Bölüm 718: Kendi İnancına Sadakat

avatar
1517 39

Release That Witch - Bölüm 718: Kendi İnancına Sadakat




Çevirmen: Lodos

“İlk puanı ben aldım!”


Andrea incelikle uzun saçlarını kaldırdı ve karları silkeledi. Sonra da Ashes’e döndü: “Şimdi sıra sende, taşıma işi için yani…”


“Bir saniye… Neden ben?” diye soran Ashes, Andrea’ya baktı.


"Çünkü güçlüsün.” dedi açıkça Andrea: “Bu bir takım yarışması ve doğal olarak birlikte çalışmamız gerekecek. Uyku Adası’nı temsil ettiğimizi unutma. Eğer maçı kaybetmemizin sebebi senin canavarları taşımada yavaş hareket etmen olursa seni Prenses Tilly’ye söylerim.”


“Ezici bir zafer işte! Bülbül… Keşke görseydin bunu…” diye düşünen Andrea, büyük bir gururla Ashes’e bakıyordu. Halinden epey memnundu. Ashes ise aksine bir hayli hoşnutsuz idi. Ancak eğilip bilincini kaybetmiş şeytani yaban domuzunu taşımaktan başka yapacak bir şeyi yoktu.


Sonuçta Andrea bu kadar ağır bir şeyi taşıyamazdı.


“Burada kal ve bir yere kıpırdama… Hemen döneceğim.” diyen olağanüstü, şeytani yaban domuzunun sağlam kafasını omzuna attı.


“Tamam tamam… Acele et.” dedi Andrea.


Ashes gittikten sonra Andrea ormana baktı ve sordu: “Yaprak… Lütfen bana bir sonraki şeytani canavarın nerede olduğunu söyleyebilir misin?”


“Yaklaşık 450 metre sağında… Bir kar kurdu…” Bu sözlerden sonra yakındaki bir ağacın dalları sallanmıştı: “Ama… Ashes’ı beklemeyecek misin?”


“Elbette hayır. O çok yavaş olur.” diyen Andrea bir an düşündükten sonra söze girdi: “Yani yaklaşık 900 adım yapıyor 450 metre… Ben gidiyorum. Lütfen Ashes’a yeni konumumu söyleyebilir misin?”


Yaprak bir an sessiz kaldıktan sonra cevap verdi: “Anladım.”


“Endişelenme… Sadece aptal bir kurt… Sen etrafımda olursan bana dokunamaz.”


En son karşılaştığı devasa şeytani melez bile yeni yetenekleri önünde bir savunma yapamamıştı. Orijinal büyülü oklar inanılmaz derecede güçlü olsa da sadece 10 adımlık bir menzile sahipti. Ama artık yeterince gücü olduğu sürece 100 metreden fazla mesafeye atış yapabiliyordu. Tam isabet vurmasına yarayan bir türev becerisi de vardı. Yani şeytani canavarın iki çift kanadı olsa da saldırısından kaçamazdı.


Bu sefer kazanacağından emindi!


*******************


“Üzgünüm. Sizi böylesi önemsiz bir şeye katacağını düşünmemiştim.” diyen Phyllis, önünde yürüyen Agatha’ya bakıyordu: “Rastgele, öylesine kabul etmiş bulundum yani…”


Phyllis teklifi ilk duyduğunda zaten damak zevkini kaybettiğini ve Karmaşa İçecekleri’nin de ona güzel gelmediğini düşünerek bu konuda fazla düşünmemişti. Bu teklifi kabul etmesini sağlayan şey basit bir meraktı. Ne olursa olsun boşta kalmaktan daha iyiydi ve Cadı Birliği’nin savaş yeteneklerini gözlemleme fırsatı da olacaktı. Bu av oyununun aslında bir yarışma olmasını ve takım arkadaşının da bir zamanlar Taquila’nın en genç kıdemli cadısı olan Agatha olmasını beklemiyordu.


Agatha omuz silkti: “Önemli değil. Bu, laboratuvarda kapalı kalmaktan ve büyülü taşları araştırmaktan çok daha iyi. Dışarı çıkıp biraz egzersiz yapmak güzel… Eğer zaten vaktim olmasaydı Majesteleri’ne söz vermezdim başta…”


"Öyle mi? O halde… Yakalayalım birkaç şeytani canavar öylesine…”


“Nasıl yapabiliriz onu? Bu bir yarışma…”


“Ama kral, arkadaşlığın rekabetten önce geldiğini söyledi. Diğerleri de kabul etti.”


“Gerçek anlamda olduğunu sanmıyorum. Ne düşündüklerini yüz ifadelerinden anlayabilirsin. Ödül Karmaşa İçecekleri olmasa bile Şimşek ve Andrea yine de kaybetmek istemeyeceklerdir.” diyen Agatha bir an duraksadıktan sonra devam etti: “Bu sadece normal bir maçsa önemli değil… Ama biz şu anda Taquila’yı temsil eden bir takımız, değil mi?”


“Evet…” diyen Phyllis birden Andrea'nın savaş ruhuyla dolu olduğunu hissettiğini hatırladı.


“Yani madem bu bir rekabet… O halde kazanmamız gerekir.” diyen Agatha durmuştu. Elinde bazı buz kristalleri şekilleniyordu.


Aynı anda Yaprak’ın sesi de geldi: “Kurt-kartal şeytani melezi 200 metre arkanızda ve hızla yaklaşıyor!”


Phyllis iki adım çekildi ve arkasındaki bembeyaz ormana baktı. Karların arasında ince beyaz kürklü bir canavar belirmişti. Kanatları yerde kayıyor gibi süzülüyordu. Neredeyse hiç ses çıkarmıyordu. Phyllis’in arkadan yaklaşmasını fark etmemesine şaşmamalıydı.


Agatha'nın yakınlarındaki sıcaklık düştüğünde, kar aniden sert buz haline gelmişti. Düşman yaklaşırken, dengesini kaybetmesi için elindeki keskin buz kristallerini fırlattı ve ardından da melez canavar pürüzsüz buz üzerinde sendeledi.


Yaşlı Cadı olduğu yerde sabitti. Zahmetsizce canavarın yanına süzüldü, kürkünden kavradı ve anında onu yarım bir buz heykele dönüştürdü.


Phyllis, Agatha'nın bu akıcı, engelsiz dövüş tarzına hayran kalmış ve onun neden Taquila'nın bir parçası olduğunu anlayabilmişti. Her ne kadar Keşif Topluluğu'nun bir üyesi olarak gerçek bir savaşa katılmamış olsa da savaş eğitimi üzerinde çok emek harcadığı belli oluyordu.  Özellikle, hem hızını hem de yeteneğini birleştirmiş bu haliyle ilk saldırıyı başlatmak için avantajlı bir konumdaydı. Onunla buzda savaşan düşmanı ise kesinlikle onun kontrolü altına girecekti.


“Onu bulmayı nasıl başardınız?” diye merakla sordu Phyllis.


“Ayaklarımın dibine; düşman kara adım attığında tespit etmeme yardımcı olacak ince bir buz parçası çağırdım.”


“Anlıyorum...” diyen Phyllis sarkan kafası dışında vücudu buz kristalleriyle kaplı olan melez canavara baktı: "Şimdi onu surlara mı sürükleyeyim?"


“Burada bırak sadece... O kadar çabuk donarak ölmez. Bu yüzden birkaç tane daha yakalayana kadar bekleyebiliriz." diyen Agatha elini salladı: "Bir sonraki şeytani canavarı bir an önce bulmalıyız.”


Phyllis, Agatha'nın ciddi olduğunu fark etti. Zamanının en genç kıdemli cadısı gerçekten yarışmayı kazanmak istiyordu.


“Bunu Taquila'yı temsil ettiği için mi yapıyor? Öyleyse gelecekteki müzakerelerde sadakati Neverwinter'a mı yoksa Taquila'dan kurtulan cadılara mı olacak?” diye düşündü Phyllis. Aklına gelen bu soru onu tedirgin etmişti.


Birkaç adım attıktan sonra elinde olmadan: “Leydi Agatha...” diye seslendi.


“Bana böyle hitap etme. Sadece Agatha de…” diyen Buz Cadısı başını çevirdi: “Taquila cadılarının artık yetenek açısından sıralanmadığını, herkesin eşit olduğunu söylememiş miydin?”


“Evet... Leydi Eleanor kendini feda ettiğinden ve giderek daha az yoldaş hayatta kaldığından beri zaman içinde böyle bir karar aldık. Ne Kutsal Birlik'teki yüksek rütbeliler ne de orijinal cadılar rütbeye göre ayrılmamalı... Her cadının eşit derecede önemli olduğunu söylemiştik.”


“Ve ben de bu konuda bir istisna değilim.” diyen Agatha başını salladı: “Cadı Birliği'ndekiler birbirlerini kız kardeşleri olarak görüyorlar ve ben de bazen yeni çağın mirasçılarının onlar olacağını düşünüyorum.”


“Anlıyorum.” diyen Phyllis bir an tereddüt ettikten sonra söze girdi: “O halde... Sana sorabilir miyim? Taquila cadıları ve Neverwinter hakkında tam olarak ne düşünüyorsun?”


“Sanırım hangi tarafa sadık olduğumu öğrenmek istiyorsun?” diyen Agatha, hala buzlu yolun üzerinde duruyordu. 


Bu sorudan dolayı Phyllis, gözlerini kaçırmadı Agatha'dan... Çünkü çok önemliydi bu soru onlar için...


“Ben kendi inancıma sadığım.” diye yanıtladı Agatha.


“İnanç mı?”


“Aynen öyle. Umarım siz de Gökhisar'ın Batı Bölgesi'ne taşınabilir ve Roland Wimbledon liderliğinde şeytanlara karşı yapılacak savaşta Neverwinter ile el ele verebilirsiniz."


...

Fena bölüm değildi. Hatta epey doyurucu bir bölümdü diyebiliriz. Hem önceki bölümün devamı niteliğinde bir savaş sahnesi gördük hem de Agatha ile Phyllis'in konuşmasına tanık olduk.

Bizce de Taquila'dan kalan cadılar Batı Bölgesi'ne gelmeliler ve Roland ile beraber hareket etmeliler. Yani uzaktan uzağa pek yürümez gibi geliyor. Bir de ufukta böylesine önemli bir savaş varken... Siz neler düşünüyorsunuz, yorumlarınızı bekliyoruz.

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!


 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr