Bölüm 655: Kireçtaşı Mağarası’nın Derinlerinde

avatar
1881 34

Release That Witch - Bölüm 655: Kireçtaşı Mağarası’nın Derinlerinde




Çevirmen: Lodos

Elinde Aydınlatma Taşı’nı tutan Banach Lothar, Kara Para’nın derinliklerine doğru adım adım yürüyordu.


O kadar dik bir rampaydı ki hizmetçilerinin yardımıyla bile tökezliyordu.


“Nihayet yaşlandım.” diye düşündü. Kalbinde ani bir üzüntü belirmişti. 20 yaşından beri aile işini devralmıştı, çok zengin ve güçlü, devasa bir Ticaret Odası kurmuştu. O senelerde yaşadığı heyecanlar ve zorluklar tarif bile edilemezdi. Şövalyeliği sadece bir unvan olarak almış olsa da kendi itibarı ve statüsü de Şafak Krallığı’ndaki üç büyük aileden aşağıda değildi.


Ancak bu, onun büyük başarısının gelecek nesillere aktarılabileceği anlamına da gelmiyordu. Aslında Ticaret Odası'nın ölçeği genişlemeye devam ettikçe vakıf daha da tehlikeye giriyordu. O günlerde Ticaret Odası’nın gücünü pekiştirmek için birçok büyük işadamı hatta üst seviye soylular bile odaya katılmak için davet edilmişti. Kendisi hayattayken güvenilir destekçiler ve kıymetli araçlar olabilirlerdi. Ama ya ölünce? Oldukları pozisyonda kalmaya devam edecekler miydi?


Bu soruyu cevaplamaya gerek bile yoktu.


Banach'ın beş oğlu ve bir kızı vardı. Aralarından en seçkin olanı dördüncü oğlu Victor Lothar idi. Yaşı daha 21 olsa da olağanüstü iş yetenekleri göstermişti şimdiden… Ancak bu yaşta o kurnaz ortakları bastıramazdı. Ticaret Odası, Lotharlar’ın özel mülkü değildi. Bu nedenle Banach, Victor’a zorla kendi makamını verire güçlü geri dönüşlerle karşılaşmaktan korkuyordu.


O zamana kadar Ticaret Odası parçalara ayrılırdı. Daha kötüsü çocukları da hayatlarını kaybedebilirdi.


Peki ya hayatı boyunca didinerek ortaya çıkardığı Ticaret Odası’nı terk ederse? Banach bunu yapmak da istemiyordu.


Bunları düşünüyorken aniden kaymıştı.


“Efendim, adımlarınıza dikkat edin!” diyen etrafındaki hizmetçiler onu hemen kolundan tuttu.


Banach birkaç adım daha tökezledikten sonra dengesini sağladı. Vücudunun gençliğindeki gücünü kaybettiği aşikârdı.


Zaten 69 yaşındaydı. Böylesi dik bir rampayı kaç kez çıkmayı deneyebilirdi ki? Acele etmesi gerekiyordu.


Kâhinin verdiği sözü düşündükten sonra kalbinde tekrardan bir umut alevi yanmıştı.


Bir kere onlardan biri olduktan sonra görünüşte çözülemeyen bu sorunu sonsuza dek çözebilirdi.


Yavaş yavaş aşağı doğru olan rampa düzleşmeye, hava da giderek rutubetlenmeye başlamıştı. Banach alttaki akımların sıkıcı ve katı bir yıldırım gibi kayalara sürekli vurduğunu duyabiliyordu. Dürüst olmak gerekirse çok gizli gibi görünen ama hiç güvenlik hissi vermeyen bu yeri pek sevmiyordu. İçinde hep; bir gün suların tüm mağara duvarlarını yıkacağına ve tüm mağarayı yutacağına dair bir korku vardı.


Aslında epey benzer vakalar yaşanmıştı bu mağara grubunda… Birkaç tünel alttaki akımların geri akışı nedeniyle derin havuzcuklar halini almıştı ve sonunda kapatılması gerekmişti. Kara Para, mağara grubunun çok az bir kısmını kaplıyordu. Eğer Banach’ın yeterli vakti olsa burayı bir yeraltı şehrine dahi çevirebilirdi.


Rampanın dibine vardığında ışık aniden kasvetli bir hal almıştı. Aydınlatma Taşı hala parlıyordu. Ancak mağaranın büyüklüğü bir anda birkaç kat arttığı için eski etkiyi gösteremiyordu.


Alttaki akımların sesi son derece artmıştı. Bir kol ayaklarının hemen altından geçiyordu demek ki…


Derin mağarada, uzaklarda iki sarı alev parlıyordu. Onlar Kâhin tarafından onu almak için gönderilen muhafızlardı.


“Tamam. Durun ve burada bekleyin.”


Hizmetçiler endişeyle: “Ama efendim hala uzun bir yol var…” dediler.


“Sorun değil. Bu yolun son bölümünü tek başıma yürümek zorundayım.” dedi Banach yavaşça...


Hizmetçiler, Banach’ın otoritesinden dolay onu daha fazla ikna etmeye çalışmamışlardı. Aksine sadece: “Emredersiniz efendim… Lütfen adımlarınıza dikkat edin!” dediler.


Mağara deliğinden ayrılan Banach dikkatlice mağaranın merkezine doğru yürümeye başlamıştı. Kireçtaşı mağara grubunun en dibindeki ada şekilli mağara çok ilginçti. Dipsiz kanallarla çevriliydi. Ve merkezindeki kayalıklı tepe de dar bir taş köprü ile rampaya bağlanıyordu. Köprüden geçerken her yeri karanlıktaydı. Elindeki Aydınlatma taşı sadece birkaç metreye kadar aydınlatabiliyordu. Eğer köprünün sonundaki sarı ışığa göre hareket ediyor olmasaydı kendisini cehennem çukurunda yürüyor gibi hissederdi. Altındaki akıntı sesleri de kötü ruhların ve hayaletlerin sızlanması, homurdanması olurdu.


Sis yavaş yavaş yükseliyor ve çok fazla su buharı nedeniyle elindeki ışığın menzili daha da düşüyordu. Köprünün her tarafında yeşil yosunlar büyümesi çok olası olduğu için normalden daha fazla dikkat etmesi gerekiyordu Banach’ın… Köprüden düşse Kâhin bile kurtaramazdı onu…


Rutubetli ve basık havanın altında Banach Lothar nihayet merkezdeki taş adaya ulaşmayı başarmıştı.


Kahin'in muhafızları geriye doğru gelerek Banach’a seslendi: “Bizimle gelin. Efendi Kâhin uzun zamandır sizi bekliyor.”


O sırada çoktan nefes nefese kalmış olan Banach’ın şikâyet edecek zamanı yoktu. Derin bir nefes aldı ve iki muhafızı takip etmeye koyuldu.


Bu izole kayalıklı adanın tepesi yaklaşık 100 adım genişliğindeydi. Kâhin ile buluşacağı yer bu tepenin içerisindeydi. Tepenin etrafındaki taş merdivenlere adımını atmadan kireçtaşı mağarasının arkasında daha geniş bir mağara olduğunu fark etmişti. Bu mağara daha büyüktü ve kayalıklı tepeye daha yakındı. Büyülü taşın ışığı altında standart yuvarlak bir mağara olduğunu görmüştü. Kenarları sanki insanlar tarafından oyulmuşçasına pürüzsüzdü.


Eğer tahminleri doğruysa Kahin’in muhafızları Şafak Krallığı’na bu yeraltı geçitlerinden girmişti.


Banach nihayet kayalıklı tepeye girdiğinde ayakta duramayacak kadar yorgundu.


Neyse ki Kâhin onunla görüştüğü sırada nasıl göründüğünü umursamıyordu. Yumuşak bir yastık getiren muhafızlar Banach’ın 10 metrekarelik bir taş odaya oturmasını istemişlerdi. Sonrasında da alttaki akımların sesini kesmek için kalın bir perde çektiler.


“Hazır mısınız?” diye sordu muhafızlardan birisi…


“Evet. Lütfen Efendi Kâhin ile görüşmeme izin verin.” diyen Banach alnındaki teri sildi. Vücudu tükenmiş olsa da kalbi beklentiyle doluydu.


Bu sözlerle hem Banach’ın elindeki Aydınlatma Taşı hem de muhafızların ellerindeki büyülü taşlar parlamaya başlamıştı.


Sonra üç büyülü taş sırayla söndü. Taş odayı bir karanlık sarmıştı. Banach bu sahneyi ilk defa görmediği için pek şaşırmıyordu. Aksine Kahin’in gücü karşısında huzur doluyordu içi… Kısa süre sonra yerden yükselen açık mor renkli bir ışık perdesi karanlığı farklı bir manzaya dönüştürmüştü.


Aynı zamanda burası derin yeraltıydı. Ama altında kırmızı lav akıyordu. Sayısız alev kolları kaya deliklerinden fışkırarak zeminde örümcek ağına benzer bir tablo oluşturmuştu. Alevlerin üstünde Kâhin’in vücudu vardı. Sayısız, bitkiye benzer köklerle kaya duvardan sarkan devasa bir sarkoma… Derinin dış bölümü sıcak hava soluyormuş gibi ritmik olarak yükselip yükselip iniyordu.


Ne gözleri ne de ağzı vardı. Ama Banach’ın zihninde doğrudan yankı yaparak onu hem görebiliyor hem de konuşabiliyordu.


Bu, Kâhin’in gerçek görüntüsüydü.


Bir insan figürüne dönüşmesine gerek yoktu. Çünkü kendisi zaten olağanüstü idi.


Banach Lothar saygıyla başını indirdi.


...

Çok karışık bir bölümdü kesinlikle… Seriye yeni olaylar, karakterler girmesinden zaten var da… Üstüne bir de yazar bazı olayları çok kapalı ve farklı anlatıyor. Belki de İngilizceye çeviren ekipten kaynaklanıyordur bu… Umarız ileride bütün bunlar açıklığa kavuşur…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44329 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr