Bölüm 653: Beklenmedik Bir Misafir

avatar
2032 39

Release That Witch - Bölüm 653: Beklenmedik Bir Misafir




Çevirmen: Lodos

Lanet olsun!


Yorko dışarıda ne olduğundan emin değildi. Ama iyi bir şey olmadığı kesindi.


“Kara Para’nın satılan ürünlerin yasadışı olması dışında, yerel işadamları tarafından düzenlenen kendi halinde bir organizasyon olması gerekmiyor muydu?” diye düşünerek içinden Otto’ya 10000 küfür savurdu: “Fiyat yanlış olmuş işte… Şimdi de benim için geliyorlar. Böyle olacağını bilsem hiç anlaşır mıydım onunla…”


Etrafına bakan Yorko kendisini savunmak için bir şeyler arasa da köleye işkence etmek için kullanılacak silahların haricinde hiçbir şey yoktu odada…


O esnada kapıyı açan birisi içeri girdi.


Tereddüt etmeden yere diz çöktü Yorko: “Lütfen hayatımı bağışlayın! İstediğiniz her şeyi veririm…”


Ancak odaya giren kişi durmamış direkt olarak Yorko’nun üstüne atlamıştı.


Refleks olarak başını aşağı eğen Yorko, saldırıdan kaçmayı umuyordu.


“Hayır Annie!”


Amy de aynı anda bağırmıştı.


Yorko’nun yanaklarını yalayan o soğuk esinti Amy’nin bağırması ile anında durmuştu. Başını eğen Yorko kendisine gelen şeyin sandalyeden kopan tahta bir çubuk olduğunu fark etmişti.


Darbe alması halinde bayılması işten bile değildi.


Daha sonra omzundan yakalandıktan ve büyük bir el tarafından havaya yükseltildikten sonra sırtından yatağa bastırıldı.


"Sana zarar verdi mi?” diyen kişinin sesi biraz boğuktu. Erkek mi kadın mı ayırt edilemiyordu.


“Buradan çıkmama yardım etmem için burada olduğunu söyledi.” dedi Amy.


“Yine kandırılmışsın.” diyen kadın başını salladı. Sonra Yorko’nun kollarını sırtına doğru bükerek ustalıkla bağladı: “4000 kraliyet altını vererek garip bir cadıyı kurtarmak mı? Bu küçük bir para değil. Senin babanın hayat boyu biriktirdikleri ancak o kadardır…”


“Ö-Öyle mi?”


Açık artırma fiyatını çok net bildiğine göre demek ki cadı için Yorko ile beraber teklif veren kişi oydu. Ama nasıl olmuş da Yorko’yu tanıyabilmiş ve onları 76 numaralı odaya kadar o zifiri karanlığın içerisinde takip edebilmişti?


Yorko bunun kendi hayatıyla ilgili olduğunu biliyordu. Bu sefer ne eski dostu hakkındaydı mesele ne de lanet Otto hakkında…


“Ben ona yalan söylemedim! Ben Gökhisar büyükelçisiyim ve cadıyı kurtarmak da kralımızın emri!”


“Gökhisar… Büyükelçisi mi?”


Yorko, bu yaklaşımın işe yaradığını sırtını tutan elin hafifçe gevşemesinden anlamıştı.


“Evet. Roland Wimbledon'u duydun mu? Kral Wimbledon III'ün dördüncü oğlu, özellikle cadılara karşı nazik olan Gökhisar Kralı! Cadılar ve sıradan insanlar arasında hiçbir fark olmadığına inanıyor ve cadıların kendi bölgesinde özgürce yaşayabilmeleri adına Kilise ile bile savaştı! Bunların hepsi doğru, yemin ederim!”


Annie, Roland'ı tanımıyor olabilirdi. Ama Kilise’nin Soğuk Rüzgâr Sırtı’nda Gökhisar’a yenildiği haberi Parıltı Şehri’nde cidden çok konuşulmuştu. Haberi yayanların Hill Fawkes ile adamları olduğunu da biliyordu Yorko. Kilise her zaman cadıların en büyük düşmanı olmuştu. Yani Kilise’yi yenen kişi cadıların nezaketini ve saygısını ne sebeple olursa olsun kazanırdı.


Yorko’nun sırtındaki el tıpkı beklediği gibi çok daha gevşemişti. Sonrasında da ters çevrilerek yataktan kaldırıldı Yorko. Saldırganı görebiliyordu o anda…


Annie… Muhtemelen bir kadındı. Ama son derece ‘yakışıklı’ görünüyordu ve vücudu bir pelerinle kaplı olmasına rağmen son derece iriydi. Her iki kaşı da yukarı doğru sivrilmişti ve çok enerjik görünüyordu. Saçları atkuyruğu şeklinde bağlanmıştı ve geniş alnı rahatlıkla görülebiliyordu. Yorko, Annie’nin sesi biraz daha kalın olsa onun erkek olduğuna inanırdı. Görünümü biraz kıskandırmıştı hatta Yorko’yu…


“Madem öyle… O halde neden Amy'nin kilitlerini açmadın?”


“Yine aynı soru…” diye düşünen Yorko önceki söylediklerini tekrarlamak zorunda kalmıştı: “Bu onun güvenliği için. Bana inanmayıp gizlice kaçmaya çalışırsa bu daha büyük bir tehlike olur.”


“Onu nereye götüreceksin?” diye soran Annie, belli ki Amy kadar kolay ikna edilmiyordu. Yorko’nun söylediklerin şüpheleniyordu hala: “Onu Gökhisar Krallığı’na mı vereceksin köle diye?”


“Elbette… Hayır.” diyen Yorko sözünün yarısındayken dönüvermişti bir anda: “Benim eski dostum cadılara köle gibi davranmaz. Kendi bölgesinde sıradan insanlar gibi yaşayan bir sürü cadı var. Hatta onların haklarını korumak için bir organizasyon bile kurulmuş durumda…”


“Yeter!” diye öfkeyle bağırarak araya girdi Annie.


Yorko da hızla sesini kesmişti. Bu duyduklarını Hill ile konuşurken duymuştu. Majesteleri’nin Kilise tarafından yayılan şeytani vebayı cadıların yardımı ile yendiğini öğrenmişti. Bu belli ki iyi bir şeydi… Ama Annie’nin neden bu kadar mutsuz göründüğünü anlayamıyordu Yorko.


“Tıpkı Bloodfang Derneği gibi geliyor kulağa…” dedi Annie soğuk bir şekilde: “Onlar da kendilerini bu şekilde tanıtıyorlardı.”


“Blood… Ne?” diyen Yorko şaşırmıştı. Ama kalbi yanlış bir şeyler hissediyordu.


“Cadılar sadece kendi sözlerine inanabilirler. Soyluların vaatlerine değil.” diyen Annie, odayı aradıktan sonra hızla duvarda asılı olan anahtarı bulmuştu.


“Bekle. Onu da yanında mı götüreceksin? Burası yeraltında… İçeri girerken o kadar muhafızı görmedin mi? Dışarı nasıl çıkacaksın?”


“Bu konuda endişelenmene gerek yok. Benim de kendi yöntemim var.” diyen Annie kilidi açtı ve Amy'yi serbest bıraktı. Sonrasında Yorko’yu yakaladı ve ayağını bir kelepçeye kilitledi.


“Gerçekten bunu düşünmek istemiyor musun?” diye soran Yorko, Annie'nin kendisini öldürmeye çalışmadığını fark ettiğinde daha da cesur hale gelmişti. Annie'nin onu kilitlemesine itaatkâr bir şekilde izin vermişti ve şimdi de onu son kez ikna etmeye çalışıyordu: “Onu benim dışarı çıkarmam daha uygun olur. Avludan çıktığımızda da sana vereceğim onu… Bu sayede ne herhangi bir şüphe olur ne de herhangi bir sorun yaşanır.”


“Kulağa harika geliyor. Ama aksine kılıçlar ve Tanrı Taşları ile karşılaşmam da çok mümkün…” diyen Annie, hareketsiz kalmıştı: “Geçmişte saflığım yüzünden çok büyük bir hata yaptım zaten… Bir daha olmayacak.”


Yorko sıkıca kilitlendikten sonra Annie, 76 numarayı içeri sürükledi. Her iki elini de sırtına bağladı ve bir ayağını da kilitledi.


“Onu neden öldürmedin?”


Epey kötü dayak yemiş ve hala bilinci yerinde olmayan 76 numaranın kafasındaki kanı görebiliyordu. Ancak göğsünün yavaşça inip kalkmasından hala anlayabiliyordu hayatta olduğunu…


“Amy'yi kurtardıktan sonra ikinizi de öldürmem için çok geç olmayacak.” diyen Annie, bu sözlerinin Yorko’yu titrettiğini görerek devam etti: “Ama şimdi seni öldürmeyeceğim. Çünkü Gökhisar Kralı, Kilise’yi yendiği için ona bir teşekkür borçlu olmalıyım. Ancak bu ona koşulsuz olarak inanacağım anlamına da gelmiyor.”


“Majesteleri’ne sözlerini ileteceğim. Yardıma ihtiyacın olması halinde elçiliğe gelip beni bulabilirsin.” diyen Yorko içinden de: “Ama umarım gelmezsin. Bir de seninle uğraşamam… En azından elimden gelenin en iyisini yaptım. Çünkü Gökhisar’a gitmek istemiyorlarsa onları buna zorlayamam. Bu nedenle Majesteleri de suçlayamaz beni…” diye geçirdi.


Arkasını dönen Annie, Amy’yi sırtında taşıyarak odadan çıkmadan önce uzun bir süre Yorko’ya baktı.


...

Hakikaten çok beklenmedik bir misafirmiş. Tamam, belki Annie isimli bir cadı olabilirdi de… En baştaki Annie olmasını ben beklemiyordum doğrusu… Neyse… Bakalım olaylar nasıl ilerleyecek…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 

 


 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44301 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr