Bölüm 723: Göğü Sallayan Güç

avatar
1568 41

Release That Witch - Bölüm 723: Göğü Sallayan Güç




Çevirmen: Lodos

Şeytan Ayları’nda güneş olmazdı. Bu binlerce yıldır değişmeyen bir gerçekti.


Gökyüzü her zaman kasvetli, karanlık bir perde gibiydi. İnsanlar karın ne kadar yoğun yağdığının haricindeki hava koşullarındaki farkı pek fark etmezlerdi. Bugünkü hava durumu gibi örneğin… Ara sıra düşen bir veya iki kar tanesi, karın durduğunun bir işareti olarak kabul edilebilirdi. Çoğu zaman beyaz kar tüm gökyüzünü kaplar, şiddetli kar yağışı tüm yeryüzüne dağılırdı.


Bu nedenle bu beyaz ışık, özellikle böyle bir arka planda çok dikkat çekiyordu. Topraktan çıktığı an, sanki tüm gri dünya hafifçe aydınlanmış gibi çevredeki kar bir anda aydınlanmıştı.


Phyllis elinde olmadan nefesini tuttu.


Her şeyin hızlı ama yine de yavaş göründüğü bu anda bakışları ışığa odaklanmıştı.


Işık hızla azalarak turuncu bir ateş topuna dönüşürken, duvardan 1000 metre ötedeki bir yerdi hedef!


Bu bir yanılsama falan değildi. Düz karlı zemin yukarı doğru yükseliyor, yumuşak bir yay şeklini alıyordu. Sanki karın altındaki arazi toprak ve kayalardan değil de istediği şekli alabilen sudan yapılmış gibiydi. Yumuşak yayın tepesindeki kırmızı ateş topu ise sanki yeryüzünün prangalarından kurtulmak istiyormuşçasına yükseliyordu.


Ve başarmıştı! Sonraki sahne neredeyse göz açıp kapayıncaya kadar cereyan etmişti. Yerden fışkıran duman, toz bulutları ve alevler ile birlikte o eğimli yay gibi zemin parçalara ayrılmıştı. Ateş topu göğe doğru fırlamıştı. Beraberinde Phyllis’in gökyüzünü görmesini engelleyecek kadar yükseğe çıkan siyah dumanlar da yayıyordu. Hem kafesler hem de şeytani canavarlar bu ateş topunun önünde küle dönüşmüştü. İşte o anda yeryüzünü sallayan kükreme gelmişti kulaklarına. Phyllis titremiş, kalbi yerinden çıkacak gibi olmuştu.


“Bum bum!”


Aniden dünya sallanmıştı!


Phyllis bilinçsiz şekilde kendisine doğru gelen ve dudaklarının hareketine bakılırsa kendisine bir şeyler söylemeye çalışan Agatha’ya tutundu. Rüzgâr nedeniyle söylediklerini duyamıyordu. Surlarda olan insanlar da uzunca bir süre kendilerine gelememişlerdi. Bu sahne karşısında şaşkına dönmüşler, tezahürat yapmayı ya da alkışlamayı bile unutmuşlardı. Yapabildikleri tek şey şaşkın şekilde o göğe kadar çıkan siyah duman duvarına bakmaktı.


“Anahtar bu mu yani?” diye düşündü. Yutkundu. Sıradan insanların bu günlerde böyle korkunç güçlerde uzmanlaşmış olmasını beklemiyordu. Bir kıdemli şeytan bile bu ateş altında hayatta kalamazdı.


Kızıl güneş kararıyor, karanlık dumanda beliren birkaç kırmızı alev bırakmanın dışında başka bir şey yapmıyordu. Ama yükselen duman sanki bulutları birbirine bağlıyormuş gibi havadaydı. Az önce gökyüzüne fırlamış olan şeytani canavar parçaları ve pislikleri şimdi yağmur gibi tekrardan düşüyordu yere…


Bu sahneye bakan Phyllis sonunda Agatha'nın bu güveninin nereden geldiğini anlamıştı.


Bu dünyayı sarsan güçle, sıradan insanlar bile en acımasız şeytanlarla mücadele etme şansına sahip olacaklardı.


Ama yine de Roland Wimbledon'un buna neden sanat dediğini anlayamamıştı.


“Patlama bir sanat mıydı?” diye düşündü. Merak etmişti.


...


Retnin, barut dumanıyla dolu soğuk rüzgâr tarafından tamamen sarhoş olmuştu. Patlama, içindeki arzuyu iyice uyandırmıştı.


Bu kimyaydı!


Bu, gerçek kimyaydı!


Yanındaki yoldaşlarına, Kral Şehri’nin eski baş simyacısı Rayleigh’e ve Archer’a baktı. Onların da gözleri kendisininki gibi aynı ışıkla parlıyordu. Yaşları göz önüne alınırsa epey zıt görünüyordu. Böyle parıltılı bir bakışı herhalde en son 10 yaşında Simya Atölyesi’ne öğrenci olarak girerken göstermişti.


Retnin sonunda, tüm yaşamını adayacağı hedefi bulduğunu hissediyordu.


Bu, bu güneş gibi herkesin dikkatini çekmekti.


Sadece kimya bu hedefe ulaşmasına yardım edebilirdi!


Ama ne yazık ki yaşı neredeyse 50 idi. Bu sahneyi 20 yıl önce görmüş olsaydı, daha saf ısı ve ışık olan kimyanın gücünü kaba kar tozlarının yanmasından çıkan alevler ve dumanlara tercih etmiş olsaydı ne güzel olurdu.


Neyse ki sonunda bunu öğrenmişti.


Yanındaki şaşkın astrologlara bakan Retnin elinde olmadan gülümsedi.


O andan itibaren tek bir bilimin ismi kaydedilecekken diğeri tamamen unutulacaktı.


Kimyanın büyüklüğünü övmelerini sağlamak için herkesin patlamaların gücünü görmesini istiyordu!


İçindeki daha fazla deney yapma dürtüsünü bastıramıyordu. “Temel Kimya’da” patlayıcı için bir sürü deney planı vardı aklında…


“Biz ne bekliyoruz?”


“Kyle Sichi'ye bir laboratuvar için başvuralım hadi…”


“Ben de öyle düşünüyorum.”


Üç simyacı aynı anda fikirlerini ve önerilerini dile getirmişti.


Retnin havada asılı duran duman duvarına son bir kez baktı ve sonra da hızla laboratuvara doğru yürüdü.


...


“Neden Neverwinter'da kalmanı istediğimi şimdi anlıyor musun?” diyen Edith, Cole'un başını okşadı.


Cole ise uzun süre sessiz kaldıktan sonra boğuk bir sesle sordu: “Bunun için mi?”


Patlamanın müthiş gücünden gerçekten korktuğu çok belliydi. Yüzü hala solgundu ve bir eliyle de kardeşinin kolunu tutuyordu.


“Hiç kimse Roland Wimbledon'a karşı koyamaz.” diyen Edith yavaşça sözlerine devam etti: “Aristokratlar, unvanlarını ve topraklarını ellerinde tutsalar bile bu tür bir gücün yanında hiçbir şey ifade etmiyorlar. İstediği krallığı istediği yollarla kurabilir o… Soyluluk kavramının ortadan kalkmasını istediği anda bütün o aristokratlar seve seve topraklarını ve unvanlarını teslim etmek zorundalar. Ancak çoğu insanın hala farkına varmamış olması üzücü…”


Kuzey Bölgesi’nin İncisi bunu bir üzüntü olarak görse de kendisi hiçbir şekilde üzgün görünmüyordu. Aksine bir sevinç ifadesi vardı suratında…


Cole Kant somurtmuştu: “Biz de aristokratız.”


“Ama artık aristokratik bir unvanımız yok.” diyen Edith, küçük erkek kardeşini surların kenarına doğru götürdü. İnsanlar yavaş yavaş surları terk ettiği için Cole uzaktaki kararmış zemini daha açık seçik görebiliyordu, sanki bir dev zemini şiddetli bir şekilde birkaç defa yumruklamıştı. Edith şöyle devam etti: “Aristokratlar, ayaklarının altındaki toprak parçaları için değil, zenginlikleri ve güçleri için saygı görüyorlar. Bu da soyluluğun gerçekten yok olmayacağı anlamına geliyor. Tıpkı bu ovada olduğu gibi… Yüzeyi kırık ya da temiz, karla kaplı ya da çimenle kaplı olabilir. Doğası ne olursa olsun değişmez ama… Neverwinter yeni çağın başlangıç ​​noktası. Eğer bu çağda bir aristokrat olmak istiyorsan kendini Majesteleri'nin koyduğu yeni kurallara uydurman gerekiyor.”


Cole bir an için ablasının anlattığını hem anlıyormuş hem de anlamıyormuş gibi hissetti. Ama yine de yıllar boyunca onun söylediği şeylere verdiği tepkinin aynısını vererek başını salladı: “Tamam. Burada kalacağım ve daha fazla Kuzey Bölgesi’ne geri dönüp dönmemeyi tartışmayacağım.”


“Aynen öyle… Yeni kuralları ve yeni güçleri keşfetmenin, değişmeyen arazileri yönetmekten çok daha ilginç olduğunu düşünmüyor musun?”


Cole başını kaldırıp ablasının güzel görüntüsüne baktı.


Uzun saçları ipek gibi uçuyordu kuzeyden esen rüzgârlar karşısında… Uzun kirpikleri yukarı doğru bükülmüştü. Zarif burnu ve dudaklarıyla eşsiz bir güzelliğe sahipti.


Cole’u şaşırtan tek şey, Edith'in yüzündeki kızarıklıktı. Bu kızarıklık kadınlar heyecanlandıklarında olurdu genelde…


“Ablam o göğe çıkan duman duvarıyla mı ilgileniyor acaba bu kadar?” diye düşünen Cole şüpheliydi.


Gözlerini başka yöne çevirdi. Bu şüphesini kalbinin derinliklerine saklayacaktı.


...

İyi, güzel bölümdü. Ortalığı patlattık falan ama… Cole neden şüphelendi sizce? Edith’in yüzünün kızarmış olmasının nedeni ne olabilir? Biz bir anlam veremedik çünkü… Belki ilerleyen bölümlerde ortaya çıkar. Siz neler düşünüyorsunuz, yorumlara yazar mısınız? Okumaya devam!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44305 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr