bütün o inşaat ve bu ittifak iyi gider…

Acaba o denizdeki olaylar ne harbiden? Ta en başta geçmişti seride ama hala bir açıklaması yok… Neyse… Biz okumaya devam edelim!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr