Bölüm 642: İlk Keşif

avatar
2255 41

Release That Witch - Bölüm 642: İlk Keşif




Çevirmen: Lodos

“Bang!”


Roland kapıyı şiddetle kapattıktan sonra derin bir nefes aldı.


Üzerine yapışan kar hızla eriyerek suya dönüşmüştü.


Rüyaların değişken olduğunu uzun zaman önce anlamış olsa da bu sahne yine de onu şok etmişti.


Roland eşya odasının penceresine doğru yürüdü ve dış duvarı kontrol etmek için dışarı baktı. Duvar düz ve temizdi. Bir kapı işlemesi veya tamir edilme izi dahi yoktu.


Yani kapı sonradan eklenmiş değildi, apartmanın inşası sırasında duvara işlenmişti.


Yani... Kapı sadece 0825 numaralı odada mıydı yoksa her dairede mi?


Kapı başka dairelere de inşa edildiyse onlar ne tür bir manzaraya sahiplerdi ve nereye çıkıyorlardı?


Roland bu fikir karşısında heyecanlanmıştı.


Yatak odasına döndü ve gardırobunu karıştırdıktan sonra bir dizi kışlık giysi geçirdi üstüne… Seçtiği bakımsız ve harap haldeki palto, yününün çoğunu kaybetmiş gibi görünüyordu. Örgü atkının içindeki yün ise çatallanmıştı. Ancak şu anda daha iyi bir seçeneği olmadığı için onlara uyum sağlamalıydı.


Sıcak bir yaz günüydü. Bu giysileri giydikten sonra etrafının sobalarla çevrili olduğunu, bolca terlediğini ve vücut ısısının yükseldiğini hissetmişti.


Bir kez daha demir kapıya doğru yürüdü. Kapıyı iterek açıp dışarı çıkmadan önce parmak arası terliklerini fırlattı ve bir çift yeşil deri ayakkabı geçirdi ayaklarına…


Kar dünyasına girdiği an soğuk rüzgâr uğuldayarak yakasındaki boşluklardan geçti ve adeta Roland’ın vücudunu deldi. Vücudundaki terlerin üstüne direkt gelen soğuk rüzgâr sonrası hapşırmasını engelleyememişti Roland.


“Bir saniye… Eğer bu kapıyı açık tutarsam bu elektriksiz bir klima anlamına mı gelir yani?” diye düşünmeden edemedi.


Zero eğer bu anı yaşasaydı ne düşünürdü acaba? Bunu merak etmişti.


Burnunu ovuşturdu ve arkasına baktı. Kapı, yamaca yarı yarıya gömülmüş bir bodrumla bağlantılı gibi görünüyordu. Bu bölgede, şehrin dışında yaşayan çiftçiler veya tüccarlar tarafından inşa edildiği belli olan birçok benzer alçak depo vardı. Ancak Roland sanki tüm kamp alanı terk edilmiş gibi, bu depoların korumasız olduğunu fark etmişti.


Roland'ı asıl hayrete düşüren ise yamaçtan yüzlerce metre uzakta olan sahneydi.


Bu dünyanın sınırını net bir şekilde görüyordu.


Görebildiği kadarıyla kar yamacı dik bir şekilde ortadan kesilmişken diğer kısım sanki ağırlıksız gibi havada duruyordu. Şiddetli fırtınalar ve sonsuz karanlık birleşiyordu orada… Ara sıra gökyüzünde çakan kırmızı şimşekler sınır bölgesini aydınlatıyordu. Buna rağmen karanlık sonsuzluğa dek uzanıyordu.


Bu sahne her ne kadar dehşet verici olsa da aynı zamanda da olağanüstü derecede muhteşemdi. Eğer Roland bu sahneyi tanımlayacak olsaydı adeta boşlukta yüzen yalnız bir ada gibi olduğunu söylerdi. Şüphesiz Kutsal Şehir'in diğer tarafında benzer bir sınır daha olmalıydı. Ancak şimdi onu görebilmek için çok uzaktaydı.


Bu, Zero'nun zihninde kalan hafıza parçası mıydı?


Roland sınıra yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Hem ortalığı darmaduman eden şiddetli rüzgâr hem de gökyüzünü çatırdatan şimşek onun için tehlike oluşturuyordu. Hemen Kutsal Şehir'e doğru da ilerlememişti. Şehre ulaşmak en az yarım saat sürerdi. Ayak bileğine kadar ulaşan karda bu süre daha da fazla olabilirdi. Bunun için yeterli düzeyde bir hazırlığa ihtiyacı vardı.


Sonrasında Roland bu banliyö kamp alanında dolaştı.


Yarı gömülü depolarda, konutlarda veya çadırlarda canlı hiçbir şey bulamamıştı. Bütün insanlar sanki kaybolmuş gibiydi.


Bir şekilde bu an onun için Ruh Savaşı gibiydi. Hafızayla inşa edilmiş bir sahneden başka bir şey değildi.


O halde Kutsal Şehir de terkedilmiş vaziyette olmalıydı.


Etrafta herhangi bir yaşam izi olmasa da depolar tamamen doluydu.


Roland'ın elinde tuttuğu bu taze üzümler en büyük kanıttı.


Roland onları yandaki küçük bodrumda buldu. Kapıdaki demir kilit onu durduramadı. Evde bulduğu bir anahtarla kilidi ve sürgüyü açtı. İçinde kurutulmuş et, fileto, buğday ve hatta küçük yarım kutu üzüm gibi bol miktarda yiyecek vardı.


Üzümler çok taze görünüyordu. Platonun altındaki eski Kutsal Şehir'den taşınmış olmalılardı. Roland bir tane ağzına attığında o yumuşaklığı ve tazeliği hissedebiliyordu.


Roland’ın en büyük kazancı, bodrumda aniden gizli bir bölmenin açılmasıyla bulduğu küçük bir demir kutuydu. Dikkatli bir araştırma sonucunda değil de bir tesadüf eseri onu bulmuştu. Yanında bir kandil yanıyordu. Sanki birisi o bölmeye bir şeyler koyuyordu da aniden ortadan kayboluvermişti. Bölme, yarı gizli demir kutuyu gösterecek şekilde açık bırakılmıştı.


Kutuda onun üzerinde kraliyet altını ve yüksek kalitede olduğu belli olan birkaç yarı saydam değerli taş vardı. Roland hiç tereddüt etmeden hepsini cebe indirdi.


Hafıza parçasındaki eşyaları dairesine götürülebileceğini anladığı an direkt işe koyulmuştu.


Karlı zeminde iki saat süren sıkı çalışmanın ardından Roland, değerli her şeyi evine taşımıştı. Zırh, kısa kılıçlar ve arbaletler gibi çok sayıda çeşitli silah ve bir miktar da yiyecek taşımıştı. Yiyecekler onları kısa süreliğine masraftan kurtarıyorken, diğer malları ise internetten satarak para kazanabilirdi.


Roland oda dolana kadar kamp alanından bir şeyler taşımaya devam etmişti. Sonrasında da istemeye istemeye kapıyı kilitlemekten başka bir çaresi kalmamıştı.


Bu kadar çok şeyi bedavaya topladıktan sonra kendini çok iyi hissediyordu.


Tamamen kendisinin olan yağmalayabileceği bir Kutsal Şehir düşüncesi onu daha da mutlu ediyordu.


Tüm şehirdeki malzemeler onu tek gecede zengin ederdi yüksek ihtimalle… Yani hayatını geçindirmek onun için bir problem değildi artık…


Elbiselerini çıkarırken nefes nefese kalmıştı. Tam su içmek üzereyken aniden keskin bir baş dönmesi yaşadı.


“Neler oluyor?” diye düşündüğü anda çay masasına doğru tökezledi. Ama ondan da önce tüm dünyası ters dönmüştü. Arkasından gelen bir patırtıdan sonrası da tamamen karanlıktı.


...


Roland tekrar uyandığında kendisini yatak odasında yatarken bulmuştu. Sanki bir maratondan çıkmışçasına her yeri ağrıyordu.


Gecenin karanlığı şehri kaplamıştı. Bir iki saatten fazla bir zamandır uyuyordu yani…


Bu, muhtemelen aşırı yorgunluğunun yanı sıra soğukluk ve sıcaklığın hızlı değişiminden dolayı vücudunun çarpılmasından kaynaklanıyordu. Çalışmadan önce biraz daha uyuması gerektiğinin farkına varmıştı.


Ama şaşırtıcı bir şekilde o anda pek de güçsüz hissetmiyordu. Aksine enerji doluydu ve bu yüzden vücudundaki ağrıyı görmezden geldi. Sanki vücudundan tekrar tekrar sıcak bir akım geçiyor ve bu da dokunma hissinin süper hassas olmasına neden oluyordu.


İşte o zaman Roland yastığının yanında zayıf bir nefes hissetmişti.


Başını hafifçe çevirince kendisine doğru eğilmiş olan Zero’yu gördü.


Elinde ıslak bir havlu vardı, yanaklarının yarısı ay ışığıyla aydınlanmıştı. Kirpikleri titriyor, sırtı da nefesiyle birlikte aşağı yukarı inip kalkıyordu.


Muhtemelen oda aşırı derecede bunaltıcı olduğundan kızın elbisesi sırılsıklam olmuştu ve kolları da boncuk boncuk ter damlalarıyla kaplıydı. Bu da etrafa gerçekten eşi benzeri olmayan bir koku yayıyordu.


Roland kendisini oturma odasından yatak odasına sürükleyen kişinin küçük kızdan başkası olamayacağını biliyordu. Üstüne bir de onu serinletmeye çalışmıştı. Roland dudaklarını şapırdattı. Dahası, bu küçük kız onu sakinleştirmenin temel yolunu denemişti. Roland dudaklarını şapırdattı. Hala ağzındaki paçuli yağının tadını alabiliyordu.


“Yağı ağzımın içine dökmeyi nasıl başardı?” diye düşündü Roland.


Savunmasız bir şekilde uyuyan Zero'yu görünce uysalca başını salladı Roland. Sessizce kalktı ve küçük kızı yatağa taşıdı. Sonrasında da yavaşça oturma odasına geri döndü. Yatak odasının düzenini dahi bu denli önemseyen Zero, banyo yapmadan önce bu halde kendi yatağına girmeye katlanamazdı muhtemelen… Ama Roland onu dümdüz bırakmıştı işte yatağına…


Kanepede yatarken ağrının azaldığını ve vücudundaki sıcak akımı giderek daha da fazla hissedebildiğini fark etmişti.


Bunun bir yanılsama olmadığından emindi.


Ama tarif etmesi epey zor bir şeydi.


Hafıza parçasından çıkardığı kraliyet altınını çıkarmak için elini pantolonunun cebine attı.  


Sıcak akımın avucunda toplanmasını istemişti.


Altın elinin içindeyken yumruğunu sıktı Roland. Elini açtığında kraliyet altının iyice eğri büğrü bir hal aldığını görmüştü.


...

Bak bu süper oldu işte… Hem gerçek dünyada bin türlü devlet işleriyle uğraşacak hem de burada bir yerde işe girip çalışacaktı. Bu gelir kaynağı iyi oldu. Bir gün Kutsal Şehir’i de soymasını umuyoruz JJJ

Bu sıcak akım da neyin nesi? Sizce nedir, yorumlarınızı yazar mısınız?

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr