Bölüm 721: Top Tatbikatı

avatar
1581 37

Release That Witch - Bölüm 721: Top Tatbikatı




Çevirmen: Lodos

Ferlin Eltek, geçit töreni yapan Birinci Ordu askerlerinin sırayla surlara tırmandığını görünce epey şaşırmıştı.


Batı Bölgesi'nin yıldız şövalyesi olarak tanınıyordu kendisi ve doğal olarak şövalyelerin eğitimine aşinaydı. İnsanların bir grup halinde yürürken düzeni korumalarının ne kadar zor olduğunu biliyordu. Şövalyeler veya paralı askerlerde durum buydu; bir Lord'un yetkisi altındayken bir sırada en fazla beş kişi olurdu. Hem yatay sıra çok uzun olmazdı hem de izleyenlerin gözlerine herhangi yanlış bir hareket gösterilmemiş olurdu.


Ve genel olarak düzeni sağlamanın zorluğu da asker sayısı ile orantılı şekilde artardı. Ancak bu grupta, her bir sütun ve sırada 10'dan fazla asker vardı. Yani sayı rahatlıkla 100’ün üzerindeydi. Hepsi, göğüslerinde çapraz olarak parlak kurdeleler takılmış aynı renkte üniformalar giymişti. Bu da onları hareketli bir kare gibi gösteriyordu. .


Bu görsel etki Ferlin'e kendisini çok iyi hissettirmişti. Diziliş korunduğu sürece böyle büyük bir grubu yönlendirmenin nasıl bir şey olabileceğini düşünüyordu.


Etrafındaki kalabalığın coşkulu tepkisinden de anlaşılabiliyordu zaten bu…


“Üçüncü sıraya bakın… İşte benim oğlum!”


“Çok iyi bir düzen içinde yürüyorlar!”


“Hepsi tek bir kişi sanki!”


“Bunların karşısına savaş alanında çıkan ordu, sırf görünüşlerinden dolayı bile akıllarını yitirir!”


“Bence sırf Majesteleri’nin adını duymaları kaçmalarına yeter!”


“Bu şarkının adı ne?”


“Bilmiyorum ama… Kendimi güç dolu hissediyorum!”


“Bayan Yankı’nın büyülü gücünün etkisi bu işte!”


“May'in buna şahit olamaması üzücü…” diyerek söze girdi Günışığı’nın kolunu tutan Irene: “Burada olup bunları görüyor olsaydı kesinlikle oyunlardaki heyecan verici sahneleri baştan üretebilirdi.”


“O hamile. Bir zahmet seninle birlikte bu soğuk rüzgârda surların üzerinde duramasın.” diyen Ferlin,  gülümseyerek başını salladı: “Merak etme… Kesinlikle böyle bir şans daha yakalayacaksın. Eminim gelecekte bunun gibi daha fazla etkinlik olacaktır.”


Hem şövalyelerin gözden geçirilmesi hem de top tatbikatları, Lord’un gücünü gösterme aracıydı. Neverwinter'da biriken mevcut güç herkesin hayal gücünün ötesindeydi. Majesteleri’nin rahatlıkla daha da fazla bölgeyi fethedebileceğinden en ufak bir şüphe dahi yoktu. Böyle bir ordu ile zamanı geldiğinde dört krallığın dördünü de eline alması çok şaşırtıcı olmazdı. Bunun gibi denemeler de insanları inançlı tutmak için kesinlikle gerekliydi.


“Canım… Bu takıma katılmak ister misin?” diye aniden sordu Irene.


“Ne?” diyen Günışığı biraz şok olmuştu.


“Hissedebiliyorum.” dedi Irene ona gülümseyerek: “Kalp atışların hızlandı.”


“O…” diyen Ferlin verdiği nefesin beyaz buharlara dönüşmesini izledi. Babası zamanında o kelimeleri söylememiş olsa bile hayatı boyunca bir öğretmen olamayacağını anlamıştı.


Sör Eltek haklıydı. Eğer Ferlin kitaplardan gerçekten hoşlansaydı en başta bir şövalye olmaya karar vermez ve ünlü Günışığı lakabını kazanmak için elinden geleni yapmazdı.


Ordu onun için en iyi yerdi.


Birinci Ordu'ya katılmak, Majesteleri’nin kılıcı olmak istiyordu. Kral için savaşmak ve krallığın topraklarını benzeri görülmemiş bir ölçekte genişletmekte önemli bir rol oynamak istiyordu.


Her ne kadar Majesteleri teslim olmuş bir şövalye olan kendisinin bir daha silah alma şansının olmayacağını söylese de babasına göre Birinci Ordu'ya katılmanın başka yolları da vardı.


Majesteleri’nin Danışma Ekibi’nin ne durumda olduklarını merak etti o an…


Gelecekteki kendisine bakıyormuş gibi topçuların atış pozisyonlarına girmesini izledi.


...


Müzik durmuştu.


Bu ateş etmeye hazır olunduğunun göstergesi idi.


Vaner nişan alma emri verdi.


Surların genişletilmiş kısmına yerleştirilen altı Uzun Şarkı topu, namlularını 300 metre ötedeki kafesleri gösterecek şekilde çevirmişti. Bu, mermilerin yere hiç değmeden direkt hedefe uçabilecekleri bir mesafe idi.


“Tanrım… Şu önümdeki çok çirkin…” diye ıslık çaldı Nelson. Kendi sorumlu olduğu havan takımının hedefinde büyük bir kurt-ayı melezi vardı. Canavar muhtemelen bir önsezi hissetmişti ki prangalardan kurtulmak için mücadele etmeye başlamıştı. Devasa vücudu parmaklıklara sert bir şekilde çarpıyor ve kafesin sürekli sallanmasına neden oluyordu.


“Ciddi ol.” diye uyaran Vaner kaşlarını çatmıştı: “Bu normal antrenman değil, herkes bizi izliyor.”


“Ben biraz gerginim.” dedi Kedi Pençesi. Sesi biraz katı geliyordu: “Bu kadar çok insan tarafından izlenmek işemek istememe neden oluyor…”


Yanındaki birçok arkadaşı da aynı şekilde hissediyordu.


“Evet… Daha önce Dük’ün şövalyeleriyle karşı karşıya geldiğimizde daha rahattım.”


“Eğer ıskalarsan tüm vatandaşlar gülecek çünkü burada…”


“Sadece önceki antrenmanlarda yaptığınızın aynısını yapın. Daha fazla saçmalık yok.” diyen Vaner, Kedi Pençesi’ne bir bakış attı: “Asıl mermi ile başsız mermi arasında hata yapmamaya dikkat edin! Eğer bir şey yanlış giderse sizi bekleyen cezalar olacak! Şimdi doldurun!”


Yükleme sürecine girdikten sonra herkes bir anda bir işle uğraşmaya başlamıştı. Şu anda ne hissediyorlarsa hissetsinler geçirdikleri uzun eğitim sürecinde bu işleme öylesine alışmışlardı ki; artık gözleri kapalı olsa bile yapabilirlerdi.


Altı topun altısı da tamamen hazır olduktan sonra Demir Balta’nın geri sayım sesi surların üzerinde çınlamaya başlamıştı: “On, dokuz, sekiz…”


Aynı anda herkes suspus olmuştu. Hepsi namluların alev ve yıldırım saçmasını bekliyordu.


Ancak Vaner kendi içinde beklenmedik bir şekilde sakindi. Kafeslerde çılgınca kükreyen şeytani canavarlara bakarken aklı dört sene öncesine gitmişti. Küçük kardeşinin, kollarında açlık ve soğuktan can verdiği günler gelmişti aklına… Sonrasında bir yumurta yiyebilmek için gece gündüz yaptığı antrenmanları hatırladı. En sonda da surların üstünde mızrakla şeytani canavarlara karşı savaştığı zamanları…


Son yıllarda meydana gelen değişiklikler capcanlı şekilde gözlerinin önündeydi.


“Beş, dört, üç…”


Sınır Kasabası'nın eski halinde sadece sıradan bir madenciydi Vaner… Majesteleri ona: “Sana inanıyorum, böyle devam et.” diyene kadar orduda kalmayı bile düşünmemişti. Ama ne olursa olsun işlerin bugünkü haline gelmesini asla beklemiyordu.


Vaner gizlice başını çevirdi ve uzaktaki gri saçlı adama, kendisini sakin tutmasını sağlayan o adama baktı. Roland Wimbledon’a… Majesteleri arkasında olduğu sürece önünde ne tür bir düşman durursa dursun asla geri çekilmeyecekti Vaner…


“İki, bir! Ateş!”


“Ateş!” diye haykıran Vaner aniden kolunu salladı.


Aynı anda altı Uzun Şarkı topu, surlardaki karları beyaz dumanlara dönüştürecek şekilde uzun alevler ve yeşil dumanlar saçmış, büyük bir kükreme ile patlamıştı. Göz açıp kapayıncaya dek mermiler 300 metrelik mesafeyi aşmıştı bile… İnsanlar sağır edici patlamayı duyduklarında mermiler tam olarak şeytani canavarların önüne düşmüştü.


Sıkıştırılmış fünyeler savaş başlığındaki çift bazlı barutu tetikleyerek, bir anda patlamış ve tahta kafesleri parçalamıştı. Canavarların sağlam görünümlü vücutları bu mermiler karşısında kâğıt parçaları gibi kalmıştı. Sıcak ve kana bulanmış ahşap kafes parçaları direkt gökyüzüne fırlarken canavarların iç organları ise dört bir yana dağılıyordu.


Kalabalık birdenbire çılgınca bir tezahürata başlamıştı.


...

Acaba Ferlin bir şekilde Birinci Ordu’da yer bulabilir mi kendisine? Çünkü cidden kafaya koymuş gibi görünüyor. Siz ne dersiniz bu konuda?

Sonunda top tatbikatı fiili olarak başladı. Hadi bakalım neler olacak, çok merak ediyoruz.

Vaner’in hissettikleri bir nebze duygulandırmadı değil… Ama en sonunda ne olursa olsun Roland’ı koruyacak olması da kesinlikle çok güçlü bir karar… Okumaya devam!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr