Bölüm 682: Asla Yalnız Olmayan Bir Yol

avatar
1758 45

Release That Witch - Bölüm 682: Asla Yalnız Olmayan Bir Yol




Çevirmen: Lodos

Camilla Dary ayrıldıktan sonra Ashes çalışma odasından çıktı.


Kilimin üstünde dizlerinin üzerine oturarak ellerini Tilly'ye uzattı: “Buraya gel."


“Ben iyiyim...”


“İyiymiş gibi davranma. Başka insanlar yok etrafta…” diye sözünü kesti Ashes.


Tilly bir süre dudaklarını büktükten sonra sonunda hareket etti. Sırtını Ashes’a çevirerek onun göğsüne doğru yaslandı.


Ashes’ın; kıyafetlerinden dahi duyulan ve ritmik davul vuruşları gibi atan kalbinin sesini duyan Tilly iyice rahatlamış ve sakinleşmişti.


“Teşekkür ederim.” dedi yavaşça.


“Kendini çok zorlama. Yanlış bir karar versek bile en kötü senaryo Uyku Adası’na geri dönmemiz olur.” diyen Ashes nazikçe gülümsedi: “Eğer gidersen eminim Cadı Birliği’ndeki tüm cadılar sana destek çıkacağı için Roland Wimbledon seni durdurmayacaktır.” Bir an duraksadıktan sonra devam etti: “Hem o kadar kesin konuşmana da gerek yok. Bu sayede o kadar büyük bir baskıya maruz kalmazsın.”


Prenses Tilly başını salladı: “Diğer cadıları bana güvenmeye ikna etmeden önce benim kendim ikna olmam lazım. Ben kendi içimde tereddütlü olursam o karar hiçbir yere gitmez.”


Her ne kadar Tilly bu karardan çok emin görünse de hala biraz endişeliydi. Roland hakkında endişelenmiyordu. Aslında Roland göç eden cadıları yönetenlerin Uyku Büyücüleri olmasında bir sorun olmadığını söyleyince tutumunu belli etmişti. Tilly sadece iki şey hakkında endişeliydi. Yaklaşık iki yıl boyunca özel bir hayat yaşamış olan bu 300 cadı Neverwinter’a uyum sağlayabilecek miydi? Tanrı İradesi Savaşı geldiğinde sıradan insanların cadılar hakkındaki görüşü değişecek miydi?


Bunlar Tilly'nin düşünmesi gereken bilinmeyen riskler ve problemlerdi. Diğer cadıların gözünde çok kendinden emin ve cesur görünüyordu ama sadece birkaç cadı onun endişelerini anlayabiliyordu. En nihayetinde şu andan itibaren sadece kendisi için değil, 300'den fazla cadı için sorumluluk almak zorundaydı. Uyku Adası’ndaki tüm cadıların Kilise yenildikten sonra daha rahat hissettikleri söylenebilirdi. Onun ise sorumlulukları artmıştı.


“Sadece düşündüğün şeyi yap.” diyen Ashes ona sarıldı: “Göç, önümüzdeki ayın Şeytan Ayları’nın sonuna kadar başlamayacak. Hala endişeleniyorsan kalan ayları kapsamlı bir soruşturma yürüterek geçirebilirsin.”


“Güzellik yelken açmaya hazır mı?”


“Her zaman…”


“Ders kitaplarını ve alıştırma kitabını unutma. Yolda yeni bilgiler öğrenebilirsin bu sayede…”


“Ee… Eğer kamarada kitap okursam deniz tutuyor beni…”


“Beni korumak istiyorsan bundan daha güçlü olmalısın. Örneğin efsanevi bir aşkın olmaya uğraşabilirsin. Çalışmadan nasıl daha güçlü olabilirsin?”


Ashes tedirgin şekilde mırıldandı: “Tamam, tamam… Anladım.”


“Merak etme. Eğer anlayamadığın bir şey olursa istediğin zaman bana sorabilirsin. Gemide yapacak bir şeyim olmadığını bilmelisin.”


“Evet, evet, evet… Nasıl istersen Majesteleri...”


“Neyse ki artık yalnız değilim.” diye düşündü Tilly: “Sonrasında onlara ne olursa olsun birisi bana hep eşlik edecektir.”


“Evet.” diye cevap verdikten sonra da gözlerini kapattı ve sırtındaki sıcaklığı hissetti. Ağır sorumluluklarının büyük ölçüde azaldığını hissediyordu.


Rüzgâr hala pencerelerin dışında uluyorken içerisi tıpkı ilkbaharda olduğu gibi sıcaktı.


***************


Ortak bir Ticaret Odası kurmak karmaşık bir meseleydi. Her antlaşma için tekrarlanan değişiklikler yapmaları gerekiyordu. Roland bu işi Barov ve Edith'e bıraktı ve sonra dikkatini kış operasyon planına çevirdi.


Kuşkusuz bu yılın Şeytan Ayları geçen yıla göre çok daha geç geliyordu. Bugün sonbaharın son günüydü. Ancak pencerelerin dışında gri gökyüzü dışında hiçbir kar belirtisi yoktu.


Bu Neverwinter için iyi bir haberdi. Şeytan Ayları ne kadar geç olursa inşaat ekibi de o kadar fazla konut inşa edebilirdi.


Belediye Binası'nın raporlarına göre Batı Bölgesi bu yıl tüm malzemeler açısından, özellikle de tahıl, geçmiş yıllara göre çok daha zengindi. Uzun Şarkı Bölgesi, geçmiş yılların ortalama miktarından on kat daha fazla tahıl üretmişti. Neyse ki Petrov zamanında tahıl depoları inşa ettirmişti. Ama ona rağmen saklayacak yerleri olmadığı için tahılın yarısını Sınır Bölgesi’ne yollamışlardı.


Yeterli tahıl varken bir şey yapmak için daha güvenli hissediyordu Roland kendisini…


Ayrıca yeterli mühimmat da vardı. Anna yeni nesil takım tezgâhı ve işleme makinelerini geliştirdikten sonra ilk önce mermileri işlemek ve yüklemek için kullanılmışlardı. Bu nedenle verimlilik çok artmıştı. Aynı zamanda Kilise ile yapılan savaştan sonra da yaşanan mermi kıtlığı tamamen çözülmüştü. Hatta daha fazlası bile vardı.


Yeterli tahıl ve silaha sahip olması nedeniyle elinde olmadan aklı başka planlara gidiyordu.


Birinci Ordu’nun şeytani canavarları engellemek ve Neverwinter'ı korumak gibi öncelikleri vardı evet… Ancak tek bir şehirde binlerce asker bulundurmak biraz israf gibi görünüyordu. Ne de olsa şeytani canavarların çoğu Hermes’teki büyük boşluğa saldırırken yalnızca küçük bir kısmı Puslu Orman’ın yanından saldıracaktı. Ayriyeten Birinci Ordu’nun ateş gücü kapasitesi de geçen seneye göre 10 kat artmıştı. Yani sıradan şeytani canavarların çoğu surlara bile yaklaşamayacaktı.


Başka planlar yapmak istemesinin nedeni tüm kıta boyunca şeytani canavarlar da dâhil kimsenin Birinci Ordu’ya rakip olamayacak olması idi. Dük Ryan’a karşı savaşırken güçlerini sonuna kadar kullanması gerekmişti. Ama şimdi 500 gönder asker göndermesi halinde karşısına çıkmaya cesaret edebilecek tüm şövalyeleri yenerdi.


Bu nedenle ordunun bir kısmı surları savunurken ikinci bir birlik daha yollayarak başka bir savaş daha başlatabilirdi. Acaba bir sonraki senede yapılacak seferlerin yükünü şimdiden azaltmanın bir yolu mümkün müydü?


Roland bunu zor bir soru olarak görmüyordu. Daha önce olduğu gibi Şeytan Ayları geldiğinde aşırı şiddetli kar yağışı tüm Batı Bölgesi’ni tamamen kapatıyordu. Ancak Neverwinter şu anda düzinelerce çimento taşıyıcısına sahipti. Kara taşımacılığı bir problem değildi. Ayrıca Birinci Ordu, askerleri ve malzemeleri hedefine taşımak için Kızıl Su Nehri’ni de kullanabilirdi.


İyi bir plan yaptığı sürece Neverwinter aynı anda iki savaş kazanabilirdi. İçinden: “Kulağa monopoli oynamak gibi geliyor.” dedi.


Hill'in mektubunu aldıktan sonra Roland, Kuzey Bölgesi’ne savaşa hazır olmalarını emretmişti. Bu bir blöf değildi. Şafak Kralı Appen Moya, Roland’ın uyarılarını gerçekten ihmal ederse ve elçisinin heyetini tutuklarsa Roland planlarını değiştirecek ve Appen’i onları serbest bırakması için zorlayacaktı. Ama bunun için sınır ötesi bir lojistik destek gerekiyordu. Eğer daha az asker olsaydı savaşmaya devam edemezlerdi. Ayrıca Kilise tarafından korunan Hermes Platosu da her an parçalanabilirdi. Yani şu dönem komşu ülkeye savaş açmak için pek uygun bir zaman değildi.


Ama neyse ki elçi heyet sağ salim gelmişti. Bu yüzden Batı Bölgesi’ne daha yakın bir yeri hedefleyebilirdi Roland.


O sırada ofisin kapısı açılarak içeri Demir Balta girmişti: “Majesteleri… Beni mi görmek istediniz?”


“Memleketine kışın geri dönmek ister misin? Eğer şu an gidersen orası da çok sıcak olmayacaktır.” diyen Roland, Gökhisar’ın kabaca çizilmiş bir haritasını masaya yaydı ve güneydeki şişkin köşeyi işaret etti. Sonra da gülümseyerek sordu: “Hem sen hem de Yankı çöl bölgesinden geliyordunuz, değil mi?”


Bu kış Aşırıgüney Bölgesi’ni, Mojin Klanı’nın yaşam alanını fethetmek istiyordu Roland.


...

Tilly’nin karın ağrısını tam anlayamadık ama… Bakalım belki ileride iyice açıklanır.

Bu arada hazırlanın dostlar! Aşırıgüney’i fethetmeye gidiyoruz!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere! 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr